Türkiye'de arkeoloji
Türkiye'de arkeoloji, ülke sınırları içinde yapılan her türlü kazı ve restorasyon çalışmasını kapsar. Osmanlı döneminde büyük oranda yabancılar tarafından yapılan bu çalışmaları, gerçekleştiren ilk yerli isim Osman Hamdi Bey'dir. Kendisi ilk Türk arkeolog olarak kabul edilmesinin yanında, ülkenin ilk arkeoloji müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin kurucusudur.
Osmanlı Dönemi
Türkiye topraklarındaki arkeolojinin yerli olarak gelişimine bakarsak, ilk adım bu eserlerinin korunmasına yönelik bilincin gelişmesidir. Bunun ilk örneklerinde biri Ahmet Fethi Paşa tarafından kimi eserlerin Aya İrini Kilisesinde toplanmasıdır. Toplanan eserler ile “Mecma-i Esliha-i Atika (Eski Silahlar Koleksiyonu)” ve “Mecma-ı Âsâr-ı Atika (Eski Eserler Koleksiyonu)” oluşturulmuştur. Daha sonra 1869 yılında "Müze-i Hümayun (Saray Müzesi)" adı altıntaki kuruluş oluşturulur, kurum aynı zamanda İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin ilk şeklidir. Bir dönem kapatılan müze, 1881 yılında Osman Hamdi Bey'in müze müdürü olarak atanmasından sonra çağdaş bir müze kimliği kazanmaya başlar.
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet döneminde arkeolojik kazılar yoğunluk kazanmaya başladı. 1931'de Türk Tarih Kurumu, 1934'te İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Türk Arkeoloji Enstitüsü, iki yıl sonra da Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kuruldu. 1933'te Türk Tarih Kurumu adına ilk kazılar, Hamit Zübeyr Koşay başkanlığında Ahlatlıbel'de yapıldı. 1935'te Koşay ve Remzi Oğuz Arık Çatalhöyük kazılarına başladılar. Ayrıca Türkiye’de 1930'lardan başlayarak Alman, Fransız, İngiliz ve Hollanda arkeoloji enstitüleri kuruldu. Bu dönemde yerli ve yabancı uzmanlar birçok eski yerleşim bölgesinde araştırma ve kazılar gerçekleştirdiler. Kazılardan çıkarılan eski yapıtları korumak ve sergilemek için yeni müzeler açıldı. Bunların başında, dünyanın en önemli arkeoloji müzelerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzesi gelir. Antakya'da 1932 yılında başlatılan kazı çalışmaları sonucunda 1934 yılında Hatay Arkeolojı Müzesi kurulur. Hatay Arkeoloji Müzesi'nde dünyanın en büyük ikinci mozaik koleksiyonunun segilendiği bilinir.
Arkeolojik çalışmalar
1994 yılında Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından keşfedilen Urfa Göbeklitepe'de kazı çalışmaları, o tarihten bu yana sürüyor. Bölgenin önemini, “Bu kalıntılara rastladığım zaman önümde iki seçenek vardı. Ya hiç kimseye bir şey söylemeden hemen burayı terk edecektim ya da hayatımın geri kalanını burada geçirmeye razı olacaktım. Ben ikincisini seçtim.” diyerek ifade eden Schmidt’i, Stanford Üniversitesi’nden Ian Hodder da “Göbeklitepe her şeyi değiştirecek” diyerek destekliyor.
Arkeoloji dünyasına bomba gibi düşen Göbeklitepe kazısı için Witwaterstand Üniversitesi’nden David-Lewis Williams, “Göbeklitepe dünya üzerinde bulunmuş en önemli tapınak” ifadesini kullanırken Steve Mithen, “Göbeklitepe aklımın alabileceğinin çok ötesinde” yorumunu yapıyor. 12 bin yıllık olduğu tespit edilen tapınaklar, avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik yaşama geçtiği tezini de çürütüyor çünkü söz konusu tapınakları yapanların çanak çömlek kullanmayı bilmediği düşünülüyor.
