Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr
Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr (Arapça: نصر بن صالح بن مرداس; ö. 22 Mayıs 1038),[note 1] Mirdasoğulları hanedanından Halep Emirliği'nin 1029 ile 1038 arasındaki ikinci emiri.
Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr | |||||
---|---|---|---|---|---|
Ebû Kâmil Nasr'ın 1033 / 34'te Halep'te basılmış gümüş dirhemi | |||||
Halep Emiri | |||||
Hüküm süresi | Mayıs 1029 – 22 Mayıs 1038 | ||||
Önce gelen | Salih bin Mirdas | ||||
Sonra gelen | Muizzüddevle Simâl | ||||
Eş(leri) | Seyyide Alawiyye bin Vattab | ||||
Çocukları | Reşid el-Devle Mahmud | ||||
| |||||
Hanedan | Mirdasoğulları | ||||
Babası | Salih bin Mirdas | ||||
Ölüm |
22 Mayıs 1038 Tell Fas (Latmin yakınında) (İdlib) | ||||
Dini | Şii İslam |
Yaygın kullanılan Şibhüddevle lakabı, "Hanedanlığın genç aslanı" anlamına gelir.
Mirdasî hanedanının kurucusu Salih bin Mirdas'ın en büyük oğluydu. Nasr, Salih'in Anuştekin el-Dizbari önderliğindeki bir Fatımî ordusu tarafından öldürüldüğü Tiberya yakınlarındaki El-Uqhuwanah Muharebesi'nde babasıyla birlikte savaştı. Daha sonra Nasr, küçük kardeşlerinin en büyüğü Muizzüddevle Simâl ile birlikte emirliğe hükmetti.
Kısa süre sonra 1030 yılında genç emirler, Bizans İmparatoru III. Romanos liderliğindeki büyük çaplı bir Bizans ordusunun saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Çok daha küçük bir Bedevi atlı kuvvetine komuta eden Nasr, Azez Muharebesi'nde Bizanslıları bozguna uğrattı.
Zaferinin ardından, Fatımîler ile bağlarını sürdürmeye çalışırken, Simâl'i Halep'ten çıkardı ve Bizans vasallığına girdi. Fatımî egemenliğini 1037 yılında tanıdı ve aynı zamanda Mirdasîlerin birkaç yıl önce kaybettiği Humus'un kontrolünü ele geçirdi. Suriye valisi olan Anuştekin, Nasr'ın Humus'u devralmasına itiraz etti; 1038'de güçleriyle Nasr'ın üzerine yürüdü ve Hama'nın çevresinde yapılan bir muharebe sırasında onu öldürdü.
Kardeşi Simâl Nasr'ın yerini aldıysa da, birkaç hafta sonra Halep Anuştekin'in eline geçti.
1042'de Mirdasî idaresi Simâl liderliğinde yeniden kuruldu ve 1080 yılına kadar bazı kesintilerle birlikte Mirdasoğulları devam etti.
Şibhüddevle Ebû Kâmil Nasr, Halep Kalesi'ni yeniledi ve onu güç merkezi yaptı. Yerel Hristiyan vezirinin yönetimi altında Halep, kırsal kesimden Müslümanların akınını karşılayabilmek için genişletildi ve kentleştirildi. Nasr'ın yönetimi, emirliğin kuzey Suriye kısmı ile sınırlıyken, Mirdasoğulları'nın Yukarı Mezopotamya kaleleri kardeşi Muizzüddevle Simâl tarafından kontrol ediliyordu. Beni Kelb aşireti ile ilişkileri zaman zaman gergin olsa da, Nasr Numayrî prensesi Seyyide Alawiyye ile evlenerek Beni Numayrî ile güçlü bağlar kurdu. Ondan, 1065-1075 yılları arasında Halep'i yöneten, bilinen tek oğlu Reşid el-Devle Mahmud doğdu.
