Dinozor

Dinozor (Latince: Dinosauria) geniş bir sürüngen hayvan grubudur. Dinozor, Yunancada korkunç kertenkele (deinos+sauros) anlamına gelen iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuştur. Bunun nedeni, geçmişte bilim insanlarının dinozorları bir cins kertenkele sanmalarıdır. Dinozorlar 243-233 milyon yıl önce yaşanan Geç Trias devrinde ortaya çıkmış ve 66 milyon yıl önce de kuşlar haricindeki tüm türlerin nesli tükenmiştir. Dinozorlar sıcakkanlı ve soğukkanlı arası özellikler gösteren mezoterm canlılardır.

Dinozor
Yaşadığı dönem aralığı: 233,23-0 Ma
Üst triyas-Günümüz 
Çeşitli dinozor iskeletleri. Soldan saat yönüne doğru: Microraptor gui (kanatlı bir theropod), Apatosaurus louisae (dev bir sauropod), Edmontosaurus regalis (ördekli gagalı bir ornithopod), Triceratops horridus (tek boynuzlu bir ceratopsia), Stegosaurus stenops (zırhlı bir stegosaur), Pinacosaurus grangeri (zırhlı bir ankylosaur)
Bilimsel sınıflandırma
Âlem: Animalia
Şube: Chordata
Klad: Dracohors
Klad: Dinosauria
Owen, 1842
Büyük gruplar

Keşif

Dinozorların ilk olarak ne zaman toplumların ilgisini çektiğini bilemiyoruz; ancak klasik çağ'dan başlayarak belli varsayımlarda bulunabiliriz. Bazı tarihçiler ve paleontologlar geç kretase döneminde Campanian zamanında yaşamış Protoceratops'un Greco-Romen kültürde yansımasını bulmuş olabileceğine inanıyorlar. Muhtemelen bu kalıntıların bulunması ve onların dönemin insanlarınca masalsı yaratıklar olarak adlandırılması söz konusudur(Griffin, Zümrüdü Anka kuşu vb). Yeni çağ dolaylarında artık modern bilimin ayağa kalkmaya başladığı zamanlarda eksik keşifler yapılmıştır. 1676'da Oxford Üniversitesi'nde görevli bir rahip olan Robert Plot, bir dinozora ait olduğu bugün bilinen bir uyluk kemiğini Roma döneminden kalma savaş filine ait bir kalıntı sanmıştır. Örnekler çoğaltılabilir; ancak dinozorların ve doğa bilimlerinin zirve noktası 19. asrın başlarıdır. İlk olarak dinozorların ciddi bilimsel araştırmaların konusu olması İngiliz doğa bilimci Richard Owen'ın katkısıyla oldu, çünkü dinozor tabirini ortaya koyan kendisiydi. Bilimsel anlamda incelenen ilk dinozor fosili ise Megalosaurus oldu bu orta Jurasik etçili, William Buckland tarafından bulundu. Bilimsel anlamda son 200 yılda bir avuç eksik numuneyle başlayan dinozorları tanımlama süreci bugün en az 800 cins ve neredeyse 1000 türle büyük bir yekûn işgal etmeye başladı. Bu geniş canlılar grubunun da hâlâ daha yeni bulgularla değişebilecek bir evrim süreci vardır.[1]

Avrupa'da bu gelişmeler ve keşifler yapıldıktan sonra paleontoloji bilimi Amerika kıtasındaki çalışmalarla daha da genişlemiştir. Bilhassa Avrupai eğitim almış, ama saha çalışmalarını Kuzey Amerika'da yapan iki önemli bilimsel kişilik Othniel Charles Marsh ve Edward Drinker Cope sahneye çıkmıştır. Bu önemli keşifler git gide ekol haline gelmiş ve ikili etrafında rekabete dayalı bir bilimsel hareket başlamıştır. Hem Cope hem de Marsh arazi gezilerine çıkarak fosil ararlarken; bir süre sonra arazi çalışmaları için işçi ekipleri kurup başlarına asistanlarını geçirmişlerdir. İlerleyen zamanlarda, bulunan ve ulaştırılan fosilleri ofislerinde inceleme ve tasnif etme işlerini yürüttüler sadece. Bu ikilinin rekabeti ise fikir ayrılıkları ve fosil alanları ile ilgili çatışmalar nedeniyle kavgaya dönüştü ve 1890 yılının ocak ayında bu kavga gazete manşetlerine düştü ve kamuoyunun taraf olduğu bir hadiseye dönüşmüştü. Bu bilimsel tartışma ise bilim tarihine Kemik Savaşları (bone wars) olarak geçmiştir.[2]

