Kızılbaş
Kızılbaş, eski dinî inanış ve kültürleri ile İslamiyeti kendilerine has bir şekilde birleştirip Şiilik'ten etkilenen Safevi Tarikatı müridleri için kullanılan terim.[1]
Nizârî Bâtınî-İsmâ‘îl’îyye, Hurûf’îyye, Keysân’îyye ve İmâm’îyye-i İsnâ‘aşer’îyye Şîʿîliğiyle ilgilidir. |
Alevîlikte Önderler
Alevîlikte etkin kişiler
Diğer etkileşim grupları
|
Şiilik ile ilgili bir dizindir. |
---|
On Dört Masum |
İnanç esasları |
Diğer esaslar |
|
İbadetler ve inançlar |
Kutsal şehirler |
Fikir kaynakları |
|
Tarikatlar ve mezhepler |
Hadis külliyatı |
|
Diğer |
|
İslam portali |
Osmanlı kaynaklarında Kızılbaş tabiri; Safevi Tarikatı müridleri ve Kızılbaş askeri, Kızılbaş tarafı, Kızılbaş üzerine sefere çıkmak gibi tabirler doğrudan Safevî Devleti için kullanılır.[2] Safevî Devleti kaynaklarında ise Kızılbaş tabiri Safevî Devleti'nin ordusunu oluşturan Türkmenler için kullanılır.[2][3]
Tanımı
Safevî Türkmen Hanedan Tarikâtı'nın şeyhi olan Şeyh Haydar (1460-1488), müritleri arasında birliği sağlamak için yeni bir kıyafet kabul etti. Bu kıyafetin en orijinal tarafı başa geçirilen serpuştu. Kırmızı renkte ve 12 dilimli olan bu serpuşun her diliminde On İki İmamların adları yazılı idi. Bu kırmızı serpuştan sonra Osmanlılar, Safevî Devleti'nin resmi dini haline dönüştürülen Safevî Türkmen Tarikâtı'na mensûp olan Kızılbaşları ve onları destekleyen askerlere diğer unsurları nitelendirmek için "Kızılbaş" tabirini kullanmaya başladılar.[4]
Tarihçe
Osmanlı belgelerinde ise “Kızılbaş” tabiri sıklıkla Safevî Devletinin hizmetindeki Türkmenler için kullanmaktadır.[5] Şah İsmail'in babası Şeyh Haydarın rüyasına çıkan İmam Ali'nin emrine göre bu başlığı takmaya başladığı düşünülmektedir. Kızılbaşlar Osmanlı Devleti ve Şeybani Hanlığı'nın "Kızılbaş ülkesi" olarak hitap etikleri Safevi Hanedanı'nın kurulmasında büyük rolü oynamış ve 'soyurghal' adlı büyük toprak sahibi olmuşlardır. Ancak siyaseti karıştırdıkları gerekçesiyle Kızılbaş ordusu yerine saray gulam (Osmanlı'daki Kapıkulu)larından modern orduyu oluşturan Şah Abbas tarafından merkezden uzaklaştırılmışlardır.
Anadolu'da Kızılbaş
Kızılbaş sözcüğü Anadolu ve Bulgaristan Alevilerini tanımlamak için de kullanılmıştır. Osmanlı kayıtlarında Alevî Türkmen kökenli Seyyid müslümanlara "Kızılbaş" denilmekteydi. Anadolu’da 13. Asra damgasını vuran Babâîlik hareketinin devamı niteliğinde olan ve İran Râfizîliği’nin yayılmasına hizmet eden iki büyük tarikât, 14. Asrın sonlarında ortaya çıkan Şiîliğin Hurûfîlik mezhebinin şiddetli tesirleri altında fa’aliyetlerini sürdüren Bektâşîlik ile, 15. Asrın sonlarında ortaya çıkan ve 16. Asrın başlarında Anadolu’da derin izler bırakan Şah İsmâ‘il Safevî’nin takipçilerinin oluşturduğu Kızılbaşlık olmuştu.
