Uygarlık
Bir uygarlık kentsel gelişme, kültürel seçkin sınıf tarafından empoze edilen sosyal sınıflaşma, iletişimle ilgili sembolik sistemler ve doğal çevreden ayrı olma ve üzerinde hükmetme algısı ile karakterize edilen karmaşık yapıdaki toplumdur.[1][2][3][4][5][6][7][8]
Uygarlıklar, merkezileşme, insanların ve diğer organizmaların evcilleşmesi, çalışma alanlarında özelleşme, kültürel olarak yerleşik kalkınma ve üstünlük ideolojileri, anıtsal mimari, vergilendirme, tarım ve genişlemeye toplumsal bağımlılık gibi sosyal, politik ve ekonomik özelliklerle ilişkilendirilir ve tanımlanır.[2][3][4][6][7][8] Tarihsel olarak, uygarlık genellikle daha küçük ve sözde ilkel kültürlerin aksine, daha büyük ve "daha gelişmiş" bir kültür olarak anlaşılmıştır.[1][3][4][9] Aynı şekilde bazı alimler uygarlığı çok kültürlü olması gerektiği özelliği ile tarif etmişlerdir.[10] Bu geniş anlamda, bir uygarlık, göçebe pastoralist, Neolitik toplum veya avcı-toplayıcı kültürleri de dahil olmak üzere merkezileşmemiş kabile topluluklarıyla tezat oluşturur, ancak aynı zamanda kendi içinde bulunan kültürlerle de çelişir. Toplumun merkezileşmiş, kentselleşmiş ve sınıflandırılmış yapıya dönüşmesi sürecine ise uygarlaşmak denir. Uygarlıklar genellikle yoğun nüfuslu yerleşkeler halinde başta yönetici bir elit sınıfın olduğu ve yoğun tarım, madencilik, küçük çapta üretim ve ticaretle ilgilenen daha alt seviye statülerde kentsel ve kırsal popülasyonların bulunduğu hiyerarşik sosyal sınıflara ayrılırlar. Uygarlık, politik gücü odaklayıp, insan kontrolünü, diğer insanlar da dahil olmak üzere doğanın kalanına yayar.[11]
Etimolojisinin de bahsettiği üzere kavram ilk başta kasaba ve şehirlerle ilgiliydi. Uygarlıkların tarihi açısından ilk ortaya çıkışları genelde Neolitik Devrimin son safhaları ile ilgilidir. Yönetici bir seçkin sınıfın ortaya çıkması ile ilişkilendirilen, göreceli olarak hızlı gelişen kentsel devrim ve devlet oluşumu süreçleri ile büyümüş bir politik gelişmedir.
Kavramın Tarihçesi
Temel tez çalışması, Norbert Elias’ın, ortaçağ mahkeme toplumundan Erken Modern Dönem’e kadar sosyal alanları izleyen "Uygarlık Süreci" (1939) adlı eseridir.[12]"Uygarlığın Felsefesi" (1923) adlı eserinde Albert Schweitzer iki görüşü özetler: biri tamamen maddi diğeri ise hem maddi hem ahlaki. Dünya krizinin insanlığın uygarlıkla ilgili ahlaki değeri kaybetmesinden kaynaklandığından bahseder. Schweitzer'e göre uygarlık "insan tarafından bütün alanlarda ve her bakış açısından, bireylerin manevi gelişmesinde rol oynayan toplam kaydedilen ilerlemenin tümüdür".
"Medenilik" gibi sıfatlar 16. yüzyılın ortalarında geliştirildi. "Medenileşmiş durum" anlamına gelen soyut isim medeniyet, 1760'larda tekrar Fransızlardan geldi. Fransızca'da bilinen ilk kullanım 1757'de Victor de Riqueti, marquis de Mirabeau] tarafından gerçekleşmiştir ve İngilizce'de ilk kullanım Adam Ferguson'a atfedilir. Adam Ferguson'un 1767 ylında Sivil Toplum Tarihi Üzerine Bir Deneme adlı eserinde "Sadece birey bebeklikten erkekliğe ilerlemekle kalmaz, türümüz kabalıktan medeniyete doğru ilerler" yazar.[13] Aydınlanma Çağı'nın karakteristiği olan aktif ilerleme arayışında, kelime genellikle barbarlık veya kabalığa tezat oluşturacak şekilde kullanılırdı.
1700'lerin sonlarında ve 1800'lerin başlarında, Fransız Devrimi sırasında, "medeniyet" sözcüğü sadece tekil anlamda kullanılırdı, asla çoğul olarak kullanılmadı ve insanlığın bir bütün olarak ilerlemesi anlamına geliyordu. Bu hala Fransızca'da geçerli.[14] Sayılabilir bir isim olarak "medeniyetler" kelimesi, 19. yüzyılda ara sıra kullanılıyordu,[15] ama bazen sadece kültür (Etnografya bağlamında sayılabilir hale getirilmiş, orijinalinde sayılamayan bir isim) anlamında, 20. yüzyılda çok daha yaygın hale geldi.[16] Sadece bu genel anlamda "ortaçağ uygarlığı"'ndan söz etmek mümkün olur ki bu durumda Elias'ın kullandığı şekliyle bir oksimoron olurdu.