Dinozorlar ve bitkiler

Dinozorların araştırılması sürecinde bitkisel dünyaya ilişkin incelemeler ve hipotezler yapmak mecburidir, zira bitkiler Mezozoyik çağ'da çoktan kara yaşamına egemen olmuş ve büyük bir çeşitlilik arz etmeye başlamışlardı. Bitkilerin iki anlamda dinozorlar üzerinde büyük etkisi olmuştur. Bunlardan ilki besin olarak onların ekosisteminde temel üretici rolü üstlenmişler, ikinci olarak da evrimsel olarak onların karşılıklı ilişkide olduğu grubu oluşturmuşlardır. Dinozorlar çağı'nda 3 büyük damarlı bitki grubu mevcuttu. bunlar; tohumsuz bitkiler, açık tohumlular ve Kretase içinde evrimleşen kapalı tohumlu bitkiler. Eğrelti otu, kurt ayağı gibi bitkiler tohumsuz ürerler; hızlı büyüme ve hızlı üreme özellikleriyle nemli bölgelerde otçul dinozorların otlama potansiyellerini dengelemiştir. Daha sonra ilk tohumlu bitkilerin üyeleri olan açık tohumlu bitkiler evrimleşmiş ve birtakım modifikasyonları kazanır hale gelmişlerdir, zira otsu ve tohumsuz bitkilere nazaran yavaş büyüyen ve üreyen açık tohumlularsa otçul baskısına daha açıktılar. Bu duruma karşı güçlü evrimsel cevaplar verilmiştir, örnek olarak güçlü hücre duvarları, reçine üretimi, dikensi doku ve kalın ağaç gövdesi yapısı otçulların onları daha az tercih etmesini sağlamıştı. Tohum avantajı uzak yerlere taşınma metoduyla dağılımı sağlayıp bitkilerin çevreye olan hakimiyetini sağlamıştır. Kretase içinde kapalı tohumlu bitkiler de ortaya çıkmıştır, bir koruyucu doku yani meyve içinde kalan tohum daha iyi korunuyordu ve bu bitkiler açık tohumlu bitkilerden daha hızlı büyüyor ve ürüyorlardı. Bu nedenledir ki, günümüzde de bitkisel yaşamın en büyük üyeleri kapalı tohumlu bitkilerdir.[3]

Evrimsel süreçler

Dinozorların çevreye muazzam ölçüde adapte olması ve ekolojik anlamda tüm nişleri doldurması kayda değer bir başarıdır. Bitkiler bile bu karşıtlık üzerinden kendi evrimsel rotalarını çizmişlerdir; örneğin Araucaria cinsi ağaçlar uzun boyunlu sauropodlardan korunmak adına alt dallarından kurtulmuşlardır. Yine Stegosaurus cinsi geç Jura dinozoru temel diyeti olan cycad türevi bitkilerin yok olmasıyla ortadan kaybolmuştur. Dinozorların en etkileyici evrimsel hikâyesi ise aslında nesillerinin tamamen tükenmemesidir, bugün artık pek çok bilimsel çalışmada kuşlar dinozorların yaşayan torunları olarak kabul edilmektedir. En önemli kanıtlarsa evrimsel biyoloji yoluyla sunulmaktadır. İlk kuş olarak adlandırılan Archaeopteryx lithographica'nın bulunmasıyla fosildeki korunmuş olan tüyler yıllar sonra ciddi bir tartışmaya yol açtı ve yıllar yılı soğukkanlı, pullu ve hantal varlıklar olarak düşünülen dinozorların kuşlarla yakın akraba olabilecekleri üzerine araştırmalar yapıldı. Yakın zamanlarda Çin'de pek çok tüylü dinozor bulunması, kuşların kanatlarındaki tüy formasyonuna benzer olarak dinozorların kol kemiklerinde tüy kökü çıkıntıları bulunması önemli örneklerden biridir. Kuşlarla yakın akraba oldukları genetik olarak belli olan dinozorların ön kollarındaki parmak yapılarının kuşlara benzemesi ve birçok dinozorun kuşlar gibi sıcakkanlı olduklarının yaşadıkları bölge ve fosiller yardımıyla saptanması sonucu böylesi bir akrabalık bilimsel anlamda netleşmiştir.[1]

