Abdülbâki Nâsır Dede
Abdülbâkî Nâsır Dede (7 Ağustos 1765[1], İstanbul - 23 Şubat 1821, İstanbul) Mevlevî şeyhi, şair, mutasavvıf.
Hayatı
Seyyid Ebûbekir Dede'nin ortanca oğludur. 1765'te İstanbul'da Yenikapı Mevlevîhânesi yakınındaki baba evinde dünyaya gelmiştir. Babasından ve Milasmüftüsü-zâde Halil Efendi'den ders almış, dînî ilimleri tahsil etmiş, Arapça ve Farsça öğrenmiştir. İlk derslerini dergâhtaki musikişinaslardan alarak musiki sahasında da kendini yetiştiren Abdülbâkî Efendi, ağabeyi Ali Nutkî Dede'nin şeyhliği sırasında çile çıkarmış, semâ meşk etmiş ve nihâyet Mevlevîhâne'nin neyzenbaşılığına yükselmiştir. Nâsır Dede'nin yetişmesinde Nutkî Dede ile Sahîh Ahmed Dede'nin de büyük katkısı olmuştur. 1794'te Mevlevîhâne'nin kafesçisi Şerîfe Ayşe Hatun'un kızı Şerîfe Fatma Hanım'la evlenmiştir. Bu evliliğinden toplam yedi çocuğu dünyaya gelen Nâsır Dede'nin çocuklarından dört tanesi fazla yaşamadan vefat etmiştir[2]. Seyyid Ebûbekir Şaban(d. M.1799) Efendi'nin 14 yaşında iken (M.1813'te) ölümü onu çok üzmüştür. Nâsır Dede'nin, Receb Hüseyin ve Osman Salahaddin adlarında iki oğlu, Âişe Sıddıka adında bir kızı hayatta kalmıştır[3]. 1804'te Ali Nutkî Dede'nin ölümü üzerine dergâhın şeyhliğine tayin edilmiştir.[4]
1814'te Yenikapı Mevlevîhânesi Vakfı'nın mütevellîliği de kendisine verilen Nâsır Dede'nin zamanında dergâh en önemli tamirlerinden birini geçirmiştir. Yeniçeri Ocağı'nı kaldıran ve Bektâşîliği yasaklayan buna karşılık Mevlevîlik tarîkatına özel bir ilgi gösteren Sultan II. Mahmud'un emriyle tekke baştan başa tamir ettirilmiş, özellikle semâhâne ve türbe kısmı yeniden yaptırılmıştır. Tamirin 1817'de bitmesi üzerine pâdişâh ve devrin şeyhlerinin katıldığı bir törenle dergâh yeniden hizmete sunulmuş, hem semâhânenin hem de dergâhın diğer kısımlarının tamir işlerinin bitmesine şâir Keçecizâde İzzet Molla tarihler düşürmüştür[5]. Tamiratın seyrini Defter-i Dervîşân'a detaylı olarak kaydeden Nâsır Dede ayrıca pâdişâhın bu ihsanlarına karşılık şükran hislerini dile getirdiği bir de kasîde yazmıştır[6]. Yaklaşık 17 yıl Yenikapı Mevlevîhânesi'nin şeyhliğini yapan Abdülbâkî Nâsır Dede, 23 Şubat 1821 tarihinde vefat etmiş ve aynı tekkenin haziresine defnedilmiştir[7]. Nâsır Dede'nin ölümü üzerine yerine büyük oğlu Receb Hüseyin Hüsnî Dede Efendi dergâha postnişîn tayin edilmiştir.
Edebi ve musiki hayatı
Nâsır Dede, Sultan III. Selim ve II. Mahmud devirlerinde şöhret bulmuş ve her iki pâdişâhtan da yakın ilgi görmüştür. Yetiştirdiği talebeler, telif ettiği ve bestelediği eserler onun tasavvuf, edebiyat ve musiki alanlarında mühim bir otorite olduğunu göstermektedir. Leylâ Hanım İstimdâd Ez-Cenâb-ı Seyyid Nâsır başlıklı manzumesinde şöyle demektedir:
Evsâfını tahrîre ne hâcet şâir
Meh gibi kerâmât-ı "aliyyen zâhir
Dünyâda vü ukbâda kulun Leylâ"ya
Eyle kerem ey Hazret-i Seyyid Nâsır[8].
