Yakub Bey
Bu madde Germiyanoğulları beyliğinin kurucusu olan Yakup Bey hakkındadır. 19. yüzyılda yaşamış Kaşgar emiri olarak görev yapan Hokandlı Tacik serüvenci Yakub Beg için Yakub Beg sayfasına bakınız.
Yakub Bey, I. Yakub Bey olarak da bilinir, tam adı Yakub bin Ali Şir bin Muzaffereddin bin Alişîr[1][2] (ö. 1341'den sonra), Germiyanoğulları Beyliği'nin kurucusu.
Babası Kerimüddin Ali Şir Bey ve dedesi Muzaffereddin bin Alişîr gibi Anadolu Selçukluları'nın hizmetinde bulundu. Babasının 1264'te öldürülmesinden sonra İlhanlıların baskısı üzerine batıya çekilerek merkezi Kütahya olan Germiyanoğulları Beyliği'ni kurdu (y. 1302). Önceleri Anadolu Selçukluları'na bağlı kalan Yakub Bey, daha sonra Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Mesud'un hükümdarlığını tanımayarak İlhanlılara bağlı kaldı. Zamanla tam bağımsızlığını elde etti ve komşu Türkmen beylerini egemenliği altına aldı. Germiyan hükümdarları ve hatta Anadolu Beyleri arasında en kuvvetli olanı, etrafındaki Anadolu Beyleri'ni bile kendisine celbeden ve bir kısmının başkanlığını üstlenerek himayesine alan bir zattı. Yakub Bey'in memleketinin başlıca şehirleri Ankara, Kütahya, Karahisar, Kula, Simav, Ladik, Birgi, Keles olup sınırları batıda Bizans'a kadar devam ediyordu.[3]
Yakub Bey, ilk zamanlarında daimi surette Bizanslılar ile çarpıştı. Aydınoğlu Mehmed Bey Birgi'yi zaptederek İzmir istikametinde akınlarına devam ederken[4] Yakub Bey de 1305'te Menderes Nehri kıyısındaki Tripolis'i baskınla elde ettikten sonra Alaşehir'i de şiddetli bir kuşatma altına aldı. Bu vaziyette ve diğer Türk Beyleri'nin Bizans'a olan saldırılarına karşı memleketini müdafaa etmekten zorlanan Bizans İmparatoru II. Andronikos yabancı memleketlerden gelenelerin oluşturduğu Katalan Bölüğü'nü yardıma çağırmaya mecbur oldu.[5] Katalan kuvvetleri Anadolu'ya geçtiler. Erdek bölgesinden başlayarak Türk kuvvetlerini çekilmeye mecbur ederek ilerlediler. Yolda Germiyanlılar'ın eline geçmiş olan Angir (Kiliseköy) kasabasını geri aldılar.[6] Katalan kumandanı Roger de Flor kuvvetleri hem ilerliyor hem de Germiyan Türkleri hakkında malumat alıyordu.
Alaşehir (Filadelfiya) Muharebesi
Yakub Bey Katalanların kendi üzerine gelmekte olduklarını haber alır almaz bir miktar kuvvet bırakmakarak Alaşehir kuşatmasını hafifleterek ordusunun büyük bir bölümüyle düşmanın üzerine yürüdü. Yakub Bey'in ordusu kalabalık ve düzeni de kusursuzdu. Düşmanın üzerine gitmekteki maksadı iki kuvvet arasında kalmayarak düşmanı mağlup ettikten sonra Alaşehir'i almaktı. Yakub Bey Alaşehir'den 3–4 km ayrılır ayrılmaz Katalan kuvvetleriyle karşılaştı. Türk ordusu 8000 süvari ve 12000 kadar piyadeden oluşuyordu.[7] Yakub Bey'in kuvvetleri düşmana çok şiddetli hücum ettiler fakat Katalanlar'ın harp vaziyetleri müsait olduğundan Germiyan askerleri açık vaziyette idi. Sabahtan öğle vaktine kadar devam eden harp Germiyan ordusunun geri çekilmesini mecbur kıldı; Katalanlar Germiyan ordusunu Alaşehir'e doğru sürmeye başladılar. Şehir önünde gelir gelmez harp yeniden şiddetlendi. Her iki tarafta son derece gayret sarf ediyordu. Uzun müddet hangi tarafın kazanacağı belli olmadı, sonunda Germiyan ordusu mağlup oldu.[8]