Ayrıca bilim insanlarının dinozorların nasıl göründüğüne ilişkin algısı bilimsel çalışmalar ışığında ciddi oranda değişmiştir. hantal, kertenkele benzeri pullu canlılar olarak gösterilirken; bugün artık pek çok theropodun kuş akrabalarına benzer tüy ve benzeri yapılara sahip olduğunu biliyoruz. Özellikle bilim insanlarının bu konudaki anatomik görüşü de evrim geçirmiştir. En bilinen dinozor unvanını hâlâ sürdüren karizmatik theropod türü Tyrannosaurus rex ortalama olarak 12 metre uzunluğunda, 5 metre yüksekliğinde ve kabaca 9 ton ağırlığında bir canlıydı, bu tahminler yaklaşık bir asır önceki keşfinden bu yana çok değişmedi; ancak bu canlının rekonstrüksiyonu oldukça değişmiştir. Tyrannosaurus hatta neredeyse tüm theropodlar için eski görüşler, kuyruğunu sürüyen, neredeyse insan gibi dik duran ve hantal bir varlık düşünürken; modern görüş hızlı, tüylü bir vücut ve eğik bir duruş tasvir etmiştir.[4]

T. rex eski duruş
Tüylü Tyrannosaurus rex ve yeni duruş

Büyük dinozorların nasıl yok olduğuna dair bugüne değin birçok iddia ortaya atılmıştır. Geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu konuda en yeni teori gök taşı (asteroid) çarpması sonucu bir felaket zinciri halinde yok oluşun tetiklendiği varsayımıdır. Yaşlaşık 66 milyon yıl önceye tarihlenen yani stratigrafik olarak K-T(Kretase-Tersiyer) yok oluş dizisi diye adlandırılabilecek bir tabaka sırası bu yok oluşu temsil ediyor. Fizikçi Luis Alvarez 1970'lerde İtalya'nın Gubbio şehrinde bu tabaka sınırında nadir bir element olan iridyumu buldu. Dünya'nın kabuğunda milyonda 0.3 olarak bulunan bu element (sondaj karotları veyahut yüzlek veren kayalardan örnekler toplanarak), K-T yok oluş sınırında milyonda 6.3'lük bir oranda bulundu yani 20 kat daha fazla bir miktar vardı. Dolayısıyla bugün güneş sistemi bünyesindeki pek çok asteroidin de ortalama bir iridyum seviyesine sahip olduğu görüldüğünden yaklaşık 66 milyon yıl önce Dünya'nın yüzeyine çarpan dev bir asteroidin toplu yok oluşun bir dizi sebebini ortaya çıkarabileceği mantıklı bir görüş haline gelmiştir. Çapı 10 km, ağırlığı ise 1 katrilyon ton olarak hesaplanan bu dev asteroidin çarptığı yerin Meksika'daki Yucatan yarımadası Chicxulub krateri olduğu tahmin ediliyor. Çarpışma anında hızının saatte 100 bin km olabileceği tahmin ediliyor, sonuç olarak böylesine bir çarpışma alanı (astrobleme) yüzlerce km çapında bir alanı kaplayabilir. daha da ilginci son araştırmalarda Ukrayna Boltiş kraterinin Chicxulub krateri ile hemen hemen aynı yaşta olduğu Ukrayna'daki kraterin sadece 2000-5000 yıl daha yaşlı olduğu görülmüştür. bu durum da paleontologlara K-T yok oluşunun çoklu bir dünya dışı etkinin sonucu olduğunu düşündürmektedir. Kafa karıştıran bir nokta da dünyaya nazaran oldukça küçük bir asteroidin taşıdığı iridyum nasıl olur da K-T stratigrafik sınırı boyunca tüm yerküreye görece istikrarlı dağılabilmiştir; ama bu soruya rağmen asteroid hipotezi yaygın kabul görür. Bu noktada asteroid çarpması, anında dinozorları yeryüzünden sildi açıklaması doğru değildir, bu teorinin devamına kulak vermek gerekir. Çarpışma sonucu büyük miktarda kıtasal ve meteorik parça atmosfere saçıldı ve sonuçta devasa bir toz-partikül bulutu dünyayı sararak güneş ışığının yeryüzüne ulaşmasını engelledi. Bu ise zincirleme birtakım felaketlere neden oldu, zira önce fotosentetik canlıların soyları tükendi (büyük oranda bitkilerin) ve bu da herbivor (otçul) dinozorların kademe kademe yok oluşuna gitti ve nihayet carnivor (etçil) dinozorlar bu yok oluş silsilesinden etkilendi. Genelde fosil çalışmaları gösteriyor ki, toplu yok oluşlar ufak türleri es geçmektedir. Bilhassa özel nişleri dolduran ve belli bir oranın üstünde vücut büyüklüğü bulunan canlılar yok oluşları atlatamamıştır. K-T yok oluşu da kuşlar, sürüngenler ve memelilerin atlattığı; ama dinozorların atlatamadığı bir dönemeç olarak görülebilir. Son olarak belirtmek gerekir ki, Kretase periyodunun sonuna doğru Dekkan yaylasındaki volkanik kapanların da püskürdüğü ve onların da bu yok oluşta bir paylarının olduğu düşünülebilir.[1]

