Latin edebiyatının gümüş çağı
Latin edebiyatının gümüş çağı, Latin edebiyatının 14'ten I. Justinianus'un 550'de hukuk alanında yaptığı yeniliklere dek olan dönemini kapsayan dönem. Roma İmparatorluğu ve daha sonrasında Bizans İmparatorluğu etki alanında geliştiğinden dolayı İmparatorluk Dönemi olarak da adlandırılmaktadır.
Latin edebiyatı tarihi |
---|
Edebiyat öncesi dönem |
|
Arkaik dönem |
|
Altın Çağ |
|
Gümüş Çağ |
|
Geç dönem |
|
Edebiyat portali |
Yazın karakteristiği
Özellikleri
Bu edebiyat dönemi, uzun ve karışık dönemin kriz içindeki Romalılık ruhunun acılarını tam olarak yansıtmaktadır, bu uzun ve karışık dönemde başlangıçta her türlü kültürel ve yazınsal Maecenascılık hareketine ilgisiz kalınmıştır. İmparatorluk sarayı ve yönetici sınıf yazarlara genelde özgürlüğün politik zorbalık tarafından boğulduğu dönemlerdeki gibi kuşkuyla bakmıştır. Edebiyat zayıflamıştır, klasik kültür yaratıcı gücünü Augustus edebiyatını beslemiş olan yüce ideallerini gittikçe yitirmiştir. Bu yüce idealler ya tümüyle ortadan kalkmıştır ya da zayıflayıp imparatorluğa özgü bir biçim alarak evrenselleşme yoluna girmiştir. Bu dönemin kendine özgü karakterleriyle çarpıcı bir gerilemenin gözle görülür belirtilerini veren bir edebiyat ortaya çıkar: soğuk, kuru, bilgiç, yapay, yaltaklanan, içten olmayan, söylev ağırlıklı kendini özgürce ifade etmekten çok eski örneklerin peşinden koşan gibi sıfatlar bu dönem edebiyatı için kullanılabilir.
İlim olduğu yerde kalmış ve yaratıcı atılımları engellemiştir, Latin dili ve edebiyatının arkaik ve Attika geleneklerini savunmak için ortaya çıkan, arkaik kullanımlardan hoşlanan çevrelerde oluşmaya başlar, metin kritiğinin, yorumlayıcı, linguistik ve dilbilgisi çalışmalarının yolunu açar, doğa ve gök bilimlerinde meraklı çalışmalar başlar. Hukuk düşüncesi biçimlenmeye başlar; bu dönemde hukuk üzerinde kesin ve çok ciddi bir biçimde çalışılmış, derlemeler yapılmıştır. Retorik zamanın kültürüne egemendir; imparatorluk döneminde çok sayıda kurulmuş olan okullardan çıkar ve her edebiyat türüne uygulanır: Doğa dışı ilişkileri anlatma ve açıklayıcı dil zevki gelişir, yaltaklanma, korkunç ve şiddet dolu bir olayı tiyatro haline getirme ve dramatik tanımlamaların örnekleri öğretilir.
Şiir çeşitli özellikler gösterir. Lirik şiir insanı üzüntüden öldürür. Bir önceki dönemin yüce konuları artık bir şey ifade etmemektedir; bunların tümü çok kapalı çevrelerde yeni bir teknik ve yeni bir duyarlılıkla esin kaynağı olmadan yeniden dile getirilir: Bunun örneği yeni ozanlardır Epik şiir ya Lucanus'unki gibi içerik bakımından yeni bir ifade aramış ya da Flaccus, Italicus, Statius'unki gibi Hellenistik örneklerin ve Vergilius'un izinden giderek geleneksel biçimlerini yinelemiştir. Persius ve Iuvenalis gibi taşlama ozanları Horatius ve Menippos tiplemelerinde yüce Augustus sanatının ahlak kaygısı güden düşüncelere açık olan herkesten daha çok öne çıkarlar ama onlarda uzlaşmaz ve huysuz bir azarlama önemlidir, bu sertlik onların şiirlerini savaş ve gücendirme aracı biçimine sokmuştur. Martialis ve Petronius geleneksel kurumların artık aşınmış çerçevesi içinde kaynamakta olan yeni dünyayı şaşırtan bir yetenekle ele alıp betimleme konusunda daha sakin ve önyargısız davranırlar. Taşlamanın yanında aynı ahlaki dürtülerle yeni bir edebi tür ortaya çıkar: Masal. Bu türün yaratıcısı Paedrus'un ve Yunan masal yazarı Babrios'un kaba bir taklitçisi olan Avianus'un dışında kendini masala adayan bir sanatçı olmamıştır.