İlk dönem yaşamı
Nasr, Salih bin Mirdas'ın en büyük oğluydu.[3][4] Salih bin Mirdas, Beni Kelb kabilesinin ulu emiri ve Mirdasoğulları hanedanının kurucusuydu. Nasr'ın hem anne hem babası, Beni Kilab kabilesinin asil Bedevi (göçebe Arap) ailelerine mensuptu.[5] Onun babası Mirdas bin İdris hakkında bilinenler az olmasına rağmen, Abd Allah bin Ebu Bekir'in Rabi'a bin Ka'b soyundan, Kilab'ın soylu bir klanından olduğu biliniyordu.[6]
Salih bin Mirdas'ın 2. oğlu Muizzüddevle Simâl (ö. 1062), 3. oğlu Atiyye bin Salih (ö. 1071/72) olup 4. oğlunun (ö. 1029) ise adı bilinmemektedir. 1025 yılına gelindiğinde, Salih'in Halep merkezli Mirdasî emirliği Suriye'nin kuzeyini, Yukarı Mezopotamya'nın batısını ve merkezî Suriye kasabaları Sayda, Baalbek ve Humus'u kapsıyordu. Salih, bağımsız olarak hüküm sürmesine rağmen, emirliğinin üzerindeki Fatımî hükümranlığını tanımaktaydı. Ancak, 1029 yılında, o onun müttefiki desteklenen, Cerrahîlerin bir emiri olan Hasan bin Mufarric liderliğindeki Beni Tay kabilesi ile müttefik olup Anuştekin el-Dizbari komutasındaki Fatımî ordusuna karşı desteklemeyi seçti. Mayıs 1029 yılında iki taraf Taberiye gölü yakınlarında el-Uqhuwanah muharebesinde savaştılar. Muharebe, Bedevi müttefikler için bir bozguna sona erdi, Emir Salih bin Mirdas onun küçük oğlu öldü, Mirdasîlerin Suriye orta kısmında önemli kaybı oldu.[7]
Nasr babasıyla birlikte savaşmış ancak El-Uqhuwanah'tan kaçabilmişti ve babasının yokluğunda işleri yönetmek için Halep'te bırakılan ortanca kardeşi Muizzüddevle Simâl'in yanına döndü.[7] Salih'in saltanatı sırasında basılan ve günümüze kalabilen iki sikkeden, Muizzüddevle Simâl'in, Salih'in ölümünden önceki yıl olan 1028/29 gibi geç bir tarihte Salih'in veli el-ahd'ı (seçilmiş halefi) olarak belirlendiğini göstermektedir.[3][8] Ancak, el-Uqhuwanah Muharebesi sonrasında, Nasr ve Simâl Halep Emirliği'ni ortaklaşa yönetmeye başladılar. Görünüşte de Nasr Halep şehrinin merkezinde bulunurken, Simâl Halep Kalesi'ne hükmediyordu. El-Uqhuwanah'daki yenilgilerinin ardından Mirdasîler Sidon, Baalbek, Humus, Hisn bin Akkar ve Rafaniye'yi kaybetti ve kuvvetlerini Kinnesrin ve Batı Diyar Mudar'da (Yukarı Mezopotamya'nın Diyar-ı Bekir ve Diyar-ı Rabia ile birlikte üç eyaletinden biri) yoğunlaştırdı.[9]
Bizanslılarla çatışmaları
Nasr ve Simâl'in gençliği ve deneyimsizliği, Bizans Antakya katepanosu Mihail Spondilis tarafından Mirdasîlerin toprakları üzerinde bir hamilik kurma ve Salih'in ölümünün ardından Fatımî egemenliğinin yeniden kurulmasını önleme fırsatı olarak görüldü.[10] Spondilis, Halep'e bir sefer düzenledi; ancak, iki kardeş Nasr ve Simâl, Beni Kilab kabilelerine önderlik ederek Bizans kuvvetlerini 1029 yılının Temmuz ayında Kibar'da (Halep'in kuzeybatı kırsalında, bugünkü Afrin yakınında) pusuya düşürdü ve bozguna uğrattı.[9] Sonrasında, Spondilis İmparator III. Romanos tarafından görevden alındı. Bizans İmparatorluğu, kaybının intikamının alınmasını kararlaştırdı, (r. 1028-1034) ancak Mirdasîler yerine onların müttefiki Mansur bin Lulu'ya saldırdı,[11] ve süreç, Araplara karşı kesin bir Bizans askerî zaferi ile sonuçlandı.[12]
