Suskunluk sarmalı

‘Suskunluk sarmalı’, Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-Neumann tarafından geliştirilen bir siyaset bilimi ve kitle iletişim teorisidir.

Elisabeth Noelle-Neumann'ın geliştirdiği 'Suskunluk Sarmalı' modeli

Bir kişinin/grubun savunduğu fikir, mensubu olduğu toplumun (okulda sınıf, fabrikada soyunma odası, orduda yemekhane, belediye otobüsü, akraba ziyareti, hastane koridoru vs.) ‘genel-geçer’ kabul ettiği görüşlere uygun değilse, bu kişi toplumdan dışlanma korkusu nedeniyle konuşurken kendini kısıtlar veya fikrini söylemekten vazgeçer. Aynı kişi fikrinin (veya kendi fikrine yakın görüşlerin) toplum nezdinde yaygınlaşmaya başladığını sezerse, bu kez fikrini yüksek sesle söylemeye başlar.

‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi içinde dört temel faktör vardır:

  • Kendi görüşlerinin toplum nezdinde, ‘kabul görmeyeceğini’ bilen ve/fakat kaybedecek bir şeyleri olmadığına inanarak veya inanmayarak ‘sarmaldan’ çıkmış, her zaman azınlıkta kalacağının farkında olarak görüşlerinden taviz vermeyen kişi/gruplar,
  • Kitle iletişim araçlarının (Medya; , , ) etkisiyle (ve çoğu zaman bizzat medyanın sürekli tekrarlaması ile) yaratılmaya çalışılan ve en sonunda baskın gelen ‘Genel-geçer görüş’ bir diğer adla ‘Toplumsal Algı’,
  • Fikirleri ‘aykırı’ addedilen sınıf ile ‘genel-geçer’ addedilen sınıfa dahil olmak arasında, dışlanma korkusu nedeniyle fikirlerini açıkça söylemeyen ve kararsız kalan kişilerin toplamı.
  • Teori sadece ‘iki kutbun (düalizm)’ birbirine olan etkisini incelemek üzerine kurulu değildir. Hangi fikrin, siyasi görüşün, kanının, yaklaşımın, inanışın, geleneğin, tezin, anti-tezin, felsefenin vs. doğru hangisinin yanlış saptamasını yapmaya çalışmaz. Birden fazla algının bir arada yaşadığı ‘iklim içinde’, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi eğilimlerin ne yönde olduğunu ve zamanla değişiklik gösterip göstermediğini araştırır.

Teorinin geçmişi

"Kavram 1974’te ortaya atılmıştır. Suskunluk Sarmalı teorisi; çeşitli konular hakkında, toplumda bir kesim çekinmeden konuşabilirken başka bir kesimin niçin suskun kaldığı sorusu üzerine kuruludur."[1] Teori, bakış açılarının ‘sadece iki yönlü’ olması üzerine kurulu değildir.

Kamuoyu (en bilinen haliyle ‘Halkın/Toplumun Görüşü’ veya ‘Halk/Toplum Görüşü’ tabiri)

‘Halkın görüşü’ tabiri ilk kez 18. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır. Tabir sürekli tartışılagelmiştir ve ne tür bir bilimsel sınıf içinde değerlendirileceği konusunda elle tutulur bir gelişme sağlanamamıştır. Alman tarihçi Oncken: “-Halkın Görüşü- kavramı hakkında iyi bir fikir beyan etmeye yeltenen, bu kavramı tanımlamaya çalışan herkes kısa zaman sonra Proteus adlı bir varlıkla karşı karşıya geldiğini farkedecektir. Proteus öyle bir varlıktır ki kendini ardı ardına binlerce kılığa sokabilir. Bu kılık değiştirme gözle görünür veya görünmez, aciz veya etkili olabilir, kendini bize sayamayacağımız kadar çok değişime uğramış şekilde sunabilir. Kendine o kadar güvenir ki, onu sımsıkı tutsakta her zaman bir yolunu bulup parmaklarımız arasından sıvışıp kaçmasını bilir. Tüm bu akıntı, tek bir formül içine hapsedilerek ifade edilemez. En nihayetinde, kime sorarsanız sorun ‘Halkın Görüşü’ tabirinin ne olduğunu bilirler ama açıklayamazlar.”[2] Şöyle bir söz de söylenir: “Fikirler tarihi müzesinin bir üyesi olan ‘Kurmaca’ sadece ve sadece tarihi bir meraktan ibarettir.”[2] Bu alıntıya karşı, ‘Halkın Görüşü’ kavramının ne demek olduğu ile ilgili tartışmalar biteceğe benzemiyor. 1970'lerin başında Elisabeth Noelle-Neumann ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisini oluşturmaya başladı. 1965'te ‘bir tarafın galibiyeti artarak devam ederken, oy eğilimlerinde ne tür bir sapma olabileceği’ sorusu üzerinde çalışıyordu. Daha sonra Noelle-Neumann ‘Toplumun Görüşü nedir?’ sorusu üzerinde dönüp durduğunu fark etti. ‘Suskunluk Sarmalı toplum görüşünün ortaya çıktığı bir suret olabilir; yepyeni bir toplum görüşünün yavaş yavaş gelişmeye başladığı bir süreç ya da eski bir fikrin günümüze uyarlanmış bir hali olabilir.’[2] Noelle-Neumann’dan yapılan bu alıntı eğer makul gözüküyorsa, bir süreç olarak değerlendirilip ‘tanımlanamaz’ denerek nam salmış ‘Toplumun Görüşü’ veya ‘Suskunluk Sarmalı’ kavramlarının ne demek olduğu ile ilgili net bir tanımın yapılması büyük önem arz etmektedir. 1898’de Amerikalı sosyolog Edward Ross ‘Toplumun Görüşü’ kavramını ‘ucuz ve zahmetsiz’ olarak nitelemiştir. “-Halkın Görüşü- ile -Egemen Görüş- denklemi ‘Halkın Görüşü’ tanımları içinde yaygın bir konu başlığıdır. Bu durum bir gerçeğe işaret eder; halkın görüşüne sıkı sıkıya bağlı olanlar, bireyleri gönülleri razı olmasa bile eyleme geçmeleri için zorlar.” Birçok bilim insanı, ‘Halkın Görüşünün’, toplumsal olayların cereyan ettiği yer ve zamana göre değişiklik gösterdiği konusunda hemfikirdir. ‘Sorumluluk hissi taşıdığını varsayan’ kişiler toplumu ilgilendiren herhangi bir konu hakkında fikir beyan ederek ‘Halkın Görüşünün’ oluşmasında önemli rol oynar. Bilim insanları ayrıca, ‘Halkın Görüşü’ kavramının çeşitli kalıplarına baktıklarında, hiçbir baskı altında kalmadan ifade edilen ve her koşulda ulaşılabilir olan fikirlerin; yani halkı halk yapan fikirlerin özellikle kitle iletişim araçları içinde var olduklarını görürler. ‘Toplumun Görüşü’ kavramının ne olduğu ile ilgili süren anlaşmazlık, ‘Toplum’ ve ‘Görüş’ kelimeleri hem tek tek hem birleşik şekilde düşünülerek kavrama vücut vermeye devam ediyor.[2]

Halk/Toplum

Bilim insanları ‘Toplum’ kelimesinin ne demek olduğunu, ‘Toplum Görüşü’ kavramı içinde tartışırlar. ‘Toplum’ derken; ‘Tüm Toplum’ ve ‘Toplumdaki Çoğunluk’ ikileminin çok yönlü anlamlara yol açtığı görülür.[2] ‘Toplum’un üç anlamı vardır. Tarafsızlık/Herkese açık olma üzerine kurulu hukuki anlamda toplum. Örneğin, kamusal alan. İkinci anlamı, kamusal hak. Son anlamda ise, ‘Toplum Görüşü’ tabirine baktığımızda, ‘Toplum’ kelimesinin bir şekilde bir şeyle ilişkili olduğu fakat farklı bir anlama büründüğü gözlenir. Kavram içindeki ‘Toplum’ kelimesi, yine aynı kavram içinde değerlendirilmek şartıyla, sosyal psikolojinin alanına giren bir karakter halini alır. Bilim insanları, ‘bireysel görüş & azınlık görüş’ün üzerinden zafer kazanarak, destek almak uğruna hükûmetteki kanun yapıcılarla veya yargı dünyasıyla sürtüşme yaşamamaya gayret göstererek; birçok yasal düzenlemenin yapılması, normların değiştirilmesi / yeni normların getirilmesi ve en önemlisi moral değerlerin çapının ayarlanması konusunda ‘Toplum Görüşü’nün ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu keşfettiklerinde çok şaşırırlar.[2]

Görüş/Fikir

1739’da İngiliz filozof David Hume’un eserinde yayınlanan ‘Yaygın Görüş’ tabiri. ‘Anlaşma’ kelimesi ve ‘Yaygın olma hissi’, İngiliz ve Fransız köklü ‘Görüş’ kelimesinin temelinde yatar.[2] Kelimenin kökenini araştırırken, Almancada 'meinung' olarak telaffuz edilir, Plato’nun ‘Devlet’ eserine kadar geriye gidilir. Eserde, Socrates’ten bir alıntı “görüşün/fikrin orta yolda bir konum aldığı” şeklinde bitirilir. Kant ise ‘görüş/fikir’ kelimelerini “hem öznel hem nesnel manada yetersiz muhakeme” olarak niteler. Her yönüyle yararlı gözüken bir ‘fikir/görüş’ nasıl görmezden gelinebilir, şüphesi/sorusuna şu yolla cevap aranabilir: Çeşitli konular hakkında, toplumun—veya toplumda birden fazla katmanın—ortak bir paydada buluşabilmesi günümüzde olduğu gibi geçmişte de ciddiyetle dikkate alınan bir konuydu.[2]

‘Halkın Görüşü’nün oluşmasına etki eden faktörler

Toplumdan dışlanma tehdidi

‘Suskunluk Sarmalı’ toplumdan dışlanma tehdidiyle başlar. Toplumsal yapıyı oluşturan sayısız sütunun sürekliliğini korumak için, o toplumun üyelerinin toplumsal değerler ve toplumsal hedefler üzerine müşterek bir zeminde anlaşabilmeyi teminat altına alması gerekir.[2] Bu anlaşmayı sağladıktan sonra sosyal düzenin bozulmaya uğramadan yoluna devam edebilmesi için, toplum, anlaşmaya uyum göstermeyen, anlaşmayı rayından çıkarma yönünde görüşlere sahip olan ‘azınlığı’; ‘sizi dışlarız’ tehdidiyle caydırmaya çalışır.