18. yüzyılda, uygarlık her zaman bir gelişme olarak görülmüyordu. Tarihi açıdan kültür ile uygarlık arasındaki bir önemli fark Rousseau'nun yazılarından, özelliklede eğitim hakkındaki çalışması olan Emile adlı eserinden gelir. Burada, uygarlık, daha rasyonel ve toplum kaynaklı olacak şekilde, insan doğası ile tamamen uyumlu değildir. İnsan bütünselliği, ancak akılsalcılık öncesi olan başlangıçtaki doğal iyiliği geri kazanma veya bu yöne yaklaşma yoluyla elde edilebilir. Bu fikirden, özellikle Almanya'da ilk olarak Johann Gottfried Herder, ardından Kierkegaard ve Nietzsche tarafından yeni bir yaklaşım geliştirildi. Bu yaklaşım kültürü, mantıklı, rasyonel, bilerek yapılmış hareketlerden ziyade rasyonellik öncesi halk ruhu olarak kabul edilebilecek doğal organizmalar olarak görür. Uygarlık ise aksine, daha rasyonel ve maddi ilerlemede daha başarılı olmasına rağmen, doğal değildir ve hilekarık, ikiyüzlülük, kıskançlık ve tamahkarlık gibi toplumsal kötülüklere yol açarlar.[14] İkinci dünya savaşında Almanyadan kaçan Leo Strauss, New York'ta bir açıklama yaptı ve Nazilik, [[Alman militarizmi ve nihilizmin arkasında uygarlık fikrinin olduğunu savundu.[17]
Özellikleri
V. Gordon Childe gibi sosyalbiliminsanları bir uygarlığı diğer tür toplumlardan ayıran özellikler belirlemişlerdir.[18] Uygarlıklar genelde devamlılık, yaşanabilirlik, yerleşke paternleri, hükûmet şekilleri, sosyal sınıflandırma, ekonomik sistemler, okuryazarlık ve diğer kültürel özellikleri içerir. Andrew Nikiforuk uygarlıkların prangalanmış insan kas gücüne bağlı olduğunu ve kölelerin enerjilerini ekin ekmek, imparatorları giydirmek ve şehirler inşa etmek için kullandıklarını savunur. Nikiforuk köleliği modern dönem öncesi uygarlıkların ortak bir özelliği kabul eder.[19]
Peru'da deniz kaynakları ile beslenmelerini sağlayan istisnai bazı eski uygarlıkların dışında bütün uygarlıklar devamlılık için tarıma bağımlı olmuşlardır.[20][21] Tahıl çiftlikleri, özellikle insanlar yapay gübreleme, sulama ve ekin rotasyonu gibi verimli teknikler kullandığı zaman depolanmış ve arz fazlası gıda sonucunu doğurabilir. Bahçecilikle ilgili ürünleri depolamakta mümkündür ama daha zordur, bu yüzden bahçecilik ile geçimini sağlamış olan uygarlıklar nadir görülür.[22] Tahıl arz fazlaları genelde önemli olmuştur çünkü tahıllar uzun süre depolanabilir. Arz fazlası gıda üretimi insanlara sadece hayatlarını kazanmak için gıda üretmekten başka fırsatlar tanıyabilir: ilk uygarlıklarda uzmanlaşmış kariyerleri olan askerler, zanaatkarlar, rahip ve rahibeler ve diğer insanlar vardı. Arz fazlası gıda üretimi yapılacak işlerin ve dolayısıyla insan aktivitelerinin çoğalmasına sebep olur ve bu da uygarlıkların tanımlayıcı bir özelliğidir. Pasifik Kuzeybatısı yerli halkları ve belki Mezolitik dönemdeki Natufian kültürü gibi avcı-toplayıcı toplumlarda da arz fazlası gıda olmuştur. Arz fazlası yiyecek üretimi, göreceli olarak büyük çapta toplumsal örgütlenme ve iş bölümü uygulamalarının bitki ve hayvan evcilleştirmeden daha önceki tarihlerde başlamış olması muhtemeldir.[23]
Uygarlıkların diğer toplumlardan tamamen farklı yerleşim şekilleri vardır. "Uygarlık" kelimesi bazen basitçe kentte yaşamak olarak tanımlanabilir.[24] Çiftçi olmayan kırsal halk çalışmak ve ticaret yapmak için kentlere gelmeye meğillidir.
Başka toplumlarla kıyaslandığında, uygarlıklar devlet şeklinde daha karmaşık politik yapıya sahiptir.[25] Devlet toplumları diğer toplumlara göre daha fazla sınıflandırılmışlardır ve sosyal sınıflar arasında daha fazla farklar vardır.[26] Genelde kentlerde yoğunlaşmış olan iktidardaki sınıf arz fazlasının çoğunu kontrol eder ve bir hükûmet ve bürokrasi aracılığı ile isteklerini uygulatır. Morton Fried, bir çatışma teorisyeni ve Elman Service, bir birleşme teorisyeni siyasal sistemlere ve sosyal eşitsizliğe bağlı olarak insan kültürlerini sınıflandırmışlardır. Bu sınıflandırma sistemi 4 kategoriden oluşur[27]
- Avcı-toplayıcı gruplar: genellikle egaliteryandırlar.[28]
- Bahçecilik/pastoral toplumlar: genelde iki kalıtsal sosyal sınıf vardır; Şef ve işçi.
- Yüksek oranda sınıflandırmanın olduğu yapılar, veya beylikler: birçok kalıtsal sosyal sınıf vardır; kral, asilzade, özgür adam, uşak ve köle.
- Uygarlıklar : komplike toplumsal hiyerarşi vardır ve organize olmuş kurumlaşmış bir hükümet yapısı vardır.[29]
Ekonomik olarak, uygarlıklar daha az organize olmuş toplumlara göre daha karmaşık aidiyet ve takas şekillerine sahiptirler. Belli biryerde yaşamak, insanların, göçebe halklara göre daha fazla maddi birikim yapmalarına olanak verir. Bazı insanlar ayrıca üzerindeki yapı ile beraber toprak mülkiyetini veya arazinin özel mülkiyetini edinir. Uygarlıklarda nüfusun belli bir kısmı kendi yiyeceğini yetiştirmediği için kendi ürün veya hizmetlerini piyasadaki yiyecek ile takas eder veya nüfusun yiyecek üreten kısmından haraç, yeniden dağıtım vergilendirmesi, gümrük vergisi ya da dini vergi vasıtası ile temin eder. İlk kültürler sınırlı bir takas sistemi ile desteklenen bir hediye ekonomisi ile işlediler. Erken Demir Çağına kadar, çağdaş uygarlıklar, gittikçe daha karmaşık hale gelen alış-verişler için bir değişim aracı olarak parayı geliştirdiler. Bir köyde, seramik ustası bira yapana malzeme verir bunun karşılığında biracı ona bira verir. Bir kentte ise seramik ustasının yeni bir çatıya, çatıcının ayakkabıya, ayakkabı tamircisinin yeni at nallarına, nalbantın yeni bir paltoya ve dericininde yeni bir güvece ihtiyacı olabilir. Bu insanlar birbirini tanımıyor olabilirler ve ihtiyaçları aynı zamana denk gelmeyebilir. Para sistemi, bu gereksinimleri organize edip karşılanmalarını garanti edecek bir yoldur. En eski, parasal sisteme geçmiş medeniyetlerin zamanından beri, parasal sistemlerin tekelci kontrolleri sosyal ve politik seçkin sınıfın çıkarlarına hizmet etmiştir.
Sümerliler tarafından geliştirilen yazı, medeniyetin bir işareti olarak kabul edilir ve "karmaşık idari bürokrasilerin veya fetih devletlerinin yükselişine eşlik etmiş gibi görünmektedir".[30] Ticaretle uğraşanlar ve bürokratlar doğru kayıtlar tutmak için yazıyı kullanmışlardır. Para gibi, yazılı kayıt tutulması da, bir kentin nüfusunun büyüklüğü ve birbirleriyle kişisel olarak tanışmayan insanlar arasındaki ticaretin karmaşıklığı nedeniyle gerekliydi. Ancak, hiç yazı kullanmamış, "quipu" adı verilen ipliklerden ve düğümlerden yapılan karmaşık bir kayıt sistemini kullanmış olup,genede bir uygarlık olarak işlevini koruyabilen Andlar'ın İnka Medeniyeti'nde görüldüğü üzere yazı her zaman bir uygarlık için zorunluluk değildi.