Kızılbaş ve Safevîler
Safevî-Türkmenler adlarını bir Alevî Türkmen tarikatlarından olan Bektâşî ve Sultân’ûl-Halvetî [6] Tac’ed-Dîn İbrahim Zahid el-Geylânî’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece Tac’ed-Dîn’in vefâtından sonra da kendi adıyla anılan Safevî Tarikâtı kuran Safî’ûd-Dîn-i İshâk Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen benimseyen Safevî’îyye Tarikâtı, Cüneyd’in torunu İsmâ‘il zamanında kurulan Safevî Devleti’nin de altyapısını oluşturdu. İsmâ‘il Safevî’nin himâye altına almak istediği “Anadolu Alevîleri” Çaldıran Muharebesi esnasında aralarındaki ittikadî ve Seyyid Türkmen soyu olan akrabalıktan dolayı Safevîler’e destek verdiler. Safevî ordusundaki askerler, kafalarına İsmâ‘il’in babası Şeyh Haydar’ın icâdı olan ve On İki İmam inancını anımsatmak maksadıyla da “On İki kıvrımılı - kızıl renkli kumaş ile sargılanan mihverler” taktıklarından ötürü “Kızılbaş” olarak adlandırıldılar.
Karakoyunlular’ın Safev’îyye Tarikâtı’nın i’tikadî eğilimleri üzerindeki tesirleri
İran’da zamanın en güçlü hanedanı olan Karakoyunlu hükûmdârı Cihan Şah Şeyh Cüneyd’e Erdebil’i terk etmesini aksi takdirde şehri yakıp yıkacağını bildirmişti.[7] Bu hâdise üzerine Şeyh Cüneyd, Karakoyunlular’ın hasımları olan Akkoyunlu Uzun Hasan’dan sığınma talebinde bulunmuş ve daha sonra da Uzun Hasan’ın kızkardeşi “Hatice Begüm” ile evlenerek bu ilişkiyi bir akrabalığa dönüştürmeyi başarmıştı. Şeyh Cüneyd’in Şirvanşahlar üzerine düzenlenen bir seferde ölümü üzerine yerine geçen oğlu Şeyh Haydar da, Uzun Hasan’ın Trabzon Rum İmparatorluğu Prensesi Theodora Despina Hatun’dan olan kızı “Martha Âlemşâh Begüm”[8] ile evlendi. Bu evlilikten doğan İsmâ‘il ise daha sonra Safevî Devleti’ni kurdu. Uzun Hasan’ın “Pontus Rum Prensesi Theodora Despina Hatun”[9] ile evlendirilmesinin sebebi ise Theodora Despina’nın babası IV. İoannis (Trabzon imparatoru)’un kendi ülke toprakları olan Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Osmanlı istilâsından korunması için Uzun Hasan’nın yardımına muhtaç olmasıydı.[10]
|
|
Kutsal kadınlar
|
İslam portali |
Akkoyunlu Şiî Hükûmeti devrinde Anadolu’da Alevîlik hareketleri
Sekizinci hicrî asırda Anadolu hemen hemen tamamıyla Şiî bir hüviyete bürünmüştü. Harezm’den geri dönen aşîretler, asırlar boyunca çeşitli mezhep mücadelelerinden bitâp düşmüş bir çevrenin sâhip olduğu i’tikadları da beraberlerinde getirmişlerdi. İlhanlılar’ın yıkılması ve Moğol saraylarında yaşayan Şiî ulûlarının buralardan tardedilmelerinden sonra Diyâr-ı Bekir Türkmen Beyliği’nin oluşumuna kadar geçen süre zarfında bu aşîretler bağımsız olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdi. Diyâr-ı Bekir Türkmen Beyliği’nin “Akkoyunlu Aşîreti” tarafından kurulması üzerine İlhanlı ve Moğol saraylarını terk eden Şiî âlimleri bu topraklara sığındılar. Çünkü Akkoyunlu Hükûmeti Şiîliği resmî mezhebi olarak kabul etmişti. H. 837 / M. 1434 tarihinden sonra Şiîlik olanca gücüyle Anadolu’da yayılmağa devam etmekteydi. H. 892 / M. 1487 yılında Karakoyunlular Akkoyunlular tarafından mağlûp edilince ülkeleri ellerinden çıktı. Bilâhare Akkoyunlular da H. 907 / M. 1502 tarihinde Nahçivan civarında İsmâ‘il Safevî Hatai ile giriştikleri meydan muharebesini kaybederek tarih sahnesinden silindiler.