Toplumdan dışlanma korkusu

Dışlanma korkusu ‘Suskunluk Sarmalı’na ivme kazandıran bir merkezkaç kuvvetidir.[3] İnsanlar toplumdan dışlanma korkusuna kapılmamak için, kendilerince önlemler alır. Bu ‘önlem alma’ varsayımı, ‘Konformizm/Çevreye Uyum Göstermek’ denilen ‘hayatı huzur içinde yaşamak için etliye sütlüye bulaşmamak, her zaman -Halkın Görüşü-ne yakın olmak ve hatta birebir aynısı olmaya çabalamak’ temeline dayanır.

Fikrini özgürce söyleme isteği

Bireyler, fikirlerinin veya fikirlerine yakın olan görüşlerin toplum içinde yaygınlaşmaya başladığını hissettikleri anda, çekinmeden konuşmaya meyillidir. Tam tersine bakılırsa, fikirleri toplumca kabul edilmiyorsa veya yavaş yavaş ‘popülarite’si kaybolmaya başladıysa, artık susup kabuğuna çekilmeye yönelir.

Kişinin benliğinde doğuştan varolan ‘genel-geçer görüşe uyum gösterme’ duygusu

Bireyler, ‘Toplum Görüşü’nü ‘ölçmek’ için doğuştan gelen özelliklere sahiptir.[4] Bireyin gözlemleyebildiği toplumun çapı çok geniş olamayacağından, ‘Kitle İletişim Araçları’ dediğimiz ‘Medya’, ‘Toplumdaki Baskın Görüş’ün ne/neler olduğu hakkında bireylere örnekler sunar. Medya, bu ‘Baskın Görüşün’ topluma nasıl sunulduğu konusunda çok önemli rol oynar. ‘Toplumun Görüşünün’ nerelere meyilli olduğu ile ilgili bireylerin (tek tek) algılarına doğrudan etki etme gücüne sahiptir. Bu ‘sunum’ aşamasında kullanılan kelimelerin, bilgilerin kaynağının, resim-fotoğrafların, kişilerin, videoların vd. ‘gerçek mi yoksa kurgusal mı olduğu’ şüphesi haberin dinlenme/izlenme anında bireylerin merağını pek uyandırmaz.[5]

‘Genel Bilgi Eksikliği & Çoğulcu Bilgi Eksikliği (Kaba tabirle -Çoğulcu Cahillik-)’ & Toplum ‘Genelinin’ bazı fikirleri / bazı kavramları / bazı olayları vs. görmezden gelmesi

Çoğulculuk – Pluralism’ ile ‘Çoğunlukçuluk – Majoritarianism’ arasında fark vardır. ‘Çoğulculuk’ kavramı ‘çoğunlukçuluk’ kavramını kapsar.

Çoğunluk; bir kitlenin diğer kitlelerle kıyaslandığında ‘sayıca çok’ olduğunun göreceli de olsa ispatlanması demektir.

Çoğulculuk ise; birden çok kitlenin varlığı, bu kitlelerin birbirinin aynısı veya birbirinden farklı olduğu fakat bunların ‘hepsinin’ bir arada yaşadığı bir mekan veya bir algı ortamının (mekan ve algı kelimeleri hem fiziksel hem de duyumsal olarak kabul edilebilir) ‘bütünü’ demektir. ‘Çoğulculukta’ hangi kitlelerin daha büyük hangilerinin daha küçük olduğu, kuşbakışı yaklaşım ile, net gözükür.

Noelle-Neumann; ‘toplumdaki baskın görüşün’ hangi kitlelerde çok hangilerinde az olduğunun tespit edilmesinin zorluğu ve bir tespit yapılabilse bile bunun kayganlığı sebebiyle ‘çoğulcu cahillik’ terimini kullanmayı uygun bulmuştur.

Noelle-Neumann’a göre ‘Çoğulcu Bilgi Eksikliği’, bireyin tekil olarak veya bir grubun sahip olduğu düşünce ne ise, toplumun geri kalanının da o düşünceye sahip olduğu yanılgısı demektir. Medya, tek bir veya birden fazla fikri yayınlarıyla baskın kılıp, aynı anda ‘azınlığın’ fikirlerinin sesini kısarak ‘Çoğulcu Bilgi Eksikliği’ni yaratabilir; bu da yukarıda belirtilen yanılgının oluşmasına yol açar. Örnekler: ‘Komünizm’ kelimesini duyunca ‘din elden gidecek’ yorumunun akla ilk gelen şey olması fakat bunun bir yanılgıdan ibaret olması, ‘Muhafazakâr’ kelimesini duyunca ‘şeriat isteyen yobazlar’ yorumunun akla ilk gelen şey olması fakat bunun bir yanılgıdan ibaret olması, ‘Liberal’ kelimesini duyunca ‘paraya düşkün’ yorumunun akla ilk gelen şey olması fakat bunun bir yanılgıdan ibaret olması, ‘Kürt & Ermeni & Rum & Alevi’ kelimelerini duyunca ‘potansiyel düşman, potansiyel terörist, potansiyel bölücü’ yorumlarının yapılması fakat bunların birer yanılgıdan ibaret olması, ‘Eşcinsel’ kelimesini duyunca ‘bu bir tür hastalıktır ve tedavi edilmelidir’ yorumu fakat bunun bir yanılgıdan ibaret olması gibi. Bu ve buna benzer birçok kavramın ‘tabu’ kabul edilmesi nedeniyle, toplumun ‘geneli’nin bu konuları konuşmayı ‘görmezden gelmesi’, ötelemesi, ‘Çoğulcu Bilgi Eksikliği’nin her daim sürmesine sebeptir.

Suskunluk sarmalı

Yukarıdaki beş faktör arasındaki etkileşim, ‘Toplum Görüşü’nün inşa edilmesi, değiştirilmesi ve güçlendirilmesi sürecine öncülük eder. Bir tarafın suskunluğa gömülmeye ve aynı anda diğer tarafın konuşmaya başlaması bir sarmal meydana getirir. Ve bu sarmal ‘baskın gelen tarafın fikrinin’ iktidarını gitgide kuvvetlendirdiğini bariz bir şekilde gösterir. Daha önce bu fikir belli belirsiz bir kurgu hâlindeyken, artık herkesçe kabul gören bir ‘sosyal norm’ hâline dönüşür.[6]

Noelle-Neumann, ‘Suskunluk Sarmalı’nın sürekli hareket hâlinde olan bir süreç olduğunu da ekler. ‘Halkın Görüşü’ artık, medyanın sürekli tekrarlayarak baskın hale getirdiği ‘Çoğunluğun Görüşü’dür yani artık bir ‘statüko’dur. Ve bu ‘statüko’ karşısında ‘azınlık’ daha kısık sesle konuşmaya başlar ve en sonunda susar.[4] ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi, değerlendirme yapılması istenen bir alanda, ‘gerçek’ ve ‘değer’ farklılığı (‘gerçek’ kelimesinden kasıt -pozitif- yani bilim, felsefe veya akıl ile varlığı ispatlanan fikir; ‘değer’ kelimesinden kasıt -normatif; kaide teşkil eden- yani ortak bir noktada buluşmuş kişilerin herhangi bir bilimsel onay beklemedikleri fikir) varsa sadece ‘algı’ ve ‘fikir’ zeminlerine uygulanabilir; teori, ‘gerçekler’ üzerinden ‘yanlış veya doğru’ saptaması yapmaya çalışmaz.

Sarmalın modeli

  1. İnsan ‘sosyal’ bir varlık olarak, çevresinden dışlanmaktan korkar. Doğası gereği, çevresi tarafından saygı görme beklentisi içindedir.
  2. Dışlanma riskini bertaraf etmek, çevresi içinde ‘popülaritesini’ ve saygınlığını korumak için, bireyler çevrelerini, çevrelerindeki değişimleri dikkatle takip eder. Ne tür ‘görüş’ ve ‘tarz’ların yaygın olduğunu ve yeni görüş, yeni tarzların gelip gelmediğini sürekli kontrol eder. Eğer ‘yeni’ler geldiyse, bunları keşfeder keşfetmez hemen uyum gösterir; topluma ‘yabancı’ durumuna düşmemeye çalışır.
  3. Fikirlerin/görüşlerin ve davranışların ‘durağan’ olduğu alanlar ile ‘değişime açık’ olduğu alanlar diye iki grup oluşturulabilir. Görüşlerin görece kesin ve durağan olduğu alanlarda (örneğin ‘gelenek / töre / ritüel’), kişi bu ‘geleneğe’ uygun sözler söyleyip topluma uyumlu bir profil çizebilir ya da bu ‘geleneğe’ karşı beyanlarda bulunuyorsa ‘dışlanma’ riskini göze almış olması gerekir. Görüşlerin değişime açık veya tartışmalı olduğu alanlarda ise kişi, ‘toplum tarafından dışlanmasına neden olmayacak’ yani ‘genel-geçer’ görüşleri bulmaya çalışır.
  4. Kişiler veya gruplar, fikirlerinin veya fikirlerine yakın olan görüşlerin toplumda yagınlaşmaya başladığını sezerse, artık toplum içinde kendilerinden emin, korkmadan konuşmaya başlar. Tam tersi durumda ise, kişiler, fikirlerinin toplum nezdinde zemin kaybettiğini sezdikleri anda, artık içine kapanık bir şekilde konuşmaya başlar.
  5. ‘B’ fikrini savunan kişiler suskun kalırken ‘A’ fikrini savunan kişiler çok konuşuyorsa, bu ikilemin ‘toplum’ üzerinde mutlak etkisi vardır: Hararetle savunulan bir fikir göründüğünden daha güçlü olduğu intibasını topluma verirken, kısık sesle savunulan bir fikir göründüğünden daha zayıf bir intiba verebilir.
  6. Sonuç: ‘Sarmal’ sürekli değişim hâlinde olan bir süreçtir. Kişiler veya gruplar çevrelerindeki değişimi takip ederek kendilerini bunlara uydurmaya çalışır. Bir görüş artık yaygınlığını kaybedip geri plana düşmeye başladığında kişiler saf değiştirip ‘yükseliş trendine’ giren görüşe yaklaşır. Teori içinde; ‘yaygınlığını kaybeden görüşü her koşulda/daima savunan’ kişi/grupların yeri bir istisnadır. Çünkü bu kişiler için toplum tarafından ‘dışlanmak’ veya ‘saygı görmek’ önemli değildir.[6]

Toplumdan dışlanma korkusu: Konformizm/Topluma ‘aykırı’ gözükmeden yaşamak sarmalı oluşturur

Asch deneyinde kullanılan kartların örneği.