III. Romanos, çoğu paralı askerlerden oluşan 20.000 kişilik bir orduyla[13] 20 Temmuz 1030 tarihinde Antakya'ya geldi.[14] Nasr ve Simâl'e Halep'i kendisine teslim etmelerini talep eden bir elçi gönderdi.[15] Nasr talebi reddetti, elçiyi tutukladı ve III. Romanos'u Halep'e saldırmaktan vazgeçmeye ikna etmek için kuzeni Mukallid bin Kamil liderliğindeki kendi diplomatik misyonunu gönderdi. Nasr'ın elçileri III. Romanos'a, Mirdasîlerin Bizanslılara savaş için herhangi bir gerekçe vermediklerini ve 969 antlaşması uyarınca Bizans himayesini ve ittifakını sürdürdüklerini söylediler. Ayrıca III. Romanos'un Halep saldırısına devam etmesi halinde savaşa hazırlandıklarını da aktarmışlardır. Buna karşılık Nasr'ın elçileri gözaltına alındı ve III. Romanos, yürüyüşüne devam ederek Halep'in kuzeybatısındaki Azez'in dışında kamp kurdu. Bu arada Nasr ve Simâl ailelerini şehirden tahliye ettiler ve Beni Kilab, Beni Numayrî ve diğer Bedevi aşiretlerinin yanı sıra Halep ve çevresindeki diğer yerel Müslümanları da harekete geçirdi. Mirdasî kuvvetlerinin büyük bir kısmı Halep'i ve kalesini savunmak için Muizzüddevle Simâl ile kaldı,[16] Nasr ve 700-900 Bedevi atlısı Bizanslılarla yüzleşmek için ayrıldı.[17]
Ordusu yaz sıcağında çorak bir ovada konaklayan Romanos, Azez kalesini araştırmak için bir kuvvet göndermiş, ancak bu birlikler Mirdasîler tarafından öldürülmüş veya esir alınmıştı. Bunun üzerine Romanos, Bizans topraklarına çekilme kararı aldı. Ermeni paralı askerlerin kampın pazarını yağmalaması ve siper muhafızlarının canlarını kurtarmak için kaçması üzerine bir kargaşa çıktı ve kısa sürede Bizans kampına yayıldı. Nasr ve Beni Kilab savaşçıları bu fırsatı, geri çekilen Bizans birliklerine karşı sürpriz bir saldırı başlatmak için kullandı. Bizanslılar kararlı bir şekilde mağlup edildi ve kaotik bir şekilde dağıldı.[18] Çağdaş Bizans tarihçisi Mihail Psellos'a göre, "Romanos'un neredeyse kendisi bileyakalanıp düşman [Mirdasîler] tarafından esir alınacaktı." "...Romalıların [Bizanslıların] hiçbir sebep yokken kaçıp gittiklerini görünce, [Mirdasîler] bu olağanüstü zaferi şaşkınlıkla izlediler".[19]
Halep Emirliği
İktidarın ele geçirilmesi
Nasr, Halep'in tek başına Muizzüddevle Simâl'in kontrolüne girmesine karşı çıktı ve kendisi Halep'in kontrolünü tek başına ele geçirmeye çalıştı. Nasr'ın iktidarı ele geçirmesiyle ilgili iki açıklama bulunmakla birlikte, her iki görüş de Simâl uzaktayken Nasr'ın Halep Kalesi'ni aldığını kabul ediyor.[20] İbnü'l-Adîm'in ilk açıklamasında, Nasr ve adamları, Simâl'in Halep'in eteklerindeki Beni Kilab aşiret kamplarındayken, görüşmediği karısını şehre geri dönmeye ikna etmeye çalışırken kaleyi zorla ele geçirdikleri yazılıdır.[21] Buna tepki olarak Simâl, Beni Kilab'a bağlı olan halkı Halep'i zorla geri almak amacıyla seferber eder, ancak Romanos'un güçlerinin gelişiyle, Beni Kilab reisleri Nasr ile Simâl arasındaki anlaşmazlığa arabuluculuk yapıp onları barışmaya teşvik etmiştir. Sonrasında yapılan anlaşmada Nasr, Emirliğin Suriye bölümünü Halep merkezinden yönetirken, Simâl de Yukarı Mezopotamya bölümünü Fırat Nehri üzerindeki (babası Salih bin Mirdas'ın tarih sahnesine çıktığı) El-Rahba Kalesi'nden yönetecekti.[22]
