Devlet terörü olarak atom bombası
Japonya’ya atılan atom bombalarının devlet terörü kapsamında değerlendirilmesi. Tarihçi ve akademisyenler için Hiroşima ve Nagazaki’nin atom bombalarıyla bombalanması öncelikli olarak ahlaki açıdan tartışılmaktadır. Nükleer silahların kullanılmasının haklı ve geçerli sebepleri olup olmadığı konusu önem taşır. Bu bombalamaların devlet terörü kapsamında değerlendirilmesini öneren tarihçiler bulunmaktadır. Bu şekilde yorumlayanlar terörün tanımı olan bir siyasi amacın gerçekleştirilmesi için sivillerin hedef seçilmesinin devlet tarafından uygulanmasını delil gösterirler. Yine tarihçilere göre atom bombalarının sivil hedeflere atılmasıyla beraber sivil hedeflere saldırmama tabusu ortadan kalkmış ve özellikle ABD tarafından standart bir uygulama olmuştur. Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombaları nükleer silahların savaşta ilk ve tek kullanışı olmuştur.
Terörizm |
---|
|
Amaca göre tipleri
|
Taktikler |
Terör örgütü olarak tanımlanan gruplar |
Terörizmle savaş
|
Görüşler
Tarihçilerce genel olarak kabul gören bakış açısı, kullanılan atom bombalarının Japonya’yı yenmeyi amaçlayan ABD’nin topyekün askeri planın bir parçası olduğu ve bu sayede savaşı en kısa sürede bitirerek Japonya anakarasının silahlı kuvvetlerle işgali sırasında ortaya çıkacak asker, malzeme ve teçhizat kaybını en aza indirmek olduğudur. Nükleer silahların kullanılmasına dair süren fikir ayrılığı askeri hedefin gerçekleştirilmesi için bu silahların kullanımının ahlaki olup olmadığı ve gerekli olup olmadığı konusundadır. Özellikle son dönemde dillendirilen bir diğer bakış açısı da Japonya’nın zaten ABD ve müttefik ülkelerle barış antlaşması imzalamak üzere olduğu ve ABD’nin bölgede ve Avrupa’da artan Sovyetler Birliğinin nüfuz alanını daraltmak ve bu ülkeye uyarıcı bir mesaj iletmek için atom bombalarını kullandığı yönündedir.
Devlet terörü olarak yapılan değerlendirmeler
Terörizm kelimesinin bu olayda kullanılması aslında manevi olarak bir vurgu yapıp, ABD’nin maruz kaldığı terör saldırılarıyla ilişki kurmak çabasının ürünüdür. Uzmanlar tarafından atom bombası saldırılarının devlet terörü olarak tanımlanması durumu, siyasi bir hedefin gerçekleştirilmesi için sivil halkın hedef alındığı içindir. Los Alamos nükleer tesislerinde 10 ve 11 Mayıs 1945 tarihlerinde yapılan toplantılarda silahın psikolojik etkisinin yüksek olması ve uluslararası alanda silahın öneminin kavranması için geniş nüfusun bulunduğu Kyoto veya Hiroşima gibi kentler saldırı için hedef olarak gösterilmiştir. Frances Harbour’a göre amaç Japonya için ve tüm dünya siyaseti için sivil insanları terör içinde bırakmaktı. Tarihçi Howard Zinn’e göre eğer terörün anlamı belirli bir siyasi amaç için şiddetin ölçüsüz ve insanlar arasında ayrım yapmadan kullanılmasıysa, Hiroşima ve Nagazaki’de de durum aynen böyledir. Sosyolog Kai Erikson’a göre Hiroşima ve Nagazaki’ye düzenlenen saldırıların savaşla bir ilgisi bulunmamaktadır. Saldırıların amacı askeri hedeflerin yok edilmesi değildir, tersine bu hedeflerin seçilme nedeni yüksek sivil halk yoğunluğunun bu şehirlerde bulunmasıdır. Erikson daha sonra şöyle bir soru sormaktadır: “Çeyrek milyon insanı bir konudaki haklılığını göstermek için yok edebilecek bir halk nasıl bir ahlaki durum içindedir?” Michael Walzer ise saldırıların savaş terörü örneği olduğunu söyleyerek hükümetin teslim olmaya zorlanması için çok sayıda masum sivillerin öldürülmesinin terör olduğunu ve Hiroşima’nın bunun klasik örneği olduğunu belirtir. Profesör Tony Coady de Hiroşima ve Nagazaki saldırılarını terör saldırıları olarak yorumlar. Princeton Üniversitesinde Profesör Richard Falk saldırıların devlet terörü olduğunu savunur. Kaddafi’yi terörist olarak damgalayan ABD hükümetlerinin Hiroşima ve Nagazaki’de terörizmin en iyi örneklerini verdiklerini söyler. Saldırıların gerekçeleri olan ABD askerlerinin Japonya’nın işgali sırasında çok kayıp verecekleri ana gerekçesi bile bölgedeki jeopolitik gelişmeler gözönüne alındığında geçersizleşmektedir. Manhattan projesine aktarılan muazzam kaynakların israf edilmediğinin gösterilme ihtiyacı öne çıkmış, zafere çok az kalmış bir durumda diplomasi yoluyla ulaşılabilecek bir ateşkes çabası reddedilmiştir. Bu yüzden saldırılar çok ölçüsüz bir şiddette gerçekleşmiş ve devlet terörü kapsamında değerlendirilmiştir.