Noelle-Neumann’a göre ‘dışlanma korkusu’ sarmalın başlangıç noktasını oluşturur. Psikolog Solomon Asch’ın[7] yaptığı deneyde; deneklere birinde üç farklı uzunlukta çizgi, diğerinde tek bir çizginin olduğu iki kart dağıtılır. Çizgiler A, B, C ve X harfleriyle adlandırılmıştır. Soru üç çizginin olduğu kartta hangi çizginin diğer karttaki X çizgisiyle aynı uzunlukta olduğudur. Deneyin yapıldığı odadaki bütün denekler B çizgisinin X ile aynı uzunlukta olduğunu söylerken, bir denek aslında C çizgisinin X ile aynı uzunlukta olduğunu görür; ve gerçeği gören bu deneğin hangi cevabı vereceği deneyin yapılma amacıdır. Denek doğru olanı gördükten sonra fikrinin arkasında duracak mıdır? Yoksa odadaki diğer deneklerle ters düşmemek; ‘konformizmin’ dışına çıkmamak için o da B çizgisini mi seçecektir? Çalışma sonucu: Aynı uzunlukta olan C çizgisini seçen denek yani doğru olanı yapan denek, gruptan ‘dışlanmamak’ için, sessiz kalıp gruba uyum gösterme yoluna giriyor. Bu deney çok kısa gözükmesine ve farklı koşullarda farklı sonuçlar verebilecek bir potansiyel barındırdığı intibası vermesine rağmen; sonuçlarına baktığımızda ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisini destekleyen en basit ve en öz deneydir. ‘Asch Deneyi’ ile ‘Suskunluk Sarmalı’nın ortak noktası toplumdan dışlanma ‘korkusuna’ karşı kişilerin/grupların nasıl bir davranış sergilediğidir.

Suskunluğu yenip konuşmaya başlama arasındaki ince çizgi

Teori bir noktaya daha işaret eder. ‘Suskun Azınlık ↔ Sessiz Çoğunluk’ denilen iyi eğitimli ya da daha müreffeh bir hayata sahip (‘müreffeh & refah’ kelimeleri hem maddi anlamda hem moral anlamında birleşik veya tek tek değerlendirilebilir) kişi/gruplar ve ‘özgürce düşünen’ diye tabir edilen kişi/gruplar, genellikle toplumun onların ‘fikirleri’ hakkında ne düşündüğü ile ilgilenmezler, ‘dışlanmaktan’ korkmazlar ve bu yüzden her zaman konuşabilirler.[8] ‘Sessiz Çoğunluğun’ aynı zamanda; ‘itaatkâr’ diye addedilen ‘Toplum Görüşü’ kavramı ‘durgunluğa’ girdiğinde; ‘düşünceler ikliminde dalgalanmalar yaratan bir rüzgâr’, ‘değişimi ateşleyen bir kaynak’ vasfı da vardır. ‘-Toplum Görüşü- itaat etmeye meyillidir’ kavramı ve ‘Sessiz Çoğunluk’ kavramı, bir toplumda ‘sosyolojik evrimler’ geçirmek için iki kanat olarak görülür. Bu ‘Sessiz Çoğunluk’, sarmalın içinde dışlanma tehdidi olan ‘muhalefet’ tarafının her zaman en tepesinde yer alır. Teoriye göre ‘Sessiz Çoğunluk’: Nonconformist / Konformist olmayan; toplumda ‘genel-geçer’ diye tabir edilen çeşitli değerlere, fikirlere, geleneklere vd. rağbet etmedikleri için dışlanmış, kaybedecek bir şeyleri olmadığı için özgürce konuşmaktan korkmayan kişi/gruplar[3] ve Avangard / Yenilikçi / Öncü; yaşadıkları zamanın çok ötesinde değerlere sahip ve bu değerleri yaşadıkları zamanın içine getirmeye çalıştıkları için toplum içinde her zaman bir ‘azınlık’ olarak kalmış aydın, sanatçı ve reformcu kişi/gruplardır.[3]

Sarmal ile ilgili devam etmekte olan araştırmalar

‘Suskunluk Sarmalı’, tartışmaya açık ve siyasi bir vakanın bir tür sonucu olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, devam etmekte olan birçok araştırma, ‘hâlen sıcaklığını koruyan’ sosyal meselelere, örneğin sigara kullanımı, ‘11 Eylül 2001’ saldırılarından sonra çıkan tartışmalar ve sosyal travmalar gibi konuları da gözetir. Sarmal teorisi çoğunlukla yaşanmakta olan ve toplumun her katmanı tarafından hissedilen konuları inceler; sosyal normlar ve toplumun değer yapılarındaki değişimleri işaret etmeye çalışır.[9] Teori, batı toplumları üzerinde denendiğinde mantıklı birçok sonuç elde edilebiliyor. Fakat ‘topumlar/kültürler arası’ olaylar üzerinde denendiğinde, bir bireyin ‘gönüllü’ olarak konuşmak istemesi üzerine etki ederek yanlış sonuçlar çıkmasına yol açabiliyor.[5] Araştırmacılar ‘bireyler arasındaki görüş farklılıkları’nı da incelemeye başladı. Bazı kişi/gruplar diğer kişi/gruplardan fazla ‘düşünce ikliminde eğilimin ne yönde olduğu hakkında sinyaller yakalamaya çalışarak’, bu sinayellere göre konuşup / konuşmamaya karar verebiliyor.[10]

Toplumlar arası / Kültürler arası karşılaştırma

‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi kullanılarak kültürel çeşitliliğin bireylerin görüşlerini dile getirme sürecine etkileri üzerine yapılmış geniş çaplı bir araştırma mevcut değil. Yakın zamanda bu araştırmalara başlandığını gösteren örnekler ise aşağıdaki gibi.

Amerika Birleşik Devletleri ve Tayvan

Tayvan’da eğitim veren Yard. Doç. Dr. Huiping Huang, Tayvanla ABD arasında yaptığı ‘telefon anketi’ sonuçlarını ‘Suskunluk Sarmalı Teorisinin Kültürler arası Uygulaması’ başlığı altında bir raporla yayınladı. Hipotez; ABD’deki görüşlerin “bireyselliğe yatkın”, Tayvan’daki görüşlerin “toplumsallığa yatkın” olduğunu gösterdi. Huang’ın raporu, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisinin ABD’de ‘daha az aktif’ olduğunu da işaret etti. Çünkü ABD’de bireyler ‘kişisel hedeflerine’ daha fazla önem veriyordu. Telefon görüşmelerinde ABD’liler, ‘biz’ zamiri yerine ‘ben’ zamirini daha çok kullandılar ve ‘kişisel başarı’ üzerine açıklamalarda bulundular. Bu nedenle Huang, ABD’lilerin, azınlıkta olduklarını bilmelerine rağmen, görüşlerini çekinmeden söyleyebildikleri hipotezini geliştirdi. Tayvanlıların cevaplarına baktığında ise; bireylerin ‘toplumsal hedefler’ üzerine daha çok yorumda bulunduklarını, böylece muhtemel tansiyon yükselmeleri ve çatışmalara mahal vermemeye yatkın olduklarını öğrendi. Anket ayrıca, kültürler arasındaki ‘kendine yeterlilik (konuya hakim olma duygusu)’ ve ‘kendine güven’ hallerini de ölçmeye çalıştı.

Anket; ABD vatandaşlarının, ABD’nin Somali’de varlık göstermesi ile ilgili ve Tayvan vatandaşlarının ‘tek dereceli seçim’ sistemine geçiş olasılığı ile ilgili neler düşündükleri sorularından oluştu. Her iki konu da ‘siyaset’ ve ‘insan hakları’ başlıklarına odaklandı çünkü ikisi de mukayese edilebilirdi. Ankete katılan kişilere ‘destekliyorum’, ‘tarafsızım’ ve ‘karşıyım’ seçeneklerinden birini seçerek ve kendilerini aile/arkadaş, medya, toplum ve gelecekte görmeyi umdukları toplum kategorilerine ayrı ayrı koyarak cevap vermeleri istendi. Ölçümler ayrıca ‘bireysellik/toplumsallık’ yapıları ve ‘hangi sebeplerle kişi(ler)nin görüşlerini açıklamaktan çekindiği’ üzerine sırasıyla 1-10 ve 1-5 ölçekleri baz alınarak yapıldı. Sonuçlar orijinal hipotezi doğrular nitelikte çıktı. Anketin geneline bakıldığında, ABD’liler Tayvanlılardan daha fazla ‘konuşmaya’ yatkındı. ‘Toplumun Görüşü’ne göre ‘aykırı’ düşecekleri riskini hisseden Tayvanlılar daha çekingen cevaplar verirken; ABD’liler üzerinde ise bu risk azdı. Tayvan’da, gelecekte toplumun görüşünün nerelere yönelebileceği üzerine yapılan yorumlar daha çok yapıldı ve bu da anketin yapıldığı anda Tayvanlıların ‘Suskunluk Sarmalı’ içinde olduklarını ispatlayan en önemli göstergeydi. ABD’den ankete katılan kişiler bireyselliğe yatkın bir kültürde yetiştikleri için, aslında ‘azınlıkta veya aykırı’ olduklarında daha fazla ses çıkaracakları hipotezi geliştirildi. Fakat bu doğru değildi. Huang’a göre; ankete katılan kişilere sorulan sorular ve anketin hangi konular çerçevesinde işleneceği bilgisi ABD’lilerin “nasıl olsa şahsımla doğrudan ilgisi olan konular hakkında sorular sormuyorlar. Kendimi farklı, dışlanmış ya da suçlu hissedecek bir duruma düşeceğime inanmıyorum. Bu nedenle ‘Çoğunluğun Görüşü’nü destekler nitelikte şeyler söylemek zorunda değilim.” algısı ankette önemli rol oynadı. ‘Kendine yeterlilik (konuya hakim olma duygusu)’ duygusunun her iki ülkede de az olması, anket sırasındaki konuşmaların da daha etkisiz bir zemin üzerinde yürümesine yol açtı.[11]

Bask Milliyetçiliği

Bask Milliyetçiliği ve Suskunluk Sarmalı ETA’nın (‘Bask Vatanı ve Özgürlük’ örgütü), İspanya ve Fransa’da toplum nezdinde nasıl algılandığı üzerine Anthony Spencer ve Stephen Croucher tarafından yazılmış bir makaledir. Bask ulusu ‘etnikdilbilim / budundilbilim’ zeminli, İspanyol ulusunun parçası olarak benimsenmemeye meyilli bir azınlıktır. ETA, İspanyol olan her şeye şiddetle karşı çıkmak veya şiddet göstermek telkininde bulunan ve terör eylemleri gerçekleştirmiş bir gruptur.