Tarih her zamanki gibi dönemin sosyal ve kültürel koşullarının en etkileyici belgesi olarak kalmıştır. İmparatorluk tarih yazımı geleneksel biçimini bırakmıştır. Tarihin yeni bir dünyası vardır, bu dünyanın merkezinde artık Roma ve büyük idealler yoktur. Buna karşılık önder, çıkarlar, parti entrikaları, ayaklanmalar, imparatorluk sınırlarının esenliği için duyulan korku vardır. Retorik ve ahlaki ögeler bu dünyanın bağlayıcı dokusudur.
Felsefe de izlenecek ya da en azından ayakta kalmak için yeni yollar aramıştır. Epikürcü düşüncelerin canlılığını sürdürmesinin yanı sıra geleneklerin alt üst olmasına karşı bir başkaldırı ve savaş tutumu içinde politik yaşama giren Stoacılık gücünü göstermektedir, erdemi ve aristokratlarla baskıcı sınıfın isteğine karşı insanın iç özgürlüğünü dile getirmiştir. Stoa felsefesi imparatorluğun baskısına karşı çıkma konusunda güzel örnekler sunmuştur: Paetus, Soranus, Cornutus, Rusticus ve Lucanus'un kendisi. Stoacılık ateşli savunucular da bulmuştur, örneğin Persios, Seneca eve Epiktetos.
Doğal olarak bu dönemin insanı üzen görüntüsü içinde güçlü kişilikler de yok değildir, bu kişilikler şiirde olduğundan daha çok düzyazıda en üst noktaya ulaşmışlardır, örneğin Tacitus, Iuvenalis, Seneca, Petronius gibi. Bu göze batan kişilikler içinde yaşadıkları çağı ifade etmişlerdir.
Türleri
Tarihsel gelişmeler yazın türlerinin oluşumunda değişiklik yaratmıştır. Tek adam yönetiminin başlamasıyla politik hitabet anlamını yitirmiş, retorik dershanelere kapatılmıştır. Politik alandaki hatiplerin yerine artık halk güzel söz söyleme alanındaki parlak hocalara hayran olmaktadır. Hitabet kitleleri etkileme aracı olarak görüleceği yerde, en iyi olasılıkla eğitim ve kendini yetiştirme aracı olarak en kötü olasılıkla da yıldız oyuncular için oyun alanı durumuna geliyordu. Bu noktada hitabetin önemini yitirmesinin nedenleri üzerine bir corpus ortaya çıkmıştır. Kökeninde bir okul çalışması olan söz söyleme sanatı (declamatio) bu dönemde öbür yazınsal türlerin içine girmiştir. Felsefe yazarları (Cicero'nun karşılaştırmalı yapıtlarına karşın) okuyucuyu doğrudan doğruya etkilemeyi denemişlerdir. Önder için yazılan el kitapları ve imparatora övgü en çok kullanılan yazın türleri olmuştur. Seneca'nın De Clementia'sı ile Plinius Secundus'un Panegyricus'u standartları oluşturmuştur.
İmparatora övgü şiirde bile özel biçimler gerektiriyordu; bu pastoral, tanımlayıcı lirik ve daha çok destan alanında gerçekti. Domitianus döneminde bile çeşitli konuların yanı sıra politikayı da içeren işleyen epik şiir ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetçi idealler ve imparatora övgü Neronn ve Flavianus dönemlerinin epiğinde sık sık yan yana biçimlenmiştir.
Tek kişi yönetimi dolaylı olarak Ezop Masallarının doğuşuna katkıda bulunmuştur. Bu türün o dönemin şiirinin yasal bir biçimi olması şans eseri değildir çünkü bu türden dolaylı politik eleştiri için olanak sağlanmıştır.
