Abdülbâkî Baykara
Abdülbâkî Baykara Dede (20 Temmuz 1883, İstanbul - 28 Şubat 1935, İstanbul) Mevlevî şeyhi, mutasavvıf.
Hayatı
20 Temmuz 1883'te Yenikapı Mevlevîhânesi'nin harem kısmında dünyaya gelen Mehmed Abdülbâkî Efendi, Mehmed Celâleddin Dede ve Nazîfe Zelîha Hanım'ın oğlu; Kütahyalı Seyyid Ebûbekir Dede'nin torununun torunudur.
4 yaşında dedesinden besmele çekerek tahsile başlayan Abdülbâkî Efendi, evvelâ Muallim Musa Dede'den Kur'ân ve tecvid dersi almış, ardından Dârü't-Tahsîl adlı özel bir okula gitmiş, daha sonra da 1900'de Davudpaşa Rüşdiyesi'ni bitirmiştir. Abdülbâkî Efendi bundan sonra devrin tanınmış âlimlerinden dersler alarak kendini yetiştirir. Bu bağlamda babası Mehmed Celâleddin Dede'den Mesnevî; Demircili Ahmed Fuad Efendi'den sarf, nahiv, mantık; Bayezid Devlet Kütüphanesi hâfız-ı kütübü İsmâil Sâip (Sencer) Efendi'den maânî, kelam, akâid, Sahîh-i Buhârî ve Şifâ-i Şerîf; Mesnevîhan Es'ad Dede'den Farsça, Sütlüce Sa'dî Dergâhı şeyhi ve Meclis-i Meşâyıh Reisi Elif Efendi'den tasavvuf ve Mesnevî dersleri alarak sonunda Mesnevî(1906) ve İlmiyye(1908) icâzetnâmeleri almıştır.
Babasının son yıllarında (1903'ten itibaren) ona vekâlet eden Abdülbâkî Efendi, onun 1908'deki vefatından sonra da yerine geçmiştir. 1909'de Meclis-i Meşâyıh azâlığına seçilmiş, dokuz yıl bu görevi sürdürmüştür. Abdülbâkî Dede, bu görevdeyken çıkan I. Dünya Savaşı'nda Süveyş Kanalı'nı İngilizler'den geri almak için yapılan Kanal Harekâtı'na katılmak üzere kurulan Mücâhidîn-i Mevleviyye adlı gönüllü alayına binbaşı rütbesiyle ve kumandan vekili olarak katılmış, fakat bir süre sonra hastalığı sebebiyle geri dönmek zorunda kalmıştır. 1925 yılında tekkelerin kapatılmasıyla şeyhlik görevi resmen sona eren ve kanunu gereği Baykara soyadını alan Abdülbâkî Efendi, bundan sonra İstanbul Türk Ocağı müdürlüğü, Kütüphaneler Tasnif Komisyonu üyeliği yapmış, Darülfünun Edebiyat ve İlahiyat fakültelerinde Farsça dersleri vermiştir. 1933'teki üniversite reformu ve Darülfünun'un İstanbul Üniversitesi'ne dönüştürülmesinden sonra vazîfesinden alınan Bâkî Efendi'nin son görevi Bakırköy Ermeni Lisesi'nde (Bezezyan) edebiyat öğretmenliğidir. Burada iki ay kadar çalışabilen Abdülbâkî Baykara, 28 Şubat 1935 tarihinde vefat etmiş ve vasiyeti gereği Hâmûşân Mezarlığı'na, Yenikapı Mevlevîhânesi'nin ilk şeyhi Kemal Ahmed Dede'nin yanına defnedilmiştir[1]. Vefat ettiği gün Kütüphaneler Tasnif Komisyonu üyeliğine seçilmiş, ondan bir gün sonra da Maltepe Askerî Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir.
Şahsi ve edebi hayatı
Yenikapı Mevlevîhânesi'nin son şeyhi olan Abdülbâkî Dede, kaynakların naklettiğine göre halim, vakur, güzel ahlak sahibi, zarif, hoşsohbet, çok zeki ve nüktedan ayrıca, fıtratında şiir kabiliyeti olan biridir[2]. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Bâkî Efendi'yi “edîb, nâzik, nüktedan, sühanşinâs, ve istediği vâdîde şiir söylemeğe muktedir bir şâir-i mâhir” olarak tavsif etmektedir[3]. Musiki ile de meşgul olmakla birlikte asıl nüktedanlığı ve şairliği ile tanınmış olan Abdülbâkî Baykara[4] hece ve aruzla yazdığı bu şiirlerinde Bâkî mahlasını kullanmıştır. Bazı şiirleri muhtelif bestekârlar tarafından ve çeşitli makamlarda bestelenmiştir[5]. Tasavvufî ve ciddî şiirlerden başka mizahî manzumeler ve hicviyeler de kaleme almıştır. Abdülbâkî Efendi'nin şiirlerinin bir kısmı Mahfel ve Osmanlı Tarih ve Edebiyatı adlı mecmualarda neşredilmiştir. Ayrıca şair dostu Ebussuud-zâde Suud Bey onun şiirlerini derleyerek Enfâs-ı Bâkî adı altında bir araya getirmiştir ki mezkur eser bugün Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Manzum Eserler Bölümü, Nu. 533/1'dedir.