‘ABD & Tayvan’ arasında yapılmış ankete benzer şekilde, İspanya ve Fransa’dan Basklı bireylere ETA hakkında ne düşündükleri ile ilgili “Trende bir yabancıyla ETA hakkında konuşmak için konuya nasıl girmeye çalışırdın?” gibi sorular soruldu. ETA’nın yaşadığı ve kültürel farklılıkların olduğu iki farklı bölge dikkate alındı.

Sonuçlar ‘Suskunluk Sarmalı’nın var olduğunu gösterdi. ETA’nın ‘terör’ yanı ile ilgili olumsuz görüşler oldukça yüksek çıkarken, bu şiddetin durdurulması için sesini yükseltenler azdı. Araştırmaya katılan Basklılar görüşlerinin ‘Basklı olmayanlar’ tarafından daha sağduyulu bir yaklaşımla dinlenmesi gerektiğini söylüyor ve Basklı yakınları tarafından ‘dışlanma korkusu’ yaşadıklarını açıkça dile getiriyorlardı. Buna mukabil, İspanyollarla yapılan görüşmelerde, araştırmaya katılanların çoğu ‘şiddet eylemlerinin tam ortasında hayatlarını sürdürmeye çabaladıkları’ için sessiz kalmayı tercih etti.[12]

Yapılan bu iki araştırma kültürler arasında ‘Suskunluk Sarmalı’nın var olduğunu gösteren işaretlere sahiptir. Her iki araştırma da, daha elverişli örnek olay/materyal kullanılmaması ve yetersiz destek sebebiyle birçok yönüyle eksiktir. Kültürler arasındaki çeşitliliğin bireylerin görüşlerine nasıl yansıdığını tam manasıyla kavrayabilmek için daha fazla araştırma yapılmalıdır. Spencer ve Croucher; araştırmalara iştirak edenlerin kişiliklerini, algılarını ve fikirlerini etraflıca öğrenebilmek için onlarla farklı konularda uzun ve ayrıntılı mülakatlar yapılması gerektiğini söyler.

Bir üniversite ortamında yapılan ‘Suskunluk Sarmalı’ deneyi

ABD-Dayton Üniversitesi’nden akademisyen Jayne Henson ve ABD-Ball State Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Katherine Denker; bireyin ne tür konularda suskunluğa girdiği, siyasi yakınlaşma ve farklılıkların bu suskunluğa ne tür etkileri olduğu üzerine üniversite öğrencileri arasında bir araştırma yapmıştır.[13]

  • Sınıfın ‘genel-geçer görüş’ ikliminde değişiklikler olursa öğrencilerin nasıl tepki vereceği,
  • ‘A’ öğrenci grubunun savunduğu siyasal görüşe karşı olarak eğitmenle birlikte sınıftaki diğer grup/gruplar bu durumu ‘suskunluk’ içinde dinler ve hiç tepki vermezse, ‘A’ grubunun nasıl davranacağı,
  • Eğitmenle birlikte diğer grup/gruplar kendilerine karşı olan ‘A’ grubunu ‘susturmaya çalıştıklarında’, ‘A’ grubunun ne yapacağı öğrenilmeye çalışılmıştır.

Araştırma sonucunda yazılan makalede ‘öğrenci-eğitmen’ arasındaki etkileşimin ve sınıftaki her öğrencinin bu etkileşime ne gözle baktığının üzerinde az durulduğu açıklanmıştır.[13] Araştırmanın amacı: “Siyasi fikirlerin üniversite ortamında nasıl ifade edildiği ve sınıftaki iletişimin, siyasi hoşgörü üzerine etkilerini incelemek” şeklinde açıklanmıştır.[13] Araştırma ayrıca ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisinin, üniversite ortamında, ‘Siyasi konulardan çekinildiği için ortaya çıkan suskunluk’ ve ‘Siyaset kullanılarak yapılan susturma’ başlıklarını da inceler. Henson ve Denker’ın makalesi, ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisini uygulamak için üniversitenin; kişiler arası ilişkilerin kuvvetli olması, medyanın, kültürel ve siyasi iletişimin iç içe olması nedeniyle çok elverişli bir coğrafya olduğunu söyler. Çünkü sınıflar arası etkileşim ve ‘sınıf/grup/örgüt söylemi’ bir aradadır yani her zaman ‘üniversite’ şemsiyesi altındadır. Eğitmenler ve öğrenciler kendi çelişkilerini ve kültürel yaklaşımlarını sınıfa, tek bir ortama getirir.[13] ‘Halkın Görüşü’ doğal olarak öğrenciler ve eğitmenlerin de görüşlerine etki eder. Araştırma öğrencilerin ‘siyasi suskunluğa’ maruz kaldıklarında hissettikleri ile ‘öğrenci-eğitmen siyasi birlikteliği’ konusunda düşündükleri arasında ne gibi bir bağıntı olduğunu inceler. Araştırma ayrıca öğrencilerin ‘sınıftaki algı iklimi’ni nasıl algıladıkları ile öğrenci-eğitmen arasındaki siyasi benzerliklerin yakınlaşmalarına yaptığı etki arasında bir ilişki olup olmadığını da inceler.[13] Henson ve Denker araştırma için Midwestern Üniversitesi’nde İletişim Kursuna katılan öğrencileri kullandı. Öğrenciler, ‘Siyaset kullanılarak yapılan susturma’, sınıftaki algı iklimi ve eğitmen tarafından yaratılmış bir algı iklimi başlıklarıyla hazırlanmış anketi cevapladı. Öğrenciler arasındaki ideolojik farklılıklar ile savunulan siyasi parti içinde ‘algılanan’ benzerlikler arasında pozitif bir ilişki olduğu ve eğitmeni ‘daha derin bir suskunluğa yol açan faktör’ görmenin yaygın olduğu sonucu çıktı.[13] Ayrıca algılanan benzerlikler ile sınıftaki düşünce iklimi arasında da pozitif bir bağıntı olduğu kanıtlandı. Ve bu araştırma üniversite ortamında da ‘Suskunluk Sarmalı’nın var olduğunu gösterdi. Eğitmenlerinin ve sınıf arkadaşlarının siyasi görüşlerinde farklılıklar olduğunu algılayan; farklı görüşlere sahip olmanın ‘dışlanmaya’ yol açacağını gören öğrencilerin ‘sessiz kalma’yı tercih edebileceği olasılıklar arasında değerlendirildi. Eğitmenin görüşünün ‘Sınıfın Görüşü’ üzerinde önemli bir rol oynadığı ve bunun öğrencilerde ‘fikirlerimi bastırabilirler’ algısı yaratabileceği saptanmıştır. Eğitmenin görüşlerini açıkladığı ve açıklamadığı—ve burada ‘farklı görüşler susturulmalıdır’ algısının oluşup oluşmadığının üzerinde önemle durarak—deneyleri ayrı ayrı yapıp çıkan sonuçlara daha dikkatli bakılması gerektiği bir diğer önemli saptamadır. Henson ve Denker’ın yaptığı bu araştırma, diğerlerinden farklı olduğunu anlayan bir kişinin, bu farklılığın gün yüzüne çıkmaması için sessiz kalmaya meylettiğini; gündelik hayatımızdaki ‘Suskunluk Sarmalı’nın üniversitelerde de var olduğunu gösteriyor.

Suskunluk Sarmalı ve İnternet

Dışlamayı/Soyutlaşmayı ortadan kaldıran faktörler üzerine

‘Soyutlama/dışlama’ kavramının ne olduğu, içinde değerlendirildiği durumlara göre çeşitlilik gösterir. Soyutlama bir tanıma göre, bir kişi/grubun emsalleri arasındaki etkileşimin zayıf olması ‘Toplumdan Çıkma & Çıkarılma’ sebebidir.[14] Bir başka tanıma göre, soyutlama, emsalleri arasında ‘kabul görme’nin zayıf olması ya da emsalleri arasında ‘reddedilme’nin güçlü olması demektir.[15] Başka bir araştırma ‘İnternet’in bireyleri toplumdan soyutlayan bir araç mı[16] yoksa tam tersine soyutlamayı azaltan özelliğe sahip, bireylerin ‘sosyal ağlarını (social networks)’ genişletebildiği bir araç mı sorularına cevaplar bulmaya çalışmıştır.[17] İnternet hayatımıza girdiği andan itibaren yeni oluşumlar da meydana gelmiştir; IRC (Internet Relay Chat - İnternet Üzerinden Mesajlaşma), haber grupları, MUDs (Multiuser Dimensions - Birden çok kullanıcının olduğu portallar) ve yakın zamanda popüler olan ticari amaçlı sanal topluluklar gibi.[18] İnternet içinde oluşmuş grupların bireyler üzerindeki etkileri hakkında geliştirilmiş teori ve hipotezler çok geniş bir sahaya yayılır. Bazı araştırmacılar, hızla büyüyen sohbet odalarının, ‘on-line’ oyunların ya da bilgisayar tabanlı pazarların ‘soyutlanmış ve kendini soyutlanmış hisseden’ kimselerin daha canlı bir hayata sahip olabilmesi için yeni fırsatlar getirdiğini savunur.[19]

Geleneksel olarak, sosyal dışlama/dışlanma, akran grubu dışındaki bir kişinin pozisyonu ile ilgili geliştirilmiş ‘tek boyutlu bir yapı’ olarak kabul edilir ve akranları tarafından gruptan dışlanmış olmanın sonucu ‘soyutlanmaktır’.[20] Kaynaklar gösteriyor ki, çocuklardan yetişkinlere, insanlar ‘soyutlanma kavramı’ ve mensubu oldukları toplumdan soyutlanmanın kendilerine nasıl yansıyacağını gayet iyi anlıyor. Soyutlanma korkusu nedeniyle, muhalif görüşlere sahip olduğunun farkında olan bireyler, özgürce konuşmaktan çekinir. Yani, aynı/benzer görüşlere sahip insanların bir arada olduğu bir ortamda, ‘aykırı’ görüşe sahip bir birey konuşurken ya kendini kısıtlar ya da hiç konuşmaz.[21] Witschge şöyle devam eder: “Başkalarına zarar vermek veya kendine zarar vermek başta olmak üzere insanların kendilerini özgürce ifade etmesinden alıkoyan bazı faktörler vardır. Ve yine bazı durumlarda insanların konuşmayı seçmesi hiç de arzu edilmeyen tartışmaların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu da bireylerin ‘farklılıklarının’ ve ‘eşitliklerinin’ hangi noktalar üzerinde olduğunun tam manasıyla anlaşılmasına engel teşkil eder.”[22]