Şîʿa’nın resmî devlet mezhebi haline dönüşmesi
On dördüncü asırda, “Ali bin Şehâb’ed-Dîn-i Hemdânî” ve “Lûtf’ûl-Lâh Nişaburî” ile Hurûfîliğin kurucusu olan “Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî” Anadolu’da Râfızîliğin yayılmasında en etkin rolü oynayan şahsiyetlerin başında gelmektelerdi. Sünnî Timur Hükûmeti’nin varisi olan “Şâh-Rûh” uygulamaya koyduğu en şiddetli tedbirlere rağmen bu cereyanın önünü almakta bir başarı sağlayamıyordu. Sonunda, H. 857 / M. 1453 yılında İran’daki dînî hâkimiyet bilûmum “Şîʿa” mezheplerinin üstünlüğü altına girdi. Safevî Tarikâtı pîri ve ayni zamanda Şeyh Hâmid Hâmid’ûd-Dîn-i Aksarayî’nin de mürşidi olan Hoca Âlâ’ed-Dîn-i Âli’nin devrinde Bâtınîlik Safev’îyye tarikâtının bünyesine girdi. Bunun oğlu olan “Şeyh Şâh” nâmıyla ünlenen “Şeyh İbrahim” zamanında ise Safevi Tarikatı’nın mâli yapısı epey güçlenmişti. Şiî Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah’ın tehditleri neticesinde İbrahim’in oğlu Şeyh Cüneyd devrinde Karakoyunlular’ın himâyesi altına giren tarikât, bu yönetimin idaresi altında iken Şîʿa’nın “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen kabul etmek zorunda kaldı. Bilhassâ Keyumers’in girişimleri neticesinde Rüstemvârlar’ın hâkimiyetleri altında bulunan bölgelerde Şiîlik tam mânasıyla resmîyyet kazandı.[11]
Şiîler’in kurduğu Safevî Hükûmeti devrinde Anadolu’daki “Şîʿa-i Bâtın’îyye” hareketleri
Akkoyunlular çökmesi üzerine İsmâ‘il Safevî önce Tebriz’i kendisine payitaht edindi ve sonra da buradan İran’ın tamamının fethine başladı. Dokuzuncu hicrî asrın Şiî’ûl-Mezhep mutasavvıfları arasında seçkin bir yere sâhip olan “Hoca Ahmed Hitlânî” ve onun baş müridi olan “Seyyid Muhammed Nûrbahş” Safevîler’in ortaya çıkmasında çok mühim gayretler sarfederek başlıca rolü üstlendiler.
Nûrbahş’ın Mehdi ilân edilmesi hâdisesi
Nûrbahş’ın Mehdiliğini ilân ederek büyük bir ihtilâlin çıkmasına sebebiyyet veren “Hoca İshâk Hitlânî” Timur’un oğlu “Şahrûh” tarafından i’dam edilirken, o sıralarda henüz bulûğ çağına ermemiş bir çocuk olan “Nûrbahş” i’dam edilmemişti. Şehriyâr köylerinden Sulfan’da ikâmet eden, hattâ H. 871 / M. 1467 yılında Hindistan’a “Mevlâna İmad’ed-Dîn” adında bir de dâî göndermiş olan “Nûrbahş”, H. 889 / M. 1484 tarihine kadar hiç aralıksız Şiîlik propagandalarıyla meşgul olmuştu. Nûrbahş’ın vefâtı üzerine bütün varını yoğunu ayni dâva uğruna harcayan “Şems’ed-Dîn Muhammed Ceylânî Lâhcı” yerine geçti. Hattâ İsmâ‘il Safevî Şiraz’ı feth ettiğinde kendisini ziyâret ederek himmet dualarını almıştı.
Nûrbahş’îyye Tarikâtı devrinde “Şîʿa-i Bâtın’îyye” hareketleri
Şiîliği tamim etmekle ünlü “Nûrbahş’îyye Tarikâtı”, “Seyyid Kâsım Feyiz Bahş” tarafından İran’da kuruldu. Dokuzuncu hicrî asırda Hindistan’a kadar yayılan bu tarikât tamamıyla Bâtınî bir simâ arz etmekteydi. Bunun müridlerinden Keşmir taraflarına dâî olarak atanan “Mîr Şems’ed-Dîn Irakî” de tam bir “Şîʿa-i Bâtın’îyye” mensubuydu. Horasan, Azerbaycan, İran, Irak hudutlarından Anadolu’ya giren “Nûrbahş’îyye Tarikâtı” dervişlerinin gayretleriyle Safevîler, hükûmetlerinin temeltaşlarını atmaya muvaffak oldular.
