Çaldıran Muharebesi
Çaldıran Muharebesi ya da Çaldıran Meydan Muharebesi, Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te, günümüzde İran sınırları içinde olan Maku şehri yakınında yer alan[3][4][5][6][7][8][9][10][11][12][13] Çaldıran Ovası'nda yapılan savaş (Volker Eida'e göre Van Gölü'nün hemen kuzeyindeki bir yer değil, bugün İran'ın sınırları içerisindeki Maku'ya biraz uzak bir yer.[14]) Muharebe Osmanlı Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı.
Çaldıran Muharebesi | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Osmanlı-İran Savaşları | |||||||
Çaldıran Muharebesi İsfahan'da Çehel Sütun Sarayı'ndaki Çaldıran Muharebesi tablosu | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Osmanlı İmparatorluğu | Safevîler | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Yavuz Sultan Selim |
Şah İsmail | ||||||
Güçler | |||||||
60,000 ya da 100,000[1] ya da 212,000 |
12,000[2] ya da 40.000[1] ya da 55,000 ya da 80,000 | ||||||
Kayıplar | |||||||
2,000'den az |
5-6 bin arası[1] Başka kaynaklarda ordunun tamamına yakını |
Savaşın Nedenleri
Savaşın nedeni, özellikle uzun süredir Osmanlı Devleti'nin ve Safevi Tarikatı'nın arasında bulunan kötü ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Osmanlı padişahı II. Bayezid, Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar'ın ölüm (1488) haberini duyunca: "Haydar'ın ölümünü işitmiş olmak sevincimi kat kat artırdı." demiştir.[15] Şeyh Haydar'ın takipçileri olan Kızılbaşlar'a ise "Haydar'ın yolunu şaşırmış sürüsü, Allah onlara lânet etsin!" demiştir.[16]
Safevî şeyhlerinin Anadolu'da çok sayıda müritleri olduğu, bu müritlerin sıkça şeyhlerini ziyaret ettikleri, beraberinde hediyeler götürdükleri ve şeyhlerinnden eğitim almak için İran'a gittikleri bilinmekteydi. Osmanlı Devleti Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olmasını, Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olmasını ve üstelik komşu topraklarda yükselmesini büyük bir tehdit olarak görmüştür. Bu yüzden II. Bayezid, 1501 yılında Safevi Devleti'nin kurulmasıyla Kızılbaşlar'ın İran'a gitmesini engellemeye çalışmıştır ve İran'a gittiği tespit edilen bütün Kızılbaşlar'ın idam edilmesini emretmiştir.[17] Safevi hükümdarı Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olması ve Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olması, Osmanlı Devleti tarafından bir tehlike olarak görülmüştür. Şii meşrebini sapıklık olarak görmüştür.[18] 1502 yılında II. Bayezid bu sebepten dolayı birçok Kızılbaşı Anadolu'dan Mora'ya (Yunanistan) sürmüştür.[19]
Şah İsmail, 1501 yılında Tebriz'i aldıktan sonra, bir ordu gönderip Erzincan'ı da ele geçirmiştir. Bu bölge Osmanlı topraklarına dahil olmadığı halde Şah İsmail'in eline geçmesi o dönemde Trabzon sancakbeyi olan Şehzade Selim'i fena kızdırmıştır. Ardından Şehzade Selim 1503 ve 1507-8 yıllarında iki defa Erzincan'ı ele geçirmeye çalışarak Safevi topraklarına saldırmıştır.[20]