İnternetin yarattığı yepyeni mecralar, insanların ‘soyutlanma korkusu’ndan sıyrılabildiği ve böylece ‘Suskunluk Sarmalı’nın oluşmadığı özelliklere sahiptir. İnternet, aynı düşünce yapısına ve benzer görüşlere sahip insanların birbirlerini bulabildikleri yerleri barındırır. Boston Üniversitesi’nden Marshall Van Alstyne ve MIT’den (Massachusetts Institute of Technology & Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) Erik Brynjolfsson’un yaptığı bir açıklamaya göre: “İnternet kullanıcıları kendi görüşlerine yakın diğer kullanıcıların bir araya geldiği ortamları arar, fikirdaşlarının olduğu ortamlarda sürekli vakit geçirmek ister ve kendilerinden farklı düşünen insanlarla pek etkileşim hâlinde olmazlar. Bu nedenle herhangi bir konu hakkında yapılan tartışma & karar alma sürecinde onlara yani ‘kendilerinden farklı düşünenlere’ karşı bir dışlanma korkusu hissetmezler.”[23] İnternet, insanları sadece psikolojik bariyerlerinden kurtarmakla kalmıyor; birbiriyle ilişkili/ilişkisiz, sayılamayacak kadar çok konuşma/yazışma/görüşme/paylaşma/tartışma ortamlarının birden fazla ve çok geniş zemin(ler) üzerinde gelişmesine de olanak sağlıyor.[24] ‘Katılımcılık’ refleksini farklı ölçülerde, isteyerek veya istemeyerek, kısıtlayan geleneksel medyanın aksine İnternet; ‘kim hangi konuda ne kadar yetkili, kim değil?’ sorusu üzerinden hareket eden bir mecra olmadığından, İnterneti kullanan herkes çok geniş özgürlüklere ve her tür bilginin olduğu devasa kaynaklara sahiptir, ortak bir zeminde buluşabilmiş bir veya birden fazla kitle projelerini hayata geçirebilir.[25]

İnternette -özellikle ‘sosyal medya’ portallarında- online ve offline gözükmenin arkasındaki nedenler

İnternet birbirine yakın ve farklı görüşlerin bir arada varlık gösterebildiği bir alandır. Online’ın Türkçe karşılığı ‘çevrim içi’, offline’ın ise ‘çevrim dışı’dır. (Sosyoloji terminolojisi içinde ‘online’; sanal dünya, ‘offline’; gerçek hayat demektir.)

Sohbet odaları, forum siteleri, anlık ileti gönderme ortamları (Facebook, MSN, Skype, Yahoo Messenger, Gtalk, Twitter gibi) birbirinden çok farklı ‘görüşlere’ sahip insanların bir araya gelebildiği yerlerdir. “Bu ortamlarda ‘dışlanma korkusu’nu az taşıyan veya tamamıyla yenmiş kişiler mevcuttur.” saptaması yetersiz kalabilir. Çünkü ‘sanal dünya’ diye tabir edilen İnternette; kişinin/grubun kimliğinin gerçek mi/sahte mi olduğu, kimliğin bir bilgisayar tarafından bireyden/gruptan habersiz otomatik olarak hazırlanıp mecraya sürülüp/sürülmediği ve en önemlisi kişinin/grubun fiziken İnternette var olması henüz mümkün olmadığından, kimlerin dışlanma korkusuna az sahip olduğu, kimlerin tamamıyla korkularını yendiği net belirlenemeyebilir. Bir araştırma bireylerin görüşlerini açıklarken kendilerini ‘online’mı yoksa ‘offline’mı göstermek isteyecekleri konusunu incelemiştir. 305 kişinin katıldığı bir anket, ‘Suskunluk Sarmalı’ içinde ‘online’ ve ‘offline’ gözükmeyi tercih edenlerin dağılımını ve seçimlerini hangi yönde ve niçin o yönde yaptıklarını araştırmıştır.[26] ‘Online’ gözükmenin arkasındaki nedenler, benzer görüşlere sahip grupları bulmanın daha kolay olduğu algısı ile açıklanmıştır. ‘Online gözükmek’ içindeki ‘dışlanma korkusu’nun az olması, bir sohbet ortamından rahatça ayrılmak kolaylığını getirir. ‘Online’ bir tartışma ortamında, bireyler ‘Çoğunluğun Görüşü’ne uyum gösterme baskısı ve ihtiyacı hissetmeden tartışmayı terkedebilir.[26] Fakat bu durum ‘Suskunluk Sarmalı’nın ‘online’ ortamda hiçbir zaman oluşmadığı anlamına gelmez. ‘Online’ bir ortamda ‘baskın gelen’ bir görüş varsa, insanlar görüşlerini, gerçek hayatta olduğu gibi, ifade etmekten çekinebilir.[26] Buna karşılık, ‘online’ bir ortamda, görüşleri ‘aykırı’ addedilen bir azınlık grubu harekete geçirecek tek bir kişinin çıkıp konuşmaya başlaması ‘Suskunluk Sarmalı’nın bitmesini sağlayabilir. ‘Suskunluk Sarmalı’nın ‘online’ bir ortamda gerçek hayata göre niçin daha az oluştuğunu gösteren bir başka neden ise, bireyin ‘offline’ halde olan ‘Çoğunluğun Görüşü & Toplum Görüşü & Baskın Görüş’e karşı mı yoksa destekler nitelikte mi konuştuğu saptamasının net yapılamamasıdır.[26] ‘Offline’dan asıl kastedilen, ‘çoğunluğun görüşü / toplumun görüşü / halkın görüşü / genel-geçer görüş / baskın görüş’ gibi kesimlerin İnternet ortamında gerçek hayatta olduğundan daha çabuk reaksiyon gösterecek bir hıza sahip olmamasıdır. Böylece birey ‘offline’ halde olan ‘baskın görüş’e karşı fikirlerini rahatça açıklar konumda hissedebilir, ve bu durum yine aynı bireyin ‘online’ bir ortamda rahat konuşabilmesiyle aynı sonuca çıkar. Yapılan araştırmalar, insanların ‘online’ ortamda daha özgür konuşabildiklerinin yanında ‘suskunluğun’da devam ettiğini gösteriyor. Ve ‘online’ ortamda konuşabilme imkânının var olmasının gerçek yaşama göre bireyi daha fazla rahatlatıp rahatlatmadığı sorusunun başlı başına bir araştırma konusu olduğu söyleniyor.

‘Heterojenlik / Farklılık / Birden çok grubun birbirine karışmadan bir arada var olması’ ve ‘Anonim / Gerçek İsmini Saklama’ durumu

İnternetin doğası sadece ‘daha fazla’ kişinin/grubun bir araya gelmesine olanak sağlamaz aynı zamanda gruplar arasında ‘heterojen’ katmanların oluştuğunu da gösterir. ABD-Northwestern Üniversitesi’nden Prof. Benjamin I. Page şöyle der: “Muazzam bir hızla gelişen iletişim araçları teknolojisi; mevcut fikirler arasındaki farklılığın ve bu fikirlerin birbirleriyle etkileşiminin büyük ihtimalle artmasını sağlayacak, ‘bireylerin aklında ne tür fikirler uçuşuyor acaba?’ sorusunu ve bu soru sonucunda ortaya çıkabilecek her türlü rekabeti de bir nebze hafifletecektir.”[27] İnsanların birçok konuda, ortak bir zeminde buluşma ve tartışabilme ihtiyacı içine girmesinin nedeni birbirlerinden farklı olmalarıdır ve İnternet farklılıkların kolayca (heterojen) görünebildiği ve bu farklılıklara ulaşılabilen bir dünyadır. Farklı katmanların olması, her grupta yine kendilerinden farklı düşünen başka grupların da var olduğu algısını yaratacak ve bu durum farklılıklara ‘açık olmak gerektiğinin’ ve bunun sonucu olan ‘anlaşmazlıkların’ ortaya çıkmasının doğal olduğu görüşünü hakim kılacaktır. Daha önce de açıklandığı üzere, ‘anlaşmazlık çıkabilir’ & ‘dışlanabilirim’ korkusu nedeniyle insanlar fikirlerini söylemekten kaçınabilir. Noelle-Neumann’a göre deneysel çalışmalar gösteriyor ki, dışarıdan müdahale edilmesi oldukça güç olan münazaralarda, bilgisayar merkezli sohbet odaları ve haber forum/grupları gibi geniş ölçeğe sahip ortamlar gibi, insanların ‘sesini kısmak’ ve onları ‘sindirmek’ imkânsıza yakındır.[28]

Aynı zamanda İnternet anonim kimliklerin de oluşmasını sağlar. Fakat anonim kimlikler meydana geldikten sonra ‘toplumdan dışlanma ve hakir görülme’ korkuları ne derece azalır, tartışma konusudur. Araştırmacı Patricia M. Wallace göre, insanların eylemleri kendilerine kişisel olarak isnat edilmediği müddetçe, insanlar ‘toplumsal birliktelikler ve kısıtlanmalar’ kavramından daha az çekinir hale gelir. Bu, insanlara kendilerini daha güvende hissettiği ortamlarda kişisel meselelerini tartışma fırsatı verilmesi gibi daha olumlu bir duruma işaret eder.[29]