Devrin meşhur “Şîʿa-i Bâtın’îyye” mübeşşirleri
Bu devrin Bâtın’ûl-Mezhep şairlerinden Emîr Şahı, Sebnervârî ile, İmamiye Şiası’ndan Hasan Sebzvârî’nin H. 854 / M. 1450 tarihinde İmâm Rıza hakkında inşad ettiği medhiyeler sayesinde şöhret kazanan Şiîler’den “Fahr’ed-Dîn Evhadi Müstevfî”, “İbn-i Hüssâm”, “Baba Sevdâî”, “Kâtibî”, “Nerşizî”, ve “Nesîmî” müridleri Şiî zümrelerin sayılmaya değer mübeşşirleri arasında yer almaktaydılar.[12]
Yavuz’un Anadolu’da kırk bin Safevî’yye taraftarını i’damı
Dokuzuncu hicrî yüzyılın sonlarında İsmâ‘il Safevî’nin Şiîliğin “İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini İran’da resmen kabul etmesinden sonra Anadolu’nun mezhebî vaziyeti de bir hâyli karışık bir hâle gelmişti. Yavuz Sultan Selim ile Safevîler arasında vuku bulan Çaldıran Muharebesi’ne rastlayan zaman dilimi içerisinde, kararlaştırılmış olan İran seferi sebebiyle Safev’îyye yakınlaşmasından doğması olası ihtilâllerin önünü almak için, Yavuz’un emriyle kırk bin Hatai taraftarı Türk de i’dam edilmişti.[13] (kaynak yetersiz)
Safevî – Osmanlı siyâsî mücadelesi
Safevi Hanedanı doğu ve batısında yer alan Sünnî Türk devletleri’ne karşı kendi istiklâlini sürdürebilmek için, İran’da Şiîliği resmi bir devlet mezhebi şekline sokmağa ve İran’ın çeşitli mıntıkalarında yaşayan Sünnîler’e de zorla kabul ettirmeye mecburdular. Siyasi bir maksada yönelik olan bu harekete karşı da, Osmanlı Devleti’nin Sünnîliği şiddetle yüceltmesi ve Safevîler’in Anadolu ve Rumeli’de sürdürmekte oldukları şiddetli Şiîlik yanlısı propagandalarına en hâşin şekillerde mukabelelerde bulunması din kisvesi altında gizlenen siyâsî menfaatlere dayalı tarihî zaruretlerden başka bir şey değildi.[14]
Safevî Hanedanı'nın kuruluşuna katkıda bulunan Türkmen aşiretler
Kızılbaş ordusunu oluşturan gruplar:
Şiilik mezhepleri
Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerinde Kızılbaş mes’eleleri
Tarihi İpek Yolunun kara bölümünü kontrol eden ve bu ticareti elinde bulunduran Türkmenler’in gittikçe güçlenerek Karadeniz ve Akdeniz’deki limanlara inmeleri başta Osmanlılar olmak üzere Ceneviz ve Venedikliler'i telaşlandırmıştır. Safevî Şahı İsmâ‘il'in daha fazla batıya gelmemesini isteyen Osmanlılar Çaldıran'da Şah İsmâ‘il'in ordusunu bozguna uğratarak bölgede kesin hâkimiyet sağlamıştır. Yükselme ve varlık döneminde sessiz kalan Alevîler, Osmanlı Devleti’nin duraklama döneminde çiftçilerin vergi sorunları (ekonomik), Tımar sistemi’nin bozulması (askerî) ve iyice teokratikleşen yönetim gibi nedenlerle Celali ayaklanmalarını başlattılar. Bu ayaklanmalar Kuyucu Murat Paşa ve IV. Murad gibi padişah ve sadrazamlar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde Pir Sultan Abdal’ın bir vali tarafından asılması üzerine sorunlar yeniden baş gösterdi ve Sivas bölgesi ayaklanmaya başladı. Daha sonra, Amasya ve Tokat bölgelerinde başlayıp süren ayaklanmalara, Tanzimat sonrasında Tunceli de katıldı. Osmanlı Devleti’nin dağılma döneminde Dersim ayaklanmaları ile devam eden Celali ayaklanmaları Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sona ermiştir.
Safevî-Kızılbaş i'tikadının gelişim sürecine tesir eden unsurlar şemâsı
Ayrıca bakınız
Nizârî Bâtınî-İsmâ‘îl’îyye, Hurûf’îyye, Keysân’îyye ve İmâm’îyye-i İsnâ‘aşer’îyye Şîʿîliğiyle ilgilidir. |
Alevîlikte Önderler
Alevîlikte etkin kişiler
Diğer etkileşim grupları
|
- Oğuzlar
- Bayat
- Şia
- Nadir Şah
- Safevî-Kızılbaş tarihi
Kaynakça
- TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 25, sayfa: 546
- Tufan GÜNDÜZ, Kızılbaşlar Osmanlılar Safevîler, 2. baskı, sayfa: 110-112
-
Nizârî Bâtınî-İsmâ‘îl’îyye, Hurûf’îyye, Keysân’îyye ve İmâm’îyye-i İsnâ‘aşer’îyye Şîʿîliğiyle ilgilidir.