Şehzade Selim'in son saldırısında, Şah İsmail'in silahları ve hazineleri de ele geçirilmiştir. Bunun üzerine Şah, Selim'e bir elçi gönderir, ama Şehzade Selim ele geçirdiklierinin iade edilmesini reddeder. Şah İsmail bu sefer II. Bayezid'e elçi gönderir. Elçinin barış ve dostluk içeren ifadelerle, Selim'in düşmanca olan tutumunu şikayet eder ve ele geçirilen silah ve hazinelerin iadesini talep eder. Osmanlı yönetimi, elçiye hürmetle davranır, ama şikayetini görmezden gelir.[21]
Şehzade Selim sadece Safevi topraklarına saldırmakla değil, Şah İsmail'in Anadolu'daki müridleriyle olan ilişkilerini kısıtlamaya çalışmış, ve karşılaştığı Safevi Tarikatı müritleri Kızılbaşlara eziyet edip katletmiştir.[22]
Osmanlı İmparatorluğu açısından savaşın sebepleri:
- Şah İsmail'in müridi Nur Ali Halife'nin isyan ederek sınır boylarını tahrip edip Tokat'ı yakması ve Safevî Devleti'nin Diyarbakır beylerbeyi Ustaclu Muhammed Han'ın Osmanlı'ya karşı meydan okur bir tavır takınması.[23]
- Doğu Anadolu bölgesinde Akkoyunlu Devleti'nin yıkılması üzerine doğan siyasi boşluktan ötürü bu bölgede ve Osmanlı İmparatorluğu'nun sınır boylarında Safevî Devleti ve takipçileri Kızılbaşlar ile Osmanlılar arasında egemenlik çatışmalarının yaşanması ve buna bağlı olarak Osmanlı Devleti'nin sınır güvenliğinin ortadan kalkması.[18]
- Şah İsmail, Safevi Tarikatı'nın şeyhi olduğundan Anadolu'da Kızılbaş Türkmenler arasında büyük bir mürid kitlesine sahip olması ve bu kitleyi safına çekmek için propaganda yürütmesi ve İran'a davet etmesi ve bundan dolayı Osmanlı İmparatorluğu'nun tedirgin ve rahatsız olması.
- Şah İsmail'in II. Bayezid'i tahkir etmesi ve ona Muhammed Şeybani Han'ın başını göndererek dolaylı olarak tehdit etmesi.[23]
- Safevî Devleti'nin resmi mezhebi olan Şiilik'in Osmanlılar için sapıklık ve tehlike olarak görülmesi.[18]
- Safevi Devleti'nin; Memlükler, Dulkadiroğulları ve Osmanlı Devleti'nin batıdaki düşmanlarıyla ittifak yapması.
- Safevi Devleti'nin, Yavuz'a isyan eden Şehzade Korkut ve Şehzade Ahmede destek vermesi.
- Safevi Devleti'nin, Osmanlı ülkesinden bilgi sızdırması.
- Amasya civarında, Safevi Devleti'nin kışkırtmalarıyla Şahkulu İsyanı'nın çıkması.
- Yavuz Sultan Selim'in doğuda kendisine rakip olabilecek bir düşman istememesi.
Savaş Öncesi
II. Bayezid, ne kadar bazı önlemler alsa da bu soruna gerekli önemi vermemiştir ve sorun giderek büyümüştür. O dönem Trabzon'da sancakbeyi olan Şehzade Selim, babasının bu soruna önem vermemesinden dolayı isyan ederek tahtı ele geçirmek istemiş ama başarısız olmuştur. Daha sonra yeniden isyan eden Şehzade Selim, yeniçerilerin de desteğini alarak babasını tahttan indirmiş ve padişahlığını ilan etmiştir.