Grupların bireylere ‘sataşması’ durumu gerçek hayatta olduğu gibi İnternette de vardır fakat daha azdır. Ve bu ‘konformizmi; çevreye uyum gösterip hiçbir sorunla karşılaşmamak’ durumunu azaltır. Wallace şu şekilde devam eder: Deneysel çalışmalar gösteriyor ki, ‘offline’ halde olan çoğunluğun ‘alay edici’ ve ‘iğneleyici’ davranışlarına sonsuza dek maruz kalmayacaklarını bilen ‘muhalif’ azınlıklar, ‘offline’dan daha çok ‘online’ ortamda fikirlerini özgürce ifade ettiklerini hissediyor ya da farklı bir fikre sahip olduğu için ‘çevre baskısı’ nedeniyle kendini rahatsız hissediyor.[30] ABD-Pennsylvania Üniversitesi’nden Jennifer Stromer-Galley’a göre, ‘online’ ortamda kurulan iletişim, gerçek hayatta çeşitli konularda yüz yüze münakaşaya maruz kalan bireylerin psikolojik bariyerlerini aşabilmesine olanak sağlar: “Sözsüz iletişim ipuçlarının/işaretlerinin yokluğu, sosyal varlık algısını azalttığı gibi anonim olma algısını da arttırır.”[31] “Sözlü & Sözsüz İletişim İpuçları/İşaretleri”nden kasıt, kişinin/grubun bireysel veya toplu bir ortamdaki konuşma/iletişimde bilerek veya bilmeyerek yaptığı mimik, el hareketleri, ses tonu gibi sinyallerdir. Bilgisayar merkezli iletişim içinde sözlü veya sözsüz iletişim ipuçları/işaretlerinin yok denecek kadar az olması bireylerin gerçek hayatta yaşayabileceği ‘dışlanma’ korkusunun bilgisayarlı ortamda büyük oranda düşmesine yol açar. ‘Online’ bir tartışma grubunda; ‘aşırı uç’ fikirlerin sesinin kısılmasıyla, tartışma ortamının gerçekte gözüktüğünden daha ‘ılımlı’ bir havada geçtiği gibi bir sonuç da ortaya çıkabilir. Eğer gruptaki diğer kişiler ‘soyut varlıklar’ olarak algılanırsa, sınıflandırma yapmak daha az olasıdır.

‘Suskunluk Sarmalı’nın düğüm noktası, insanlarda bilerek veya bilinçaltından bir şeylerin harekete geçmesiyle, ‘popüler olmayan’ görüşler ifade etmenin olumsuz yankılanacağı şüphesidir. Bu şüphe ve bununla ilişkili birçok kavramın İnternet ortamında meydana gelmeyebileceğini gösteren çeşitli sebepler vardır:

  1. ‘Huzursuzluk & utanma’ ve ‘aşağılanma’ hislerinin başkalarının fiziksel varlıklarına bağlı olmasıdır yani onlarla aynı ortamda bir arada olmak ve reaksiyonu direkt hissetmek. Bilgisayar merkezli iletişimde, bireyin/grubun/toplumun fiziksel olarak ortamda bulunmaması durumu yine bu ortamda faaliyet gösteren diğer kullanıcılarca (yine aynı varlıklar; birey/grup/toplum) da hissedilir ve bu nedenle ‘aykırı’ bir görüş söylemek gerçek hayatta olduğu kadar yüksek bir tehdit unsuru oluşturmaz.[32]
  2. Bireyler/gruplar arasındaki sıradan bir sözlü/sözsüz iletişimde; göz teması, el hareketleri gibi çeşitli işaretlerin etkisi çok büyüktür. Bilgisayar merkezli iletişimde bu tür işaretler büyük oranda gözükmez.
  3. Araştırmacılar S. Kiesler, J. Siegel ve T.W. McGuire’a göre sözsüz iletişimdeki ipuçları/işaretler biçimselliği ve statü eşitsizliğini yüz yüze iletişim içine taşır.[33] Bu işaretler ortadan kalktığında, ‘etkileşim kaynağı’ olarak değerlendirebileceğimiz ‘sosyal statü’nün önemi azalacaktır. Bir araç vasıtasıyla yapılan iletişimde (mektup, telgraf, bilgisayar, e-posta, sohbet odaları vs.) yüz yüze iletişimde gelişen ‘grup hiyerarşisi’nin daha az görünür olduğu ortaya çıkar.[34]

İletişim/sohbet ortamı içindeki kişilerin varlığını buğulu hale getiren ‘genel-geçer görüş’ daha net bir tabirle ‘ortalama görüş’, ‘Konformizm; rahat yaşamak için topluma -aykırı- gözükmemeye çalışmanın’ sonuçlarını büyük oranda etkiler.[32] Kişi/grupların ‘sosyal varlığı’; etkileşim hâlinde olduğu toplum içinde bir diğeriyle kurduğu ilişkinin derecesinin ne olduğu [35] veya ‘genel-geçer görüş’ün toplum içindeki bazı kişi/grupların varlığına yaptığı etkinin derecesinin ne olduğu ile ilgilidir.[36]

Eşitlik

Bir iletişim ortamında ‘heterojenliğin’ varlığını sürdürmesindeki en önemli faktörler, bu ortama katılan her kişinin eşit erişim ve konuşulan konuya/konulara eşit nüfuz imkânına sahip olmasıdır. Kişiler bir konu hakkında kendilerini tamamıyla bilgisiz hissederlerse, tam yetkinliğe sahip olmadıklarını düşünürlerse veya konu hakkında konuşan diğer katılımcılarla aynı seviyede olmadıklarını görürlerse, konuşma ortamına hiç girmeme eğilimi gösterirler. Konuşmaya katılmaya karar verdiklerinde, katılımları ortam içindeki ‘görüşleri baskın gelen kişiler’ tarafından geçersiz bırakılır ya da ‘statülerine’ göre katılımları değerlendirilir.[32] Avustralya-Queensland Üniversitesi’nden Dr. Lincoln Dahlberg, İnterneti, insanları sosyal hiyerarşilerden ve yukarıda da bahsedilen ‘offline’ halde olan güç ilişkilerinden özgürleştirdiği için yüceltir: “Siber uzay dediğimiz İnternetin her şeyi içinde barındırabileceği gibi bir algı her ne kadar doğru olsa da bazı şeyleri de ‘görmezden geldiğini’ söyleyebiliriz. Bu, kişi/gruplar ne tür özelliklere sahip olurlarsa olsunlar onları eşitmiş gibi varsayarak bünyesinde barındırması demektir. İnternet ortamında yaşanan tüm ‘olaylar’ (kişisel/direkt ve anlık mesajlaşma denilen -instant messaging-, e-posta, forum siteleri, sosyal medya portalları ve yüzbinlerce platform) hakkında yürütülen tartışmalar; ortaya atılan iddiaların değeri çerçevesinde dikkate alınır, yapı içindeki kişilerin toplumdaki konumlarına göre değil.”[37]

ABD-Washington Üniversitesi’nden Doç. Dr. John Gastil: “Eğer bilgisayar üzerinden yapılan ‘iletişim=etkileşim’, belleğimizdeki ‘toplumsal statü’ kavramını tutarlı bir şekilde düşürürse, bu modelin ‘yüz yüze’ iletişimden zamanla daha güçlü hale geleceği söylenebilir.” der.[38] ‘Statü’ kavramının zamanla önemsiz hale geleceğine örnek vermek gerekirse: Bir tartışma forumunda, bireyin kullandığı kelimeler yine aynı bireyin sosyoekonomik durumuyla kıyaslandığında daha ağır gözükebilir. Hangi ‘statü’den olduğunu gösteren işaretleri sezmenin zor olması sebebiyle, kullanılan kelimelere göre ‘algılanan statüler’ birbirine yakınlık göstermeye başlar ve bu da ‘stereotype’ denilen ‘kalıplaşmış yargıların’, daha genel tabirle ‘ön yargıların’, gitgide azalmasına yol açar.[30]

İnsanlar ‘offline’dan daha çok ‘online’ ortamdaki forumlarda kendilerini daha eşit hissediyor olabilir. Irkçılık, yaş ayrımcılığı başta olmak üzere her tür ayrımcılık azalıyor gibi görünür. Çünkü ‘grup-dışı’ndan olanların ‘statü’lerini anlayabilmek oldukça zorlaşmıştır.[39] Bilgiye artık sadece belli bir grubun değil herkesin ulaşabilmesi ve bunun getirdiği doğal eşitlik duygusu[40]; İnternetin, bilgiyi geliştirme, paylaşma ve organize etme özelliğini hızla ve önemli ölçüde arttırdığını kanıtlar.[41] Bu gelişme zamanla birbirine yakın kapasitelerle olayları müzakere eden daha bilgili bireyler meydana getirir.

“Toplumdan dışlanma/soyutlanma” halinin İnternet ortamında yok denecek kadar az olması, İnternetin ‘kendi etkisinin’ bireyleri gerçek hayattan (ve toplumdan) soyutlayıp / soyutlamadığı ikilemine düşürmemelidir. İnsanların İnterneti hangi amaçlarla kullandığı ve İnternetin insanlar üzerindeki pozitif ve negatif etkilerinin neler olduğu soruları üzerine de yürütülen araştırmalar vardır. Bu araştırmaların hedefi, İnternet ortamında gerçekleşen ‘etkileşimleri’ incelemektir.

Yakın zamanda yayınlanmış araştırma sonuçları gösteriyor ki; İnternet,

  • Bireyin gerçek hayatta kurduğu iletişimde gösterdiği ‘vücut dili’ & ‘sözlü/sözsüz iletişim işaretleri’ni azaltıyor,
  • ‘Sanal mecra’da bireyin fiziki varlığı neredeyse yok olduğundan bunun etkilerini de doğal olarak en aza indirgiyor,
  • Fiziki olarak gözükmeyeceklerini bilen kullanıcıların da nispeten ‘anonim’ halde kalmalarına yol açıyor.

Bu faktörlerin hepsi muhtemel bir hipotezin gerekçesini oluşturuyor: İnternet ortamında ‘toplumdan soyutlanma/dışlanma’ olasılığı ortadan kalkar. Bu hipotez üzerine daha fazla araştırma yapılması gerekir. Eğer sonuçları kanıtlanabilirse, ‘Suskunluk Sarmalı’nın İnternet ortamında meydana gelemeyeceğini gösterecektir.