Abdülbâkî Baykara Dede'nin Ahmet Gavsî, Mehmet Celal ve Osman Salahaddin Resûhî adlarında üç oğlu, Kerrâ ve Nazîfe Gevher adlarında da iki kızı olmuştur. Bunlardan Gavsî Baykara, 24 Mart 1902'de doğmuş, 15 Kasım 1967'de ölmüştür. Ali Rıza Şengel yönetimindeki İstanbul Belediyesi Konservatuvarı İcrâ Heyeti'nde bulunmuş iyi bir neyzendi. Resûhî Baykara ise, 15 Temmuz 1913'te dünyaya gelmiştir. 1940'ta XVIII. Asır Şâirlerinden Mehmed Esrar Dede, Hayatı, Tasavvufî, Edebî Şahsiyeti ve Eserleri adlı teziyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden mezun olan Resûhî Bey, İstanbul Belediyesi'nde müfettiş olarak çalışmıştır. 9 Nisan 1989'da vefat etmiş olan Resûhî Baykara'nın kabri Hâmûşân Mezarlığı'nda babasınınkinin yanındadır. Ceddinden tevârüs ettiği sanatkârlık tarafını edebiyat tahsili ile birleştiren Resûhî Baykara'nın da bazı şiir ve yazılarına rastlamak mümkündür[6].
Kaynakça
- Mehmed Ziya, s. 264-267; Hüseyin Vassaf, C. 5, s. 213-216; Nuri Özcan, “Baykara, Abdülbâkî”, TDVİA, İst., 1992, C. 5, s. 246-247; Sadettin Nüzhet[Ergun], Türk Şâirleri, C. 2, s. 728; Öztuna, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi, C. I, s. 150; İnal, Son Asır Türk Şâirleri, İst., 1969, Cüz I, s. 152; Resuhi Baykara, “Birinci Harb-i Umûmîde Mücâhidîn-i Mevleviyye”, Yeni Tarih Mecmuası, S. 3(1953), s. 106-108; Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, İst., 1972, s. 29-33; Işın, “İstanbul"un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, s. 131.
- Mehmed Ziya, Merâkiz-i Mühimme-i Mevleviyyeden Yenikapu Mevlevîhanesi, s. 268; Nuri Özcan, “Baykara, Abdülbâkî”, C. 5, s. 246-247; Sadettin Nüzhet[Ergun], Türk Şâirleri, C. 2, s. 728 (Gölpınarlı"dan naklen)
- İnal, K. Son Asır Türk Şâirleri, Cüz I, s. 152
- Abdülbâkî Dede'yi yakından tanıyan, onunla müşterek hâtıraları bulunan A. Gölpınarlı, şâirle ilgili şöyle bir olay nakletmektedir: Abdülbâkî Dede vakfa dâir bir iş için Balıkesir'e gitmiş. Kendisine üçüncü devre Melâmîlerinden birisi musallat olmuş. Abdülbâkî Efendi hangi aksi işten bahsetse; Erenler, yapan, yaptıran Hak, dermiş. Aksi bir adamı yerse, yaptığını kınasa; Erenler, hepsi Hak'tan, gören, gördüren Hak, dermiş. Abdülbâkî Efendi derdi ki: Bir gün canıma tak dedi. Dayanamadım; açtım ağzımı, yumdum gözümü. Adam, kime söylüyorsun, ne diyorsun diyeceği sırada yapıştırdım: Erenler, söven, sövdüren Hak!. Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, s. 148. Yine Ressam Ahmet Yakupoğlu'nun Gölpınarlı'dan naklettiğine göre, bir gün Fakültede ders sırasında Mevlânâ'dan bahsedilirken bazı hevâperest gençler Mevlânâ ile Şems arasındaki ilişkiyi yanlış yorumlar ve ters anlatırlar. Bunun üzerine ders hocası olan A. Baykara şu cevabı verir: Siz Mevlânâ olun, siz de yapın!. Bir başka rivayette Abdülbâkî Efendi bir gün söz arasında Yahya Kemal'e şöyle der: Bizim tekkelerimiz Şeyh Gâlib, Itrî, Dede Efendi gibi insanları yetiştirdi. Pekiyi sizin Dârülfünun'unuz kimi yetiştirdi? Yakupoğlu'nun Cinuçen Tanrıkorur'dan naklettiği bir olay ise şu şekildedir: Atatürk tarafından Konservatuvar'ın Türk Musikisi dalının başına getirilen Hüseyin Saadettin Arel, 50 civarında âyin besteler ve Abdülbâkî Efendi'ye götürüp değerlendirmesini ister. Dede, eserleri inceler ve şöyle der: İyi, güzel de, bunları icrâ etmek için papyon takıp smokin giyeceksin.
- Öztuna, Y. Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi, C. II, s. 540
- Resûhî Baykara'nın bazı yazıları için bkz. Tarih Coğrafya Dünyası [Mecmuası], C. 2, S. 12, s. 417-425, 433-434, 445-446, 478-479.