İş bölümü ve merkezi planlama yardımı ile uygarlıklar birçok kültürel özellikler geliştirdi. Örgütlenmiş din, sanatta ilerlemeler ve sayısız yeni bilim ve teknoloji ilerlemeleri bunlara örnek olarak verilebilir.
Tarih boyunca, başarılı medeniyetler yayıldılar, durmadan başka toprakları ele geçirdiler ve daha önce uygarlaşmamış insanları asimile ettiler. Yinede günümüzde bile hala uygarlaşmamış kabileler vardır. Bazıları tarafından ilkel olarak tanımlanırlar ancak başkaları bunu aşağılayıcı bulur. "İlkel", bir anlamda kültürün ilklerden olduğunu ve insanlığın başlangıcından beri değişmediğini ima eder ancak tarihin bu şekilde gelişmediği gösterilmiştir. Özellikle, günümüz kültürlerinin hepsi çağdaş kabul edildiğinden, günümüzdeki sözde ilkel kültürlerin uygarlaşmış kabul edilenlere göre daha geriden geldiği görüşü yanlıştır. Günümüzde antropologlar bu insanları tanımlamak için "okuryazar olmayan" terimini kullanıyorlar.
Uygarlık kolonileşme, işgal, din değiştirme, bürokratik kontrolün uzaması ve ticaret ve tarım ve yazının okuryazar olmayan insanlara tanıtılması yolları ile tarih boyunca yayılmıştır. Bazı uygarlaşmamış halklar isteyerek uygar davranış şekillerinii benimseyebilir. Çünkü uygarlık aynı zamanda kendisinden kaynaklanan teknik, maddi ve sosyal baskınlık yolları ilede yayılmıştır.
Bir uygarlığın ulaştığı örgütlenmenin ölçülmesi, tarımın göreceli olarak önemini ticaret veya üretim kapasitelerinin önemi ile kıyaslayarak, gücünün karasal olarak sınırlarına, iş bölümünün karmaşıklığına ve kentsel merkezlerin taşıma kapasitesine bakarak yapılır. İkincil etmenler, gelişmiş bir taşımacılık sistemi, yazı, standardlaşmış ölçü birimleri, para birimi, sözleşme ve haksızlıkları cezalandıranvbir hukuk sistemi, sanat, mimari, matematik, bilimsel anlayış, metalurji, politik yapılar ve örgütlenmiş dini içerir.
Geleneksel olarak, gözle görülür askeri, ideolojik ve ekonomik güç başarmış olan devletler, diğer kendi çevrelerinin dışında kalan barbar, vahşi ve ilkel kültür olarak isimlendirdikleri toplumlar ve insan gruplarının aksine kendilerini uygarlaşmış olarak tanımlamışlardır. Günümüz bağlamında “medeni insanlar”, yerli insanlar veya kabile toplulukları ile tezat oluşturuyor.
Kültürel Kimlik
"Uygarlık" aynı zamanda sadece kompleks yapıya sahip bir topluma değil kompleks bir toplumun kültürüne atfende kullanılabilir. Her toplum, uygarlık olsun ya da olmasın, kendini eşsiz kılan bir dizi spesifik fikir, gelenek, sanat ve ürünlere sahiptir. Uygarlıklar, devlet tabanlı karar verme mekanizması, edebiyat, profesyonel sanat, mimari, örgütlenmiş din ve kompleks eğitim gelenekleri, baskı rejimi ve seçkin sınıfı muhafaza edecek kontrol sistemi gibi karmaşık kültürler geliştirme eğilimindedirler.
Herhangi bir uygarlıkla ilgili olan karmaşık kültür yayılıp diğer kültürleride etkileme eğilimindedir ve bazen diğer kültürler asimile edilip uygarlığa katılırlar. (klasik bir örnek olarak baskın Çin medeniyetinin Kore, Japonya ve Vietnam gibi yakın medeniyetler üzerindeki etkisi gösterilebilir). Birçok medeniyet aslında birçok ulus ve bölgeleri de içeren geniş kültürel alanlardır. Kişinin yaşadığı medeniyet o kişinin en geniş kültürel kimliğidir.
Birçok tarihçi geniş kültürel alanlara odaklanmış medeniyetleri birbirinden ayrı birimler olarak düşünmüşlerdir. 20. yüzyıl felsefecilerinden Oswald Spengler[31] birçoğunun "medeniyet" kelimesini kullandığı yerde "kültür" anlamında Almanca "kultur" kelimesini kullanır. Spengler bir medeniyetin tutarlılığının tek bir birincil kültürel sembole dayandığına inanıyordu. Kültürler doğum, yaşam, çöküş ve son döngüsünden geçerler ve yeni bir cezbedici kültürel sembolün etafında şekillenen güçlü yeni bir kültür ortaya çıkar. Spengler medeniyetin, bir kültür için, çöküşün başlangıcı olduğunu belirtir ve bir tür olarak gelişmiş insanlığın yapabileceği en dışsal ve yapay durumu ortaya koyduğunu belirtir..[31]
Medeniyetin bu birleşik kültür kavramı 20 yüzyıl ortalarında tarihçi Arnold J. Toynbee'in teorilerini de etkilemiştir. Toynbee, medeniyet sürecini incelediği çok ciltli Bir Tarih Çalışması adlı eserinde yükseliş ve çoğunlukla çöküş olmak üzere 21 medeniyetin ve 5 "büyüyememiş" medeniyetin tarihsel takibini yapmıştır. Toynbee'e göre medeniyetler, sadece ekonomik ve çevresel nedenlerden ziyade yaratıcı bir azınlığın başarısızlığı, ahlaki ve dini bir çöküş ve önemli zorlukların gereklerinin yerine getirilememesi sonucu çöküşe geçmiş ve son bulmuştur.
Samuel P. Huntington medeniyeti insanların kültürel gruplaşmasının en üst düzeyi ve insanları diğer türlerden ayıran kültürel kimliğin en geniş seviyesi olarak tanımlar. Huntington'ın medeniyetler ile ilgili teorileri aşağıda tartışılmıştır.[32]
Kompleks sistemler
Başka bir grup teorisyen, sistem teorisini kullanarak uygarlığa kompleks bir sistem olarak bakar, ör., beraber çalışarak bir sonuç üreten bir grup objenin analiz edildiği düşünce şeklinin ana hatları. Uygarlıklar kentsel öncesi kültürlerden türemiş kent ağları olarak görülebilir ve bunlar arasındaki ekonomik, politik, askeri, diplomatik, sosyal ve kültürel ilişkiler ile tanımlanırlar. Herhangi bir kurum karmaşık bir sosyal sistemdir ve medeniyet ise çok büyük bir kurumdur.