Eleştiriler

Teoriyi eleştirenlerin ilk sebepleri genellikle şu yönde: Bir konu hakkında konuşsalar da konuşmasalar da, her kişinin farklı ‘etkilenme ve etki etme’ alanları vardır. ‘Suskunluk Sarmalı’nın oluşmasına yol açan ‘toplumdan dışlanma/soyutlanma’ korkusu ötesinde en yaygın şu faktörler gösterilir:[42]

  1. İnsanlar, toplumun genelinden öte kendi küçük çevreleri tarafından ‘soyutlanmak / dışlanmak’tan korkar. Kalabalık bir topluluk temel alındığında, kişi kendi görüşlerine yakın gruplara ulaşma imkanını her zaman bulabilir; korkunun asıl başladığı nokta ailesi ve arkadaşları tarafından dışlanma / soyutlanma riskidir.[43]
  2. Kişinin konuşup konuşmama isteği üzerinde karakterinin etkileri de araştırılır. Kişinin ‘kendini algılaması’ pozitif ise ve utanma duygusunu azaltabiliyorsa, bu kişi ‘toplum görüşü’ ne olursa olsun kendi fikrini söylemekten çekinmeyecektir.[42]
  3. “ ‘Halkın Görüşü’ne karşı fikir sahibi olmama ” halinin oluşmasına yol açan en önemli nedenlerden biri ‘kültür’dür. Kişinin içinde yaşadığı kültür, bu kişinin görüşlerini özgürce ifade etip etmeme seçiminde büyük paya sahiptir. “Birçok kültür, fikirlerin özgürce söylenmesine, ABD’de gösterildiği kadar yüksek bir saygı göstermiyor. Ve bazı kültürler de, fikirlerin özgürce ifade edilmesi yasak.”[42] Bireyselliğe yatkın kültürlerde, kişinin fikrini özgürce söylemesi teşvik edilirken; toplumsallığa yatkın kültürlerde, kişinin yaşadığı kültür içindeki düşünce ikliminde ‘ana akım & genel-geçer görüş & halkın görüşü & dominant/baskın görüş’e veya yakın görüşlere sahip olması beklenir. Kültürel faktörler arasında cinsiyet de önemli rol oynar. Bireyin, ‘azınlıkta’ olan fikirleri niçin ifade edemediğine veya bilinçli olarak ifade etmek istemediğine birçok sebep sayılabilir. Kadınların fikirlerini özgürce söylemesinin içinde yaşadığı toplumca hakir görülmesi ve biraz daha müreffeh kültürlerde kadınların, kullanılan dili tasvip etmemeleri nedeniyle kendi iradeleriyle sessiz kalması iki önemli gerekçedir.[42] ABD-Wisconsin/Madison Üniversitesi’nden Dietram A. Scheufele ve ABD-Washington Üniversitesi’nden Patricia Moy, varlığı şüphe götürmeyen - toplumun her katmanı tarafından hissedilen her tür çatışmayı besleyen kaynakların ve bu kaynaklarla ilişkili her tür kültürel sinyalin, ‘kadınların suskunluğu’ gibi başat faktörleri daha iyi anlamak için kullanılabileceğini söyler.[44]
  4. Yine Scheufele ve Moy,[44] seçim dönemi gibi anahtar dönemlerde yapılan uygulamalarda, kişilerin fikirlerini özgürce ifade edip etmemesi de dahil olmak üzere bazı sorunların varlığını görür. Bu uygulamalar, kişi ‘konuşmaya başladığı anda’ ölçümlenmelidir; oy verme süreci veya benzer konsepte sahip diğer uygulamalar anında değil.
  5. “Bir kişinin/grubun ‘işini’ kaybetmemesi, ruhsal veya fiziki yönden ‘şiddete’ maruz kalmaması, çevresinden dışlanma/soyutlanma riskiyle karşılaşmaması, kısaca ‘huzurunun’ kaçmaması faktörleri başta olmak üzere; toplumun değerlerine ‘aykırı’ gözükmeden yaşamak, ‘genel-geçer görüşlere’ uyum göstererek yaşamak” olarak özetlenebilecek ‘konformizm’ kavramı üzerine yapılan deneylerde; ‘ahlak’ unsurunun varlığı ve bunun ne derecede olduğunun ölçülmesinin zor olması, ayrıca ‘Suskunluk Sarmalı’ modeli içinde ‘ahlak’ın temel bir yapı taşı olması nedeniyle, yapılan deneyler içinde ‘ahlak’ unsurunun olmadığı kabul edilir. ‘Konformizm’ üzerine, özellikle ‘Asch Deneyi’ başta olmak üzere, bundan türemiş her tür deneyin içindeki ‘Ahlak’ unsurunun tam anlamıyla ölçülememesi, yine Asch ve ardından gelen deneylerin ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisi içindeki yeri ve değeri günümüzde araştırma konusudur. Bilim insanları, ‘konformizm’ üzerine yapılan deneylerin, ‘Suskunluk Sarmalı’nın meydana gelmesi ve gelişimine etkisi olup olmadığını sorgulamaktalar.[44]

‘Suskunluk Sarmalı’ ile ilişkili diğer konular

Kaynakça

Tüm notlar ve kaynaklar İngilizcedir. Sadece başlıkları Türkçeye çevrilmiştir.

Notlar

  1. Neill, Shelly (Mayıs 2009). "(İNGİLİZCE) 'Alternatif Kanal: GLBT Topluluklarındaki Suskunluk Sarmalına Sosyal Medya Nasıl Meydan Okuyor?'" (PDF). Amerikan Üniversitesi, Washington, D.C. s. 42. Erişim tarihi: 24 Nisan 2012.
  2. Noelle-Neumann, E. (İNGİLİZCE) ‘Suskunluk Sarmalı: Toplumun Görüşü - Bizim Sosyal Kılıfımız’. Chicago Üniversitesi Yayınları, 1984.
  3. Griffen, E. M. (2009). (İNGİLİZCE) ‘İletişim Teorisine İlk Bakış’ (7. basım) New York, NY:McGraw Hill
  4. (İNGİLİZCE) Miller 2005:278.
  5. (İNGİLİZCE) Scheufele ve Moy, 1999.
  6. Noelle-Neumann, Elisabeth (1977). "(İNGİLİZCE) 'Algılar İkliminde Yaşanan Çalkantılar: Suskunluk Sarmalı Teorisinin Metodolojik Uygulamaları'". Public Opinion Quarterly. Cilt 41. ss. 143-158.
  7. Cherry, Kendra. "(İNGİLİZCE) 'Asch Deneyi'". Psychology. About.com. 17 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Nisan 2012.
  8. Miller 2005:279.
  9. Shanahan vd. 2004.
  10. (İNGİLİZCE) Hayes, Glynn ve Shanahan, 2005a, 2005b.
  11. Huang, Huiping. (İNGİLİZCE) ‘Suskunluk Sarmalı Teorisinin Kültürler arası Uygulaması’. International Journal of Public Opinion Research 17.3 (2005): 1-25. Web. 9 Şubat 2010.
  12. Spencer, Anthony ve Croucher, Stephen. (İNGİLİZCE) ‘Bask Milliyetçiliği ve Suskunluk Sarmalı’. International Communication Gazette 70.2 (2008): 137-153. Web. 9 Şubat 2010.
  13. Henson, J. & Denker, K., (2007). (İNGİLİZCE) “Ben bir ‘Cumhuriyetçi Parti’ taraftarıyım ama bunu lütfen kimseye söylemeyin: ‘Suskunluk Sarmalı’ teorisinin bir sınıf ortamında uygulanması” Conference Papers--National Communication Association, 1.
  14. (İNGİLİZCE) O'Connor, 1969, 1972.
  15. (İNGİLİZCE) Gottman, Gonso & Rasmussen, 1975.
  16. (İNGİLİZCE) Kraut vd. 1998; Moody, 2001; Sleek, 1998.
  17. (İNGİLİZCE) Morris & Ogan, 2002; Bradley & Poppen, 2003.
  18. (İNGİLİZCE) Sassenberg, 2002.
  19. (İNGİLİZCE) Rheingold, 1993; Cummings, Sproull & Kiesler, 2002; McKenna & Bargh, 1998.
  20. (İNGİLİZCE) Bowker, Bukowski, Zargarpour & Hoza, 1998.
  21. (İNGİLİZCE) Witschge, 2002.
  22. (İNGİLİZCE) Witschge, 2002:8.
  23. (İNGİLİZCE) Van Alstyne ve Brynjolfsson, 1996:24.
  24. (İNGİLİZCE) Coleman & Gøtze, 2001:17.
  25. (İNGİLİZCE) O'Hara, 2002.
  26. ABD-Southern Illinois Üniversitesi’nden Xudong Liu & ABD-Arizona Üniversitesi’nden Shahira Fahmy, 2009. (İNGİLİZCE) “Sanal Dünyada ‘Suskunluk Sarmalı’nı Test Etmek: Bireyler görüşlerini ifade ederken ‘online’ mı yoksa ‘offline’ mı gözükmeyi tercih eder?” Conference Papers--International Communication Association, 1-36.
  27. (İNGİLİZCE) Page 1996:124.
  28. (İNGİLİZCE) Wanta & Dimitrova, 2000; O’Sullivan, 1995; Sproull & Kiesler, 1992; Hlitz, Johnson & Turoff, 1986.
  29. (İNGİLİZCE) Wallace 1999:124-125.
  30. Wallace, 1999.
  31. (İNGİLİZCE) Stromer-Galley 2002:35.
  32. (İNGİLİZCE) McDevitt, Kiousis & Wahl-Jorgensen, 2003.
  33. S. Kiesler, J. Siegel ve T.W. McGuire, (İNGİLİZCE) ‘Bilgisayar merkezli iletişimin sosyo-psikolojik manzarası’, American Psychologist, 1984
  34. (İNGİLİZCE) Williams, 1977.
  35. (İNGİLİZCE) Short, Williams & Christie, 1976.
  36. (İNGİLİZCE) Rice & Williams, 1984.
  37. (İNGİLİZCE) Dahlberg 2001:14.
  38. (İNGİLİZCE) Gastil 2000:359.
  39. (İNGİLİZCE) Wallace, 1999, p. 99.
  40. (İNGİLİZCE) Gimmler, 2001.
  41. (İNGİLİZCE) Warren, 2001.
  42. Ross, C., (2007). (İNGİLİZCE) Daha Fazla Dünya Görüşü Keşfetmek: Suskunluk Sarmalı için Yeni Yönler. Conference Papers--National Communication Association, 1.
  43. Moy, P. (2001). "(İNGİLİZCE) Doğrulayıcı Eylem Üzerine Toplum Görüşü ve Suskunluk Sarmalı". Journalism and Mass Communication Quarterly. 78 (1). ss. 7-25.
  44. Scheufle, D. (2000). "(İNGİLİZCE) Suskunluk Sarmalı'nın 25 yılı: Kavramsal bir inceleme ve deneysel bir bakış açısı". International Journal of Public Opinion Research. Cilt 12. ss. 3-28.