Antakyalı Yahya'nın ve İbnü'l-Adîm'in de aktardığı ikinci görüş ise, Nasr'ın darbesinin Azez Muharebesi'nden sonra gerçekleştiğini savunuyor. Buna göre Simâl, Nasr'ın Bizans'a karşı kazandığı zaferden sonra ailesini şehre geri getirmek için Halep'ten ayrıldığında, Nasr yokluğunda Halep Kalesi'nin kontrolünü ele geçirdi.[22] Tarihçi Süheyl Zakkar, bu açıklamanın daha olası bir senaryo olduğunu ileri sürüyor,[23] özellikle Nasr, Azez'de Romanos'a karşı kesin zaferine rağmen, her yıl 500.000 dirhem haraç sunarak, Bizans affı ve koruması için hemen başvurduğu için; Zakkar, Nasr'ın Bizanslılara kendiliğinden teklifinin, Beni Kilab'ın muhalefetinin ya da Simâl'in devrilmesine karşılık olarak Simâl tarafından Nasr'ın yönetimine yönelik tehditlerinin bir sonucu olduğunu ileri sürer.[24]
Bizans vasallığı dönemi ve Fatımîlerle ilişkileri
Romanos, Nasr'ın teklifini kabul etti ve Halep Emirliği'ni imparatorluğun bir vasalı ilan etti. Böylece Bizanslıları saldırı durumunda Nasr'ı desteklemeye ve korumaya mecbur etti. Nasr'ın Bizanslılarla olan vasallık ilişkisi, 1031'de başlayan Bizans-Fatımî barış görüşmelerinde başlıca çatışma noktası oldu.[25] Romanos önerilen Nasr'ın emirliğini de kapsayan anlaşmayı kabul etmişken öldü ve yerine IV. Mihail 1034 yılında İmparator oldu ve 7 yıl Bizans'a hükmetti. Sonrasında, Fatımîlerin endişe ettiği konulara karşı daha uzlaşmacı bir yol izlendi.[26] Böylece müzakereler 1036'da, Arapça hudna olarak tabir edilen bir ateşkesle sonuçlandı. On yıllık bu ateşkeste Halep meselesi tamamen kapsam dışı bırakıldı. Zakkar'a göre, "Bu Antlaşma ile Fatımî Halifeliği ile sorunlarının çoğunu çözen Bizans'ın Halep'e olan ilgisini yitirdiği veya en azından artık aynı siyasi öneme sahip görmediği anlaşılmıştır."[27]
Bizans-Fatımî anlaşması, Nasr'ın stratejik konumunu zayıflattı ve onu Fatımîlerle ilişkilerini geliştirmeye zorladı.[27] Nasr, 1030 yılının başından itibaren, Fatımî yönetiminin onayını istedi, hatta önceki halife döneminde Azez'den Halife Zâhir'e büyük miktarda savaş ganimeti taşıyan bir elçi gönderdi. Buna karşılık halife, en azından bir süre için, Nasr'ın Halep'teki yetkisini kabul etti.[24] Ancak Nasr'ın Fatımîlere haraç ödediğine dair bir belge bulunamamıştır. Nasr'ın elçisi birkaç yıl Kahire'de kaldı Halife el-Müstensir (1026-1042) döneminde uzun süre Halep'e geri dönmedi. Tarihçi Zakkar, Nasr'ın Humus valiliğini istemesi üzerine, Nasr'ın Fatımîler veya Fatımî bölgeleri yerine Bizans'a haraç vermeye devam etmesi nedeniyle Halep ile Kahire arasında bir anlaşmazlık olduğunu tahmin etmek gerektiğini iddia etmiştir.[28]
1036 anlaşmasının ardından İmparator IV. Mihail, Nasr ile Müstensir arasında, Fatımîlerin bilinmeyen koşullarının kabul edilmesini tavsiye ederek arabuluculuk yaptı.[29] Aslında, çağdaş tarihçiler Nasr'ın 1030 ile 1036 yılları arasındaki Fatımîler ile ilişkileri hakkında yetersiz bilgi verirler. Tarihçiler, Nasr'ın elçisinin 1037'de Nasr'a Humus valiliğini veren bir belgeyle Halep'e döndüğünü ve ayrıca hükümdarlığı Nasr tarafından geçerli kabul edilen el-Müstensir'den[30] hediyeler ve onur göstergesi kaftanlar verildiğini belirtiyorlar.[31] El-Müstensir, daha önceki şibl el-devle unvanına ek olarak, Nasr'a muhtaṣ el-umara, khāṣtuʾl-imām, şams el-dewle wa macdihā ve duʾl-azīmatayn gibi soyluluk unvanlarını da bahşetti.