Sistem teorisyenleri ekonomik ilişkiler, kültürel değiş-tokuş ve politik/diplomatik/askeri ilişkilerde olmak üzere kentler arasındaki birçok ilişkiyi incelerler. Bu alanlar genelde farklı ölçeklerde olabilir. Örneğin, 19. yüzyıla kadar ticaret ağları kültürel ve politik alanlardan çok daha büyüktü. Roma İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu, Hindistan ve Çin'i birbirine bağlayan Orta Asya'dan geçen İpek Yolu ve Hint Okyanusu deniz yolları gibi ticaret yolları, 2000 yıl önce, bahsi geçen medeniyetler herhangi bir politik, diplomatik, askeri veya kültürel ilişkiler içinde değilken, tam anlamıyla işler vaziyetteydi. Bu şekilde uzun mesafe ticaretin ilk kanıtları Antik Çağlarda vardır. Guillermo Algaze, Uruk dönemi sırasında ticaret ilişkilerinin Mısır, Mezopotamya, İran ve Afganistanı birbirine bağladığını iddia eder.[33] Ur Kraliyet Mezarlığı'nda daha sonra bulunan reçinenin Mozambik'ten kuzeye ticaretinin yapıldığı söylenir.
Birçok teorisyen bütün dünyanın hali hazırda, küreselleşme adıyla bilinen bir süreç olan, bütünleşik bir tek dünya sistemi'ne dönüştüğünü iddia eder. Dünya üzerindeki farklı medeniyetler ve toplumlar ekonomik, politik ve hatta kültürel olarak birçok şekilde birbirlerine bağımlı durumdadır. Bu entegrasyonun ne zaman başladığıyla ve bir uygarlığın tanımını belirleyen anahtar özelliğin-kültürel, teknolojik, ekonomik, politik veya askeri-diplomatik-hangi tür entegrasyon olduğuyla ilgili devam eden bir tartışma vardır. David Wilkinson M.Ö. 1500 yıllarında Mezopotamya ve Eski Mısır uygarlıklarının ekonomik ve askeri-diplomatik entegrasyonu sonucu, kendi kullandığı kelimelerle "Merkezi Uygarlık"'ın ortaya çıktığını savunur.[34] Merkezi uygarlık daha sonra Orta Doğu ve Avrupanın tamamını içine alacak şekilde genişlemiş ardından Avrupa Kolonileştirme hareketi ile Amerika ve Avustralya kıtalarını, Çin ve Japonya'yı da 19. yüzyıla kadar entegre ederek küresel bir ölçeğe geçmiştir. Wilkinson'a göre medeniyetler, Merkez Uygarlık örneğinde olduğu gibi, kültürel açıdan heterojen veya Japon uygarlığında olduğu gibi homojen olabilir. Huntington'un "uygarlıklar çarpışması" olarak adlandırdığını, Wilkinson aynı uygarlık içinde farklı kültürel alanların çarpışması olarak kategorize edebilir. Diğerleri küreselleşme yolunda ilk adım olarak Haçlı Seferlerini işaret eder. Daha konvansiyonel bakış açılarına göre sosyal ağlar antik çağlardan beri büyüyüp küçülmüştür ve günümüz küresel ekonomisi ve kültürü yakın tarihli Avrupa kolonizasyonunun bir ürünüdür.
Tarih
Art arda gelen medeniyetlerden oluşan Dünya Tarihi olgusu tamamıyla moderndir. Avrupa Keşif Çağında ortaya çıkan modernlik, "Yeni Dünya"'nın kültürlerinin Neolitik ve Mezolitik dönemleri ile tam bi zıtlık teşkil eder ve karmaşık devletlerin tarih öncesi çağlarda ortaya çıktığını anlatır.[35] Günümüzde kullanıldığı şekliyle uygarlık, merkezileşme, toplumsal tabakalaşma ve iş bölümünün olduğu kompleks bir devlet sistemi olarak, yaklaşık M.Ö 3000 yıllarında erken Bronz Çağı'nda Bereketli Hilal'de ortaya çıkmış olan ilk imparatorlukların tanımına uyar. Gordon Childe uygarlığın ortaya çıkışını arka arkaya gerçekleşen iki devrimden kaynaklandığı şekilde tanımlar: göçebe olmayan toplumların ortaya çıkmasına neden olan Neolitik Devrim ve Kentsel Devrim.
Kentsel Devrim
İlk başlarda, Neolitik, geçim sağlama amaçlı gıda yetiştiricilinden bir geçiş safhası idi. Fakat sürekli tarım yapılması giderek toprak kalitesinde bir azalmaya sebep oldu ve yerleşim yerinden giderek daha da uzak yerlerde tarım yapılmasıyla beraber en sonunda komple yerleşimin başka yere taşınması gereği doğdu. Yarı kurak nehir vadilerinde, yıllık sel baskınları toprak verimliliğini iyileştirdiği için nüfus yoğunluklarının önemli ölçüde artabileceğine bir işaretti. Nitekim bu da ikincil ürünler devrimine yol açtı. İnsanlar evcilleştirilmiş hayvanları sadece etleri için değil aynı zamanda sütleri, yünleri, gübreleri ve tarla sürmek ve taşımacılıkla ilgili kullanmaya başladılar ve bu gelişmeler Avrupa'da yayıldı.
Erken neolitik teknolojileri ve yaşam tarzı ilk başta Batı Asya'da (örneğin Göbekli Tepe, M.Ö. 9,130) ve daha sonra Çin'de Sarı Nehir ve Yangtze havzalarına (örneğin Pengtoushan culture from 7,500 BCE) yerleşti ve sonradan yayıldı. Mezopotamya M.Ö. 10000 yıllarından başlayarak Neolitik Devrimin ilk geliştiği yerlerden biridir ve M.Ö. 6500 yıllarında gelişmeye başlayan medeniyetler vardır. Bu bölge insanlık tarihindeki, tekerlek, çiviyazısı, matematik, astronomi ve tarım da dahil en önemli gelişmelerine ilham veren bölge olarak tanımlanır.[36]
M.Ö. 7000 yılından başlayarak benzer uygarlık-öncesi neolitik devrimler kuzeybatı Güney Amerika'da ve Mezoamerika'da da(Norte Chico uygarlığı) gerçekleşmiştir.[37][38]
8.2 binyıl kuraklık olayı ve 5.9 binyıl Interpluvialı yarı kurak bölgelerin kuruduğu ve çöllerin yayıldığı bir dönemdi.[39] Bu iklim değişikliği toplumlar arasındaki bölgesel şiddetin kar-zarar oranını değiştirdi ve ilk medeniyetlerle ilişkilendirilen surlarla çevrili kentler görülmeye başlandı.