Savaş sırasında olağan bir saldırı yönlü yapılan değerlendirmeler
Burleigh Taylor Wilkins konuyla ilgili yazdığı eserde Hiroşima ve Nagazaki kentlerinin atom bombalarıyla bombalanmasının terörizm kapsamında değerlendirilmesinin bu tanımı çok zorlamak olacağını yazar. Savaşın gidişatını değiştirmek için yapılan bu saldırı terörizmden çok savaşla ilgili bir eylem olarak değerlendirilmektedir. Aynı bakış açısına göre Japonya topyekün savaş içerisinde olduğu için asker veya sivil hedeflerin farkı yoktur. Seçilen hedefler tamamen sivil hedefler olmayıp askeri önemi olan yerler olarak değerlendirilmektedir. Hiroşima 2.Ordu komutanlık merkezini barındırmakta ve şehrin savunması için 40.000 asker bulunmaktadır. Ayrıca şehir askeri fabrikalar için bir komuta ve yedek malzeme depolama merkezi yapısına sahiptir. Nagazaki şehrinin ise önemi çok yönlü savaş sanayi tesisinin bulunmasından ileri gelmektedir. 1963 yılında atom bombalarıyla saldırıya karşı Ryuichi Shimoda tarafından Japonya Devletine açılan davada Tokyo Mahkemesi nükleer silahların kullanılmasının yasallığına dair karar veremezken, saldırıların çok muazzam sonuçlara yol açtığından savaş esaslarıyla çeliştiğini belirtecektir. Kızıl Haç dergisinde Francisco Gomez imzalı yazıda ise şehirlere karşı yapılan “blitz” yani yakma (Örneğin Dresden Bombardımanı) stratejisinin insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında değerlendirilmesi hususunda savaş sırasında üzerinde uzlaşılan bir antlaşma veya esas bulunmadığının altı çizilmiştir. Atom bombalarıyla yapılan saldırıların insan hakları ihlali olduğu ve Roma Uluslararası Suç Mahkemesince bakılması talebi ise ABD’nin bu mahkemeyi tanımadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.Konu ile ilgili açıklamayı Birleşmiş Milletler ABD elçisi John Bolton yapmıştır.
Diplomatik amaçlı bir saldırı olduğu yönündeki değerlendirmeler
Önemli sayıda tarihçi ise atom bombalarının askeri ihtiyaçlardan çok diplomatik amaçlı kullanıldığını belirtmektedir. Bunlara göre atom bombaları başlamakta olan Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliğine gözdağı vermek için kullanılmıştır. Ayrıca Japon yazar Hasegawa'nın Racing the Enemy: Stalin, Truman, and the Surrender of Japan adlı eserinde II. Dünya Savaşının Almanya’nın teslim olmasından sonraki dönem Japonya’nın iç ve dış siyaseti üzerine derinlemesine araştırılma yapılmıştır. Kitaptaki değerlendirmeye göre Japonya, Sovyetler Birliği ile yapılan saldırmazlık antlaşmasına çok önem vermektedir. Bu yüzden özellikle ABD ile kayıtsız şartsız teslim antlaşmasının yerine Sovyetler Birliğinin de dahil olduğu bir barış antlaşması süreci için umut beslenmektedir. Sovyet Ordusu, Ağustos 1945'te ABD ve İngiltere ile daha önce Yalta Konferansında kararlaştırıldığı üzere Mançurya’daki Japon Kwantung Ordusuna saldırdığında bile Japon Genelkurmayı askerlerine Kızılorduya ateş açmama emri verecektir. Bu durumda yapılan değerlendirme özellikle Japon İmparatorunun ve hükümetinin ateşkes peşinde olduğu ve atom bombalarının kullanılmaması durumunda bile Japonya’nın teslim olmaya hazırlandığı belirtilmektedir.
