Hakkâri'de Bir Mevsim
O/Hakkâri'de Bir Mevsim, Ferit Edgü'nün 1977'de yayımlanan romanıdır.
Yazar | Ferit Edgü |
---|---|
Ülke | Türkiye |
Dil | Türkçe |
Tür | Roman |
Yayımcı |
Ada Yayıncılık (1977) Sel Yayıncılık (2006) |
Edgü 1964’te er-öğretmen olarak gittiği Hakkâri’nin Pirkanis köyünde (günümüzdeki adı Işıklar) yaşadıklarını yıllar sonra düşle gerçeği bir arada kurgulayarak bu romanında anlatmıştır. Bir kış mevsimi boyunca -kitaptaki ifadeyle - Hak. İlinin Pir. Köyünde yaşamları birbirine giren insanların dünyası, yoklukla, yoksullukla mücadelesi ile kitabın kahramanının yabancılaşma ve varoluş meseleleri anlatılır.
İki bölümden oluşan kitabın Ön ve Son Söz başlığını taşıyan birinci bölümünde on altı alt bölüm, ikinci bölüm dokuz alt bölümden oluşur. Olay örgüsü birinci bölümde birbirini takip eden olaylar dizisi şeklinde sunulmuş; ikinci bölümde ise parçalar hâlinde sunulup, birleştirilmesi okuyucuya bırakılmıştır.[1]
İlk basımı Ada Yayıncılık tarafından yapılan, 2006’da Sel Yayıncılık tarafından yenilen basılan roman, Onat Kutlar’ın senaryosuyla Erden Kıral tarafından "Hakkâri'de Bir Mevsim" adıyla filme de çekilmiştir.
Eser, çok sayıda dile çevrilmiş; Almanca'ya çevirisi Sezer Duru (1988), Fransızca çevirsi Gertrude Durusoy (1990), Japonca çevirisi Kihara Kohei (1995), Boşnakça çevirisi Kerime Filan (2005) yapılmıştır.
Konu
Kitabın, kendini sürgün ya da kazazede olarak tanımlayan isimsiz kahramanı, -gerçekleşip gerçekleşmediği belirsiz bir kaza sonucu - kendisini yabancı olduğu bir zaman ve mekanda bulur. Denizden dağa düşmüştür ve Hak. kentinin Pir. köyündedir. Adını, hatta aynadaki yüzünü dahi tanıyamayacak kadar kendine ve herkese yabancıdır.
2000 rakımlı, 13 haneli, 114 nüfuslu köyün halkı ve kendisiyle tercüman aracılığıyla konuşan Bilge Muhtarı ondan çocuklara okumayı yazmayı, hesap yapmayı öğretmesini ister ve ağlarla örülü karanlık bir oda verirler. Bu oda sınıf hâline getirildikten sonra ders araç-gereçlerini temin için il merkezine giden öğretmen, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde vurdumduymazlıkla karşılaşır. Çocukların defter-kalem ihtiyaçlarını karşılamayı kendisi üstlenir. Şehirde tanıştığı Süryani kitapçı ona kimisi bilmediği bir dilde yazılmış kitaplar ile bir harita ve tılsımlı bir mühür hediye eder. Şehirde iki gün geçirmek zorunda kalan öğretmen kendisini ötekileştirerek “ben, O’yum” der.
Ertesi gün vali tarafından çağrılan O, kendisine yazılmış isimsiz mektupları alır. Bu mektuplar ona kendisini ve hayatındaki diğer insanları tanımadığını anımsatır. Kendisininki dahil kimsenin yüzünü hatırlamaz. Ertesi gün berber aynasında gördüğü kendi yüzü ona bir şey ifade etmez. Nihayet gerekli malzemeleri temin edip bir kamyonun arkasında köye vardığında köyde salgın hastalık başladığını, bebeklerin birer birer öldüğünü görüp çaresizliğe kapılır.
Aynı gün köyün onaltısı erkek, beşi kız yirmibir çocuğuyla derse başladığında birbirlerinin dilini bilmedikleri için öğrencileriyle anlaşmakta sorun yaşar. Türkçe dersi verip kendisi de onların dilini öğrenerek ortak bir dile ulaşmaya çalışır. Romanın sonunda karşılıklı birbirlerinin dilini öğrenmeyi başarırlar.
Öğretmen, isimsiz mektuplar almaya devam eder. Mektuplarda yazması telkin edilir, ama o niyetlense de bir türlü başlayamaz. Kendisine mektupları getiren Halit, öğretmenle aynı dili rahatça konuşan tek kişidir. Felsefe yapan, çevresindekilerce yalancı olarak tabir edilen Halit, öğretmen gibi köyün yabancısıdır ve gizemli bir öyküsü vardır.
Halit’in, Süryani kitapçının ve köylülerin parça parça verilen öyküleriyle köyün genel görünümü verilir. Öğretmen içinde bulunduğu durumu yavaş yavaş kanıksar. Ancak köyde salgın devam etmektedir. İl merkezine doktor talebiyle yazdığı dilekçeler sonuçsuz kalır. Yaşadığı ölüm korkusu ve derin yalnızlık sonucu kendi öğretmenin bilinci bulanıklaşmaya başlar.
Karların erimesi ile köy yolu açıldığında köye gelen müfettiş, O'nun köyün zor yaşam koşullarına dayanabildiğini, çocuklara okuma-yazma öğrettiğini ve bu arada birbirlerinin dilini anlayabilecek kadar ilerlediklerini görünce şaşırır ve öğretmeni tebrik eder, artık istediği yere gidebileceğini söyler. Öğretmen son dersini yapar. Aslında öğrencilerine öğrettiği her şeyi unutmalarını söylemek ister çünkü öğrettiği bilgilere belki de hiç ihtiyaçları olmayacaktır ve belki de bilmek beraberinde acı, hayal kırıklığı getirecektir. Katır üstünde köyden geri dönerken Halit onu karşılayıp bir uçurum kenarına götürür. Aşağıdaki köyde bir tekne vardır. Halit, onun için bulup onardıklarını söyler. Denize Irmağın kıyısına inip Halit’le vedalaşan öğretmen, denize ulaşmak üzere yeni bir yolculuğun eşine gelir. Yıllar sonra bir deniz kıyısında bu yaşadıklarını yazar.
Kaynakça
- Leyla Yiğit, Ferit Edgü’nün Roman ve Öykülerinde Yapı ve Tema, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Van, 2007