Mezar sanatı
Mezar sanatı ölülerin kalıntılarının yerleştirildiği mezarlar veya bu yerlerde bulunan eserlerden oluşur. Mezar eşyaları, ölünün kalıntıları dışında mezarın içine yerleştirilen ve genellikle ölünün kişisel eşyalarından, cenaze töreni için özel olarak yapılmış nesnelerden ya da ölümden sonraki yaşamda ihtiyaç duyulacağına inanılan nesnelerin minyatür versiyonlarından oluşan eşyalardır. Yazılı kalıntısı bulunmayan kültürler hakkındaki bilgilerin çoğu bu kaynaklardan oluşmaktadır.
Mezar sanatının birçok kültürel işlevi bulunur. Cenaze törenlerinde bir rol oynayabilir, ölüm sonrası yaşamda ölülerin kullanabileceği eşyalar olarak görülebilir ya da ölünün yaşamında yaptıklarını kutlamak için kullanılabilir. Ayrıca kültürel değerlerin ve rollerin bir yansıması olarak insanın fani olduğunu hatırlatma, ölülerin ruhlarının yatıştırmaya yardımcı olma gibi işlevleri de bulunur.
Belirgin bir estetik kaygıyla nesnelerin insanlarla birlikte gömülmesi 50.000 yıl öteye, Neandertal adamı dönemine kadar gider ve bundan sonra gelen tüm kültürlerde görülür. Hindu kültürü bu konuya bir istisna oluşturmaktadır.[1] Mısır piramitlerinden ilk Çin imparatoru Çin Şi Huang'ın mezarındaki Toprak askerlere, Halikarnas Mozolesi'den Tac Mahal'e eski kültürlerden gelen sanat eserlerinin en tanınmışları mezarlar ve onların içinde ya da çevresinde bulunan nesnelerden oluşur. Çoğunlukla güçlü ve varlıklılar için özel olarak yapılmış mezar sanatına rastlansa da sıradan insanların mezarlarında da basit anıtçıklar ya da kişisel eşyalarından oluşan mezar eşyalarına rastlanır.
Mezar sanatı geleneklerinin gelişmesinde önemli faktörlerden biri cenaze merasiminden sonra ziyaretçilere nelerin görünüp nelerin görünmeyeceği olmuştur.[2] Örneğin Tutankhamun hazinesi mezarın içine saklandıktan sonra bir daha görülmesi istenmemiştir ama piramitlerin dıştan görünüşü yaratıcılarının gücünü oldukça iyi bir şekilde ve sürekli olarak yansıtabilmektedir. Benzer bir ayrıma büyük Doğu Asya mezarlarında da rastlanır. Diğer kültürlerin hemen hemen hepsinde cenaze ile ilgili sanat eserlerinin hepsi, sınırlı sayıdaki bazı mezar eşyaları dışında daha sonra ziyaretçiler tarafından görülmek üzere tasarlanmıştır. Bu kültürlerde, Antik Yunanlarda ve Roma İmparatorluğu'nda ve daha sonra da Hristiyan kültüründe lahit ve anıt-mezar gelenekleri yaygınlaşmıştır. Ziyaret edilmesi için tasarlanmış olan mozoleler klasik dünyadaki en büyük mezar tipleridir ve daha sonra türbeler olarak İslami kültürde de yaygınlaşmıştır.
Tarihçe
Tarih öncesi
İnsanlığın bilinen en eski arkeolojik eserlerinin çoğu mezarlardır.[3] Çoğunluğu megalitik olan bilinen en eski yapılar birbirlerinin birkaç yüzyıl arasında olduğu bilinse de biçim ve amaç olarak oldukça büyük farklılıklar gösterirler. İber Yarımadası'nda bulunan mezarların termolüminesans yöntemi ile MÖ 4510 yılına ait olduğu anlaşılmıştır. Bretanya'da bulunan Carnac taşları da MÖ beşinci binyıla aittir.[4] Bunun gibi gömü yerlerinin önemi en azından bir dönemlerinde etraflarından daha yğksek bir konumda olduğu ve yapıların ilk yapıldıklarından beri anıtsal nitelik taşıdığı gerçekleriyle belirlenmiştir. Bu etkiyi sağlamak için tek bir ölü bedeni basit bir çukura gömüldükten sonra etrafında karmaşık bir hendek ve kanalın yapılmasıyla elde edilmiştir. Yerin üzerinde gömülmenin ortak hafıza kavramı ile bağlantılı olduğu ve bu ilk dönem mezarların atalara tapınma ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu tarz bir gelişme ancak yerleşik hayvancılığa geçmiş, toplumsal rolleri ve ilişkileri belirlemiş ve özelleşmiş etkinlik alanları belirlemiş kültürlerde mümkündür.[5]
Notlar
- "[Hindu] disposal of their dead by cremation and a belief in reincarnation tended to obviate an inherent interest in permanent markers". çev: [Hindu] ölülerinin yakılması ve reenkarnasyona olan inançları, kalıcı izler bırakmaya olan ilginin görülmemesini sağlamıştır. Groseclose, 23
- Örneğin "Tombs for the Living and the Dead" bölümüne bakınız, Insoll 176–87
- Megalitik yapıların ne işe yaradığı tam olarak açık değildir, örneğin bunların en eskilerinden Şanlıurfa'da bulunan Nevali Çori'de mezarlara rastlansa da Göbeklitepe'de bulunamamıştır.
- Mohen, 70
- Mohen, 87