Müslümanların Maveraünnehir'i fethi
Müslümanların Maveraünnehir'i fethi ya da Arapların Maveraünnehir'i fethi, günümüzde Özbekistan'ı, Tacikistan'ı, Kazakistan'ı ve Kırgızistan'ı kapsayan Orta Asya'nın tümünün ya da bazı bölgelerinin 7. ve 8. yüzyıllarda Müslümanlar tarafından fethedilmesidir.
Müslümanların Maveraünnehir'i fethi | ||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|
8. yüzyılda Maveraünnehir'in Ve Horasan'ın Haritası. | ||||||||
| ||||||||
Taraflar | ||||||||
Emevî Halifeliği Abbasi Halifeliği (Emevî Halifeliği'nden sonraki dönemde) |
Göktürk Kağanlığı Soğdlu asîler Maveraünnehir'deki müttefikler | Tang Hanedanlığı (Yalnızca Tibet İmparatorluğu ile olan savaşta) | ||||||
Komutanlar ve liderler | ||||||||
Kuteybe bin Müslim Muslim ibn Sa'id † El-Haraşi Cüneyd bin Abdulrahman el-Murri Sawra ibn el-Hurr el-Abani Sa'id ibn Amr el-Haraşi Esad ibn Abd Allah el-Kasri Nasr ibn Sayyar |
Kapgan Kağan Tonyukuk İnel Kağan Kül Tigin Bilge Şad İşbara Bilge Köl İç Çor Sulu Kağan Kül Çor Gürek Divaştiç † Korzanj † |
Müslümanlar İle Türkler Arasındaki Savaşlar
İran'ın Müslümanlar tarafından fethedilmesinin ardından Müslümanlar Maveraünnehir'deki şehir devletleri ile komşu olmaya başladılar. Maveraünnehir, Türkistan olarak adlandırılan bölgenin içinde yer almasına karşın buradaki şehir devletlerinde yalnızca yönetici kesim Türk idi. Yerli halk ise Soğdlular, Toharlılar gibi çeşitli İranî halklardan oluşmaktaydı. Sasani İmparatorluğu'nun Müslümanlar tarafından yıkılmasından sonra, Sulu Kağan komutasındaki Türgiş ve Barcık Kağan komutasındaki Hazar orduları İpek Yolu ticaretini denetim altında tutan ve ekonomik açıdan büyük önemi olan Maveraünnehir'in şehir devletlerini ele geçirmek için Müslüman komşularıyla savaşmaya başladılar.
Emevî-Türgiş Savaşları
Maveraünnehir'in bazı bölgeleri Arap komutan Kuteybe bin Müslim tarafından 706 ile 715 yılları arasında fethedilmişti ancak yine de Müslümanlar, bu bölgeleri tam anlamıyla ele geçirememişlerdi. Türgiş kağanı Sulu Kağan'ın amacı bütün Maveraünnehir'i Müslüman işgalcilerden temizlemekti. Sulu Kağan, Türgişler'in batısında yer alan Hazarlar'ın Müslümanlar'a karşı yaptığı saldırılarla eşzamanlı olarak Müslümanlar'a saldırdı. Kül Çor tarafından komuta edilen Türgiş ordusu, 721 yılında Halifelik ordusu komutanı Sa'id ibn Abdülaziz'i Semerkant yakınlarında yenilgiye uğrattı. Bu yenilgi üzerine görevinden alınan Sa'id ibn Abdülaziz'in yerine gelen El-Haraşi, Hucend'de Türkler'i ve Soğdlu sığınmacıları katletti. Bu durum Türgiş Kağanlığı'na doğru yoğun bir sığınmacı akınına neden oldu. 724 yılında Emevî Halifesi Hişam bin Abdülmelik, Müslim bin Sa'id'i, Türkler'i kesin olarak yenilgiye uğratması emriyle birlikte Horasan'a vali olarak atadı ancak İslam ordusu Sulu Kağan'ın komutasındaki Türgiş ordusunun sert direnişiyle karşılaştı. Araplar'ın Yawm al-'atash (Türkçesi Susuzluk Günü) olarak andıkları bu günde yalnızca bir avuç Müslüman, Semerkant'a ulaşmayı başardı.