Bir senatörün yalnızca Trajan döneminde Latince bir tarih yapıtı yazmasının mümkün olduğu göz önüne alındığında Trajan ile ondan öncekiler arasındaki fark anlaşılabilir. Livius'tan sonra bu türde yapıt ortaya konmamıştır. Valerius Maximus tarihi retorik örneklerden oluşan bir koleksiyona indirgemiştir. Velleius ise tarihi askerlerin orta halliliği ve imparatora içten bağlılığı ile sınırlamıştır. Daha iyi yazarlar olduysa da şiddet yoluyla susturulmuşlardır. Trajan zamanında tarih kendisini işleyecek bir yazar bulmuştur: Tacitus. Tarih yazımının ulaştığı bu doruk noktasından sonra uzun bir zaman için önemli kişilerin biyografisini konu alacak yapıtlar vererek gerileme eğilimi göstermiştir. Tarih yazımının önce yasaklanması, sonra parlaması ve yeniden düşüşe geçmesi, bunun yanında her dönemde göstermiş olduğu karakteristik özellikleri dönemin tarihî durumuyla uyum içinde olmuştur.
Tarih, Romalı bireyler için geleneksel faaliyet alanı olma çekiciliğini yitirdikten sonra bu kişiler kendileri için yeni dünyalar bulmak zorunda kalmışlardır. Onlar için önce maddesel bir evren vardı. Ciddi bir Romalı doğa bilimleri ve felsefi bir araştırma için o ana dek zaman bulamamıştı. Principatusluk böyle bir çalışma için duyulan suçluluk duygusunu ortadan kaldırdı. Geç cumhuriyet döneminde böylesine araştırmalarla uğraşmış olan didaktik şiir türü (Cicero'nun Arathea'sı ve Lucretius'un Evrenin Yapısı) evrenin zihinle gözlemlenmesini insanoğlunun gerçek amacı olarak betimlemekten artık çekinmiyordu (Manilius ve daha önce Ovidius). Germanicus'un Aratos'tan yaptığı çeviri ve Plinius'un Doğa Tarihi'nin bazı kesimleri bu türden ilgi alanlarının kimi örnekleridir. En önemlisi ise Seneca'nın Doğa Araştırmaları'na yazdığı önsözdür. Buna yazarın de otio'su da eklenmelidir. Kuşkusuz bu çalışma yalnız bilgi amacıyla yapılmış değildir, amacın büyük bir kesimi kitaplardan çeşitli bilgiler edinme ve hayal gücüyle karışmış gözlemlemeydi.
İkinci bir çalışma alanı ise kişilerin karakterlerini ortaya çıkarmaktı. Düzyazıda böylesine özel bir mektup türü de Plinius tarafından yazına sunulmuştur. Daha önceden kişilerin çeşitli yanlarını ortaya çıkaran ve çok daha ileri gitmiş çalışmalar vardı, bunlardan biri Seneca'nın felsefi pedagojisidir. Bu yapıtta psikolojik ve retorik ilkeler göz önünde tutulmuş ve yeni bir felsefi mektup sınıfı ortaya çıkmıştır. Şiirde de benzer eğilimler vardı: Ovidius psikolojik monologlarını (Heroides), Lucanus epik yapıtını duygusal ve eleştirel yorumlarla canlı bir hale getirmiştir. Trajedi topluma seslenmekten vazgeçmiş gibi görünüyordu ama tehdit edici karanlık olayların ve çeşitli zamanların sıkıcı atmosferinin bir açıklama biçimi olarak ve ayrıca tiranlığın dolaylı eleştiricisi olarak yaşamını sürdürmeye devam etmiştir. Epik şiir ise bir kez daha Lucanus'un Pharsalia'sında yeniden politik bir önem kazanmıştır. Domitianus zamanında Silius'un Punica'sı bu türün neoklasik evresini oluşturmuştur. Gerçek epik şiir türünün son yazarları Flaccus ve Statius'tur. Bunlar Grek ve Roma kültürünün sentezini gerektiren bir zamanın entelektüel havasına uymuşlardır. Gittikçe özelleşen görüş açılarına uygun bir biçimde çok daha ılımlı türler epiği izlemiştir. Bunlardan biri Petronius'un gerçekçi romanıdır. Bu yapıt bildiğimiz kadarıyla ana hatlarıyla yenilikçi bir türdür ve Neronn zamanının tipik bir örneğidir. Aynı dönemdeki hiciv gerçekle görünüm arasındaki acıklı karşıtlığı ortaya çıkarmıştır (Persius'un hicivleri). Bunun ardından Iuvenalis hicvi dünyanın aynası durumuna getirmiştir. Bu ayna idealleştirilmiş Roma değerlerinin gurur dolu mirasıyla onların mirasçılarının yaşadığı acıklı koşullar arasındaki karşıtlığı açıkça ortaya koymuştur. Kişisel konulara verilen daha büyük önem o zamana dek üzerinde durulmamış türlerde kendini göstermiştir. Martialis sayesinde nükte evrensel bir önem kazanmıştır, Statius ile birlikte doğaçlama şiir yazındaki yerini elde etmiştir.