Bu kentsel devrim, ekonomilerin ve kentlerin gelişmesine olanak sağlayan transfer edilebilir ihtiyaç fazlasının birikiminin başlangıcıydı. Aynı zamanda şiddetin devlet tekelinde olması, bölgesel çatışmalar ve asker sınıfının ortaya çıkması, hiyerarşilerin hızlı gelişimi ve insan kurban edilmesi ile de ilişkilendirilir.[40]
Uygarlaşmış kentsel devrim ise yerleşik hayatın gelişmesi, tahıl bitkilerinin ve hayvanların evcilleştirilmesi, ölçek ekonomisini mümkün kılan yaşam tarzlarının gelişmesi ve ihtiyaç fazlası üretimin belirli sosyal sınıflar tarafından biriktirilmesine bağımlı idi. Hala tartışılmasına rağmen, kompleks kültürlerden uygarlıklara geçişin, insan kurban edilme uygulamalarını da yürüten seçkin idareci sınıf tarafından politik gücün daha fazla tekelleşmesine yol açan devlet yapılarının gelişmesi ile ilişkili olduğu izlenimi vardır.[41][42]
M.Ö. 3300 yıllarından başlayarak, Neolitik dönemin sonlarına doğru, değişik elitist kalkolitik medeniyetler yükselişe geçmeye başladı ve Bronz Çağı boyunca büyük çaplı imparatorluklar haline dönüştüler. (Eski Mısır Krallığı, Akat İmparatorluğu, Asur İmparatorluğu, Eski Asur İmparatorluğu, Hitit İmparatorluğu).
Buna paralel bir gelişme, M.Ö. 500 yıllarında Mayalar'ın kentleşmeye başladığı yer olan Kolomb-öncesi Amerikaları'nda bağımsız olarak gerçekleşti ve 15. yüzyıla kadar, Avrupa müdahalesinden kısa süre önce, Aztek ve İnka İmparatorlukları ortaya çıktı.
Aksiyel Çağ
Bronz Çağının Çöküşünü, M.Ö. 1200 yıllarında Demir Çağı izledi. M.Ö 8. ve 3. yüzyıllar arasına denk gelen ve klasik medeniyetlere geçişteki önemli bir safha olarak gösterilen bu dönem, Karl Jaspers tarafından Axial Çağ olarak adlandırılmaktadır ve bu dönemde birçok yeni medeniyet ortaya çıkmıştır.[43] William Hardy McNeill, tarihteki bu dönemin, daha önce ayrı olan uygarlıklar arasındaki kültürel iletişimin ekümenin sonunu getirdiği ve paranın yayılması, daha büyük imparatorluklar ve yeni dinler ile ilişkilendirilen Çin'den Akdeniz'e kadar sosyal değişimi hızlandırmış olan bir dönem olduğunu söyler. Bu görüş yakın zaman içinde Christopher Chase-Dunn ve diğer dünya sistem teorisyenleri tarafından taçlandırılmıştır.
Modernite
Modernliğe doğru büyük bir dönüşüm M.S. 1500 yıllarında Batı Avrupa'da başladı ve bu başlangıç ile bilim ve hukuk ile ilgili yeni yaklaşımlar, ilk kültürleri o günün endüstriyel ve teknolojik uygarlıkları ile bütünleştirecek şekilde, bütün dünyada hızlı bir şekilde yayıldı.
Uygarlıkların Çöküşü
Medeniyetler genelde iki şekilde son bulur; ya genişleyen bir başka imparatorluğa dahil olurlar (örneğin Eski Mısır İmparatorluğu ilk önce Yunan daha sonra da Roma Medeniyetlerine dahil olmuştur) ya da Karanlık Çağ olarak adlandırılan dönemlerde olduğu gibi çökerler ve daha basit bir form alırlar.[44]
Medeniyetlerin çöküşü ile ilgili birçok açıklama öne sürülmüştür. Bazıları tarihsel örneklere odaklanır, diğerleri ise genel teoriye.
- Ibn-i Haldun'dan Mukaddime: İslami medeniyetlerin analizi, yükselişi ve çöküşüyle ilgili teorileri etkilemiştir.[45] Onun görüşüne göre nomadik halkların işgalleri büyümeyi sınırlandırmış ve sosyal çöküşe neden olmuştur.
- Edward Gibbon'nın çalışması Roma İmparatorluğunun Çöküşü ve Sonlanması: Roma İmparatoruğu'nun sonlanması ile ilgili detaylı analiz içeren iyi bilinen bir eserdir. Gibbon'a göre Roma'nın çöküşünün son sahnesi Konstantinopolis'in, M.S. 1453 yılında Osmanlı Türkleri'ne kaybedilmesidir. Romanın inişe geçmesi, normalin çok üzerindeki boyutlarının doğal ve kaçınılmaz bir etkisidir. Bolluk ve varlık çürümenin prensiplerini olgunlaştırmış, yıkımın nedenleri fetihlerle kat kat artmıştır ve yapay destekler zaman veya diğer olaylarla kaldırıldığı an muazzam yapı kendi ağırlığı altında kalmıştır. Harabenin hikâyesi basit ve ortadadır; imparatorluğun neden parçalandığını sormak yerine, bu kadar uzun süre ayakta kalmasına şaşırmamız gerekir.[46]
- Theodor Mommsen, Roma'nın Tarihi: Mommsen'in görüşüne göre Roma'nın çöküşünün sebebi, M.S 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşüdür. Aynı zamanda "yaratılış", "büyüme", "yaşlanma", "çöküş" ve "çürüme"'nin biyolojik benzetmesine ağırlık vermiştir.
- Oswald Spengler, Batı'nın Çöküşü: Spengler Petrarch'ın kronolojik bölümlemesini reddeder ve tarihte "olgunlaşmış" sadece sekiz medeniyet olduğunu savunur. Onun iddiasına göre gelişen kültürlerin emperyalist medeniyetlere dönüşme eğilimi vardır. Plutokraside demokratik yönetim şekilleri ortaya çıkar ve nihai olarak emperyalizmle sonuçlanır. Bu medeniyetler genişler ve sonunda çöker.