I. Selim, 1512 yılında tahta geçtikten sonra, Safevi Devleti ve Kızılbaşlar'la olan sorunları kökünden halletmek için kendini hazırlamıştır. İlk önce dönemin mütfülerine fetva çıkartıp, Kızılbaşlar'ın katledilmesini helâl kılmıştır.[24] Ancak Kızılbaş tabiri Osmanlı kaynaklarında; Safevi Tarikatı müridleri ve Kızılbaş askeri, Kızılbaş tarafı, Kızılbaş üzerine sefere çıkmak gibi tabirler doğrudan Safevî Devleti için kullanılır.[25]
Bu dönemde halk arasında Osmanlı yönetimine karşı derin bir hoşnutsuzluğun yaygın olduğunu gösteren bir belge bulunmaktadır. Şikayet biçiminde I. Selim'e verilen bu belgede, baskıyla alınan vergilere ve Osmanlı yönetimi tarafından yapılan adaletsizliklere değinilmiştir.[26]
Anadolu'da, I. Selim'in kardeşleri, Saruhan sancakbeyi olan Şehzade Korkut ve Konya, Amasya, Malatya taraflarında bulunan Şehzade Ahmet'in tahtta gözü vardı ve her ikisi de isyana hazırlanıyordu. Ahmed'in oğlu Alaüddin'in Bursa'yı işgal etmesi üzerine sefere çıkan Yavuz, Bursa'yı geri aldı ve Konya'ya yürüdü. Şehzade Ahmed, Konya'da çekilerek önce Amasya'ya, oradan da Kahta'ya (Adıyaman) kaçtı. Kahta'da, 40.000 kişilik bir Kızılbaş ordusu da Şehzade Ahmed'in kuvvetlerini katıldı ve Şehzade Ahmed iyiden iyiye kuvvetlendi. Yavuz, Ahmed'i bir süreliğine sindirdikten sonra Saruhan'a yürüdü. Ancak Yavuz'un geldiğini önceden haber alan Şehzade Korkut ve yardımcısı Piyale Bey, Teke'ye (Antalya) kaçtılar ve buradan bir gemi ile Frenk diyarına (Avrupa) kaçmaya karar verdiler. Bir süre bir mağarada gizlenen Şehzade Korkut ve Piyale Bey, bir çobanın ihbarıyla yakalandılar ve idam edildiler.
Sadrazam Koca Mustafa Paşa, büyük bir ihanetin içindeydi ve sürekli Şehzade Ahmed'e bilgi sızdırıyordu. Koca Mustafa Paşa, Şehzade Ahmed'in isteğiyle ordunun bir kısmını terhis etti ve Amasya Valisi Mustafa Paşa'ya; I. Selim'in barış amacıyla, Amasya'yı Şehzade Ahmed'e terkettiğini yazan sahte bir mektup gönderdi. Daha sonra Şehzade Ahmed hiç vakit kaybetmeden Amasya'yı ele geçirdi. Sadrazamın ihanetinin farkında olan I. Selim, Amasya olayında sonra Koca Mustafa Paşa'yı idam ettirdi ve yerine Hersekzade Ahmed Paşa'yı sadrazam yaptı.
Şehzade Ahmed, Amasya'yı ele geçirdi ve ordusunun komutanlığına Amasya Valisi Mustafa Paşa'yı getirdi. Elindeki büyük kuvvetle Amasya'dan hareket eden Şehzade Ahmed, batıya doğru ilerlemeye başladı. Saruhan yakınlarında I. Selim'in ordusuyla karşılaştı ve Selim'in önce kuvvetlerini yendi. Zafere çok yakınken geri çekilme emri verdi ve İstanbul'a yürüdü. Amacı başkenti ele geçirip padişahlığını ilan etmekti. Ancak I. Selim sefere çıkarken, yerine Şehzade Süleyman'ı (ileride Kanuni Sultan Süleyman) bırakmıştı ve yakın zamanda İstanbul'dan 10.000 kişilik bir yeniçeri takviyesi istemişti. Şehzade Ahmed, İstanbul'a yürürken bu yeniçeri kuvvetiyle karşılaştı ve önden yeniçeri kuvvetinin arkadan da I. Selim'in kumandasındaki esas ordunun saldırılarıyla tüm askerlerini kaybetti. Daha sonra da yakalanan Şehzade Ahmed, idam edildi.
I. Selim, kardeşlerinin isyanını bastırıp iç birliği sağladıktan sonra Safeviler'in üstüne sefer yapmayı amaçlıyordu. İsyanları bastırdıktan sonra başkente dönmeyen I. Selim, Haziran ayında İran'a doğru ilerlemeye başladı.
Şah İsmail, İstanbul'daki casusluk şebekesi vasıtasıyla I. Selim'in üzerine geldiğini öğrendi ve önlemler almaya başladı. Ordu-yi Hümâyûn'ün (Osmanlı Ordusu) karşısına çıkmadan çekilmeye ve geçtiği yerleri yakıp yıkmaya başladı. Böylece Ordu-yi Hümâyûn'de iaşe sıkıntısı baş gösterecek ve harap yerlerde ilerlemekten bıkan askerler İstanbul'a dönmek isteyecekti. Aksi takdirde de büyük bir isyan çıkabilirdi.