Daha sonra Emevî halifesi Hişam bin Abdülmelik'in Semerkant'a atadığı diğer valiler de Sulu Kağan komutasındaki Türgiş ordusu karşısısında bir dizi yenilgiler aldılar. 728 yılında Buhara'yı ele geçiren Sulu Kağan daha sonra birtakım taktiksel yanlışlıklar nedeniyle Defile Savaşı'nda İslam ordusu karşısında yenilgi aldı. Türgiş Kağanlığı, Soğdiana ile Fergana Vadisi'ni denetim altına alarak en parlak dönemini yaşadı. 732 yılında Müslümanlar, Semerkant üzerindeki Emevî hakimiyetini pekiştirmek adına iki büyük askerî harekât gerçekleştirdiler. Bunun üzerine Sulu Kağan, Semerkant üzerindeki emelllerinden vazgeçti ve kuzeye doğru çekilerek Buhara'dan ayrıldı. 734 yılında El-Harit ibn Suray, Emevî hakimiyetine karşı ayaklandı ve Belh ve Merv'i ele geçirdi ancak daha sonra yenildi ve üç yıl sonra da Türgişler'e sığındı. 737 kışında Sulu Kağan, müttefikleri El-Harit ibn Suray, Gürek (Türk-Soğdlu önder) ve Usruşana'dan, Taşkent'ten ve Kutal'dan topladığı adamlarla Emevî Halifeliği'ne karşı son genel saldırıyı başlattı ve Cüzcan'a girdi ancak bir yıl sonra Emevî valisi Esad tarafından Haristan Savaşı'nda yenilgiye uğratıldı. Sonraki yıl Sulu Kağan, Çin entrikaları yüzünden komutanlarından biri tarafından öldürüldü. 739 yılında da bu komutan Çinliler tarafından öldürüldü ve Maveraünnehir'e Çin etkisi geri geldi.
Emevî-Göktürk Savaşları
Göktürk Kağanlığı'nın da Emevî Halifeliği'ne karşı askerî harekâtları oldu. Göktürk Kağanlığı, 705 yılında Maveraünnehir'deki İslam hakimiyetini tehdit edecek biçimde sınırlarını Semerkant'a doğru genişletti. Kuteybe bin Müslim'in askerî harekâtları sonucunda Gürek'in Müslümanlar tarafından kuşatılması üzerine Göktürk Kağanlığı, Maveraünnehir'deki müttefiklerine yardımcı kuvvetler gönderdi. İslam kaynaklarının bildirdiğine göre bu yardımcı kuvvetler Kapgan Kağan, Kül Tigin ve Bilge Kağan tarafından komuta edilmekteydi. Göktürk Kağanlığı ile Emevî Halifeliği 712 ile 713 yıllarında doğrudan bir dizi savaş yaptılar ancak bu savaşları Müslümanlar kazandı. Göktürkler'in bu savaşlarda başarısız olmasının nedeni kağanlığın doğusunda çıkan boy ayaklanmaları ve Çin entrikalarıdır.
Son Savaşlar
Müslümanlar'ın Orta Asya'daki son zaferi 751 yılında gerçekleşen Talas Savaşı'dır. Emevî Halifeliği ile Tang Hanedanlığı'nın karşılaştığı bu savaşta Tibet İmparatorluğu, Müslümanlar ile müttefik idi. Bu savaşta Müslümanlar Xinjiang'a tam olarak ilerleyemedi, savaşın stratejik açıdan ise bir önemi yoktur çünkü Orta Asya'da Çin hakimiyetini sona erdiren olay An Luşan İsyanı'ydı. Savaştan sonra Karluk Türkleri'nin bir bölümü din olarak İslamiyet'i seçse de Karluk Türkleri'nin çoğunluk olarak İslamiyeti benimsemesi Karahanlı Devleti zamanında, 10. yüzyılın ortalarında gerçekleşmiştir.
Türkler, Maveraünnehir'i geri almak için birkaç yüzyıl daha beklemişlerdir. 999 yılında da Karahanlılar, Samanoğulları'nı yıkarak Buhara'yı geri almışlardır. Denis Siner, Orta Asya'daki Çin üstünlüğünü sona erdiren en önemli etkenin Talas Savaşı değil, Batı Göktürk Kağanlığı'nın yıkılışı olduğunu iddia etmektedir. Batı Göktürk Kağanlığı'nın yıkılışıyla birlikte Müslümanlar bu bölgedeki en büyük düşmanlarından kurtuldular.
Araplar'ın Gözünden Türkler
Ortaçağ Arap yazarları Türkler'i, kendi açılarından fiziksel olarak oldukça değişik ve ilginç görmüşlerdir. Ve Türkler'i yüzleri demirde dövülmüş kalkanlar gibi ve küçük gözlü olarak tanımlamışlardır. Yine Ortaçağ Arap yazarları Türkler'i ve Tibetliler'i birbirine benzetmiştir hatta birbirlerinden ayırt etmekte zorlandıklarını belirtmişlerdir. Bu kayıtlar Türkler'in dış görünüşünü Turani tipte tanımlamıştır.