Dil ve biçem
Erken imparatorluk yazınında şiir ve düzyazının birbirlerini yakından etkilemeleri söz konusu olmuştur. Bir yandan düzyazıdaki ifade daha incelmiş, öte yandan retorik şiiri etkilemiştir. Düzyazı ve şiirin ikisi birden her eğitimli adamın bir retorik okuluna devam ettiği gerçeğini yansıtmaktaydı. Bu dönemde yazınsal üslup tek tip değildi. Cicero, Attike ile Asia biçemi arasında bir orta yol bulmuştu: Rodos biçemi. Bununla birlikte Augustus zamanından başlayarak düzyazı keskin bir Asia biçemini uygulamıştır. Düzyazı daha şiirsel olmuştur. Helenistik hitabetin devamı olan bu okuldan Neronn zamanının modernizmi olan Seneca'nın biçemi doğmuştur. Geleneğin düşmanı olan imparator Caligula bu modern eğilimin başta gelen öncüsü olmuştu. Vespasianus ve Domitianus dönemlerinde bir retorik hocasının resmen atanmasıyla klasisizm yerleşmiştir: Quintilianus bunun ılımlı bir temsilcisidir. Plinius temelde onunla aynı görüşü paylaşmıştır. Tacitus, Dialogus de oratoribus adlı yapıtında Cicero'nun, tarih yapıtında ise Sallustius'un biçemini izlemiştir. Böyle bir tutum neoklasik olarak adlandırılabilir. Tacitus ayrıntıda Sallustius'un dili ve biçeminin bazı klasik olmayan özelliklerini daha da geliştirmek için kesin bir tercih yapmıştır. Flavianus ve Trajan dönemlerinde klasisizm orijinal ve üretken olmuştur.
Şiir alanında Lucanus retoriğin epikte kullanımını mükemmel bir hale getirmiştir; bunun belirtilerini Ovidius Dönüşümler adlı yapıtıyla ortaya koymuştu. Öte yandan Persius konuşma dilini yazına sokmuştur. Petronius romanının diyaloglarındaki bazı kesimlerde olabildiğince alt tabakanın konuşma diline yaklaşmıştır, buna karşın anlatımda daha sıkı bir biçem uygulamıştır. Klasiğe dönük bir değişim Flavianus döneminde beklenebileceği gibi, Silius tarafından destanda uygulanmıştır. Çağdaşı Statius, Vergilius'a benzeme çabalarına karşın yazar olarak Ovidius'a daha yakın kabul edilmiştir. Persius'un linguistik aşırılıklarından kaçınan Iuvenalis, hiciv türünün özel, retorik açısından belirgin bir biçimini yaratmıştır. Böylece sonraki kuşakların gözünde bu türün klasiği olmuştur.
Yazınsal korumacılığın sona ermesi
İkinci Augustus Kuşağı da denilen Augustus'tan sonraki kuşak, kendinden önceki dönemle karşılaştırıldığında kanlı iç savaşlarla uğraşmamıştır. Bu dönemde ahlaki ve politik yenileşme hareketine destek veren yazınsal çalışmalara karşı muhalefet belirtileri başlamıştır. Ovidius politikaya karışan şiire karşı çıkmıştır ve Helenistik biçemdeki yazına öncelik veren şiirin sembolü olmuştur. Ovidius'un Amores adlı yapıtında üç ayrı yerde görülen recusatio bunun kanıtıdır. Oysa Vergilius yapıtlarıyla Augustus'un politikasına hizmet etmiştir. Maecenas'ın ölmesi ve dolayısıyla onun ince düşüncesinin ortadan kalkması politik güçlerle okuyup yazan seçkin sınıf arasında zaman zaman sonra da geçici olarak iyileştirilebilecek bir çatlak oluşturmuştur. Yazınsal korumacılıktaki kriz Tiberius ile hemen kendini göstermiştir. Tiberius kültürel bir egemenlik programını düzenleme yoluna gitmemiştir; sanatsal ögeler bakımından zengin ancak ele aldığı konular bakımından suya sabuna dokunmayan, ozanın iç dünyasını anlatan İskenderiye şiirinden zevk alması bu konudaki kayıtsızlığını göstermektedir. Oysa 25'te intihar eden Cordus gibi princeps makamına özgürlük kurbanı olacak derecede karşı koyan güçlenmiş bir tarih yazımıyla yüz yüze gelmiştir. Senatörlerden oluşan seçkin sınıfın cumhuriyetçi geleneğinde köklenen tarih yazımına duyulan bu eğilim Suetonius ve Tacitus'a dek etkisini gösterecek Julio-Claudius gücüne karşı düşmanca bir tutumun ortaya çıkmasına neden olmuştur ve sonraki kuşaklara aktarılacak Julio-Claudius soyunun imajını ortaya çıkarmıştır.