I. Selim, 100.000 kişilik bir orduyla İstanbul'dan hareket etmişti. Anadolu'da 40.000 kişilik bir kuvvetle Ordu-yi Hümâyûn'e katılmıştı. I. Selim, 40.000 kişilik bu kuvveti, ordunun iaşe ihtiyacını karşılaması ve gerekirse ihtiyat kuvveti olarak savaşa sokmak için için Kayseri ile Malatya arasına yerleştirdi.
Safevi hududunu geçen Osmanlı ordusu, sürekli harap yerlerden geçiyor ve iaşe sıkıntısı çekiyordu. Bu yüzden bazı hoşnutsuzluklar oluşmayı başlamıştı. Hatta bir gün, yeniçeriler isyan ettiler ve I. Selim'in çadırının (Otağ-ı Hümâyûn) etrafına sardılar. Birkaç ok da çadıra saplandı. Bunun üzerine askerlerin içine dalan I. Selim, meşhur bir nutuk çekti. Bu nutukta; isteyenlerin İstanbul'a dönebileceğini, isteyenlerinde kendisiyle gelip Şah İsmail'le savaşabileceğini söyledi. Gerekirse tek başına gideceğini de ekledi. Bu nutukla askerlerin kanında büyük bir galeyan meydana geldi ve ordu hızla ilerlemeye başladı. Nihayat Şah İsmail'in Çaldıran Ovası'na ordugah kurduğu haberi geldi ve Ordu-yi Hümâyûn'de Çaldıran Ovası'nda bir ordugah kurdu.
Savaş
İlk başta I. Selim, ovanın güneybatısındaki tepelerin ele geçirilmesini ve böylece ordunun, sırtını rahatça dağa verebilmesini emretti. Bunun üzerine Orhan Bey'in komutasındaki çarhacılar, çok geçmeden bu tepeleri ele geçirdiler.
I. Selim, merkezi kumanda edecekti ve yanında Kazasker, Sadrazam Hersekzade Ahmed Paşa, vüzeradan Dükaginoğlu Ahmed Paşa ve Mustafa Paşa olacaktı. Anadolu askerlerinden oluşan sağ cenaha Anadolu Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa ve Karaman Beylerbeyi Zeynel Paşa kumanda edecekti. Rumeli askerlerinden oluşan sol cenaha ise Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa kumanda edecekti. Anadolu ve Rumeli azep askerleriyse ordunun en tehlikeli yerinde, topların önünde olacaktı. Bu topların sayısı 500 kadardı ve en hakim tepelere yerleştirilmişlerdi. Şah İsmail'in ordusu ilk bakışta gizlenmiş olan topları fark edemeyecek, topların önünde bulunan azeplere yüklenecekti. O sırada azepler usta bir manevra ile topların önünü açacaklar ve Safevi ordusunu ateş çemberine alacaklardı.
Şah İsmail ise, ordusunun sağ cenahına kendi, sol cenahına Diyarbakır valisi Ustacluoğlu Mehmet Han ve merkeze başveziri Mir Abdülbaki kumanda ediyordu. Şah İsmail, zırhlı süvarilerinin üstün gelmesi sonucu muhteşem bir zafer kazanmayı hesaplıyordu.
Savaş başlayınca Osmanlı askerleri, Fitilli muske ya da Gürleyen Demirler dedikleri çok ağır tüfekleri ilk kez bu savaşta kullandılar. Tüfeklerin ateşlenmesiyle Safevi ordusunda gedikler açılmaya başladı. Ordusunun bocaladığını gören Şah İsmail, kendi kumandasındaki sağ cenahla, Osmanlı sol cenahına hücum etti. Azepler, Yavuz'un planını uygulamaya fırsat bulamadılar. Vaktiyle kenara açılamadılar ve toplar ateşlenemedi. Yorgun ve bitap Rumeli askerleri, Şah İsmail'in zinde kuvvetleri karşısında yetersiz kaldı. Şah İsmail, o hız içinde Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa'yı öldürdü.