Sınıflandırılma

Dinozorlar hakkındaki ilk bilimsel açıklama çabaları Richard Owen'dan gelmiştir ki, bu canlılara genel dinozor adını veren de oydu. Richard Owen başlangıçta İguanodon, Megalosaurus ve Hylaeosaurus gibi adlandırdığı 3 cins üzerinden bir sınıflandırma sistemi kurmaya çalıştılar, hatta 1851 yılındaki ünlü sergi için Crystal Palace Parkı'nda Owen'ın isteğiyle heykeltıraş Waterhouse Hawkins ölçekli olarak heykeller yaptı, o dönem dinozorların dev kertenkeleler olduğu düşüncesi hakim olduğu içinseyanlarında sergilenmek üzere yaşayan sürüngen türlerinin heykelleri de yapılmıştı. Dönemin bilim dünyası, yeni fosillerin ışığında Mezozoyik sürüngen çeşitliliğinin günümüzden çok olduğu kanaatine varmıştı. Yeni sınıflandırma önerİleri peşi sıra geldi. Önce T.H. Huxley 1868'de yeni bir takım önerdi. ona göre Ornithoscelida adlı bir takım tasarlanmalıydı, zira bu canlıların kuşlara benzeyen çok yönü vardı. Bu takımı ikiye ayırdı ve ilkini dinosauria yapıp İguanodont, Megalosauria ve Scelidosaurus cinslerini bu alt takıma koydu ve kuş benzeri küçük etçil Compsognathus da diğer alt takıma alındı. Bir süre sonra tabii ki yeni fikirler üretildi; ancak en yetkini 1887'de ingiliz biyolog H.G. Seeley'nin hipoteziydi. Seeley, Fosili bulunan dinozorların kemik yapılarını incelediğinde ayırıcı iki tip kalça kemiği şekli görmüştür. Bunlardan bir kısmı kuş kalçasına benzer bir yapıdayken; diğerleri kertenkele kalçasına benzer yapıdadır. Ayrımı takım seviyesinde terimleştirmiştir: (Ornithischia) kuş kalçalılar ve (saurischia) kerenkele kalçalılar. Bu takımları da alt takımlara bölmüştür. Ornithischia dört alttakım içeriyordu: Ornithopoda (Iguanodon ve benzerleri), Stegosauria (plakalı türler), Ankylosauria (Hylaeosaurus ve diğer zırhlı türler), and Ceratopsia(kuzey amerika'da yeni keşfedilen boynuzlu türler). Seeley'in ikinci takımı saurischia ise tüm theropod(etçiller) cinslerini içerdiği gibi büyük otçulları (Cetiosaurus, Brontosaurus) da içeriyordu. Bu devrimsel sınıflama dinosauria grubu üzerinde birtakım şüpheler doğurdu zira iki takıma bölünen bu canlıların ortak şemsiyesi dinosauria grubu olabilir miydi, yoksa tamamen farkı canlılar mıydı. Bu belirsizlik bir asır daha sürse de artık dinosauria'nın ortak özellikler paylaşan bu canlıların doğal bir şemsiyesi olduğunu biliyoruz. Bundan bir sene sonra Belçika'nın Benissart kasabasında bir kömür madenin işletme yapılırken; kazara bir düzine eklemli ve tam İguanodon fosili bulundu. Bu muazzam bir keşifti ve Belçika Doğa Bilimleri Kraliyet Enstitüsü uzun bir süre bu çalışmaları sürdürdü ve 1883'te bu İguanodon sürüsü sergilendi. Bu hayvanların sürü halinde dolaştığı ve bazılarının bipedal(iki ayak üstünde) hareket ettiği anlaşılabildi. Dinozorların sınıflandırılması konusunda önemli bir nokta da dinozorların kökeni meselesidir. Dinozorların ataları için en temel açıklama erken Triyas döneminde yaşayan archosaurus cinsini işaret eder: Euparkeria. Geç Triyas'ın erken dönemine(237-201 milyon yıl önce) tarihlenen bazı archosaurus cinsleri de dinozorların atası olarak kabul edilmektedir: Lagosuchus, Lagerpeton. Hatta Herrerasaurus ve Eoraptor gibi bazı bilim insanlarının dinozor kabul ettiği, kimilerininse dinozor benzeri saydığı cinsler bulunmaktadır.[1]