Claudius'un başa geçmesiyle durum değişmiş gibi görünmemektedir. Oysa Claudius Latince ve Yunanca birçok yapıt veren ve öğrenmeye karşı çok istekli biri olarak ün yapmıştı. Livius'u örnek aldığı Latince bir tarih çalışması bile vardı. Bu tarih yapıtına Jül Sezar'ın ölümüyle başlamış, iki kitapta ele aldığı iç savaşları hızla geçmiş, bunun yerine Augustus'un princepsliği üzerinde durarak bu dönemi kırk bir kitapla ele almıştır. Claudius ayrıca babasının biçeminin Cicero'nunkinden üstün olduğunu ileri süren Pollio'nun oğlu Asinius Gallus tarafından kaleme alınmış bir çalışmaya yanıt niteliğinde Cicero'yu savunan bir yapıt ortaya koymuştur. Bunlardan başka bir de dilbilgisi kitabı yazmıştır, bu çalışmasında Latin alfabesine üç yeni harf daha sokmayı önermiştir.
Neronn, Seneca tarafından yönlendirilen princepsliğinin ilk yıllarında tek başına senatonun güvenini elde etmeye ve yazınsal korumacılığı yerleştirmeye çalışmıştır. Bu proje, Augustus'un olağanüstü dönemindeki gibi yazının yeniden canlanmasını amaçlayan o kısa klasik döneme olanak tanımıştır ve bu dönemden günümüze ancak birkaç sıradan çalışma ulaşmıştır. Örneğin yazarı tam olarak bilinmeyen, ya Silius'a ya da Baebius'a ait olabileceği düşünülen ve Ilias Latina diye adlandırılan eserin bir kısaltması, Siculus'un pastoral şiirleri gibi. Bu çalışmalarda Augustus çağı yazınının en üst düzeyde örneği olarak ele alınan Vergilius'un etkisi açık bir biçimde görülmektedir. Augustus çağı yazını hem devlet eliyle yapılan resmî korumacılığı hem de bu çağın değerleriyle yazının politik güçle olan ilişkisinde oynadığı rolü temsil etmişti.
Neronn'un kendisi de ozandı, Troya konularını işleyen epik çalışmaları severdi ve çeşitli yollarla sanatsal etkinlikler düzenlerdi, 60 yılında Quinquennial Neronnia adı verilen beş yılda bir düzenlenen halka açık şiir, şarkı, müzik ve hitabet yarışmalarını başlatmıştır. Bu girişim, Neronn'un yalnızca yeni bir yazınsal korumacılık sistemi yaratma tutkusunu değil, aynı zamanda yeni kültürel görüntülerin başını çekme isteğini de ortaya koyduğu için ilginçtir. Neronn'un geleneksel imajı onun yalnızca karakterini ve uzun zamandır inanmış olduğu eşsiz bir kişilik olduğuna ilişkin sabit fikrini değil, kültürel politikasına ait kesin amacını da yansıtmaktadır. Onun aşırı duygusal ruhu ve Helenleşmeye doğru yönelmesi kültürel yenileşmeye ve geniş halk kitleleri arasında yayılmış zevklere ve eğilimlere duyulan geniş isteği açıklamaktadır. Roma'nın sosyal yapısı için gözdağı gibi olan bu eğilimlere senatörler güçlü bir biçimde karşı koymuşlardır çünkü bunlar Neronn'u Roma geleneği için düşman görmüşlerdir. Neron ise bu eğilimleri rejimindeki Helenistik ve tek kişilik yönetimin ögelerini yasallaştırmak için olduğu kadar destek kazanmak için kullanmıştır.