Germiyan ordusunun bozulması üzerine Alaşehir kuşatmasında bırakılmış olan Germiyan askerleri de kuşatmayı bırakarak çekildiler. Katalanlar, Germiyan ordusunun pusu kurmasından ve tekrar ortaya çıkmasından korkarak tedbirli hareketle Alaşehir'e girdiler. Katalan kumandanı Roger de Flor Alaşehir'den sonra buraya yakın olan Kula'yı da Türklerin elinden aldı. Germiyan kuvvetleri daha önceden burayı tahliye ederek çekilmişlerdi.[9]
Yakub Bey bu olaydan sonra yine harekete geçerek Bizanslılarla mücadeleye tekrar girişti. Alaşehir'i ya zapt etti veya haraca bağlayarak ilerledi.[10]
Yakub Bey'in Ulu Ârif Çelebi ile tanışması
Yakub Bey askerleriyle Ladik (Denizli)'e gelerek Alâmeddin Pazarı sahrasında çadırlı ordugâh kurmuş, orada tesadüfen bulunan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin torunu Ulu Ârif Çelebi ile karşılaşmış ise de kendisini iyi tanımıyor olması sebebiyle bilmeyerek dervişlerin Kur'an okuyup vaaz ettikleri sırada beraberindekilerle meşgul olmuş ve Ulu Ârif Çelebi'ye karşı ilgisiz davranmıştır. Ulu Ârif Çelebi bu durumdan sıkılarak meclisi terk etmiş ve bu sırada çıkan şiddetli bir fırtına Ulu Ârif Çelebi'nin kerametine yorumlanmış; Yakub Bey de emirlerinden bazılarını özür dileme maksadıyla Ulu Ârif Çelebi'ye gönderdiği halde Çelebi geri dönmemiştir. Nihayet Yakub Bey'in kendi subaşısı Aydın oğlunun damadı Sadeddin Mübârek Kâbız'ı Çelebi'ye göndermiş ve Çelebi'de özrünü kabul ederek barışmışlar, neticesinde Yakub Bey gerek Ulu Ârif Çelebi'ye ve gerek müritlerine bir hayli hediye ve paralar verip birlikte Kütahya'ya dönmüşlerdir.[11] Yakub Bey Kütahya'ya geldikten sonra kız çoğcuğu doğmuş, kendisini de Ulu Ârif Çelebi'nin ziyaretine giderek Çelebi'ye mürit olmuştur.[12]
1340 ve sonrası
Yakub Bey'in hükümeti 1340 senesinden sonraya kadar devam etmiştir. Yakub Bey'in 1340 senesinde Mısır'la yazışmaları vardır.[13] 1341 senesinde Bizans İmparatoru V. İoannis'un ilk zamanlarında başvekili Kantakuzen Dimetoka'da iken Mora'dan bir takım delegeler gelip oralarda yerleşen batı imparatorlarına tabi olan Latinler'den şikayet ile kendilerinin Bizans idaresine geçmek istediklerini söylediler. Kantakuzen bunlara, ilkbaharda Mora'ya geleceğini vadettiği sırada şu sözleri söylemiştir: "Orayı fethettikten sonra Türkler üzerine yürürüz. Ben zaten onlardan bazıları ile gizlice anlaştım. Kütahya emiri Alişîr asker ile beraber ordumuza iltihak edecektir. Bu suretle yüzde yüz muvaffak olacağız"[14]
Kudretli ve nüfuzlu bir hükümdar olan Yakub Bey 80 seneden fazla yaşamış ve yarım asır kadar devletin başında bulunmuştur.[15] "Çelebi-i Âzam" ve "Sultan-ül Germiyaniyye" gibi devlet unvanları olduğu bilinir.[16] Hangi tarihte vefat ettiği ve nereye defnedildiği bilinmemektedir.
Yakub Bey'in kuvvet ve azameti
Yakub Bey, fermanına itaat edilen bir emirdi. Diğer Türk emirleri ondan korkarlar ve çağrıldıklarında gitmek için her fedakarlığı yaparlardı. Binici ve vurucu 40,000 süvarisi vardı.[17] Bunun iki mislinden fazlası, hatta seferberlik halinde 200,000 donanımlı süvari ve piyade askeri, bunların harp elbise ve levazımından başka mücevherli; kırmızı atlaslı süslü elbisleri bulunmaktaydı. Rum atları içinde en ileri gelenler Germiyan atları olup, bunların şecereleri tutulurdu.[18]
Bizans'tan Germiyan hükümdarına her sene 100,000 İstanbul altını ve kıymetli hediyeler gelirdi.[19] Yakub Bey sık sık askerlerini talim ettirir ve resmi geçit yaptırır, muharebe mevki ve planlarını evvelden hazırlar, müdafaa ve saldırıya göre vaziyet alırdı.
