Özgüven
Özgüven, kişinin kendi değeri hakkındaki subjektif değerlendirmesi ve kişinin kendi özelliklerinin ne ölçüde olumlu ya da olumsuz olduğu hakkındaki yorumudur. Özgüven hem kişinin kendisine ilişkin düşünceleri (Örnek: Zekiyim, Sevilen bir insanım), hem bu düşüncelerin yol açtığı duyguları (Umutsuzluk, Utanç, Gurur), hem de bu duygu ve düşüncelerin ifadesi olan davranışları (Çekingenlik, Dikkat, İddiacılık) içerir. Özgüveni süreklilik gösteren bir kişilik özelliği olarak ve geçici bir psikolojik durum olarak düşünmek mümkündür. Son olarak, özgüven sınırlı bir alan için geçerli olabileceği gibi (Örnek: Zeytinyağlı sarmayı iyi yapabildiğimi düşünüyorum ve bu becerimle gurur duyuyorum), genel bir kavram olarak da düşünülebilir (Örnek: İyi bir insan olduğumu düşünüyorum ve bu nedenle kendimle her zaman gurur duyuyorum).
Ölçüm
Amprik araştırmalarda özgüven niceliksel bir sonuç üreten ölçekler ile ölçülür. Bu ölçeklerin kullanımından önce güvenirlilik ve geçerlilik çalışmaları yapılmış olmalıdır.
Özgüven Niteliği
Özgüvenin niteliği (güvenli ya da kırılgan oluşu) niceliğinden (yüksek ya da düşük) oluşundan ayrı bir özelliktir. Özgüven yüksek fakat aynı zamanda kırılgan olabilir (örnek: Narsisizm); düşük fakat aynı zamanda güvenli olması da mümkündür (örnek: alçakgönüllülük). Özgüveninin niteliği farklı şekillerde ölçülmeye çalışılmaktadır; zaman içindeki sürekliliği, çeşitli durumların ortaya çıkışına bağlı olup olmayışı.
İnsan İlişkileri ile İlişkilendirme
1960'lardan 1990'lara kadar ABD'de kabul gören yaygın görüş, özgüvenin öğrencilerin okul başarısında, arkadaşları ile kurdukları ilişkilerde ve ilerdeki yaşamlarında gösterecekleri başarılarda önemli bir etken olduğuydu. Bu nedenle öğrencilerin özgüvenini güçlendirmeye yönelik pek çok program başlatıldı. 1990’lardan itibaren yapılan araştırmalar ise öğrencilerin özgüvenini yükseltmenin okul başarılarına olumlu bir katkısı olmadığı gibi, olumsuz etki yapabileceğini gösterdi.
Saldırganlık - kabadayılık ile özgüven arasındaki ilişkiyi araştıran son çalışmalar da gençlerde özgüveni geliştirmenin faydası ile ilgili mitlerin yıkılmasına yol açmıştır. Önceleri, insan ilişkilerinde saldırganca davranışların kaynağının saldırgan bireylerdeki özgüven eksikliği olduğu düşünülmekteydi, ancak bu düşünceyi destekleyecek kontrollü deneyler bulunmamaktaydı. 2000'li yıllarda Baumeister ve arkadaşları tarafından yapılan psikolojik deneyler, saldırganlığın asıl kaynağının hak edilmemiş yüksek özgüven olduğunu göstermiştir. Saldırganca davranışlar sergilemiş suçluların çoğu kendilerini diğer insanlardan üstün kabul ederler ve saldırganlıklarının mazareti pek çok kez kendilerini hakarete uğramış, aşağılanmış hissetmeleridir. Sokak çetelerinin üyeleri genelde kendileri hakkında olumlu düşüncelere sahip olduklarını ifade ederler ve kendileri hakkındaki bu olumlu düşünceleri sarsacak şekilde davranan oldu mu saldırganlıkla karşılık verirler. Okullardaki zorba çocukların kendilerini diğerlerinden üstün gördükleri; düşük özgüvenli çocukların zorba olanlar değil, genellikle zorbalıklara kurban giden çocuklar oldukları bulunmuştur.[1]
Psikolojik açıdan
Psikoloji bakış açısında, "güven" birçok farklı şekilde tanımlanmaktadır. Güvenin genel olarak çocukluk çağında ilk olarak anne-baba ile geliştiği bilinmektedir. Çocukluk çağında gelişen güvenin ileriki yaşlarda gelişen sosyal ilişkilere transfer edildiği öne sürülür. Örneğin, Erik Erikson'ın psikososyal gelişim modelinde güven duygusu ilk basamaktır. Bebekler ilk iki yıllarında ilk önce bakım vericilerine güven duyarlar, korunmuşluk hissini yaşarlar ve hep yanında olacaklarına dair iyimserlik duyarlar. Güven bu aşamada gelişmediğinde ise bebekler kendilerini tehlikeye açık hissederek ebeveynlere karşı güvensizlik hissederler.