Yavuz Sultan Selim, durumu fark etmekte gecikmedi. Bir yandan topçularını harekete geçirirken öte yandan etrafındaki seçme yeniçerilerle Şah İsmail'in dönüş yolunu kesti. Osmanlı Ordusu'nun sol cenahı yok edilse de merkezi kumanda eden Yavuz ve sağ cenahı kumanda Hadım Sinan Paşa, ustaca manevralarla Safevi ordusunu zor durumda bırakıyorlardı.
Azepler, topların gerisine çekilmişler ve top atışı başlamıştı. Safevi ordusunun sol cenah kumandanı Ustacluoğlu Mehmet Han, askerlerini top ateşinin kucağına itti. "Vurun ha!" narasıyla kendisi de ortaya fırladı. Ancak bir Osmanlı süvarisinin kargı darbesiyle atından devrildi ve öldü.
Malkoçoğlu Ali Bey ve Malkoçoğlu Tur Ali Bey, Yavuz'dan aldıkları emirle yanlarındaki askerlerle beraber Şah İsmail'in üstüne yürüdüler. Ancak ikisi de hayatını kaybetti. Yalnız Malkoçoğlu Ali Bey, Yavuz'un kendine hediye ettiği çift namlulu piştovuyla Şah İsmail'e ateş ederek onu kolundan ve baldırından yaraladı. Bunun üzerine Şah İsmail'in seyisi Atçeken Hızır, Malkoçoğlu'nun arkasına geçerek onu ödürdü.
Savaş bir gün sürdü ve yenileceğini anlayan Şah İsmail, elinde kalan son kuvvetleri de Osmanlı ordusunun üstüne gönderdi. Daha sonra seyisi Atçeken Hızır'la kıyafetlerini ve atını değiştirerek firar etti. Atçeken Hızır, Şah İsmail'in kıyafetleri ve atıyla savaş meydanına gelerek "Şah benim." diyerek bağırmaya başladı. Osmanlılar tarafından esir alınan Hızır, firar etti.
Şah İsmail, savaşın sonunda Safevi ordusu dağılmaya başlayınca savaş alanını terk ederek Dergezin'e çekildi. Savaşta Ustaclu Muhammed Han, Pir Ömer Bey Şireci, Köse Hamza, Lala Hüseyin Bey gibi meşhur Kızılbaş reislerinin pek çoğu öldü.[27][28][29]
Yavuz Sultan Selim ilk Safevi ordusunun geri çekilmesini hile zannetti ancak savaşın kazanıldığı anlaşılınca ordusuna yağma izni verdi[30] ve ele geçirilen çoğu esir katledildi.[31]
Osmanlı Ordusu, bu savaşta son teknolojiyi kullanmıştır ve büyük bir zafer elde etmiştir. Savaşı kazanan I. Selim, Osmanlı Ordusu'nun başında 6 Eylül 1514'te Safevi Devleti'nin başkenti olan Tebriz'e girdi. I. Selim kışı burada geçirmek istiyordu, ama yorgunluktan dolayı Osmanlı askerleri arasında huzursuzluk artınca I. Selim, İstanbul'a geri dönerek ele geçirilen yerlerin bir bölümünü geri bırakmak zorunda kaldı.
Safeviler, Doğu Anadolu hariç yitirdikleri toprakları savaşsız geri aldılar. Zaten bu savaşın amacı toprak almak değil, Safeviler ile Osmanlılar arasındaki güç mücadelesinin bir sonuca vardırılmasıydı. Savaşın sonunda Doğu Anadolu'daki aşiret ve beylikler Osmanlı'ya bağlandıklarını bildirdi. Gene bu savaşla beraber Safeviler'in, Mısır'daki müttefikleri olan Memlûkler ile bağlantısı kesildi. Bu da I. Selim'in Mısır seferini kolaylaştırdı. Ayrıca Osmanlı Devleti, İpek Yolu'nun Van-Tebriz hattının denetimini ele geçirdi.
Savaşın Sonuçları
- Anadolu'da Alevi-Sünni çatışması başladı.
- Anadolu üzerindeki Şii sorunu geçici olarak çözüldü.
- Günümüzdeki Kars ve Van hariç Doğu Anadolu'nın tamamına yakını Osmanlı denetimine girdi.
- Safeviler'in, Mısır'daki müttefikleri olan Memlûkler ile bağlantısı kesildi.
