Francisco Suárez
Yaşamı ve kariyeri
Ailesi Granada’nın soylu ve zengin ailelerindendi. Geçmiş nesillerde ailesinin kiliseye ve devlete hizmetleri oldu. Babasının da avukat olmasından etkilenen Suárez, 13 yaşındayken Latin dili ve edebiyatı bilgisiyle hukuk eğitimi almak üzere Salamanca Üniversitesine girdi.
1565 ve 1570 yıllarında Salamanca Üniversitesi'nde felsefe ve ilahiyat eğitimi aldı. 1571 yılında Segovia Üniversitesi'nde profesör unvanı aldı. Segovia, Valladolid, Roma, Salamanca Üniversiteleri'nde profesörlük yaptı.
Bu süreçte çalışma biçimi nedeniyle, teolojik doktrinin dışına çıktığı eleştirileri doğdu. Geleneksel yöntemin dışına çıkma isteğinden dolayı, kilise öğretisine ve dogmalarına bağlılığına ilişkin şüpheler oluştu. 1573 yılında geleneksel skolastiğin dışına çıkma nedeni ile suçlanmıştır. Bu suçlamalardan dolayı "Cizvit Topluluğunun" menfaatleri için öğretmenlik görevini bırakmayı düşünmüştür. Ancak Kastilya'nın en yüksek din görevlisi tarafından ismi aklanmıştır.
1593 yılında Coimbra Üniversitesi Teoloji Bölümü'nün başkanlığını yaptı. Bu dönemde Tractatus de legibus ac Deo legislatore' (Yasa koyucu Tanrı'nın yasalarının incelenmesi) kitabını yayımladı. 1615 yılında emekli oldu.[1]
Felsefesi
Metafizik ve ilahiyat alanındaki çalışmaları, 17. ve 18. yüzyıl Katolik ve Protestanlar arasında skolastik düşünce yönünden çok önemli bir etki yarattı. Suárez'in Cizvit düşüncesi sayesinde metafizik; İspanya, Portekiz ve İtalya'nın Katolik okullarında müfredata eklendi. Uluslararası hukuk da dahil olmak üzere, hem metafizik hem de hukuk için Alman ve Hollanda okullarının reformcu görüşleri üzerinde büyük bir etkiye sahipti. Çalışmaları, Hugo Grotius (1583-1645) gibi diğer bilim adamları tarafından övgü aldı.
Felsefesinin temelinde gerçek olanı bilmek ve onu yaymak vardır.
Hukuk
Zeynep Hazar'ın Francisco Suárez'de Yasa, Devlet ve Sosyal Sözleşme kitabında belirtildiği gibi; Suárez'e göre yasa, yeterli bir biçimde ilan edilmiş; ortak ve değişmeyen kuraldır. Yasanın kaynağı aklı ve iradedir. Suárez'e göre yasanın kaynağının akıl olduğunu gösteren pek çok doğrulama vardır. Öncelikle yasanın işlevi düzenlemektir. Düzenleme ise iradeye değil akla bağlıdır. Zira düzenleme içerisinde kesin bir muhakemeyi barındırır. Yasanın düzenlenmesi muhakeme olmaksızın düzenlenemez. İkinci olarak düşünüre göre yasanın işlevi Kitab-ı Mukaddes'te geçen ayetlere uygun bir biçimde emretmek ve aydınlatmaktır. Aydınlatma eylemi ise akla özgüdür. Üçüncü olarak yasa İncil'de belirtildiği üzere bir kuraldır; adil olan ve adil olmayanın belirlendiği bir kural. İrade ile kural oluşturmak mümkün değildir. Zira Suárez'e göre, iradenin kendisi de akıl ile tanzim edilmelidir. Bu bakımdan yasa, akla ilişkindir.[2]
Hukuk; ezeli, doğal ve beşeri olmak üzere üçe ayrılır.
