İstiare
İstiare, Türk Edebiyatında, bir sözcüğü kendi anlamı dışında kullanarak, bir şeyi benzediği başka varlığının adıyla anma sanatı. Diğer adı eğretilemedir.
Benzetmenin iki temel öğesi vardır, benzeyen ve benzetilen. İstiare bunlardan birinin söylenmemesiyle yapılır.
Çeşitleri
Açık İstiare (İstiareyi Musarraha)
Sadece kendisine benzetilenle (müşebbehu bih-müstearı minh) yapılan istiaredir. Bir sözcüğün yerine benzetme amacı güderek başka bir sözcük kullanmaya denir.
Kapalı İstiare (İstiareyi Mekniyye)
Benzetme öğelerinden yalnız benzeyenle (müşebbeh-müstearı leh) ve benzeme yönü (karine) ile yapılan istiaredir. Kapalı istiarede benzetilen söylenmeyerek gizili tutulur. Mitoloji, bilim ve metafizik gibi pek çok disiplin, kapalı istiareler yoluyla dünya edebiyatının epistemolojik altyapısını oluşturmuştur.
Genel
Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca birisiyle (müşabehet ögesi) çok sayıda benzerliği sıralayarak yapılan istiareye ise "yaygın istiare" (istiare-i temsiliyye) adı verilir. Bu tür istiarelerde kelimeler hakiki manalarında kullanılsalarda bir araya gelmeleriyle ortaya çıkan mana heyetine benzetilmek istenen başka bir mana heyeti istiare edilir. Bu yüzden bu tür istiarelere heyetlerin birbirlerine istiaresi diyebiliriz. Bu tür istiareler halk arasında yayılırsa darbı mesel olarak isimlendirilir. Türkçemizdeki birçok atasözü bu kısımda değerlendirilir. Misal: Üzüm üzüme bakarak kararır. Bu misalde bir kişinin bir başkasından etkilenmesi üzümlerin birbirlerini kararma yönünden etkilemelerine benzetilmiştir. Dikkat edilecek olursa benzetilende ve kendine benzetilende kelimeler istiare edilmemiş, belki kelimelerden oluşan kelamın ifade ettiği heyet olan manalar benzetilmiştir.[1]
Örnekler
Açık İstiare
« Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi » |
Cümlesindeki "aslan" bu istiare çeşidine bir örnektir
« Dışarıda bir dost eli okşuyor tenimizi. » |
Cümlesinde "dost eli" rüzgâr yerine kullanılmıştır
« Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüğüm aynı zamanda |
Dünya iki kapılı bir hana benzetilmiş ama dünya söylenmemiş yani benzeyen yok sadece benzetilen var.
« Aşiyân-ı murg-ı dil zülf-ı perîşânındadır Kanda olsam ey perî gönlüm senin yanındadır. » |
« Al câme ile meh-pâre maşallah » |
- Pertev Paşa
« Âh eylediğim serv-I hırâmânın içindir Kan ağladığım gonce-I handânın içindir. » |
« Kadem kadem gece teşrîfi Nâilî o mehin Cihân cihân elem-I intizâra değmez mi » |
« Gezermiş kasrın etrâfında yer yer tâze meh-rûlar Mükahhal gözlü Şîrîn sözlü Leylî yüzlü âhûlar » |
« Açıldığın haber verir ağyâra gül gibi Dâim bize nesîm-I sebük-pâ gelir gider » |
Kapalı İstiare
« Sözlerin saplama kalbime ne olur
Her taraf kırık dökük |
Dallar boynu bükük insana benzetiliyor ama kendisine benzetilen insandan söz edilmiyor. Boynu bükük sözcüğü ile insanın bir özelliği vurgulanıyor.
« Nâz ederse gamzesi uşşâk-ı zâra nâz eder Zülfi bir âşüftedir ki rûzgâra nâz eder » |
« Ki henüz gonce-ı neşküfte iken Anı dest-ı ecel itdi pâmâl » |
- Fâzıl
« Nâgehân simsiyâh olur eflâk Hayretinden düşer sükûna cihân
|
« Eşcâr-ı bâğ hırka-ı tecrîde girdiler Bâd-ı hazan çemende el aldı çenârdan » |
Yaygın İstiare
« Bin gemle bağlanan at şaha kalkıyor Gittikçe yükselen başı Allah'a kalkıyor |
Çamlıbel, milleti mağrur bir ata benzeterek çok sayıda benzerliği sıralıyor.