- Arnold J. Toynbee, Bir Tarih Çalışması: Toynbee tarihte çok daha fazla sayıda medeniyet bulunduğu görüşündedir. Az sayıda büyümesi duraklamış medeniyetlerinde bulunduğunu ve bütün medeniyetlerin Mommsen tarafından tarif edilen döngüden geçme eğiliminde olduklarını belirtir. Bir medeniyetin çöküş sebepleri, kültürel seçkin bir sınıf, asalak bir seçkin sınıfa dönüşüp iç ve dış proletaryanın yükselmesine yol açtığı zaman ortaya çıkar.
- Joseph Tainter, Kompleks Toplumların Çöküşü: sistem giderek daha kompleks hala geldikçe verimin azaldığını ve daha fazla büyümenin verimi düşürmeye başlayacağını savunur. Tainter, Roma'nın bu ölçüye M.S. 2. yüzyılda ulaştığı görüşündedir.
- Jared Diamond, Çöküş: Toplumlar başarıyı ve başarısızlığı nasıl şeçer : Diamond, inceledği 41 kültürün çöküşü için beş ana sebep olduğunu öne sürer: ormansızlaştırma ve toprak erozyonu gibi çevresel zararlar; iklim değişikliği; gerekli kaynaklar için uzun mesafe ticarete bağımlı olunması; savaş veya işgal gibi iç ve dış şiddetin seviyelerinde yükselme; ve dahili ve çevre ile ilgili problemlere toplumsal tepki.
- Peter Turchin Tarihi Dinamikler ve Andrey Korotayev et al., Toplumsal Makrodinamikler, Laik Döngüler ve Binyıllık trendlere Giriş22 Ocak 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. adlı eserlerinde tarım medeniyetlerinin çöküşünü anlatan birtakım matematiksel modeller önerir. Örneğin, Turchin'in parasal-demografik modelinin temel mantığı şu şekilde özetlenebilir: bir sosyodemografik döngünün başlangıç safhasında yüksek seviyede kişi başına düşen ortalama üretim ve tüketim gözlemleriz ve bu göreceli olarak sadece yüksek nüfuz artış hızına sebep olmakla kalmaz aynı zamanda göreceli olarak yüksek oranda ihtiyaç fazlası üretime sebep olur. Sonuç olarak, bu safhada insanlar çok fazla problem yaşamadan vergilerini ödeyebilirler, vergiler kolayca toplanabilir hale gelir ve nüfus artışına devlet gelirlerindeki artış eşlik eder. Orta safhalarda, aşırı nüfus kişi başına ortalama üretim ve tüketimin düşmesine sebep olur, vergi toplamak giderek zorlaşır, devlet tarafından kontrol edilen nüfusun artışına bağlı olarak devlet harcamaları artar ancak devlet gelirlerinin büyümesi durmuştur. Devlet ciddi parasal sorunlar yaşamaya başlar. En sondaki çöküş öncesi dönemde aşırı nüfus kişi başına düşen ortalama üretimin dahada düşmesine neden olur, ihtiyaç fazlası üretim düşer, devlet gelirleri küçülür ancak artan nüfusu kontrol etmek için devlet daha da fazla kaynağa ihtiyaç duyar. En sonunda bu durum kıtlık, salgın hastalıklar, devletin yapısının bozulması ve demografik ve toplumsal çöküşle biter (Peter Turchin. Historical Dynamics. Princeton University Press, 2003:121–127; Andrey Korotayev et al. Secular Cycles and Millennial Trends. Moscow: Russian Academy of Sciences, 20062 Ekim 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.).
- Peter Heather, Roma İmparatorluğunun Çöküşü: Roma ve Barbarların Yeni bir Tarihi[47]: Heather kitabında bu medeniyetin ahlaki veya ekonomik sebeplerden sonlanmadığını savunur. Barbarlarla yüzyıllar boyunca devam eden cephe temasları en sonunda onları donanımlı ve tehlikeli bir düşman haline getirmiştir. Roma'nın ilk defa savaş alanında defalarca yenilen orduları tekrar tekrar donatması için Roma'nın daha fazla gelir elde etmesi gerektiği gerçeği, İmparatorluğun parçalanmasına yol açtı. Bu argüman Roma'ya özgü olmasına rağmen, Mısırlılar'ın Asya İmparatorluğu, Çin'in Han ve Tang hanedanlıkları, İslami Abbasi Halifeliği ve diğerlerine de uygulanabilir.
- Bryan Ward-Perkins, Roma'nın Çöküşü ve Uygarlığın Sonu[48] adlı eserinde bir medeniyetin çöküşü sırasında, bunu küçümseyen birçok revizyonist tarihçinin aksine, bunlardan etkilenen insanların yaşadığı gerçek korkuları göstermeye çalışır. Kompleks bir toplumun çöküşü basit bir su tesisatının bile 1000 yıl ortadan kaybolması demek. Geç Bronz Çağında Doğu Akdeniz, Mayalar ve Paskalya Adası ve diğer yerler benzer Karanlık Çağ çöküşlerine örnek gösterilebilir.
- Arthur Demarest, Antik Maya: Bir Yağmur Ormanı Uygarlığının Yükselişi ve Çöküşü[49] adlı eserinde arkeoloji, paleoekoloji ve yazıtbilimin en güncel kanıtlarına bütünsel bir bakış açısı kullanarak, sadece belirli bir nedenin yeterli olmadığını, ancak bir dizi düzensiz karışık olayların (toprak verimliliğinde düşüş, kuraklık, artan iç ve dış şiddet vs.) Maya krallıklarının bozulmasına yol açtığını ve çöküş ve çürüme spiralini başlattığını savunur. Ona göre Maya'nın çöküşünde günümüz uygarlığı için alınacak çok dersler vardır.
- Jeffrey A. McNeely yakın zaman önce tarihi bulguların incelenmesinin geçmiş uygarlıkların ormanlarını aşırı tüketim eğiliminde olduklarını gösterdiğini ve bu önemli kaynakların kötü kullanımının aşırı tüketen toplumun çöküşünde önemli bir etmen olduğunu vurguladı.[50]
- Thomas Homer-Dixon, Olumsuzun İyi Tarafı: Felaket, Yaratıcılık, ve Uygarlığın Yenilenmesi 12 Ekim 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. : Yazar burada birim enerji yatırımından sağlanan enerji konusunu irdeler. Harcanan enerjinin elde edilen enerjiye oranı uygarlıkların ayakta kalmasını sınırlandıran merkezi bir etmendir. Sosyal kompleksite düzeyinin, güçlü bir şekilde, çevresel, ekonomik ve teknolojik sistemlerin izin verdiği kullanılabilir enerji miktarına bağlı olduğunu söyler. Bu miktar azaldığı zaman uygarlıklar yeni enerji kaynaklarına ulaşmak zorundadırlar ya da çöküşe geçerler.