Bir takım festivaller sırasında da düzenlenen halka açık şiir yarışmaları Flaviuslar döneminde sürmüş ve hatta gittikçe popüler olmuştur ancak yeni imparatorluk gücünün başa geçmesi Neronn'un kültür politikasını belirgin bir kesintiye uğratmıştır. Flavius soyu Yunan etkisine açık olmanın karşısına ahlaki ve kentle ilgili yenileşme programı yürüttü. Nefret edilen Julio-Claudius gücünün sonunu getiren katliamdan ve ağır bir krizden sonra uyum ve barışı geri getirerek gösterdikleri iyi niyetle iş başına geçmişlerdir. Yazında geleneksel değerlere geri dönülmesinde iki olgu göze çarpar: Vergilius'u örnek alarak epik şiirin yeniden ortaya çıkması ve düzyazıda da Cicero'nun değer kazanması. Cicero biçemde ve hatta retoriği temel alan eğitimin modeli olarak ele alınmıştır. Vespasianus döneminde retoriğin ilk kez devlet tarafından desteklenip kurumlaştırılmasının en açık belirtisi yönetici sınıfın yani imparatorluk memurlarının retorik eğitimine teslim edilmesidir.
Yönetimin klasik eğilimleri yanında, Flaviuslar döneminde özellikle şiirde 1. yüzyılın ilk yarısında yavaş yavaş gelişen biçem izleri görülmektedir ve bu biçem dönemin ozanlarının arzu ettiği yazınsal korumacılık olmadan gelişmiştir. Geçimini kazanmaya zorlanan Martialis'in yaşamı çok başarılı bir ozanın bile yaşadığı koşullar bakımından eğiticidir. Thebais adlı yapıtının recitatio'larında elde ettiği büyük üne karşın Agave adlı bir pandomim kitapçığı yazarak yaşamını kazanmak zorunda kalmıştır.
Edebiyat ve tiyatro
Aynı kişinin hem müzikal oyun yazarı hem de zamanının en büyük saray ozanı olması, Statius gibi bir yazar için bile yazınsal etkinliği sayesinde daha değerli armağanlar elde etmek için tiyatroya yönelmek zorunluluğunu değil aynı zamanda pandomim gibi bir türle hoşça zaman geçirilen bir başarıyı da gösterir. Pandomim bir tiyatro gösterisidir, Augustus döneminde Roma'ya girmiş gibi gözükmektedir. Çoğu kez yoğun bir biçimde dramatik karakterlidir, bu türde aktör fabula saltica denen metni kısa bir süre müzik eşliğinde okur, bu sırada maskeli ikinci bir aktör olayı beden ve el hareketleriyle canlandırırdı. Bu gösteri türü imparatorluk döneminde çok başarılıydı. Kanıt eksikliğine karşın (yalnızca müzik değil metinler de kayıptır), Seneca ve Iuvenalis gibi yazarlar aracılığı ile dolaylı da olsa kanıt mevcuttur. Seneca ve Iuvenalis pandomimin uyandırdığı aşırı heyecan ve aktörlerin hoşuna giden yoğun ilgi hakkında önemli bilgi verirler; mimus (yani fabula riciniata denen taklit sanatı) ve Fabula Atellana (Roma konulu sahne oyunu) gibi öbür daha küçük tiyatral türlerin yanında pandomim imparatorluk döneminin 1. yüzyılı boyunca ve sonrasında en sevilen başarılı bir tür olmuştur. İmparatorluk döneminde hem sahne düzeneğinin yaratıcılığı hem de gladyatörler arasındaki yarışmaların acımasızlığı nedeniyle gittikçe görkemli olan bir tek sirk oyunları pandomime üstün gelmiştir. Sahne düzeneğindeki yaratıcılık sayesinde sık sık Pasife, Prometheus ya da Orfe gibi mitolojik konular sahneye koyulabiliyordu. Çok ünlü bir mimus yazarı olan ve Caligula zamanında yaşamış olan Catullus'un Phasma'sı ve özellikle Laureolus'u, özellikle halkı eğlendiren kan kusan bir oyuncu ya da çarmıha germe sahnesi gibi sahne efektleri önemlidir.
Bu sahne gösterilerinin yanı sıra nüfusu İtalya yerlileriyle eyaletlerden gelenlerin oluşturduğu büyük bir kentin sosyal ve kültürel yaşamının pek çok yönüne değinen önemli bir olgu vardır. Bu gösteriler metropol insanının şiddet içeren heyecanlarına açık olan yalın zevklerine seslenmektedir. Okumuş yazmış ve az sayıdaki dinleyici kitlesine yönelik olan trajik sahne sanatını eski durumuna getirmek için elit senatör tabakasının yarışamayacağı bir durum ortaya çıkmıştır. Bu göz önüne alındığında bu çağın yazını, özellikle de şiir belirli sınırlar içinde gösteri biçimi olmaya ve tiyatral eğilimler göstermeye başlar.