Yasal Durum
Tarihsel olarak bu konuda çıkarılmış yasalar ve ilgili resmî kurumlar;[1]
Kanunlar
|
Kurumlar |
Eğitim
Arkeoloji Bölümü, adı altında birçok üniversite Türkiye de bu eğitim 4 yıllık bir sürede vermektedir. Son açılan üniversiteler dahil Türkiye'de 41 farklı arkeoloji programı söz konusudur.[3] Arkeolojiyle ilgili farklı üniversiteler farklı ana bilim dalları olsa da Türkiye'deki yaygın başlıca ana bilim dalları şunlardır:
- Prehistorya, insanın evrimleşme sürecininde, yerleşik yaşama geçişine kadarki dönemi inceler.
- Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi, Önasya coğrafyasında tarım başlamasından demir çağın sonuna uzanan zaman dilimini araştırır.
- Klasik Arkeoloji Yunan ve Roma dönemlerini ele alır.
Yurtdışındaki Eserler
Gerek izinsiz kazılar gerekte bir Osmanlı politikası olan yabancılara kazı izni verip çıkan eserlerin paylaşılması durumu sonucudunda, Türkiye topraklarından çıkarılan birçok eser, yurtdışında sergilenmektedir. Örneğin; Almanyadaki Bergama Müzesi ve Avusturyadaki Efes Müzesi isimlerini aldıkları Anadoludaki antik kentlerden eserler sergilemektedirler.
Bazı eserlerin ise ülke dışına çıkarılması, Osmanlı öncesi döneme dayanır. 1204 yılında 4. Haçlı Seferi sonrası yağmalanan İstanbul'dan pek çok eser Avrupa'ya taşınmıştır. Venedik'te bulunan "St. Mark Atları", bu eserlerin en bilinenlerindendir. Ama yurtdışındaki tüm eserlerin ilgili ülkelerle diyolog sonucu, Türkiye geri dönmesi için çalışılmaktadır.
Turizm
Sıra | İsim | 2008 | 2009 | 2010 |
---|---|---|---|---|
— | Türkiye | 22,662,590 | 21,233,722 | 25,881,558 |
1 | Topkapı Sarayı Müzesi | 2,526,251 | 2,371,311 | 2,995,708 |
2 | Ayasofya Müzesi | 2,206,968 | 2,370,540 | 2,761,069 |
3 | Efes Ören Yeri | 1,678,756 | 1,756,336 | 1,845,447 |
4 | Mevlana Müzesi | 1,584,170 | 1,360,595 | 1,670,651 |
5 | Hierapolis Ören Yeri | 1,231,089 | 1,261,026 | 1,448,194 |
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- Türkiye'de Kültür Mirası ile İlgili Mevzuat
- Edhem Eldem, Osman Hamdi Bey Sözlüğü, Asar-ı Atika Nizamnamesi maddesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, (Ankara 2010). 53-63.
- Gölbaş, Alper. "Türkiye'de Nasıl Arkeologluk Yapılır?".
- Kültür Bakanlığı Ziyaretçi İstatistikleri
Dış bağlantılar
- Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) projesi
- İstanbul Arkeoloji Müzesi-Tarihçe
- Yurt Dışından İadesi Sağlanan Eserler
- Türkiye'deki ören yerleriyle ilgili bilgiler (Current Archaeology in Turkey), University of New England (Türkçe ve İngilizce)
- İdris YÜCEL, "Between science and empire: the diplomatic struggle over Mesopotamian antiquities in Lisbon (1914–1926)", Mediterranean Historical Review, 2016, 31/2.
- İdris YÜCEL, "Suriye’de Fransız Mandası ve Asar-ı Atika Araştırmaları", 100. Yılında I. Dünya Savaşı Uluslararası Sempozyumu, ATAM, 2015.