Sivaslı Ali Kemal
Sivaslı Ali Kemal (d. 1853, Sivas) -(ö. 4 Ekim 1920, Konya) İtalyan işgaline karşı Konya’da halkı örgütleyen yurtsever Halk kahramanı, müderris, din bilgini.
Sivaslı Ali Kemal | |
---|---|
Doğum |
1853 Gemerek, Sivas |
Ölüm |
4 Ekim 1920 (67 yaşında) Konya |
Meslek | Halk kahramanı, müderris, din bilgini. |
Hayatı
Ali Kemal, 1853 yılında Sivas'ın Gemerek ilçesinde doğmuştur. Küçük yaşta babasını kaybetmiş, bir süre Kayseri’nin Bünyan ilçesinde dayısının yanında kalmıştır. Gaziantep, Kilis ve Mersin’de eğitimini sürdürmüş; Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiştir. Mersin’de bulunduğu sırada Kıbrıs’a giderek bir papazdan Rumca öğrenmiştir. Daha sonra Konya’ya yerleşmiş, Emine Hanımla evlenmiştir. 1908 yılında açılan Konya Hukuk Mektebi'nin de ilk müderrislerinden olmuştur.
Konya'nın İşgali
İtalyanlar 1300 kişilik bir taburla Konya’yı işgal eder. İngilizler de Bağdat Demiryolunu ele geçirmek için 80 kişilik bir birlikle İtalyanlara katılır. Konya İstasyonunu denetim altına alırlar. Konya halkı işgale ilk etapta bir şaşkınlık yaşasa da bu uzun sürmez. Sivaslı Ali Kemali ve onun gibi düşünen diğer Konya aydınları başta olmak üzere halk arasında kıpırtılar başlamıştı. İstanbul Hükümeti bu kıpırtılardan hoşlanmaz. Bu maksatla Konya’ya bir ‘Nasihat Heyeti’ göndermeye karar verir. Damat Ferit Paşa, Nasihat Heyeti’ne şu emri verir: “Konya’ya gidin ve başta Ali Kemalî olmak üzere bütün halka, mütareke hükümlerine karşı gelmenin imkansızlığını ve böyle bir harekete kalkışanların ise şiddetle cezalandırılacaklarını bildirin. Heyet aldığı emirler doğrultusunda Konya’ya gelir. Ali Rıza Paşa ise önce bir zemin yoklaması yapmanın doğru olacağına inanır. Özel Sekreteri Burhan Cahit’i yanına çağırarak “Git, Sivaslı Ali Kemalî ve diğer aydınlarla görüş bakalım. Konya’ya gelen Nasihat Heyeti hakkında ne düşünüyorlar bir sor.” Burhan Cahit, Ali Kemalî’nin yanına gider ve heyet hakkında görüşünü sorar. Ali Kemalî gür sesiyle kararlı bir şekilde: “Konya halkı, ruhunda vatanseverlik, kafasında haysiyet, kanında Türklük olan memleketin her namuslu ve faziletli ferdinin yapacağı aynı şeyi yapacak, vatanını müdafaa edecektir. Bu hak ve şeref yolunda temsil edecek kıymetli evladını bu halk hiç şüphesiz bulacaktır. Tarihimiz meydandadır. Türk milleti tarihinin hiçbir devrinde rehberden mahrum kalmamıştır. Vatanseverlik ve fazilet bu mukaddes rehberin hizmetine yardımcı olmaktır.”