Bu çağın bir başka kültürel özelliği de declamatio'nun yaygınlaşmasıdır. Bir çocuk okumayı yazmayı öğrendiği zaman dil ve yazın üzerine çalışmak için bir dilbilgisi öğretmeninin derslerine devam etme zamanı gelmiş demekti. Aynı zamanda bir Yunan çocuğun beden eğitimi dersleri vardı, belki geometri ve müzik dersleri de alırdı. Ama bunların hiçbiri yazınsal çalışmalarla uğraşan bir okulun konuları değildi. Helenistik dilbilgisi okulları hakkında en iyi kaynak yaklaşık MÖ 100 yılında Dionisos Thraks'ın yazdığı ve 500 yıl boyunca kullanılan bir kılavuzdur. Ele alınan konunun altı kesimi vardır. Bunlar öğretmenin ve öğrencilerin günlük uğraşılarıydı: Yüksek sesle okuma, şiirde kullanılan vezni anlama, metindeki konuların belirlenmesi, az geçen sözcüklerin anlamının ve tarihi referansların açıklanması, etimolojik yapı, ad ve eylem çekimlerine çalışma ve ozanların yargısı.
Bir dilbilgisi hocasının öğretisiyle daha ileri seviyedeki hocanın öğretileri arasında bir fark vardı. Retoriğe çocuklar 12-14 yaşları arasında başlarlardı. Retorik okulları düzyazı yazarlarını inceleme, tartışma teknikleri, ses tonunu ayarlama, konuşma sanatlarını (benzetme, teşbih, mecaz gibi) da içine alan süsleme üzerine yoğunlaşmıştı ama pratikte ileri düzeydeki dilbilgisi eğitimi sık sık retoriğin giriş düzeyindeki bilgileriyle çakışıyordu. Bazı öğretmenler dilbilgisi ve retorik konularını farklı sınıflara öğretiyordu. Bundan başka gramer öğretmenleri öğrencilerine yazılı kompozisyon derslerinin ön bilgilerini veriyordu ve bu konulara daha sonra retorik okullarında devam edilebilirdi. Bu çalışmalar için kullanılan Yunanca terim "progymnasmata" idi. Bunlar retorik konuşmaların ön denemeleriydi. Retorik okullarında bir öğretmen öğrencilere retorik teorilerini verirdi. Bu bilgi retoriğin tüm kesimlerini oluştururdu. Bular inventio (tartışmanın konusunu savunmak için destekleyici fikirler bulma), bu fikirlerin düzenlenmesi, stil, bellekten okuma ve tartışmanın sunulması idi. Bazı öğretmenler bunu bir kılavuzdan okuyabilirlerdi, öğrenciler de bunu kopyalayabilirlerdi. Başka öğretmenler ise öğrenciler not tutarken konuyu kendi düzenleri çerçevesinde anlatırlardı. Yazılı sınav olup olmadığı konusunda kanıt yoktur ama olasılıkla öğretmenler öğrencilerini retoriğin bölümleri ve retorik terimlerin betimlenmesi konusunda sözlü olarak denerlerdi. Özellikle bir öğrenciden gelişen retorik bilgisini sınıfta konuşarak pratiğe dönüştürmesi beklenirdi. Buna Yunanca "melete" denirdi. Latincede ise "declamatio" adı verilirdi. Öğretmen bir konu seçerdi, konunun nasıl işleneceği konusunda fikir verirdi ve bunun üzerine örnek olsun diye bir konuşma yapardı. Sonra öğrencilere konuşmaları için birer konu verirdi ve öğrenciler de öğretmen tarafından düzeltilmek üzere bir çalışma sunarlardı. Öğretmen onaylayınca öğrenci konuşmayı ezberleyip sınıfta sunardı. Bu tür çalışmaların iki türü olurdu: Roma retorik okullarında bunlar controversia ve suasoria olarak bilinirdi. Suasoria öbüründen daha kolay bir tür olarak kabul edilirdi. Yunan okullarında yaygın olarak görülen bir türdü. Bu tartışmalı ve sonuca varma türünde öğrencileri yetiştiriyordu çünkü öğrencilerden mitolojik ya da tarihî bir kişiye belirli bir durumda ne yapması gerektiğini öğütlemesi istenirdi. Örneğin Agamemnon'a kızı İfigenya'yı kurban etmesi ya da etmemesini sağlayacak öğütler, İskender'e İndus Nehri'nden geri dönmesini ya da nehri geçip daha da ileri gitmesi için verilen öğütler gibi. Contraversia ise mahkemelerdeki konuşmaların bir benzeriydi. Öğrenciye konuyla ilgili yasalar öğretilirdi. Bu gerçek ya da hayalî olabilirdi. Bu çerçevede savunması için dava konusu verilirdi. Quintilianus'a göre bu hayalî tartışma konuları üzerine ve yasal konular üzerine yapılan declamatio okullara ilk kez MÖ 300 civarında Demetrius tarafından sunulmuştur. Declamatio ve progymnasmata'ya MÖ 1. yüzyıldan kalma retorik yapıtlarda değinmeler olmasına karşın Yunanca ve Latince kanıtların çoğu imparatorluk döneminden kalmadır.