- Feliks Koneczny, "Uygarlıkların Çoğulluğu Üzerine" adlı eserinde çalışmasını uygarlıklarla ilgili bilim olarak adlandırır. Uygarlıklar çöker ancak bu çökmek zorunda olduklarından ya da bir döngüsel veya biyolojik yaşam süreleri olmasından dolayı değildir. Günümüzde hala daha var olan ve yakın zamanda çökmesi pek mümkün görünmeyen iki antik uygarlık vardır (Brahmin-Hindu ve Çin). Koneczny uygarlıkların birleşemeyeceğini ve çok gelişmiş bir uygarlığın içinde mevcut olan daha zayıf bir uygarlığa eşit haklar verildiği takdirde gelişmiş uygarlığı aşacağını iddia eder. Koneczny'nin uygarlıklar üzerine olan bu çalışmasındaki başka bir iddia, bir bireyin, kendi deyimi ile "uygarlaşamamışlık" durumuna düşmeden, iki veya daha fazla şekilde uygarlaşamayacağıdır. İki ya da daha fazla uygarlığın yan yana bulunduğu ve işler durumda oldukları sürece kendi sosyal yaşam düzen yöntemini diğeri üzerine empoze edeceği bir varoluşsal çarpışma içinde olacaklarını da belirtir.[51] Yabancı sosyal yaşam düzen yöntemini içine alıp eşit haklar tanımak çürüme ve bozulma sürecine neden olur.
Gelecek
Siyaset bilimci Samuel Huntington'ın argümanı, 21. yüzyılı tanımlayan özelliğin medeniyetler çatışması olacağı şeklindedir.[52] Huntington'a göre, uygarlıklar arasındaki çatışmalar, ulus-devletler ve 19. ve 20. yüzyılın özelliği olan ideolojilerin arasındaki çatışmaların yerini alacaktır. Bu görüşlere Edward Said, Muhammed Asadi ve Amartya Sen gibi diğerleri tarafından güçlü meydan okuma vardır.[53] Ronald Inglehart ve Pippa Norris Müslüman Dünya ve Batı arasındaki gerçek uygarlıklar çatışmasının siyasi ideolojilerden çok Batı'nın daha liberal cinsel değerlerinden kaynaklandığını ancak bu tolerans eksikliğinin sonunda gerçek demokrasinin reddedilmesine yol açacağını savunurlar.[54] "Kimlik ve Şiddet" adlı eserinde Sen, insanların sadece din ve kültürle tanımlanan bir sözde medeniyet çizgisi doğrultusunda bölünmesini sorgular. Bu durumun, insanları oluşturan birçok diğer kimliği gözardı ettiğini ve farklılıklara odaklanmaya yol açacağını savunur.
Kültürel Tarihçi Morris Berman, "Karanlık Çağ Amerikası: İmparatorluğun Sonu" adlı eserinde, kurumsallaşmış tüketimci Birleşik Devletler'de, onu bu düzeye eriştiren aynı etmenlerin, Birleşik Devletleri, çöküşün kaçınılmaz olduğu çok kritik bir eşiğe getirdiğini öne sürer. Siyasi açıdan uzak erişimle ilgili olarak, aynı zamanda çevresel aşırı tüketim ve zengin-fakir arasındaki farkın açılmasından dolayı güncel sistemin devasa bütçe açıklarıyla ve içi boşaltılmış bir ekonomi ile, fiziksel, sosyal, ekonomik ve siyasi açıdan devam edemeyeceği duruma hızlı bir şekilde yaklaştığı sonucuna varır.[55] Çok daha derinlere dayanan bir gelişimi olmasına rağmen, Berman'ın tezi bazı açılardan Jane Jacobs'ın "Urban Planner" adlı eseriyle benzerlikler taşır. Jane Jacobs eserinde toplum ve aile, yüksek eğitim, bilimin pratik uygulaması, vergilendirme ve yönetim ve öğrenilen mesleklerin kendi kurallarını koyması gibi Birleşik Devletler Kültürünün beş önemli unsurunun ciddi bozulma sürecinde olduğunu iddia eder. Jacob'ın argümanına göre bu bozulma, çevresel kriz, ırkçılık ve zengin ile fakir arasındaki farkın açılması gibi toplumsal hastalıklara bağlıdır.[56]
Kültürel eleştirmen ve yazar Derrick Jensen modern uygarlığın çevre ve insanlık üzerinde egemenlik kurmaya doğru gittiğini ve bunun doğal olarak zararlı, sürdürülemez ve kendi kendine zarar verici özellikte olduğunu iddia eder.[57] Tanımlamasını hem dilbilim hem de tarih açısından savunarak, uygarlığı " İnsanlar yerleşik yaşamı seçerler ve nüfus yoğunluğu, yaşamla ilgili gıda ve diğer ihtiyaçların ithal edilmesini gerektiren kentler ortaya çıkar. Uygarlık hem kaynağı hem de sonucu kentlerin büyümesi olan bir kültürdür.[58] Ona göre uygarlıkların daha çok kaynak ithalı ihtiyacı yerel kaynakların aşırı kullanılıp tüketilmesinden kaynaklanır. Bu nedenle uygarlıklar doğal olaral emperyalist ve genişlemeci politikalar izlerler ve bunları korumak için ise son derece militarize olmuş, hiyararşik yapılı ve zorlamaya dayalı kültür ve yaşam tarzlarını benimserler.
Kardashev Ölçeği uygarlıkları teknolojik ilerlemelerine göre sınıflandırır ve ölçümünü spesifik olarak uygarlığın kullanabilir durumda olan enerjisine göre yapar. Ölçek yalnızca varsayımsaldır ama enerji tüketimini kozmik bir perspektife koyar. Kardashev ölçeği, uygarlıklar için hükümleri şu anda var olanlardan teknolojik olarak çok daha ileri düzeydeki uygarlıklar için yapmaktadır.
- Akropolis, Yunanistan, mimari ve mühendisliği, Batı, Müslüman ve Doğu medeniyetlerinde 2400 yıl önce yapıldığı tarihten beri direkt olarak etkilemiştir.
- Lübnan'da Baalbek Tapınağı, bize, Fenikeliler, Babil, Farslar, Yunanlar, Romalılar, Bizanslılar ve Araplar da dahil olmak üzere, dünyanın en etkili medeniyetlerinden bazılarının dini ve mimari stillerini gösterir.
- İtalya, Roma'da Roma Forumu, Roma Cumhuriyeti ve daha sonra Roma İmparatorluğu zamanında Antik Roma uygarlığının, politik, ekonomik, kültürel ve dini merkezi, kalıntıları günümüzde Roma'da hala görülebilmektedir.