Tahkimatlar
Nasr, emirliğin koltuğunu Halep Kalesi'ne taşıdı ve Halep'in yöneticilerinin şehirdeki veya eteklerindeki bir sarayda yerleşik olduğu önceki gelenekten bir değişiklik gösterdi.[21] Bu değişiklik, o andan itibaren Nasr'ın ve şehrin daha sonraki yöneticilerinin ikâmetgahı haline gelen kalede "görkemli binaların ve kabul salonlarının inşasına neden oldu".[32]
Nasr, 1033'te Trablusşam'ın Fatımî valisi Hisn İbn Akkar'ın kaybını telafi etmek için, Hisn İbn Akkar'ın karşısında, Humus bölgesinin kuzey ucunda Hisn el-Safh'ı (daha sonraki Krak des Chevaliers) güçlendirdi. Kaleyi Kürt aşiret mensupları ile garnizonlaştırdı. Arapça adı "Hisn el-Akrad" (Bey Kalesi) daha yaygın olarak kullanıldı.[33]
İç işleri
İktidarı ele geçirdikten sonra Nasr, babasının yaptığı gibi Halepli bir Hristiyan el-Mu'ammal el-Şammas'ı sivil ve askeri işleri yönetmek için vezir olarak belirledi. Mirdasî yönetimi sırasında, kırsal kesimden büyük bir köylü ve göçebe akını Halep şehrine taşındı ve bu da şehir surlarının içinde ve dışında kalabalık mahallelerin ve banliyö bölgelerinin kurulmasına neden oldu. El-Mu'ammal, kardeşinin de yardımıyla bu banliyölerin kentleşmesini ve yeni gelenleri ağırlamak için cami ve hamam yapımını sağladı.[9][34]
Nasr, Harran'ın Numayrî emiri Şabib bin Vattab'ın kız kardeşi Seyyide Alawiyye ile evlenerek Numayrîlerle bağlarını kutsadı; zira Numayrîler uzak akrabalarıydı ve Beni Kilab ile Mirdasîlerin geleneksel müttefikleriydi.[26]
Nasr, Bizanslılara olan vassallığının bir sonucu olarak, Halep'in belediye başkanı ve Salih bin Mirdas'ın hükümdarlığı sırasında atanan ahdat (şehir paramiliterleri) lideri Salim bin el-Mustafad'ın muhalefetini kışkırttı.[35] Salim bin el-Mustafad, ittifakı protesto etmek için Zaccacin mahallesinin ahdatlar ile alt ve orta sınıf sakinleri arasında bir isyan başlattı. Bu, Bizans'ın Antakya valisinin, Nasr'ın Salim bin el-Mustafad'ı öldürmesini istemesine neden oldu. Buna göre Nasr, İbnü'l-Mustafad'ı 1034'te tutuklattı ve idam ettirdi.[34]
Çöküş dönemi ve ölümü
Nasr'ın 1037'de Humus'u ele geçirmesiyle eşzamanlı olarak Fatımî tarafından atanmış Berberi (Kutama) vali Cafer bin Kulayd el-Kutamî valilikten ihraç edildi.