Sezgi (Bergson)
Sezgi, Fransız filozof Henri Bergson'un felsefe metodu.
Bergson, "Metafiziğe Giriş" (İng.: "An Introduction to Metaphysics") adlı eserinde bir şeyin iki türlü bilinebileceğini açıklar: kesinlikle ve göreceli olarak. Bilginin bu her iki türüne ilişkin olarak farklı edinim yöntemleri vardır. Sezgi yöntemini kesinliğe dayandıran Bergson; ikincisinin, yani göreceli bilginin metodunu ise "analiz" olarak açıklar.[1]
Bergson'a göre sezgi; şeylerin, bizi kendi içindeki şeylere bağladığı bir tür deneyimdir. Bu nedenle kendi felsefesini "gerçek deneycilik" olarak tanımlar.[2]
Analiz ve görecelilik
Analiz, sonsuza dek (Lat.: Ad infinitum) analizdir ve hiçbir zaman kesinliğe ulaşamaz. Nesneyi, seçilen bakış açısıyla ayrıştırmaya ve bu ayrımı, esas fenomenin yeniden oluşturulabileceği sembollere çevirmeye dayalıdır. Bu semboller, var olan tüm parçaları barındırdığı ve aynı zamanda genel bir içeriğe sahip olduğu için, nesnenin bir parçasının biçimini her zaman her zaman bozar. Bu anlamda nesnenin eşsizliğine zarar verirler.[3]
Bununla birlikte hiçbir hiçbir zaman kayıtsız kalınamayacak dilin de bir sağduyu ürünü olması doğaldır. Örneğin böylece devinim, devinimsizlik noktalarında bölünebilirlik olarak bir yörüngeye girer. Semboller genellikle devinimsiz ve mekansaldır. Bu durum, bilimin öngörülere dayalı olmasına ve gereken noktalarda eylemlerimizin birer kanıt olmasına olanak sağlar.[4]
Felsefe bağlamında sorunlar sembolün, var olan nesne gibi görülmesi ve asıl olanın, kompozisyondaki imgeleminde bulunabileceğinin umulması başlar. Akılcıların madde teorisi ve deneycilerin yığın teorisi, bunun örneğidir. Kompozisyondaki eksikliklerle maddeyi arayan deneyciler, onları çok daha fazla sembolle doldururlar. Bu boşlukları sonsuza dek doldurmak istemeyerek, var olan parçalarla karıştırılmaması gereken maddenin ve onun özelliklerinin veya sembollerinin olduğu düşüncesinden vazgeçerler. Diğer yandan akılcılar, savundukları düşünceden vazgeçmek istemez ve maddeyi, özelliklerinin kendi içerisinde dahil olduğu bilinemez bir muhafazaya dönüştürürler.
Nesnenin birlik ve uyumunu sağlamaya çalışarak maddelerinin, gittikçe daha fazla özellik içermesine yol açarlar. Tanrı ve doğa da bu bileşenlere dahildir. Bergson bu durumu, dönüşümünü hiçbir zaman tamamlayamayan bir parça altına benzetir.[1]
Sezgi ve kesinlik
Henri Bergson; metafiziği, kesinliği kavramak için sembollerle uygulanan bir bilim olarak tanımlar.[1] Bu nedenle metafizik, düşüncenin alışılagelmiş biçimlerinin evrilmesini içerir ve Bergson'un "sezgi" olarak saptadığı kendi yöntemine ihtiyaç duyar. Sezgi ise, bir nesnede neyin biricik ve tarifsiz olduğunu kavrayabilmek için o nesnenin içsel varlığıyla yaşanılan basit ve bölünemez bir duygudaşlık deneyimi olarak tanımlanır. Kavranılan kesinlik her zaman, nesnenin ne olduğu anlamında mükemmel ve tümevarımsal olarak sonsuzdur.[1] Bergson'un "Metafiziğe Giriş" yazısındaki iki görüntü; sezgi, analiz, kesinlik ve göreceliliği kavramakta bize yardımcı olabilir. İlk görüntü, her nokta ve açıdan çekilmiş yan yana fotoğraflarla yeniden yapılandırılmış bir şehirdir. Yeniden yapılandırma bizi hiçbir zaman gerçek şehrin içinde dolaşma boyutunu sunamaz. Bu yalnızca basit bir sezgiyle kavranabilir. Aynı durum, Homeros'un yazılarından bir satır okuma deneyiminde de geçerlidir. Bu deneyim, Eski Yunanca bilmeyen birisine açıklanmak istenildiğinde satırın tercüme edilmesi ve yorumlanması gerekir; ancak bu yorum, hiçbir zaman şiiri kendi dilinde okuma deneyimi boyutuna ulaşamaz.[1]
Sezginin; nesneye dönerek, tüm eşsizliği ve bölünmez orijinalliğiyle onun özünü bilmeyi amaçlayan bir yöntem olduğu görülebilir. Kesin olan tek şey özün, duygudaşlık yoluyla kavranılabilecek olduğudur. Bu durumda sezgi, kendini sürece dahil etmeyle başlar.[5] Süreç, içerisindeyken başkasının da dahil olabileceği şekilde büyütülüp genişletilebilir. Kademeli olarak birbirine dahil olan renk tonlarının sonsuz spekturumu gibi biri kendini turuncuda, en koyu ve en açık tonların arasına sıkışmış olarak bulur; tıpkı öze gider gibi yukarıya, sarıya doğru veya maddeye ulaşır gibi aşağıya, kırmızıya doğru hareket eder.[6]
Böylece yöntem; kesin sürecin de dahil olduğu tüm diğer süreçlere her zaman dayalı olan sürece, birisini dahil etmek üzerine kuruludur. Bu noktadan itibaren süreç, sürerli bir heterojenliğe dönüşmelidir. Bu gerçekleştiği halde, bir şey; tıpkı renk spektrumundaki kırmızı ve sarının arasındakinin farklılaşımı gibi aslında bir olduklarını göstermeden önce, dualizm yaratmak adına sürecin de dahil olduğu iki parçaya bölünür.[7]
Kaynakça
- Bergson, Henri (1946). The Creative Mind: An Introduction to Metaphysics (İngilizce). New York: Kensington Publishing Corp.; S. 159-162
- Bergson; S. 175, 176
- Bergson; S. 165-168
- Bergson; S. 12-17
- Bergson; 162, 163
- Bergson; S. 187, 188
- Lawlor, Leonard; Moulard, Valentine (18 Mayıs 2004). "Henri Bergson (Stanford Encyclopedia of Philosophy)". Stanford University. 13 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Mayıs 2012.