Konuşma sanatının yanı sıra kültürel kamu eğlencesinin başka bir biçimi de recitatio idi. Recitatio, çağrılı konuklar önünde yazar tarafından yazınsal parçaların okunmasıdır. Recitatio geleneğini Roma'ya Pollio yerleştirmiştir. Yazınsal parçaların halk önünde okunma geleneği ve okullardaki declamatio'ların hitabette ve yazının tüm biçimlerinde önemli değişiklikleri beraberinde getirdiği açıktır. Bu durum Persius'ta, Petronius'ta ve recitatio için duyulan geniş bir çılgınlığa karşı yönelmiş Iuvenalis'deki sert belirtilerden ve Tacitus'un güzel konuşma sanatının bozulma nedenlerini anlattığı Dialogus de oratoribus adlı yapıtındaki uzun analizlerden anlaşılır. Sık sık olduğu gibi yazınsal bir çalışmanın dinleyicisindeki değişiklik çalışmanın kendisinin özelliklerinde de bir değişiklik ortaya koyar. Kamuya açık yerlerde ve tiyatrolarda tüketim malzemesi gibi muamele gören yazın artık tiyatral ve gösteri nitelikli özellikler kazanmaya başlamıştır. Değer ölçüsü dinleyicinin alkışı olmuştur ve bu dinleyici artık Augustus dönemi ozanlarının zevkine sahip dar bir aristokrat sınıf değil; daha halkçı, sosyal ve kültürel düzeyi her zaman yüksek olmayan bir sınıftır. Bu noktada yazar dinleyicileri şaşırtmak ve hayran bırakmak için ilgi çekecek biçimde davranırsa, bu şaşırtıcı olmayacaktır.
Kaynakça
- Oxford Classical Dictionary (İngilizce). Oxford: Oxford University Press. 1984.
- Oxford Classical Dictionary (İngilizce). Oxford: Oxford University Press. 1996.
- Oxford Classical Dictionary (İngilizce). Oxford: Oxford University Press. 2012.
- Cantarella, Raffaele (1962). Storia della Letteratura Greca (İtalyanca). Milano: Nuova Accademia Editrice.
- Conte, Gian Bagio (1994). Latin Literature: A History (İngilizce). Joseph B. Solodow, çev. Londra: John Hopkins University Press.
- Erim, Müzehher (1987). Latin Edebiyatı. İstanbul: Remzi Kitabevi.
- Ovidius (1984). Metamorphoses (İngilizce). F. J. Miller. Harvard University Press.
- Paratore, Ettore (1969). La Letteratura Latina dell'Eta Imperiale (İtalyanca). Milano: Sansoni/Academia.
- Riposati, Benedetto (1973). Storia della Letteratura Latina (İtalyanca). Roma: Societa Editrice Dante Aligieri.
- Rose, H. J. (1964). A Handbook of Greek Literature (İngilizce). Londra: Methuen & Co.
- Rose, H. J. (1966). A Handbook of Latin Literature (University Paperbacks) (İngilizce). Londra: Methuen & Co.
- Suetonius (2008). On İki Caesar'ın Yaşamı. F. Telatar, G. Özaktürk, çev. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
- von Albrecht, Michael (1997). A History of Roman Literature (İngilizce). 2. New York: E. J. Brill.
İşbu makale Fatma Gül Özaktürk tarafından CC BY-SA 3.0 lisansı altında yayınlanan metin içermektedir.