- Doğu Anadolu'daki aşiret ve beylikler, Osmanlı'ya bağlılıklarını bildirdiler.Bu savaşla beraber içine kapanık birine dönüşen Şah İsmail, tek hezimeti olan bu büyük yenilgiden sonra, 1524 yılında ölene dek başka bir savaş yapmadı.
- Osmanlı toprak bütünlüğü korundu.
- İpek Yolu'nun Van-Tebriz hattının denetimi Osmanlılar'ın eline geçti.
- Tebriz gibi şehirlerde bulunan ünlü ilim insanları ve sanatçılar İstanbul'a getirildi.
- I. Selim, sefere çıkarken Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle'ye, Osmanlı ordusuna katılması için çağrı yapmıştı. Ama Safeviler ve Memlükler ile ittifak yapan Alaüddevle, bunu reddetmişti. Bu yüzden I. Selim, sefer dönüşünde Dulkadiroğulları üzerine sefer yaptı ve Turnadağ Savaşı ile bu beyliğe son verdi. Böylece Anadolu'da siyasi birlik tam olarak sağlanmış oldu.
- Çaldıran Zaferi’nden sonra, Erzincan ve Bayburt kesin olarak Osmanlı egemenliğine geçti. Kemah Kalesi alındı. 12 Haziran 1515'te kazanılan Turnadağ zaferiyle Dulkadiroğlu Beyliği’ne son verildi.Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı egemenliğine girdi. Böylece Anadolu’da Türk birliği sağlanmış oldu.[32]
Kaynakça
- Tufan Gündüz-Son Kızılbaş
- Ghulam Sarwar: History of Shah Isma'il Safawi, AMS, New York, 1975, s. 79
- Josafa Barbaro: Travels to Tana and Persia, 2008, s. viii
- Rami Yelda: A Persian Odyssey: Iran Revisited, 2005, s. 142
- M. R. Jafar: Under-underdevelopment: a regional case study of the Kurdish area in Turkey, 1976, s. 136
- Hairenik Association: The Armenian review, Cilt 39, 1986, s. 4
- Steven R. Ward: Immortal - a military history of Iran and its armed forces, 2009, s. 44
- Chambers's encyclopaedia, Cilt 10, 1950, s. 585
- Bulletin of the School of Oriental Studies (University of London), Cilt 9, 1939, s. 637
- Great Britain Naval Intelligence Division: Persia, 1945, s. 264
- Percy Molesworth Sykes: A History of Persia, 2008, s. 245
- Harper & Brothers: Don Juan of Persia - A Shi-Ah Catholic 1560-1604, 2007, s. 321
- Roger Savory: Studies on the history of Ṣafawid Iran, 1987, s. 41
- Volker Eid: Ost-Türkei - Völker und Kulturen zwischen Taurus und Ararat, 1990, s. 63:
« Çaldıran ist nicht der Ort unmittelbar nordöstlich des Wan-Sees, sondern ein etwas entfernterer bei Maku auf heute iranischem Gebiet. » - Adel Allouche: Osmanlı-Safevî İlişkileri – Kökenleri ve Gelişimi, Anka Yayınları, 2001, s. 63
- Adel Allouche: Osmanlı-Safevî İlişkileri – Kökenleri ve Gelişimi, Anka Yayınları, 2001, s. 64
- Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 306
- Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, 5. baskı, sayfa: 117
- "Arşivlenmiş kopya". 25 Temmuz 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Aralık 2017.
- Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 422-426
- Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 424-425
- Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 426
- Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, 5. baskı, sayfa: 116
- s:Müftü El Hamza'nın Kızılbaşlarla ilgili fetvası
- Tufan GÜNDÜZ, Kızılbaşlar Osmanlılar Safevîler, 2. baskı, sayfa: 110-112
- Adel Allouche: Osmanlı-Safevî İlişkileri – Kökenleri ve Gelişimi, Anka Yayınları, 2001, s. 116
- Ahsenü’t-Tevârih, s. 195
- Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 135
- Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 55
- Hülasatü't-Tevarih, c. I, . 131
- Selimşahname, s. 188-189
- "Çaldıran Savaşı Hakkında Bilgi". 25 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Ocak 2016.