Kaynakça

  • M. V. Alstyne & E. Brynjolfsson, ‘Elektronik topluluklar: Küresel köy mü yoksa siberbalkanlar mı?’, Bilgi Sistemleri üzerine Uluslararası Konferans’ta (International Conference on Information Systems - ICIS) okunmuş araştırma raporu, Cleveland, Ohio, ABD, 1996
  • J. A. Anderson, ‘İletişim Teorisi: Epistemolojik Temeller’, New York, The Guilford Press, 1996
  • N. Bradley & W. Poppen, ‘Yardımcı teknoloji, bilgisayar ve İnternet evden çıkamayan yaşlılar ve engelli insanlar üzerindeki toplumdan soyutlanma duygusunu azaltabilir’, Teknoloji ve Maluliyet, 14(1), 2003
  • A. Bowker, W. Bukowski, S. Zargarpour & B. Hoza, ‘İki boyutlu model şeklindeki toplumsal dışlanmanın yapısal ve işlevsel analizi’, Merrill-Palmer Quarterly, 44, 447-463., 1998
  • J. K. Burgoon, D. B. Buller & W. G. Woodall, ‘Sözsüz iletişim: Konuşmanın olmadığı diyalog’, New York: Harper & Row, 1989
  • S. Coleman & J. Gøtze, ‘Toplu halde bovling oynamak: Bir müzakere ortamında, -online- toplumun bir araya gelmesi’, en son Kasım 2007’de gözden geçirildi, kaynak: https://web.archive.org/web/20120318054945/http://bowlingtogether.net/about.html
  • J. Cummings, L. Sproull & S. B. Kiesler, ‘Duyumun ötesi: Gerçek dünya ile sanal desteğin buluştuğu yer. Grup dinamikleri: Teori, Araştırma ve Uygulama’, 6(1), 78-88, 2002
  • L. Dahlberg, ‘İnternet ve demokratik söylem. Bilgi, İletişim ve Toplum’, 4(4), 615-633, 2001
  • J. Gastil, ‘Vatandaşların bir konu hakkında yüz yüze iletişim kurması bir lüks mü yoksa bir gereklilik mi?’, Siyasal İletişim, 14(4), 357-361, 2000
  • A. Gimmler, ‘Müzakereci demokrasi, Kamusal alan ve İnternet. Felsefe ve Toplumsal Eleştiri’, 27(4), 357-361, 2001
  • W. J. Gonzenbach, C. King & P. Jablonski, “Eşcinseller ve askeriye: ‘Susukunluk Sarmalı’nın bir analizi”, Howard Journal of Communication, 4, 281-296, 1999
  • W. J. Gonzenbach & R. L. Stevenson, “Devlet okullarında okuyan AIDS’li çocuklar: ‘Suskunluk Sarmalı’nın bir analizi”, Siyasal İletişim, 1, 3-18., 1994
  • J. Gottman, J. Gonso & B. Rasmussen, ‘Çocuklar arasındaki sosyal etkileşim, sosyal yetkinlik ve arkadaşlık’, Çocuk Gelişimi, 46(3), 709-718, 1975
  • A. F. Hayes, C. J. Glynn & J. Shanahan, ‘Gönüllü oto-sansür: Kamuoyu araştırmaları için bir yapı ve ölçüm aracı’, International Journal of Public Opinion Research, 17, 298-323., 2005a
  • A. F. Hayes, C. J. Glynn & J. Shanahan, ‘Gönüllü otosansür uygulama ölçeğinin doğrulanması: Bir tartışma ortamındaki fikirlerin bireyin kendi fikirlerini söyleme aşamasına etkileri üzerine bir araştırma’, 17, 443-455, 2005b
  • S. R. Hiltz, K. Johnson & M. Turoff, ‘Bir grubun karar verme süreci üzerine yapılan deneyler: İletişim süreci ve yüz yüze yapılan konferanslar ile bilgisayar ortamında yapılan konferansların karşılaştırılmasından çıkan sonuç’, Human Communication Research, 13, 225-252, 1986
  • S. Kiesler, J. Siegel & T. W. McGuire, ‘Bilgisayar merkezli iletişimin sosyo-psikolojik manzarası’, American Psychologist, 39, 1123-1134, 1984
  • R. E. Kraut, M. Patterson, V. Lundmark, S. Kiesler, T. Mukhopadhyay & W. Scherlis, ‘İnternet çatışkısı: Sosyalleşme ve psikolojik huzuru azaltan bir teknoloji mi?’, American Psychologist, 53(9), 1017-1032, 1998
  • M. McDevitt, S. Kiousis & K. Wahl-Jorgensen, ‘Dengeli olma sarmalı: Bilgisayar merkezli iletişimde görüş ifade etmek’, International Journal of Public Opinion Research, 15(4), 454-470, 2003
  • K. Y. A. McKenna & J. A. Bargh, “İnternet çağında görünür olmak: Kimliğin sanal ortamdaki grup birlikteliği yoluyla ‘azınlık statüsünden çıkıp kendini özgürce ifade etmeye başlaması’ ”, Journal of Personality and Social Psychology, 75(3), 681-694, 1998
  • E. J. Moody, “İnternet kullanımı ve İnternetin ‘kişinin yalnızlığıyla’ olan ilişkisi”, CyberPsychology & Behavior, 4(3), 393-401, 2001
  • M. Morris & C. Ogan, ‘Kitlelerin bir araya geldiği ortak bir zemin olarak İnternet’, In D. McQauil (Ed.), McQuail’s Reader in Mass Communication Theory. London: Sage, 2002
  • P. Moy, D. Domke & K. Stamm, ‘Doğrulayıcı Eylem Üzerine Toplum Görüşü ve Suskunluk Sarmalı’, Journalism and Mass Communication Quarterly, 78 (1): 7–25, 2001
  • Elisabeth Noelle-Neumann, ‘Suskunluk Sarmalı: Toplumun Görüşü - Bizim Sosyal Kılıfımız’, Chicago Üniversitesi Yayınları, 1993
  • Elisabeth Noelle-Neumann, “Suskunluk Sarmalı: ‘Kamuoyu’ kavramı üzerine bir teori”, Journal of Communication, 24, 43-51, 1974
  • R. D. O’Connor, “Sembolik modelleme yolu ile ‘sosyal çekilme’ & ‘bireyin/grubun kendini toplumdan dışlaması veya toplum tarafından dışlanması’ eyleminin zamanla nasıl değişiklik gösterdiği üzerine bir araştırma”, Journal of Applied Behavior Analysis, 2, 15-22, 1969
  • R. D. O’Connor, “ ‘Sosyal Çekilme’ eyleminde zamanla meydana gelen değişiklikler üzerinde modelleme, şekillendirme ve birleşik yöntemlerin göreli etkinliği”, Journal of Abnormal Psychology, 79, 327-334, 1972
  • K. O’Hara, ‘İnternet: Demokratik çoğulculuk için bir araç mı?’ Kültür olarak bilim, 11(2), 287-298, 2002
  • P. B. O’Sullivan, ‘Bilgisayar ağları ve siyasal katılım: Santa Monica’nın teledemokrasi projesi’, Journal of Applied Communication Research, 23, 93-107, 1995
  • B. I. Page, ‘Kim müzakere eder? Çağdaş Demokraside Medya’, Chicago Üniversitesi Yayınları, 1996
  • H. Rheingold, ‘Sanal Topluluk. Elektronik sınırlar içinde kendi kendine yeterli olma: Bir okuma’, 1993
  • R. E. Rice & F. Williams, “Teoriler; eski ve yeni: ‘Yeni Medya’ üzerine bir çalışma. R. E. Rice’ın (Editor), ‘Yeni Medya: İletişim, araştırma ve teknoloji (pp. 55–80). Beverly Hills, CA: Sage.’ çalışması içinden”, 1984
  • K. Sassenberg, ‘İnternet üzerindeki ortak bağ ve ortak kimlik grupları: Konu ile ilgili ve konu dışı konuşmalarda bağlılık ve normatif davranışlar. Grup dinamikleri’, 6(1), 27-37, 2002
  • D. A. Scheufele & P. Moy, “Suskunluk Sarmalı’nın 25 yılı: Kavramsal bir inceleme ve deneysel bir bakış açısı”, International Journal of Public Opinion Research 12(1): 3-28, 2000
  • M. Schmierback, M. P. Boyle & D. M. McLeod, “11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ‘vatandaşların yaşadıkları coğrafyaya bağlılığı’nın ne yönde değişim gösterdiği üzerine bir araştırma”, Kitle İletişimi ve Toplum, 4, 323-346, 2005
  • J. Shanahan, D. A. Scheufele, Fang Yang & S. Hizi, ‘Görgü ve suskunluk sarmalı etkileri: Sigara konusu’, Kitle İletişimi ve Toplum, 4, 413-428, 2004
  • J. Short, E. Williams & B. Christie, ‘Telekomünikasyonun toplumsal psikolojisi’, New York: John Wiley & Sons, 1976
  • S. Sleek, ‘Toplumsal dışlama/dışlanma İnternet kullanımını arttırıyor’, American Psychological Association Monitor, 29(1), 1, 1998S.
  • L. Sproull & S. Kiesler, ‘Bağlantı: Bilgisayar ağıyla örülmüş bir organizasyonda yeni çalışma modelleri’, Cambridge, MA: MIT Press., 1992
  • J. Stromer-Galley, “Siyasette yeni sesler: Toplumsal ve ‘online’ siyasi konuşmaların karşılaştırmalı analizi”, Javnost/The Public, 9(2), 23-42, 2002
  • P. Wallace, ‘İnternetin psikolojisi’, Cambridge Üniversitesi Yayınları, 1999
  • W. Wanta & D. Dimitrova, “İnternetteki konuşma odaları ve suskunluk sarmalı: 1996’da ABD başkanlık seçimlerinden önce adayların TV’de son kez karşı karşıya gelip kozlarını paylaştığı süre içinde İnternette yapılan konuşma ve tartışmalar üzerine bir inceleme”, Paper presented at the International Communication Association, Acapulco, Mexico, 2000
  • M. E. Warren, ‘Daha fazla demokrasiden ne beklemeliyiz? Siyasete radikal demokrat cevaplar’, Siyaset Teorisi, 24(2), 241-270, 2001
  • E. Williams, ‘Yüz yüze ve aracılı iletişimin deneysel karşılaştırması: Bir inceleme’, Psychological Bulletin, 84, 963-976, 1977
  • T. Witschge, ‘Online müzakere: Müzakereci demokrasi için İnternetin imkanları’, Paper presented at the Euricom Colloquium Electronic Networks & Democratic Engagement, Nijmegen, The Netherlands, 2002
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.