Kertenkele kalçalı dinozorlar (Saurischia)
Herrerasauridae Herrerasaurus Staurikosaurus
Theropoda
Coelophysoidea Coelophysis Liliensternus Dilophosaurus
Neotheropoda
Ceratosauria Ceratosaurus Majungasaurus Carnotaurus
Tetanurae
Megalosauroidea Spinosaurus Suchomimus Torvosaurus
Avetheropoda Allosaurus Tyrannosaurus Velociraptor
Sauropodomorpha
Prosauropoda Anchisaurus Plateosaurus Massospondylus
Sauropoda
Bazal Sauropodalar Mamenchisaurus Shunosaurus Omeiosaurus
Neosauropoda
Diplodocoidea Diplodocus Apatosaurus Amargasaurus
Macronaria Brachiosaurus Camarasaurus Ampelosaurus
Kuş kalçalı dinozorlar (Ornithischia)
Heterodontosauridae Heterodontosaurus Abrictosaurus
Genasauria Thyreophora
Bazal Thyreophoralar Scelidosaurus Scutellosaurus
Eurypoda
Stegosauria Stegosaurus Kentrosaurus Huayangosaurus
Ankylosauria Euoplocephalus Edmontonia Ankylosaurus
Cerapoda Marginocephalia
Pachycephalosauria Prenocephale Pachycephalosaurus Stegoceras
Ceratopsia Triceratops Protoceratops Torosaurus
Ornithopoda
Bazal Ornithopodlar Hypsilophodon Agilisaurus Leaellynasaura
Iguanodontia Iguanodon Edmontosaurus Parasaurolophus

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Padian and Ostrom, Kevin and John. "Dinosaur". Encyclopædia Britannica. Encyclopædia Britannica, inc. 10 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ocak 2020.
  2. Hellman, Hal (2001). Bilim Tarihinden Seçilmiş On Tartışma Büyük Çekişmeler. İstanbul: Tübitak. ss. 135-157. ISBN 975-403-211-4.
  3. Surman, Holtz Jr., Farlow and Walters, M. K. Brett, Thomas R., James and Bob (2012). The complete dinosaur. Indiana, USA: Indiana University Press. ss. 650-660. ISBN 978-0-253-00849-7.
  4. Ross & Haas & Allmon, R. & D. & W. "Drawing Tyrannosaurus – You're Probably Doing it Wrong". www.nationalgeographic.com. Nat Geo. 19 Mart 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mart 2020.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.