Bilhassa musiki sahasındaki bilgi ve maharetine işaret olmak üzere tezkire yazarı Fatin tarafından Farâbî-i Sânî diye tavsif edilen Nâsır Abdülbâkî Dede[9], Hammâmîzâde'nin ney hocalığını yaptığı gibi, II. Mahmud'un huzurunda icra edilen fasıllarda da bulunmuştur. Acembûselik ve Isfahan makamlarında iki Mevlevî âyîni bestelemiş olan Nâsır Dede[10], Dilâvîz, Rûhefzâ, Gülruh, Dildâr ve Hisar Kürdî adlarında beş makam ile Şîrîn adında 22 vuruşlu bir usul, ayrıca bir de daha önce Türk musikisinde olmayan kendine has bir nota sistemi icat etmiştir. Musiki nazariyatı ile de meşgul olan Nâsır Dede, Tedkîk ü Tahkîk ve Tahrîriyye adlarında iki eser kaleme almış, bunlardan Tedkîk ü Tahkîk'te 136 makam ve 21 usulü izah etmiştir. Tahrîriyye'de ise, kendi icat ettiği nota sistemini açıklamış ve III. Selim'in Sûz-ı Dilârâ ayini ile diğer bazı eserler üzerinde bu sistemin uygulamasını yapmıştır[11]. Bunlardan başka ağabeyi Ali Nutkî Dede'nin başladığı Defter-i Dervîşân'ı yazmaya devam eden Nâsır Dede, Ahmed Eflâkî'nin Menâkıbu'l-Ârifîn'ini tercüme etmiş, Tuhfe-i Şâhidî'nin Safiyyullah Musa Dede tarafından Arapça'ya tercümesi olan Ta'rîb-i Şâhidî'ye de şerh yazmıştır[12].
Nâsır mahlasıyla şiirler yazan Abdülbâkî Nâsır Dede'nin Dîvân'ı da mevcuttur. Müellif hattı olan tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi, Nafiz Paşa Bölümü, 941 numaradadır. Başında 1794 tarihli Abdülbâkî Dede'nin istishab kaydı olan Dîvân'ın muhteviyâtı şu şekildedir: Başta bir na't ve ramazaniyye (birlikte) bulunmaktadır. Ardından 1 Mevlânâ methiyesi, 2 ney övgüsü, daha sonra da karışık olarak 4 Sultan III. Selîm'e, 2 Beyhan Sultan'a, 1 Sadrazam Yusuf Paşa'ya, 1 Kaptan Hüseyin Paşa'ya, 1 Çelebi Ebûbekir Efendi'ye, 1 de Sultan II. Mahmud'a methiye yazılmıştır. Bu kasîdeler bölümünden sonra Dîvân'da kıt'a ve beyitlerden mürekkep toplam 12 tarih (Dîvân'ın sonundaki 2 tarih de dahil), biri Arzî Mehmed diğeri Gavsî Ahmed Dede'ye olmak üzere 2 tahmis, 1 mütekerrir murabbâ, 55 gazel, 1 rubâî, ayrıca 4 kıt"a ve 36 müfred vardır. Buna göre Dîvân'da toplam 125 manzume bulunmaktadır. Aralarda bazı boş yaprakların bulunmasından, ayrıca sondaki bazı zeyillerden Dîvân'ın tamamlanamadığı anlaşılmaktadır.
Nâsır Dede'yle ilgili bir anekdot da şöyledir:
Sultan II. Mahmud devridir. Padişah sık sık dergâha gelmekte ve her gelişinde dervişlere ihsan-ı şâhânede bulunmaktadır. Bir gün mukâbeleden sonra Şeyh Abdülbâkî Nâsır Dede Efendi ile Sultan oturup sohbet ederler. Bu arada genç padişah:
- Şeyhim, der, bir arzunuz varsa söyleyin de yapalım.
Nâsır Dede şöyle cevap verir:
- Var, ama yapamazsınız.
- Söyleyin yapayım.
