Ege sorunu
Ege sorunu veya Ege ihtilafı, Ege Denizi bölgesindeki egemenlik ve ilgili haklar konusunda Yunanistan ile Türkiye arasında birbiriyle ilişkili bir dizi anlaşmazlık. Bu tür çatışmalar, 1970'lerden beri Yunan-Türk ilişkilerini güçlü bir şekilde etkiledi ve iki kez 1987 ve 1996'nın başlarında, askeri çatışmanın patlak vermesine neden olabilecek krizlere yol açtı. Ege'deki sorunlar birkaç kategoriye ayrılır:
- Karasularının sınırlandırılması,
- Hava sahalarının sınırlandırılması,
- Münhasır ekonomik bölgelerin (MEB) sınırlandırılması ve kıta sahanlığının kullanımı,
- Askeri uçuş faaliyetlerinin kontrolü için uçuş bilgi bölgelerinin (FIR) rolü,
- Bölgedeki bazı Yunan adalarına verilen askerden arındırılmış statü sorunu,
- Türkiye'nin, özellikle Kardak olmak üzere bir dizi adacık üzerinde egemenlik iddiaları.
Anlaşmazlığın diğer bir yönü, deniz hukukunun farklı yorumlarıdır: Türkiye, Yunanistan'ın her ikisini de imzaladığı Kıta Sahanlığı Sözleşmesi veya sonrasında yerini alan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni (BMDHS) imzalamamıştır. Bu nedenle Türkiye, Yunan adaları çevresindeki kıta sahanlığı ve MEB alanını tanımamaktadır.
1998 ile 2010'ların başı arasında iki ülke, özellikle Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını kolaylaştırmak amacıyla bir dizi diplomatik önlemle gerilimleri aşmaya yaklaştı. Buna karşılık, çözüme giden uygun diplomatik yollarla ilgili farklılıklar sonuçlanmadı ve 2020 itibariyle gerginlikler devam etmekte.
Hava ve deniz yetki alanları
Ege Denizi'ndeki sorunların çoğu, iki ülkenin hava ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasıyla ilgilidir. Ayrıca Ege Denizi'nin coğrafi yapısı,[1][2] çok sayıda ada bulunmasından dolayı bu sorunların başlıca nedenidir. Her iki ülkenin Ege'ye paralel olarak neredeyse eşit uzunlukta anakara kıyı şeridi bulunmasına rağmen Yunanistan, bölgede bulunan adaların çoğunluğuna sahiptir. Özellikle Türkiye'nin güneybatı anakarasına çok yakın mesafelerde sıralanan bazı adalar (Midilli, Sakız, Sisam ve On iki ada) Türkiye'nin deniz yetki alanlarını birkaç deniz mili genişletmesini engellemektedir. Hava ve deniz yetki alanlarının genişliği, Türkiye'nin taraf olmadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre,[3] adaları da dahil olmak üzere söz konusu devletin en yakın toprakları dikkate alınarak hesaplandığından dolayı, bu sınırların genişletilmesi orantısal olarak Türkiye'den çok Yunanistan'ın işine yarayacaktır.[4][5]
Karasuları
Karasuları, kıyı devletine hava sahasında tam kontrol, denizde ise yarı kontrol hakkı sağlar. Deniz Hukuku gereği askeri veya sivil farketmeksizin gemiler zararsız geçiş hakkı garantisi altındadır. Ülkelerin yetki alanlarının genişliği 20. yüzyıl boyunca istikrarlı bir şekilde artmıştır: yüzyılın başında 3 deniz mili olan maksimum genişlik (5,6 km) 6 deniz miline (11 km), ve şu anda 12 deniz miline (22 km) çıkartılmıştır. Mevcut değer, 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi madde 3 olarak antlaşmada yer almaktadır. Şu anda, hem Türkiye hem de Yunanistan karasularının Ege Denizi’ndeki genişliği 6 deniz milidir. Şu anda, sahip olduğu birçok ada sebebiyle Yunanistan’ın karasuları Ege Denizi’nin %40’ını kapsamaktadır. Karasularının 12 deniz miline çıkarılması halinde bu oran %70’e yükselerek açık deniz büyüklüğünde %51’den %19'a kadar bir düşüşe, Türkiye’nin karasularının ise Ege Denizi’nin %10’undan daha az kalmasına neden olmaktadır.[6]
Yunanistan'ın karasularını Ege Denizi'nde orantısız bir şekilde 12 mile çıkarma ihtimali Türkiye tarafında endişe uyandırmış, bu nedenle Türkiye; ABD, Venezuela ve İsrail ile birlikte sözleşmeye üye olmayı reddeden 4 ülkeden biri olmuştur. Dolayısıyla bu sözleşmenin bu ülkeleri bağlamadığı idda edilmektedir. Türkiye sözleşmeyi, res inter alios acta, yani yalnızca imzalayan taraflar için bağlayıcı olabilecek, ancak diğerleri için bağlayıcı olmayan bir anlaşma olarak görmektedir. Sözleşmeye taraf olan Yunanistan, şu ana kadar resmî bir girişimde bulunmamasına rağmen, gelecekte bu sözleşme maddesini uygulama ve sularını 12 mil'e çıkarma hakkını saklı tuttuğunu belirtmiştir. Uluslararası toplum, 12 mil kararının sadece anlaşma hukuku değil, aynı zamanda bir gelenek hukuku olduğunu da yaygın olarak kabul etmekte. Buna karşı Türkiye, Ege Denizi'nin özel coğrafi özellikleri kullanılarak, 12 mil kararınının çıkar eşitliğine uygun olmayan, kanunsuz ve hoşgörüsüz bir şekilde uygulanmaya çalışıldığını savunuyor.
BM Deniz Hukuku'nun yürürlüğe gireceği 1990'ların başında iki ülke arasında 12 mil ile ilgili gerilimler en yüksek seviyedeydi. 8 Haziran 1995'te Türk parlamentosu, Yunanistan'ın tek taraflı eyleminin bir casus belli, yani savaş sebebi oluşturacağını resmen ilan etti.[7] Bu deklarasyon, Yunanistan tarafından "herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı tehdit veya güç kullanımını" yasaklayan Birleşmiş Milletler Tüzüğü'nün ihlali gerekçesi sunularak kınandı.
Kaynakça
- "Aegean Sea". geography.name. 6 Ağustos 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2020.
- "Aegean Sea | Mediterranean Sea". Encyclopedia Britannica (İngilizce). 19 Haziran 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2020.
- "Deniz Hukuku" (PDF). denizmevzuat.uab.gov.tr. 21 Eylül 2020. 16 Haziran 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi.
- "Atina'nın 12 mil isteği Türkiye için ne anlama geliyor? - Görüş". euronews. 26 Ağustos 2020. 29 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2020.
- AA. "Son dakika haberi: Bakan Çavuşoğlu'ndan Yunanistan'a 12 mil tepkisi! 'Bu savaş nedeni'". www.hurriyet.com.tr. 31 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Eylül 2020.
- "T.C. Dışişleri Bakanlığı'ndan". T.C. Dışişleri Bakanlığı. 21 Şubat 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Eylül 2020.
- "TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ". www.tbmm.gov.tr. Erişim tarihi: 21 Eylül 2020.