Ashâb-ı Kehf
Ashâb-ı Kehf (Ar. أصحاب الكهف) veya Yedi Uyurlar, dünyanın değişik kültürlerinde anlatılan, halkını terk eden bir topluluğun hikâyesidir. Anlatıların ortak yanı ise kendi halkına yüz çeviren ve onları terk eden bir grup olmalarıdır. Hikâyelerin en eski örneğine Mahabharata destanı içerisinde, 17. Kitap olan Mahaprasthanika Parva'da rastlanır. Destana göre yedi kişi, peşlerinde bir köpek olduğu hâlde riyâzet için krallığa ve dünyaya yüz çevirirler.[1]
Hristiyanlığın ilk devirlerinde önemli bir hikâye olan Ashâb-ı Kehf, daha sonra Hristiyan dünyâsında önemini yitirdi. İslâm'da ise Kehf Sûresi'nde kıssaları anlatılılmakta ve İslâm kültüründe önemli bir yer tutmaya devâm etmektedir. Hristiyanlıkta yedi kişi olarak tasvir edilmekte olup bu yüzden Yedi Uyurlar olarak bilinirler.
Hristiyanlık’ta
Hikâyenin en eski versiyonu, kayıp bir Yunanca kaynaktan aldığını söyleyen Süryani râhip Suruçlu Yakup'a aittir.[2] Hikâyenin çerçevesini Tours piskoposu Gregorius (y. 538-594) ve Paulus Diaconus (y.720-799) Historia Langobardorum'da çizer. En iyi bilinen Batı sürümü Jacopo da Varazze'nin Legenda aurea (Altın Efsâne) eserinde yer alır.
Efes
Anlatılana göre Decius (Dakyus) zamanında yedi veyâ sekiz Hristiyan genç, devrin putperest inançlarına kurban edilmekten korkarak yaşadıkları yerin yakınlarındaki bir mağaraya sığınırlar ve üzerleri kapatılır. Orada mucizevî bir uykuya dalarlar.[3] Bu kişilerin adları bir rivâyete göre Maximilian, Iamblicus, Martinian, John, Dionysius, Exacustodianus ve Antoninus'tu.[4] Başka kaynaklarda başka isimler rivâyet edilir. Bu mağaraya gelen askerler şaşkınlık içinde geri dönerler. Bunun üzerine komutanları mağara girişinin taş ve harçla kapatılmasını emreder. Burada "Yedi Kâfir’in ölüme terkedildiklerini" bildiren bir levha bırakarak giderler.
Yedi Uyurlar'ın üzeri kapatıldıktan yaklaşık 184[4] 200,[5] veyâ 230[6] sene sonra mağaranın yer aldığı arsanın maliki, işçileriyle birlikte mağara girişini açar ve Yedi Uyurlar ile karşılaşır. Iamblicus, şehre ekmek almaya gider ve Meryem oğlu İsa'nın adının şehirde serbestçe anıldığını fark eder. Decius (Dakyus) zamanından kalma paralarla alışveriş yapmaya çalışır. Psikoposun karşısına çıkarılırlar. Hikâyelerini dinleyen piskopos, bunun bir mûcize olduğunu dile getirir.
Hristiyanlar tarafından kabul edilen hikâyedeki mağara, Selçuk ilçesindeki Efes antik şehrinin yakınlarındaki Panayır Dağı eteklerinde bulunmaktadır. Bu mağaranın üstüne bir kilise yapılmış hâli 1927-1928 yılları arasındaki bir kazıda ortaya çıkarıldı. Kazıda 5. ve 6. yüzyıla ait mezarlar bulundu. Yedi Uyurlar’a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda, hem de kilise duvarlarında bulunmaktadır.
Ürdün
Batlamyuslar zamanında Filadelfiya olarak adlandırılan ve günümüzde Ürdün sınırları içinde kalan Amman şehrinde bir grup genç, liderleri Maximilian ile birlikte o sırada şehre gelen İmparator Hadrianus'a başkaldırır. Putları reddederek sadece İbrahim’in, Musa’nın ve İsa’nın Tanrısı’nın tapılmaya değer olduğunu savunurlar. İmparator, gençlerin idam edilmelerini ister. Fakat onlar, kapatıldıkları zindandan kaçarak sığınacakları bir mağara bulurlar. Kral, mağaranın girişine duvar örülmesini emreder. Yedi Uyurlar yıllarca burada kalır. 300 sene sonra uyandıklarında Maximilian'ı şehre yiyecek almaya gönderirler. 300 sene önceki paradan şüphelenen fırıncı, onun bir hazine bulduğunu zanneder ve bunu kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler. Askerler gelip Maximilian’ı yetkililere götürürler. Yetkililer, ilk önce onun anlattıklarına inanmasalar da daha sonra iknâ olup ve bunu bir mûcize olarak kabûl ederler.