- Öyleyse bir daha bu tekkeye gelmeyin!.
Bu sözü hiç beklemeyen pâdişâh şaşkınlıkla sorar:
- Beni evliyâullah kapısından kovuyor musunuz?
Şeyh"in Sultân'ın sorusuna verdiği cevap mânâlı olduğu kadar cür'etkârdır da:
- Hayır, buradan hiç kimse kovulmaz. Fakat siz geliyorsunuz diye mukâbele yapılıyor, halbuki mukâbele bir vecdin sonucudur. Giderken de dervişlere ihsan-ı şâhânelerde bulunup kalplerini Allah'tan dünyâya çeliyorsunuz. Bundan böyle buraya Mahmud Efendi olarak gelecekseniz gelin. Sultan Mahmud olarak gelmeyin.[13].
Kaynakça
- Sahîh Ahmed Dede, Mevlevîlerin Tarihi, İnsan Yayınları, 2011, İstanbul, s, 335
- Fatma Âdile Başer, “Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi, Mûsikîşinas Abdülbâkî Nâsır Dede”, İstanbul Araştırmaları, S. 3(Ekim-1997), s. 197, 198.
- Ali Nutkî-Abdülbâkî Nâsır, Defter-i Dervîşân-I, vr. 58b ; Ergun, C. II, s. 494; İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Hoş Sada Son Asır Türk Musikişinasları, İst., 1958, s. 190; Başer, s. 198. Ârif Dede ile Sıddıka Hanım'ın kabirleri de Mevlevîhâne'nin haziresindedir. Bkz. Tibet-v.d., s. 266, 267.
- Uzunçarşılı, İ.H. Kütahya Şehri, İstanbul Devlet Matbaası, 1932, s, 257, 258
- Ayvansarâyî Hâfız Hüseyin bin İsmail, Hadîkatü'l-Cevâmi', İst., 1281, C. II, s. 228; Işın, “İstanbul"un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, s. 129; Başer, s. 194
- Dîvân-ı Nâsır, Sül. Ktp. Nafiz Paşa Böl. Nu. 941, vr. 24a-24b.
- Nuri Özcan, “Abdülbâkî Nâsır Dede”, TDVİA, C. 1, İst., 1988, s. 199; Yılmaz Öztuna, “Abdülbâkî Nâsır Dede”, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi, C, I, s. 14; Yılmaz Öztuna, “Abdülbâkî Nâsır Dede”, Türk Bestecileri Ansiklopedisi, s. 158; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, Haz. A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, Meral Yay., İst., Tarihsiz, C. 1, s. 39; Ş. Sami, Kamusu'l-A'lam, C. 6, s. 4549; Fatin, s. 389.
- Dîvân-ı Leylâ Hanım, Takvîmhâne-i "Âmire, [İst.] 1267, s. 14
- Davud Fatin, Hâtimetü"l-Eş"âr, [İst.], 1271, s. 389
- Esrar Dede, vr. 113a; Ergun, C. II, s. 418. Isfahan ayini bugün unutulmuş olan Dede'nin Acembûselik ayin-i şerifinin notası için bkz. Sadettin Heper, Mevlevî Âyinleri, Konya, 1974, s. 187-195, 519
- Nazif Öztürk, “Mevlevî Şeyhi Nâsır Abdülbâkî Dede ve Tetkik ü Tahkik Adlı Eseri”, Sosyal Bilimlerde Araştırma, S. 2-3 (Aralık-1991, Ocak-1992), s. 30-34.
- Defter-i Dervîşân-I, 1194; Terceme-i Menâkıbu"l-Ârifîn, 1126; Şerh-i Ta"rîb-i Şâhidî, 1483 numaradadır. Eserler hakkında daha geniş bilgi için bkz. Başer, s. 198-201.
- Abdülbâki Gölpınarlı, 100 Soruda Tasavvuf, İst., 1985, s. 151; Resuhi Baykara, “Mevlevîliğe Âit Fıkralar”, Tarih Coğrafya Dünyası [Mecmuası], C. 2, S. 12, İst., 15 Aralık 1959, s. 446; Mustafa Özdamar, Dersaadet Dergâhları, İst., 1994, s. 148.