Şîʿa-i Bâtın’îyye
ALEVÎLİKAlevîlikte ÖnderlerAlevîlikte etkin kişilerDiğer etkileşim grupları - Hammer, Joseph, Von. Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt II, İstanbul, 1989.
- Tufan GÜNDÜZ, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri “Bozulus Türkmenleri 1540-1640”, s. 14
- Abdülbaki Gölpınarlı, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikâtlar, İnkılâp Yayınevi, 1997.
- RM Savory, Safavids, Encyclopedia of Islam, 2. baskı.
- Anthony Bryer. "Greeks and Türkmens: The Pontic Exception", Dumbarton Oaks Papers, Vol. 29 (1975), Appendix II - Genealogy of the Muslim Marriages of the Princesses of Trebizond
- Peter Charanis. "Review of Emile Janssens' Trébizonde en Colchide", Speculum, Vol. 45, No. 3 (July 1970), p. 476.
- Anthony Bryer, open citation, p. 136.
- Ateşgede, Sayfa 346.
- Balcıoğlu, Tahir Harimi, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları – Şiîler’in Safevî Hükûmeti ve büyük Şiî misyonerleri, Sayfa 172, Ahmed Said Matbaası, Kanaat Kitabevi, 1940.
- Solakzâde Tarihi, Sayfa 361.
- Barthold, W., İslâm Medeniyeti Tarihi, Professör Dr. Fuad Köprülü’nün Geniş, izah, düzeltme ve ilâvelerle tercümesi, Sayfa 245, Türk Tarih Kurumu Baskısı, Ankara, 1963.
- Muhammed Ebû Zehra: Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (Câ’bir, i’tikad ve imân esasları konusunda Câ’fer-i Sâdık’tan ders almış ve onun i’tikadını benimsemiştir. Câ’bir bin Hayyân, Câf’er-i Sadık’ın îlmini topladığı beşyüz risâlesini bir araya getirerek tek bir kitâp halinde yayınlamıştır. Câ’bir bu risâlelerin, kendisinin Câf’er-i Sadık’tan edindiği feyz ve ilhâmlar sayesinde teşekkül ettiğini belirtmiştir.)
- Muhammed Ebû Zehra, Mezhepler Tarihi, Sayfa 225, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2011. (İmâm Câ’fer’in Allah’ın mevcûdiyetini bilme gayesi için Kozmoloji ilmiyle uğraştığını bildiren deliller vardır. Elde ettiği bilgileri Allah’ın vahdaniyetini ispat etmek amacıyla kullanmıştır. Bu konuda, İmâm Câ’fer-i Sadık, Kur'an’in evren ve tabiât hakkında bilgiler vererek insanları düşündürme methodunu uygulamıştır. Mufaddal bin Amra’ya yazdırdığı “Risalet-ût Tevhîd” adlı kitabında tabiât olaylarının insanın hizmetine sunulmuş olduğunu öne sürerek, hepsinin bir yaratıcının eseri olması gerekliliği hakkında yürüttüğü fikirlerini savunmuştur.)
- Balcıoğlu, Tahir Harimî, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları, (Mukaddime ve Notlar: Hilmi Ziya Ülken), Ahmet Sait tab'ı, 271 sayfa, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1940.
- Ocak, Ahmet Yaşar XII yüzyılda Anadolu'da Babâîler İsyânı, sahife 83-89, İstanbul, 1980.
- TDV, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 4, Sahife 373-374, İstanbul, 1991.
- Araştırmacı, yazar ve tarikât uzmanı Abdülbaki Gölpınarlı'ya göre ise "Kızılbaş" Hurremiyye'in ruhânî torunlarndan başka bir şey değillerdi. (Kaynak: Roger M. Savory, Encyclopaedia of Islam, "Kizil-Bash", Online Edition 2005)
- Balcıoğlu, Tahir Harimî, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları – Anadolu Şiilikliğinin çok mühim iki cephesi: Hurûfîliğin esâs âkaidi, Sayfa 198, Kanaat Kitabevi, 1940.
- Aleviliğin tanınmış araştırmacılarından Ahmet Yaşar Ocak'a göre ise "Bektâşîler" Türk toplumlarındaki Semen’îyye i'tikadının İslamî bir cilâ altında yeniden ortaya çıkmasından başka bir şey değillerdi. (Kaynak: Ocak, Ahmet Yaşar XII yüzyılda Anadolu'da Babâîler İsyânı, sahife 83-89, İstanbul, 1980.)