[36] Bin Kulayd, Şam merkezli Suriye Fatımî valisi Anuştekin el-Dizbari'nin yardımına başvurdu. El-Dizbari, Mirdasî diyarının Humus'a genişlemesinden çoktan rahatsız olmuştu; bu, Bizans destekli Mirdasî-Numayrî ittifakına ova bölgelerinin ve Irak sınırı ile Akdeniz arasındaki rotaların tam kontrolünü veriyordu. El-Dizbari endişelerini, tahtın arkasındaki güç Ali el-Carcara'i tarafından etkin bir şekilde yönetilen Fatımî mahkemesine iletti. El-Dizbari'nin Suriye'deki gücünü ve toprak hırslarını kontrol etmesi için Nasr'a Humus valiliğini kısmen veren el-Carcara'i idi. El-Dizbari Kahire'nin cevabını beklemedi ve Bin Kulayd ile beraber, Suriye kuzeyinde doğrudan Fatımî yönetimi sağlamak için güçlerini seferber ettiler.[26] El-Dizbari'nin ordusu, Beni Kelb ve Beni Tay'den gelen birlikler ve Beni Kilab'ın muhalif bir hizbi tarafından desteklendi. Dahası, el-Dizbari, emirliğin yıllık haraçını sürdürmek kaydıyla Halep'i almak için Bizans'tan da izin aldı.[37]
El-Dizbari'nin kendisine karşı yürüttüğü seferden haberdar olan Nasr, Simâl ve sadık güçleri de dahil olmak üzere yerel ve Beni Kilab güçlerini seferber etti ve Fatımî koalisyonuyla yüzleşmek için yola çıktı. Nasr'ın kuvvetleri, Selimiye (Hama)'nin hemen batısında gerçekleşen bir muharebede yenildi ve yeniden toparlanmak için Hama'ya çekildi. Bu arada, El-Dizbari'nin birlikleri Hama'ya saldırdı ve yağmaladı, ardından Nasr'ın kampına doğru ilerledi.[37] 22 Mayıs 1038 tarihinde iki taraf, Hama'nın kuzeybatı kırsalındaki Latmin'in hemen batısındaki bir yerleşim yeri olan Tell Afis'te (günümüzde Afis köyü) savaştı.[26][38] Sonraki savaş sırasında Simâl ve adamları, çok daha büyük Fatımî koalisyonuyla yüzleşmek zorunda kalan Nasr'ı ve onun sadık çekirdek kuvvetlerini terk ettiler. Simâl'in kaçma nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, muhtemelen bunu Halep'in kontrolünü geri almak için bir fırsat olarak kullandığı ileri sürülmektedir.[39] Bu arada, tarihçi Hugh N. Kennedy'ye göre Nasr "cesurca savaşırken öldürüldü";[35] başı el-Dizbari'ye verildi ve vücudu Hama Kalesi'nin kapısında sergilendi.
Simâl, Halep emiri olarak Nasr'ın yerine geçti, ancak El-Dizbari'nin kuzeye doğru ilerlemesinden korkarak, kısa bir süre sonra Nasr'ın çocukları Şabib bin Vattab ve daha sonra Simâl'in evlendiği Nasr'ın dul eşi Seyyid Aleviyye ile birlikte şehri terk etti.[26] Simâl, şehrin ve kalenin yönetimini akrabalarına, sırasıyla Halife bin Cabir el-Kilabî ve Mukallid bin Kâmil'e emanet etti. Bu valiler, kuşatmanın ardından 1038'in Haziran ayında şehri El Dizbari güçlerine teslim ettiler.[40] Bununla El Dizbari, tüm Suriye'yi ilk kez doğrudan Fatımî yönetimi altına aldı.[41] Ardından Mirdasî askerleri ve görevlileri Halep'ten sürüldü.[42] Bununla birlikte, 1042'de el-Dizbari öldü ve Simâl, el-Carcara'i'ın da desteğiyle şehir üzerinde Mirdasî yönetimini yeniden kurdu.