- Ezeli Hukuk: Tanrının getirdiği kaideler olan ve değişmesi mümkün olmayan hukuktur. Tanrı var olduğu sürece ezeli hukuk da vardır. Fakat bu hukuk, insanın diğer hukuk dallarını keşfedip oradaki yasaları uygulamaya başladığında canlılık kazanmaktadır. Ezeli yasa, tüm yasaların kaynağı ve kökenidir. Ona göre bu yasa adeta yeryüzünün yaratıcısından bir sızıntıdır. Bu yasa ölümsüzdür. Zira Tanrıdaki üstün aklı temsil eder. Tanrı'nın yeryüzü ile kurduğu bütün ilişkilerde, her şeyin üstün bir akla, üstün bir yasaya göre ayarlanmıştır.[2]
- Doğal Hukuk: Kurallarını insan aklı ile yaratır. İçeriğinde özel ilkeler barındırmaz. Kuralları geneldir. Doğal yasa, Tanrı'nın yaratmış olduğu doğaya uygun olan yasadır. Bu bakımdan onun aynı zamanda ebedî olduğu söylenebilir. Doğal yasanın kaynağı Tanrı'dır. Bu nedenle doğal yasanın kaynağı açısından ilahî olduğunu söylemek mümkündür. Düşünüre göre bu yasanın insan için doğal olması, insanın Tanrı'nın yarattığı bir canlı olmasından ileri gelir. Ona göre bu yasanın varlığı insan aklı ile keşfedilebilir.[2]
- Beşerî Hukuk: İlahi ve doğal hukuk kurallarını harmanlayıp eksiklerini tamamlayan hukuktur. Yaptırımı asıl yasa koyucu olan Tanrı'nın gücü ve isteğidir. Suárez'in anlayışına göre iki tür beşerî yasa vardır. Birinci tür yasa örf-adet hukukundan kaynaklanan yasalardır. Beşerî yasanın ikinci türü ise her bir ülkedeki yasa koyucunun kendi toplumu için hazırladığı özel yasalardır.[2]
Francisco Suárez, ilahi hukuk ile beşeri hukuk arasında yani doğal hukuk ile devletin hukuku arasında gözle görülür farkları ortaya koymuştur. Devletin hukukunun ihtiyaçlar doğrultusunda değiştirilebilir olduğunu savunmuştur. Devletin hukuku, insanlar belli topraklara bölünse de belli bir bütünlük var olduğundan dolayı vardır.[1] İnsanlar doğaları gereği iletişim kurmadan veya yardımlaşmadan yaşayamazlar. Bu sebepledir ki insan ilişkilerini düzenleyen bir devlet ve devleti düzenleyen bir hukuk sistemine mecburiyet vardır.[1]
Siyasi iktidar
Suárez'e göre insanlar doğuştan özgürdür. Hiçbir insanın diğer bir insan üzerinde hükmetme ya da politik yargılama gücü yoktur. İnsanlar, Tanrı dışındaki hiç kimseye tabi olamaz. Bu nedenle insan egemenliği doğa düzenine aykırıdır ve içerisinde tiranlık (zorbalık) barındırır. Siyasi iktidarın kaynağı Tanrı'dır. Zira gerçek yasa iradeleri bağlar. Oysa hiçbir insan bir diğer insanın iradesini bağlayamaz. Zira bu güç, özel olarak, tek ve bir koruyan ve yok eden olan Tanrı'nın mahiyeti gibi gözükmektedir. Siyasi hakların sahibi; gerçek efendi, kral ve kanun koyucu Tanrıdır; o her şeyden üstün ve eşsizdir.[2]
Siyasi gücün halkta olduğunu ispata çalışan, diğer bir ifade ile bu gücü halka bahşetmek isteyen birçok filozof ve düşünür, devleti insanlar arasında kendi rızalarıyla meydana gelen bir uzlaşmanın neticesi olarak göstermek adına sosyal sözleşme teorisini ileri sürmüşlerdir.[2]
İnsan doğanın bir sonucudur. Halkın huzur ve refah seviyesini gerektiği yerde tutabildikçe, kral, kralın otoritesi ve halk arasındaki sözleşmeye dayalı olan monarşi, en iyi yönetim biçimidir fakat bu sözleşmenin geçerli olabilmesinin şartları vardır. Bu şartlar kralın halka eziyet etmemesi ve halka iyi davranmasıdır. Sözleşme, ancak bu şartlar sağlandığında geçerli olabilmektedir. Kral halka iyi davranmadığı takdirde, halkın, papanın çağrısı ile direnme hakkı da sözleşmede yer almaktadır. Yani papanın, kralın kararlarına müdahale edebilmesi söz konusu olmuştur. İnsanların herhangi bir edim veya özellik dolayısıyla birbirlerinden üstün hale gelmeleri mümkün değildir. Üstün olan tek varlık Tanrı'dır ve bütün insanlara ait kılınmıştır. Ayrıcalık hakkı, toplumun buna rıza göstermesi ve zamanı geldiğinde iade edilmek koşuluyla krala devredilebilir. Böylelikle kralların tümünün ilahi gücü olduğu düşüncesine karşı çıkmış ve bunu Defensio Fidei Catholicae (Katolik İnancın Savunması) eserinde işlemiştir. O dönem İngilteresinde yöneticilerin gücünü Tanrıdan aldığı inanışının yaygın olmasından bahisle kitap, I. James tarafından yaktırılmıştır.[1]
Eserleri
- Disputationes Metaphysicae (Metafizik Tartışmaları)
- De Deo Incarnato (İsa’nın Yeniden Vücut Bulması Hakkında)
- De Defensio Fidei (İmanın Savunması Hakkında)
Kaynakça
- Felsefeye Giriş / Felsefe Tarihi Ders Kitapları, Anadolu Üniversitesi.
- Hazar, Z. (?). Francisco Suárez'de Yasa, Devlet ve Sosyal Sözleşme.