Burhan Cahit, Ali Kemalî’nin bu sözlerini dikkatle dinledikten sonra şaşırmış bir halde yanından ayrılır ve diğer aydınların görüşünü sormadan Ali Rıza Paşa’nın yanına gider. Ali Rıza paşa, Burhan Cahit’i dinledikten sonra kim bu rehber diye şaşırır. Ali Kemali ise bu sözleri söylerken kafasında kendine bir rehber bulmuştur bile. Nitekim Şehzade Abdürrahim Efendi’ye bir mektup göndererek şöyle der: “Eğer o muhteşem imparatorluğu kurmuş, onu üç kıta üzerinde adalet ve hak duygularıyla hakim kılmış ecdadına laik ise seci ve kahraman milletin başında veya yanında olmalıdır.” Tüm bu konuşmaların ve mektubun kendisine ulaşmasından sonra deliye dönen Damat Ferit Paşa, bu konuların değil fiiliyat sahasına geçmesini, konuşulmasını bile tehlikeli görür. Yanında bulunan yardımcılarına dönerek, “Şehzadeyi Konya’da hiç kimse ile görüştürmeden derhal İstanbul’a getirdiniz…” Gelişmeler yaşanırken İzmir’in işgali haberi gelir. Konya halkı beyninden vurulmuşa döner. Halk derin bir üzüntüye dalar. Azınlıklar ise bu habere duyar duymaz sevinç gösterileri yapar, taşkınlık çıkartırlar, Yunan bayraklarıyla Konya sokaklarında yaşasın ‘Zito Venizelos’ diye naralar atarlar. Vali cemal bey ise İngiliz uşağı olduğu için bu olayları görmezden gelir. Hatta bunları tertipleyenleri doğrudan destekler. Polis Müdürü Halis Bey, azınlıkların tüm yaptıklarını görmezden gelerek milliyetçiler üzerinde baskı yapar.
Ali Kemalî Efendi, “Bu olaylara karşı bir şey yapılmalı” der. Bu amaçla kendi gibi vatansever olan Müftü Ömer Vehbi Efendi, Gilisralı Hacı Tahir Efendi ve diğer güvendiği şahsiyetleri toplar ve onlara şu teklifte bulunur: “Vali burada İngilizler ve İtalyanlardan güç alıyor. Bunlar çok azınlıktır. Eğer İtalyan ve İngilizlerin bu kadar az kuvvetle şehirde beldeyi işgal etmiş olarak kalmalarına müsaade edilirse kendilerine cesaret gelir, öbür şerhlerimizi de ele geçirirler. Buna lâkayt kalınamaz. Halk toplanmalı işgal protesto edilmeli. İcabında fiili mücadele bile göze alınmalıdır. Eğer kararlı ve cesaretli olursak bunlar def olur gider, onları vali takip eder…” Davetliler konuşmayı takdirle karşılar. Bu konuşma kısa sürede halk arasında etkisini gösterir. İşgale karşı başlayan mitingler, gösteriler birbirini takip eder. Fakat bir türlü Vali Cemal Bey, Konya’yı terk etmez. Bu duruma Ankara’da el atmaya karar verir. Ankara’ya göre Konya’nın Kuvâ-yi Milliye’ye kazandırılması zamanı gelmiştir. Esaslı bir şekilde mücadele etmek, her ne pahasına olursa olsun Cemal Bey’i şehirden uzaklaştırmak gerekir. Ankara, valiyi Konya’dan uzaklaştırmak için Refet Bey’i yollar. Refet Bey’in Heyet-i Temsiliye tarafından büyük bir kuvvetle gönderildiği haberi, işgalleri protesto mitinginden çok daha fazla halk üzerinde heyecan yaratır. Vali Cemal Bey ise bu duruma mani olmak amacıyla hapishanedeki mahkûmları serbest bırakır ve onları silahlandırır. Ama bu durum halk arasında ters tepki yaratır. Halk ayaklanır. İşgal kuvvetleri de Hristiyan ahalinin zarar görebileceği düşüncesiyle gelişmelerden uzak dururlar. Gelişmelerden ürken valiye bir de kazalardan hayatının tehlikede olduğunu bildiren telgraflar gelir. Vali büyük bir telaşa kapılarak ne yapacağını şaşırır. 25-26 Eylüle bağlayan gece polis himayesinde İstanbul’a hareket eden trenin un çuvalları ile dolu yük vagonuna binerek polis müdürü ile gizlice şehri terk eder.
Konya ve Milli Mücadele
Konya artık Milli Mücadele'nin tam yanındadır. Hiç vakit kaybedilmeden Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti kurulur. Azınlıkların ‘Yaşasın Venizelos’ bağırmaları karşılık artık her tarafta halk korkmadan ‘Yaşasın Mustafa Kemal’ diye bağırır.