Resmî unvanlar | ||
---|---|---|
Önce gelen Salih bin Mirdas |
Halep Emiri Mayıs 1029–Mayıs 1038 |
Sonra gelen Muizzüddevle Simâl |
Notlar
- Tam adı ve soyağacı: Abū Kāmil Nasr ibn Sālih ibn Mirdās ibn Idrīs ibn Nāsir ibn Humayd ibn Müdrik ibn Şaddād ibn ʿÜbeyd ibn Kays ibn Rabīa ibn Kab ibn Abdullāh ibn Abū Bakriyah ibn Abdullāh ibn Abū Bakriyah ibn Mansūr ibn ʿİkrima ibn Haṣafa ibn Kays Aylān.[1] Bu soy kütüğü, Suriye kökenli Orta Çağ tarihçileri İbnü'l-Adîm (ö. 1262) ve İbn Hallikân tarafından aktarılmıştır.[2]
Kaynakça
- Özel
- Hallikân, İbn (1842). De Slane, Mac Guckin (Ed.). Ibn Khallikan's Biographical Dictionary (İngilizce). 1. Paris: Oriental Translation Fund of Great Britain and Ireland. s. 631. Erişim tarihi: 7 Kasım 2020.
- Zakkar 1971, s. 87.
- Zakkar 1971, s. 105.
- Crawford, s. 91.
- Zakkar 1971, s. 87.
- Sobernheim 1936, s. 515.
- Zakkar 1971, ss. 100–101.
- Crawford, s. 92.
- Bianquis 1993, s. 117.
- Zakkar 1971, s. 109.
- Zakkar 1971, s. 111.
- Zakkar 1971, s. 110.
- Zakkar 1971, s. 115.
- Zakkar 1971, s. 112.
- Zakkar 1971, ss. 111–112.
- Zakkar 1971, s. 113.
- Zakkar 1971, s. 114.
- Zakkar 1971, s. 116.
- Zakkar 1971, s. 117.
- Zakkar 1971, ss. 105–106.
- Zakkar 1971, s. 106.
- Zakkar 1971, s. 107.
- Zakkar 1971, ss. 107–108.
- Zakkar 1971, s. 108.
- Zakkar 1971, ss. 119–120.
- Bianquis 1993, s. 118.
- Zakkar 1971, s. 120.
- Zakkar 1971, s. 121.
- Zakkar 1971, ss. 121–122.
- Zakkar 1971, s. 122.
- Amabe 2016, ss. 64–65.
- Zakkar 1971, ss. 106–107.
- Salibi 1977, s. 108.
- Amabe 2016, s. 66.
- Kennedy 2004, s. 260.
- Zakkar 1971, ss. 122–123.
- Zakkar 1971, s. 124.
- Zakkar 1971, ss. 124–125.
- Zakkar 1971, s. 125.
- Zakkar 1971, s. 132.
- Zakkar 1971, ss. 132–133.
- Zakkar 1971, s. 133.
- Genel
- Amabe, Fukuzo (2016). Urban Autonomy in Medieval Islam: Damascus, Aleppo, Cordoba, Toledo, Valencia and Tunis (İngilizce). Leiden: Brill. ISBN 9789004315983. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020.
- Bianquis, Thierry. "Mirdās, Banū or Mirdāsids" (İngilizce). Cilt 7. ss. 115-123. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020.
- Crawford, Robert W. (Nisan–Haziran 1953). "Reconstruction of a Struggle within the Mirdāsid Dynasty in Ḥalab". Journal of the American Oriental Society (İngilizce). 73 (2). ss. 89-95. doi:10.2307/595365. JSTOR 595365.
- Kennedy, Hugh (2004). The Prophet and the Age of the Caliphates: The Islamic Near East from the 6th to the 11th Century (İngilizce) (İkinci bas.). Harlow: Longman. ISBN 978-0-582-40525-7.
- Salibi, Kamal S. (1977). Syria Under Islam: Empire on Trial, 634–1097 (İngilizce). 1. Delmar: Caravan Books. ISBN 978-0-88206-013-2. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020.
- Smoor, Pieter (1985). Kings and Bedouins in the Palace of Aleppo as Reflected in Maʻarrī's Works (İngilizce). Manchester: University of Manchester. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020.
- Zakkar, Suhayl (1971). The Emirate of Aleppo: 1004–1094 (İngilizce). Beyrut: Dar al-Amanah. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020.
- Sobernheim, M. (1936). "Mirdāsids". Houtsma, M. Th.; Wensinck, A. J.; Levi-Provençal, E. (eds.). The Encyclopædia of Islam: A Dictionary of the Geography, Ethnography and Biography of the Muhammadan Peoples. III: L–R. Leiden: E. J. Brill. s. 515.