Etkileri
Siyaset bilimler Profesörü Michael Stohl ve araştırmacı George Lopez yaptıkları çalışmalarda devlet terörü uygulamalarının II. Dünya Savaşından ve özellikle atom bombalarından sonra planlı şekilde başladığını belirtirler. Dış politikada uygulanan devlet terörünün kitle imha silahlarının varlığı ve kullanılmasıyla ve bu kullanımın yasallaşmasıyla şekillendiği bildirilir. Yazarlar Almanya’nın Londra’yı bombalamasını ve ABD’nin atom bombalarını kullanmasını aynı şekilde değerlendirirler. Konuyla ilgili araştırma yapan tarihçiler II. Dünya Savaşından önce sivillere karşı saldırıların kabul edilemez bir tabu olduğunu ancak bu durumun savaştan sonra değiştiğini belirtirler. Binghamton Üniversitesi Sosyoloji ve Tarih profesörü olan Mark Selden’e göre; ABD’nin savaşlarında sivillere karşı ağır hava saldırısı kullanılmış, bu uygulamalar Cenevre Antlaşmasına açıkça karşı olmasına rağmen yoğunlukla kullanılmış ve 20.yüzyıldaki en kanlı terör saldırılarıdır. Selden’in yanı sıra Profesör Douglas Lackey de Japonya’ya yapılan hava saldırılarının daha sonra Kore Savaşında ve Vietnam saaşında olduğu gibi devlet terörü olduğunu savunmaktadırlar. Profesör Selden’e göre; atom bombalarının kullanımını izleyen yıllarda ABD Asya kıtasında şehirlerdeki ve kırsal alandaki sivillerin dokunulmazlığını Japonya saldırısı ile başlayarak Kuzey Kore, Hindiçini, Irak ve Afganistan saldırılarıyla çiğnenmiştir. Bunlar en ağır bombardımanlara maruz kalmış halklar olup, kullanılan konvansiyonal bombalar nükleer silahlardan çok daha fazla can almıştır.
Kaynakça
- Walker, J. Samuel (Nisan 2005). "Recent Literature on Truman's Atomic Bomb Decision: A Search for Middle Ground". Diplomatic History 29.sayısı içinde
- Harbour, Frances Vryling (1999). Thinking About International Ethics: Moral Theory And Cases From American Foreign Policy ISBN 0-8133-2847-0
- Wilkins, Burleigh Taylor. Terrorism and Collective Responsibility, Routledge ISBN 0-415-04152-X
- Selden, War and State Terrorism
- Frey, Robert S. (2004). The Genocidal Temptation: Auschwitz, Hiroshima, Rwanda and Beyond, University Press of America ISBN 0-7618-2743-9
- Dower, John (1995). "The Bombed: Hiroshima and Nagasaki in Japanese Memory", Diplomatic History 19.cilt içinde
- Allen, Thomas; Norman Polmar (1995). Code-Name Downfall. Simon & Schuster, ISBN 0-684-80406-9
- Falk, Richard. State Terror versus Humanitarian Law ISBN 978-0-7425-2391-3
- International Review of the Red Cross no 323, p. 347-363 The Law of Air Warfare (1998)
- Walker, J. Samuel (2005-April). "Recent Literature on Truman's Atomic Bomb Decision: A Search for Middle Ground". Diplomatic History 29.sayı içinde
- Hasegawa, Racing the Enemy: Stalin, Truman, and the Surrender of Japan, Harvard University Press 2006 ISBN 0-674-02241-6