İngilizler ise bu durumdan hoşlanmaz. İngiliz generali Milne, İtalyan İşgal Komutanını yanına çağırarak, şimdi gidiniz ve Mustafa Kemal’in lehinde yazı yazan ve Kuvâ-yi Milliye’ye destek veren Öğüd gazetesini kapatınız. Bu olay halk arasında daha büyük tepkiye neden olur. Durum Mustafa Kemal Paşa’ya bildirilir. Paşa ‘başka bir imtiyazla yeni bir gazete çıkarılsın, protestolara devam edilsin’ der. Bu çağrıdan sonra hükümet meydanı halk tarafından tıklım tıklım doldurulur. İtalyanlar ise iki taburluk askerle yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Bir kenara çekilerek seyirci kalırlar. Ali Kemalî kürsüye çıkar, “Ey ahali, ey Konyalılar, gazete demek bir milletin dili demektir. General Milne dilimizi kesti.” Halk Ali Kemali’nin sözünü keserek kahrolsun Milne sloganları atar. Ali Kemalî ise “Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir. Bu gün Öğüd’ü kapatmışlarsa yarın başka bir Öğüd çıkacak.” Konuşma devam ederken topluluktan gür bir ses yükselir, “Havadis Yazıyor, Nasihat Yazıyor!” Ali Kemalî, “Evet aziz Konyalılar! Duyuyorsunuz. Öğüd gazetesi sustuysa işte Nasihat gazetesi size sesleniyor…” Kalabalık bu konuşmadan sonra coşkuludur. Göz yaşları dökenler vardır. Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, halkı uyandırmaya ve milli kurtuluş yoluna sevk etme yönünden büyük başarı gösterir. Miting ve gösteriler, milli ruh ve şuurun diri tutulması açısından faydalı olur. Ali Kemalî ise daha fazla şeyin yapılmasını ister. Ankara onlardan yardım beklemektedir. Orduya para, yiyecek, giyecek, ulaşım araçları lazımdır. Bunun üzerine Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetini genel bir görüşme için toplar. Toplantıya katılan davetliler niye toplandıklarını anlayamamışlardı. Ali Kemalî kürsüye çıkar: “İstanbul Hükümeti artık tefessüh etmiştir. Ankara, vatanı ve milleti kurtarabilir. Bu amaçla Kuvâ-yi Milliye’ye yardım etmek gerekir.” Delegeler artık ne için toplandıklarını anlamışlardı. Konuşmayı takdirle karşıladılar. Her şeyden önce Kuvâ-yi Milliye’nin millet tarafından desteklenmesi lazım. Değilse netice alınamayacaktır. Ali Kemalî bunun şuurundadır. Milli dava yolunda fedakârlık, canlardan önce mal varlıklarını sunulması ile gerçekleşebilirdi. Bu konuya Konya halkı büyük bir coşku ile destek verir. Hemen o zaman kadar Anadolu’nun başka bir yerinde kurulmamış olan Muavenet-i Milliye (Milli Yardım) teşkilatı kuruldu. Kurulur kurulmaz halk elinde ne varsa Ankara’ya Milli davanın merkezine göndermek için büyük bir coşkuyla koşuyordu. Ayakkabıcılar Millî Orduya ayakkabı, Türk Kadını ordu için çorap diker, Nalbantlar ise süvarilerimizin atları için nal yapar. Konya’daki bu millî heyecanı Refet Paşa an ve an Ankara’ya çektiği telgraflarda Milli Kurtuluş için Konya yediden yetmişine büyük bir coşkuyla çalıştığını bildirir. Mustafa Kemal Paşa da vaziyeti alaka ve ciddiyetle takip eder ve takdirle karşılar. Bu amaçla 3 Ağustos 1920’de Konya’ya gelir. Durumu gözleriyle görür. Milli Mücadeleye büyük bir destek veren Ali Kemalî Efendi’yi çalışmaları için takdir