Hristiyan toplumlarındaki durumu
Ortodoks ve Katolik kiliseleri olayı yâd ederler. Bununla birlikte Batı'da aydınlanmanın ve Protestanlığın yükselişi ile birlikte Yedi Uyurlar hikâyesi apokrif bir efsâne olarak nitelendirildi ve Roma Katolik Kilisesi, olayı insanları etkilemeye yönelik bir romantizm olarak itibarsızlaştırdı.[4]
İslâm'da
Kur'ân'da Ashâb-ı Kehf’in (Mağara Yârânı’nın) kıssası Kehf Sûresi’nde anlatılır. Onların isimleri ve ne zaman yaşadıkları hakkındaki rivâyetler tefsirlerde geçmektedir.[7]
Kıssa
Gençler, Allah'tan başka ilâhlara tapan bir hükümdarın zamânında yaşıyorlar, halkın çoğunluğu da hükümdarın âdeti üzereydi. Bir rivâyete göre bu gençlerden altısı sarayda görevli, hükümdara yakın kimselerdi ve hükümdarın müşâvere heyetindeydiler. İmparatorun putperest olduğu, putperestliği kabul etmeyen bâzı insanları yakalatıp öldürttüğü ve bir ihbar üzerine saraydaki putperest olmayan gençlerin durumlarını öğrendiği anlatılır. Hükümdar, onları çağırıp tehdit eder, onlarsa inançlarından ayrılmak istemezler. Aksine onu inançlarına davet ederler. Hükümdar, onlara eski günlerine dönmeleri için zaman tanır. Gençler, inançlarını korumak için şehre yakın bir dağ yönüne giderler. Yolda giderken Kefeştetayyuş ismindeki bir çoban ile çobanın Kıtmir isimli köpeği de onlara katılır (Köpeğin ismi bir rivayette Himran olarak geçmektedir).[8] Dağda çobanın gösterdiği bir mağaraya girerler, dua ederek merhamet dilerler. Hükümdar gençleri sorar, kaçtıklarını ve mağaraya sığındıklarını haber alıp adamlarıyla mağaraya gider. Mağaranın ağzını kapattırır. İnanca göre gençler ölmez, yüzyıllar boyunca uyumaya devam ederler. Kehf Sûresi'nde bu süre 309 (hicrî) yıl olarak geçer.[9] Bu sürenin sonun ilâhi bir sevkle uyandırılırlar. Ne kadar zaman geçtiğini bilmezler, ancak çok az uyuduklarını zannederler. Acıktıkları için bir arkadaşlarını şehre yiyecek getirmesi için göndermeye karar verirler. Bu kişinin adı Yemliha’dır ve onun kılık değiştirerek hâlini kimseye bildirmeden gidip gelmesini söylerler. Yemliha şehre geldiğinde çok değişmiş bir şehir bulur ve geçen zamanın farkına varır; o zamanın hükümdarının yanına götürülür. İnanca göre bu hükümdar gençlerin dinindendir. Başlarından geçenleri hükümdara anlatır. Daha sonra gidip arkadaşlarına haber verir. Bunun üzerine hepsi tekrar uykuya dalarlar. Halk, onların uyudukları mağaranın girişine bir mescid yapmaya karar verirler.