John Bowlby'nin[2] psikolojideki güven üzerine en temel teorilerden biri olan bağlanma (attachment) teorisinde ise çocuklukta gelişen güven duygusu ileri yaşlarda kurulan ikili ilişkilerin daha korunaklı veya tehlikelere açık hissedilmesine neden olmaktadır. Buna göre, çocuklukta birincil bakım vericiler (özellikle anne) ile geliştirilen duygusal bağ (emotional attachment) çok önemlidir. Bu duygusal bağın temelinde güven duygusu var ise çocuğun bakım vericisine karşı güvenli bağ (secure attachment) geliştirdiği söylenebilir. Güvenli bağ geliştiren çocuklar bakım vericileri ile bir arada olmaktan zevk alırlar, onların yokluğunda üzülürler ve onların yokluğunun ardından yeniden onları gördüklerinde sevinirler. Genelde bakım vericileri yanlarındayken etrafları ile ilgilenirler. Bağlanma teorisine göre bunun nedeni bakım vericilerine duydukları güvendir. Çocuk, "annem hep benim yanımda olacak" düşüncesi ile terk edilme korkusu yaşamaz. Yine de bu güveni tazelemeye de ihtiyaç duyarlar. Örneğin, oyun oynarken arada bir bakım vericilerine bakınırlar. Onları yakınlarında görünce yeniden oyuna (araştırma davranışına - searching behavior) dönerler.
Tutarlı bir şekilde güven ipuçları vermeyen ebeveynlerin çocukları ise güvensiz bağ (insecure attachment) geliştirebilirler. Bu güvensiz bağa sahip çocuk, bakım vericileri yanlarındayken bile kaygı duyabilirler (anxious attachment), çünkü ebeveynlerin onları terk edeceği korkusu yaşarlar. Oyun sırasında yapılan gözlemlerde bu tür bağlanma stiline sahip çocukların ebeveynlerin yanından ayrılmadıkları görülür. Adeta annenin eteğine yapışırlar ve etraf ile ilgilenmezler. Ebeveyn onları kısa süreli de olsa bir odada bıraktığında sakinleşemeyecek kadar sinir krizine girebilirler. Anneyi bu ayrılık ardından yeniden gördüğünde ise güvenli bağlanan çocukların aksine annelerine karşı öfke duygusu geliştirirler. Bu gibi durumlarda bazı çocukların annelerine vurdukları, yani öfkeyi dışa vurdukları gözlemlenebilir.
Güvensiz bağa sahip bir başka grup çocuk ise ebeveynlerine karşı duyarsız bir stil geliştirebilirler (avoidant attachment). Bu çocuklar, kaygılı bağa sahip çocuklar gibi aslında temelde kaygı ve güvensizlik duyarlar ama ebeveynlerinden uzak ve onlara karşı soğuk dururlar. Ebeveyn onları kısa süre terk etse bile gidişleri ile ilgilenmezler. Ebeveyn geri döndüğünde ise ilgilenmeme davranışını sürdürebilirler. Kaygılı bağa sahip çocuklar gibi öfke duyarlar ama bunu başka durumlarda, başka kişilere karşı gösterdikleri gözlemlenebilir.
Kaynakça
Bowlby J [1969]. Attachment, 2nd edition, Attachment and Loss (vol. 1), New York: Basic Books. LCCN 00266879; NLM 8412414. ISBN 0-465-00543-8 (pbk). OCLC 11442968
Erikson, Erik (1956). "The problem of ego identity" . Journal of the American Psychoanalytic Association 4: 56–121.
Kaynakça
- (Baumeister, 2001)
- Bowlby, John (1969). Attachment, 2nd edition, Attachment and Loss (vol. 1).