Yakub Bey'in büyük hükümdarlar gibi vezirleri, emirleri, kadıları, erbâbı kalemi, mabeyn erkânı, birçok konağı, törenleri, gösterişi, görkemi ve bütün saltanat gereği lazım olan şeyleri vardı.[20] Hükümdarın elinde "Gümüş Şar" isminde bir şehir vardı ve burası çok zengin gümüş madenlerine sahipti.[21]
Menteşeoğulları, Germiyanoğulları'ndan çekinirler, onlarla hoş geçinmek isterler, diğer emirlerinden daha çok önem verirlerdi. Germiyanoğulları'nın, Anadolu Beylikleri'nin kuruluşundan itibaren tüm Türkler üzeride pek çok faydası olmuştur.[22] Selçuklular'ın dağılışında bağımsız kalan Anadolu Beyleri, Germiyan emirlerinin hakimiyetini tanımış, hükümdarına bir sultan gibi muamele ve itaat ile vergi vermişlerdir.[23]
Kaynakça
- Şeyh Ebil Abbas Ahmet el-Kalkaşandî, Sübhü'l-a'şâ
- Ahmed Eflakî, Menakibü'l Ârifin, cilt, 7, s, 281
- Uzunçarşılı, İ.H., Kütahya Şehri, İstanbul Devlet Matbaası, 1932, s, 33
- Yıldız, Hakkı Dursun, Atatürk'ün Doğumu'nun 100. Yılına Armağan Kütahya, İstanbul, 1981-1982, s, 40
- Roje de Flor, isminde bir Alman, Sicilya Katalan, Aragon ve sair yerlerden başına topladığı bir kuvvetle bir aralık Sicilya Kralı Frederik e hizmet etmişti. Bilahare Roje, harp ile teayyüşe alışmış olan maiyyetini dağıtmak istemiyerek bu sırada Türklerin ve Bulgarların taaruzlarile sarsılan Bizans imperatoru Andronik e müracaat eyleyüp Türklere karşı harp etmek üzere ona yardım teklif etmişti. Sıkışık vaziyette bulunan Andronk bu müracaatı kabul eyledi. Katalan kuvvetleri 26 gemi ile Mesina limanından hareket edüp İstanbula geldiler. Bunların mevcudu 8000 kadardır. (Uzunçarşılı, İ.Hakkı,a.g.e., İstanbul Devlet Matbaası, 1932, s, 34
- Anadoluda iki (Angir) veya (Ansir) kasabası vardır. Biri (eski Simav) olup harabesi Simav gölü yanında (Kilise köy) mevkiindedir. Diğeri ise şimdiki (Ankara) dır. Birinciye (Firijya Angiri) de derlerdi. (Uzunçarşılı, İ.H., a.g.e., İstanbul Devlet Matbaası, 1932, s, 34
- Charles le Beau, Byzantine Historians
- Uzunçarşılı, İsmail H., a.g.e., İstanbul Devlet Matbaası, 1932, s, 34
- Müellifi Moncada, Katalanlar Tarihi, 1828 basımı,. fasıl, 12
- Alaşehir'in Germiyanlıların tekrar zaptedip etmediği kat'i surette bilinmiyor: Alaşehirden cizye olarak vergi alındığı Germiyan kitabelerinden 1314 M. tarihli Mübarizüddin Umur bin Savcı'nın medrese kitabesindeki Min cizyeti Alaşehir ibaresinden anlaşılıyor (Uzunçarşılı, İ.H., a.g.e., İstanbul Devlet Matbaası, 1932, s, 35)
- Eflakî, a.g.e.
- Germiyanoğlu Yakup bin Alişirin (Ladik) de Ulu Ârif Çelebi ile olan macerasını anlatırken Yakub Bey'e darılan çelebinin göynünü almak üzere Aydınoğlunun damadı bulunan Sadeddin Mübarek Kâbız'ı, çelebi nezdine gönderdi (Eflakî, a.g.e.)
- Şeyh Ebil Abbas Ahmet el-Kalkaşandî, a.g.e., Kahire, 1333, c, 7, s, 281
- Charles le Beau, a.g.e., c, 25, bap, 110, fasıl, 18
- Mesâlik-ül-Ebsâr sahibi İbn Fazlullah el-Ömerî 1297'de doğmuş ve 1349 senesinde vefat etmiştir. Bu zat kendi zamanındaki Germiyan Beyinin (Germinan bin gatşar) olduğunu yazmış olup bunu Subhü'l-Â'şa ile karşılaştırılırsa Yakup bin Alişir'in 1341 senesinde hayatta olduğu anlaşılır (Uzunçarşılı, İsmail H, a.g.e., 1932, s, 40)
- Sandıklı'daki Çavuş Çeşmesi kitabesi (Uzunçarşılı, İ.Hakkı, a.g.e. s, 40)
- Şeyh Haydar Üryan, Mesalik'ül-Ebsâr
- Cenevizli Balaban (Domenichino Doria)
- (Mesalikülebsar) Bu paranın verilmesine sebep Germiyan hükümdarının ittifakını temin ve tecavüzünü menetmek olduğuna şüphe yoktur (Uzunçarşılı, İ.H.,a.g.e., s, 41)
- İbn Fazlullah el-Ömerî a.g.e.
- Bu Gümüş Şar, Kütahya'nın şimdi Gümüşköy'dür. (Uzunçarşılı, İ.H., a.g.e., 1932, s, 41)
- İbn Fazlullah el-Ömerî a.g.e.' Teşner baskısı, s, 50
- Tarihi Osmanî Encümeni mecmuası, sene 5, s, 144