Kişilerin isimleri
Bu hükümdarın adının rivâyetlerde birkaç varyasyonu bulunmaktadır. Bunlar; Takyanus, Dakyanus,[10] Dikyanus,[11] Dekyanus’tur.[12] Ashâb-ı Kehf'in isimleri hakkında da rivâyetler muhteliftir. Onların rivâyetlerdeki adları şöyledir;
Memleketleri
Ashâb-ı Kehf mağaraları dünyanın değişik ülkelerinde kendilerine atfedilen makam ve anlamları ile farklı dinlerden insanların inandığı ve ziyaret ettiği önemli inanç merkezleri hâline gelmiştir.[1] Dünyada bu mağaraların kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kentin dördü Türkiye'dedir; Afşin, Selçuk (Efes), Lice ve Tarsus. Bunlardan hangisinin onların mağarası olduğu konusunda İslâmî ilim dünyâsında bir fikir birliği yoktur. İbn Kesir Tefsiri'ndeki bir rivayete göre şehrin adı Daksus idi.[16]
Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı şehir, bir rivâyete göre, adı önceleri Efesos olan bir Tarsus'tu.[15] Adı geçen Tarsus'un günümüzde Türkiye'nin Mersin ilinin ilçesi olan Tarsus olduğu konusunda genel bir kabûl vardır. Ancak Kahramanmaraş ilinin bir ilçesi olan Afşin kentinin halkı, Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı şehrin Afşin olduğunu savunurlar. Bunun bir sebebi, şehrin adının eskiden Efesos (veyâ Efsus) olmasıdır. Türkiye'deki Müslümanlar nezdinde mağaranın yeri hakkındaki tartışma daha çok Afşin ve Tarsus ilçeleri arasında olmaktadır. Ashâb-ı Kehf mağarasının Afşin'de olduğunu kanıtlamak için Afşin Eshâb-ı Kehf Derneği, bilim adamlarından oluşan bir heyete rapor hazırlatıp bunu yerel mahkemede açtıkları keşif davası ile karara bağlattı. Tarsuslular da Tarsus şehrine iki saat uzaklıktaki Bencilüs (veya Encilüs) denilen dağdaki mağarayı tefsirler, tarihî kaynaklar ve arşiv belgelerine dayanarak Ashâb-ı Kehf Mağarası olarak göstermektedir.
Diyarbakır'da da Ashâb-ı Kehf'e atfedilen bir mekân vardır. Kehf Sûresi’nin 17. âyetinde geçen "(Resûlüm! Orada bulunsaydın) Güneş'i görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)."[17] meâlindeki tanımlamaya uygun bir mağara Lice'de bulunmaktadır. Yerden yüksekte ve üzerinde gölgelik şeklinde bir çıkıntı olan bu mağara, içeriye doğru girintilidir ve âyette geçen tanıma uymaktadır. 12. asırda Artuklu hükümdârı Melik Âdil, burayı imâr ettirip bir kitâbe yaptırdı. Tarihçi Abdürrezzak Semerkandî'nin bir eserinde şöyle geçmektedir: "Sultan Üveys, Lice'deki Ashâb-ı Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı".
Dış bağlantılar
- Kur'an'da Efesli Yedi Uyurlar
- Ashâb-ı Kehf - Sanal Tur
- Radikal; "Kur’an Işığı Afşin'de"; 28 Ağustos 2005
Kaynakça
- Refiye Şenesen; Pagandan Hristiyanlık ve Müslümanlığa Bir İnanç Merkezi: Ashab-ı Kehf ve Günümüzde Tarsus Ashab-ı Kehf'te Hıdırellez Şenlikleri; Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi; Erişim Tarihi: 25 Aralık 2015
- Pieter W. van der Horst; "Pious Long-Sleepers in Greek, Jewish, and Christian Antiquity 4 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi."
- Encyclopædia Britannica 12 Ağustos 2014 tarihinde at Archive-It sitesinde arşivlendi'da Seven Sleepers of Ephesus 6 Haziran 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. maddesi, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2015
- John Sanidopoulos; "The Historicity of the Seven Sleepers of Ephesus"; Erişim Tarihi: 25 Aralık 2015
- James Wood; The Nuttall Encyclopædia; 1907 "Seven Sleepers"
- E. Cobham Brewer; Dictionary of Phrase and Fable; 1894; "Seven Sleepers"; s. 2519
- Kuran, 18:9-25
- İbn Kesir 1983, s. 4965 (c. 9)
- Bu sürenin güneş takvimine göre 300 yıla eşit olduğu belirtilmektedir. E. Candan, Kuran-ı Kerim'in Gizli Öğretisi
- İbn Kesir 1983, s. 4960 (c. 9)
- Bursevî 2012, s. 79, 81 (c. 5)
- Bursevî 2012, s. 92 (c. 5)
- İbn Kesir 1983, s. 4971 (c. 9)
- Bursevî 2012, s. 90 (c. 5)
- Bursevî 2012, s. 91 (c. 5)
- İbn Kesir 1983, s. 4968 (c. 9)
- Kuran, 18:17
Bibliyografya
- Bursevî, İsmail Hakkı (2012). Sabûnî, Muhammed Ali (Ed.). Rûhu'l-Beyân Tefsîri. Damla Yayınevi. ISBN 975-381-117-9.
- İbn Kesir (1983). Hadislerle Kur'ân-ı Kerîm Tefsîri. Çağrı Yayınları.