eder. Dönüşünde ise yanında bulunan Refet Paşa’ya: “O, Ali Kemalî Efendi’yi anlatmak istediğinden daha başka meziyetlerle de buldum. Eğer her vilayet, sancak ve kazada bir emsali bulunabilirse, istiklâl ve medeniyet yolunda erişemeyeceğimiz yer yoktur…” der. Tüm bu gelişmeler yaşanırken İngilizlerde boş durmaz. İngilizler, Konya’da isyan çıkarmak için fırsat kollar ve bazı kişileri kışkırtmaya çalışır. Bu durumun farkına varan Konya yönetimi kargaşa çıkartılmak istendiği sezer. İçlerinde Delibaş Mehmet’in de bulunduğu birçok zanlı göz altına alınır. Ali Kemalî’nin bu tutuklananlar hakkındaki düşüncesi ise bunlar ne yaptığını bilmeyen, cahil ve masum insanlardır. Ali Kemalî, Mustafa Kemal Paşa’nın Konya’ya geldiğinde yanına gider ve aralarında şöyle bir konuşma geçer. Mustafa Kemal Paşa- “Hocam, hizmetinizi, takdir ediyorum. El birliği ile bu vatanı kurtaracağız.” Ali Kemalî- “İnşallah Paşam. Sağolunuz. Millet sizinle beraberdir. Yalnız bir maruzatım var. Birkaç gün evvel küçük bir hadise olmuş. Ne yaptığını bilmez, cahil ve masum kimseler var. Bunları serbest bıraksanız iyi olur.” Mustafa Kemal- “Tekrar bir olay çıkarmasınlar.” Ali Kemalî- “Ben kefilim efendim.” Mustafa Kemal Paşa, bunların tekrar bir olay çıkarmalarından korkar. Ama Ali Kemalî’nin iyi niyet göstermesi nedeniyle serbest bırakılmasını bildirir. Yalnız Ali Kemalî’nin bu iyi niyeti ölümüne neden olacaktı. Serbest kalan Delibaş Mehmet, Müdafaa-ı Hukuk emrinde çalışacağına söz verir. Saf fakat gösterişe, merasime düşkün birisidir. Emrindeki kuvvetlerle Konya’ya giriş ve çıkışlarında, hakiki bir kumandan gibi bando ile karşılanır ve uğurlanır. Konya Valisi Haydar Bey, Delibaşı, vilayet makamına çağırır. Ona, binbaşılık rütbesi ve yetkisini verir, beline de gümüş saplı bir kılıç kuşatır. Delibaş, iyice şımarır. Valiyle konuşmaları sırasında anasının Arnavut olduğunu söyler. Vali Haydar Bey de, “Ben de Arnavut’um. O halde besa yapalım. Sen bana karşı gelmeyeceksin. Ben de seni himaye edeceğim.” Validen asker toplamak için izin de alır. Konya Valisi Haydar Bey’in de destek vermesiyle, çoğu asker kaçağı 500 kadar silahlıyı Kuvâ-yi Milliye’ye katılmak amacıyla Alibeyhüyüğü köyünde toplar. Köyün ortasındaki meydanda sarıklı, fesli, poşulu her sınıftan insanlar vardı. Üstleri başları yırtık elbiseli, hiçbir şeyden habersiz, çoğu da çevre köylerden olan zavallı insanlardı. Hatta çoğu yerde vatan ve din uğruna düşmanla savaşmak, onları yurttan kovmak için cephe oluşturduklarına inanmıştı. Bu söylemlerin doğru olmadığını, Konya’yı Mustafa Kemal’cilerin elinden almak için bastıkları, din kardeşleri ile savaşa giriştikleri zaman anlayacaklardı. Ali Kemalî gelişmelerden endişe duymaktadır. Delibaş Mehmet’in cepheye gitmeyeceğini düşmanla dövüşmeyeceğini çok iyi bilir. Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti üyeleri ile valiyi ziyarete gider. Valiye, “Lütfen Delibaş Mehmet adlı adama yüz vermeyin. Yoksa bunların memleketimize zarar verebilmeleri ihtimali büyüktür.” Vali ise hiçbir şey olmamış gibi güler ve konuşulanları duymazdan gelir. Her tarafta Konya’nın basılacağı haberi gelir. Bu durum Ali Kemalî’yi düşündürür. Delibaş, cahil bir hocaya yazdırdığı duayı okutarak, davullu zurnalı bir törenle “Padişahım Çok Yaşa” naraları ile isyanı başlatır. Halk olaylardan oldukça korkulu ve endişelidir. İşin yanlışlığını düşünenlerin yapacakları bir şey yoktur. 3 Ekim 1920 sabahı, alacakaranlıkta kurşun sesleri arasında gözlerini açan Ali Kemalî, Konya’nın Delibaş tarafından basıldığını anlamış, heyecansız sabah namazını eda ederek, tevekkülle sedirinde istirahatına geçmişti. Delibaş ve avanesi, Ali Kemalî’yi unutmaz. Konya basılıp, Alaeddin Tepesi’ndeki müdafiler ablukaya alındıktan sonra, bir grup avane Ali Kemalî’nin Piri Mehmet Paşa Mahallesi’ndeki evine doğru yürür. Bu sırada Ali Kemali’nin zevcesi Emine Hanım, telaş ve endişe ile: “Aman Efendi, seni yüklüğe saklıyayım. Ortalık pek karışık, korkarım başına bir iş gelir” diye yalvarır. Ali Kemalî: “Kadere rıza göstermek lazımdır” der, kapıyı açtırır. Delibaş’ın adamları Ali Kemalî’yi yaka paça dışarı çıkarır, türlü hakaret ve eziyetlerle sürükleyerek, Kayıklı Kahve civarındaki hapishane olarak Abdurrahim Hanı’na atarlar. Burada Ali Kemalî gibi, sürüklenip getirilen çoğu subay ve memur kesimler de vardı. Ali Kemalî, bunlara nasihat ederek teskine çalışır, biraz sonra da Piri Mehmet Paşa Camii’ne götürülür. Piri Mehmet Paşa Camii’nde, Akşehirli Ahmed Efendi ile buluşan Ali Kemalî, o gece sabaha kadar mihrabın önünde dua eder. Sabah diğer mahkûmlarla birlikte Arslanlı Kışla yoluna düşmüşlerdir. Ali Kemalî, 67 yaşında kafilenin gerisinde sürüklene sürüklene gider, ara sıra inen sopa darbelerine hiç ses çıkarmayarak, sadece “Allah!” der. Beyaz sakal’ı şakağından sızan kanlarla kıpkırmızı olur. Son bir darbe onu yere serer. Nefesi güçlükle çıkarak: “Allah sizleri affetsin… Ben affettim. Çünkü sizler cehlin elinde cezanızı çekiyorsunuz” diyerek ruhunu teslim eder. Son nefesinde bile metanetini elden bırakmamış, doğru bildiği yolda canını feda etmiştir. Ama cehalet cesedini de rahat bırakmaz. Cesedi, Delibaşın adamları tarafından üzeri soyularak bir arabaya atılır, Hükümet Meydanına getirilir. Şehrin içi karmakarışık ve tehlikelerle doludur. Şehidin cenazesi saatlerce orada kalır. Bu sırada isyancılardan Çifte Merdiven Mahalleli Mecik Oğlu Purkar Artin, Ali Kemalî’nin cesedini dakikalarca tekmeleyerek: “Boynuzlu gidi, hadi halka nutuk et!” diyerek hakaret eder. Buna rağmen yakın dostları tarafından cesedi alandan kaldırılır, Selimiye Camii’nde gözyaşları arasında cenaze namazı kılınarak Üçler Mezarlığı’na defnedilir. Olaydan sonra Ankara Hükümeti isyanı bastırmak için bir kuvvet gönderir. İsyancıların hepsi yakalanır ve mahkemeye çıkarılarak idamda dahil çeşitli cezalara çaptırılırlar.
Âşık Abdi, bir destanında hadiseyi şöyle anlatır:
Üç Teşrin sabahı bir ateş düştü
Neye uğradığını bilmez ahali.
Ol günde şahadet şerbetin içti
Müderris Sivaslı Ali Kemalî…
Kaynakça
http://www.merhabahaber.com/news_detail.php?id=16738 4 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.