Ali Asker
Ali Asker, tam adıyla Abdullah b. Hüseyin (Arapça: عبد الله بن الحسين بن علي بن أبي طالب), Hüseyin ve Rubab’ın oğludur. Kerbela olayı’nda öldürüldü.[1]
Abdullah b. Hüseyin عبد الله بن الحسين بن علي بن أبي طالب | |
---|---|
Abdullah b. Hüseyin'ın Arapça adı | |
Doğum |
h. 60, 10 Receb Medine |
Ölüm |
h. 61, 10 Muharrem (Aşura) Kerbela, Emevî Devleti |
Ölüm sebebi | Kerbelâ Olayı'nda şehit edilme. |
Defin yeri | İmam Hüseyin Türbesi, Kerbela, Irak |
Milliyet | Arap |
Din | İslam |
Ebeveyn(ler) | Hüseyin (babası) Rubab (annesi) |
Akraba(lar) |
Hüseyin (baba) Ali el-Ekber (üvey kardeşi) Sakine (üvey kardeşi) Abbas bin Ali (amcası) |
Aile | Ehli Beyt |
|
|
Kutsal kadınlar
|
İslam portali |
Doğumu ve Nesebi
Doğum tarihi net olarak bilinmemektedir. Ancak kaynakların birçoğunda onun Kerbela’da şehit olurken, çok küçük bir yaşta ve süt emen bir bebek olduğu belirtilmiştir.[2] Bazı kaynaklarda onun doğum tarihini hicri 10 Receb 60 zikretmişler. Rivayete göre Kerbela olayı’nda yaşı 6 aydı. Ali Asker'ın annesi Emru’l Kays’ın kızı Rubab ve ablası Sakine'dır.[3][4]
Kerbela olayı’nda
Rubab iki çocuklarıyla Hüseyinle beraber Kerbela'ya gitti. Kerbela olayın hakkındaki kaynaklara göre, Muharrem ayının 7'nci gününden beri Yezid ordusu suyu Hüseyin'e, Ehl-i Beyt’ine ve dostlarına kapatmıştır. Hüseyin su istemek için Ali Asker'ı alarak düşman ordusuna yaklaşır ve şöyle söyler: “Ey topluluk! Sizler Şiileri ve yetimleri öldürdünüz. Bu çocuk yalnız kaldı ve o da susuzluktan kıvranmaktadır. Ona bir yudum da olsa su verin.” Hüseyin onlarla konuşurken, ansızın birisi bebeği okla hedef alarak onu şehit eder. Oku fırlatan kişinin adı Hermele b. Kâhil olduğu söylenmiştir.[3]
Şiilerin arasındakı yeri
Şiiler Ali Asker'e "Babu’l Hevaic" lakabı verdiler. "Babu’l Hevaic" ihtiyaç ve hacetlere açılan kapı ve ulaşma yolu demektir.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- (Farsça) Ali Rabbani Halhali, Çehreyi Direhşan-ı İmam Hüseyin (a.s), Mektebü’l Hüseyin, 1379 h.ş.
- Taberi, Tarihü’l Ümem ve'l Mülük, c. 5, s. 448
- İrşad, c. 2, s. 108-135
- Hani b. Subeyt Hazermi, Maktelü’l Hüseyin, c. 2, s. 37