- Çin Seddi, Eski Çin devletleri'ni ve Çin İmparatorlukları'nı göçebe grupların baskınlarına ve işgallerine karşı korumak için inşa edilmişken, binlerce yıl boyunca Çin bölgesi ayrıca birçok etkili medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
İnsan olmayan uygarlıklar
Mevcut bilimsel fikir birliği, insanın medeniyet yaratma bilişsel yeteneğine sahip tek hayvan türü olduğu yönündedir. Ancak yakın tarihli bir düşünce deneyi, kuaterner öncesi dönemlerle ilgili jeolojik bilginin azlığı göz önüne alındığında “jeolojik kayıtta endüstriyel bir medeniyet tespit etmenin mümkün olup olmadığını” göz önünde bulundurur.[59]
Kaynakça
- Adams, Robert McCormick (1966). The Evolution of Urban Society. Transaction Publishers. s. 13. ISBN 9780202365947. 30 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Haviland, William (2013). Cultural Anthropology: The Human Challenge. Cengage Learning. s. 250. ISBN 978-1285675305. 13 Temmuz 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Wright, Ronald (2004). A Short History of Progress. House of Anansi. ss. 115, 117, and 212. ISBN 9780887847066. 30 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Llobera, Josep (2003). An Invitation to Anthropology. Berghahn Books. ss. 136-137. ISBN 9781571815972. 30 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Fernández-Armesto, Felipe (2001). Civilizations: Culture, Ambition, and the Transformation of Nature. Simon & Schuster. ISBN 9780743216500.
- Boyden, Stephen Vickers (2004). The Biology of Civilisation. UNSW Press. ss. 7-8. ISBN 9780868407661. 30 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Solms-Laubach, Franz (2007). Nietzsche and Early German and Austrian Sociology. Walter de Gruyter. ss. 115, 117, and 212. ISBN 9783110181098. 30 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- 1964-, AbdelRahim, Layla. Children's literature, domestication, and social foundation : narratives of civilization and wilderness. New York. s. 8. ISBN 9780415661102. OCLC 897810261.
- Bolesti, Maria (2013). Barbarism and Its Discontents. Stanford University Press. ISBN 9780804785372.
- Wei, Ruan (2011). "Civilization and Culture" (PDF). Globality Studies Journal, 24. 15 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Mann, Michael (1986). The Sources of Social Power. 1. Cambridge University Press. ss. 34-41.
- It remains the most influential sociological study of the topic, spawning its own body of secondary literature. Notably, Hans Peter Duerr attacked it in a major work (3,500 pages in five volumes, published 1988–2002). Elias, at the time a nonagenarian, was still able to respond to the criticism the year before his death. In 2002, Duerr was himself criticized by Michael Hinz's Der Zivilisationsprozeß: Mythos oder Realität (2002), saying that his criticism amounted to a hateful defamation of Elias, through excessive standards of political correctness. Der Spiegel 40/2002 28 Şubat 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Cited after Émile Benveniste, Civilisation. Contribution à l'histoire du mot (Civilisation. Contribution to the history of the word), 1954, published in Problèmes de linguistique générale, Éditions Gallimard, 1966, pp. 336–345 (translated by Mary Elizabeth Meek as Problems in general linguistics, 2 vols., 1971).
- Velkley, Richard (2002), "The Tension in the Beautiful: On Culture and Civilization in Rousseau and German Philosophy", Being after Rousseau: Philosophy and Culture in Question, The University of Chicago Press, ss. 11-30
- E.g. in the title A narrative of the loss of the Winterton East Indiaman wrecked on the coast of Madagascar in 1792; and of the sufferings connected with that event. To which is subjoined a short account of the natives of Madagascar, with suggestions as to their civilizations by J. Hatchard, L.B. Seeley and T. Hamilton, London, 1820.
- "Civilization" (1974), Encyclopædia Britannica 15th ed. Vol. II, Encyclopædia Britannica, Inc., 956. Retrieved 25 August 2007. Using the terms "civilization" and "culture" as equivalents is controversial and generally rejected, so that for example some types of culture are not normally described as civilizations.
- "On German Nihilism" (1999, originally a 1941 lecture), Interpretation 26, no. 3 edited by David Janssens and Daniel Tanguay.
- Gordon Childe, V., What Happened in History (Penguin, 1942) and Man Makes Himself (Harmondsworth, 1951).
- Nikiforuk, Andrew (2012). The Energy of Slaves: Oil and the new servitude. Greystone Books.
- Moseley, Michael. "The Maritime Foundations of Andean Civilization: An Evolving Hypothesis". The Hall of Ma'at. 28 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Haziran 2008.
- Moseley, Michael (1975). The Maritime Foundations of Andean Civilization. Menlo Park: Cummings. ISBN 978-0-8465-4800-3.
- Hadjikoumis; Angelos, Robinson; and Sarah Viner-Daniels (Eds) (2011), "Dynamics of Neolithisation in Europe: Studies in honour of Andrew Sherratt" (Oxbow Books)
- Mann, Charles C. (Haziran 2011). "Göbekli Tepe". National Geographic. 27 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Tom Standage (2005), A History of the World in 6 Glasses, Walker & Company, 25.
- Grinin, Leonid E (Ed) et al. (2004), "The Early State and its Alternatives and Analogues" (Ichitel)
- Bondarenko, Dmitri et al. (2004), "Alternatives to Social Evolution" in Grinin op cit.
- Bogucki, Peter (1999), "The Origins of Human Society" (Wiley Blackwell)
- DeVore, Irven, and Lee, Richard (1999) "Man the Hunter" (Aldine)
- Beck, Roger B.; Linda Black; Larry S. Krieger; Phillip C. Naylor; Dahia Ibo Shabaka (1999). World History: Patterns of Interaction. Evanston, IL: McDougal Littell. ISBN 978-0-395-87274-1.
- Pauketat, Timothy R. (2004). Ancient Cahokia and the Mississippians. Cambridge University Press. s. 169. ISBN 9780521520669.
- Spengler, Oswald, Decline of the West: Perspectives of World History (1919)
- Huntington, Samuel P. (1997). The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order (İngilizce). Simon and Schuster. s. 43. ISBN 9781416561248. 30 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- Algaze, Guillermo, The Uruk World System: The Dynamics of Expansion of Early Mesopotamian Civilization (Second Edition, 2004) (978-0-226-01382-4)
- Wilkinson, David (Sonbahar 1987). "Central Civilization". Comparative Civilizations Review. 17. ss. 31-59. 3 Eylül 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Ağustos 2019.
- "Explicit theories of the origin of the state are relatively modern [...] the age of exploration, by making Europeans aware that many peoples throughout the world lived, not in states, but in independent villages or tribes, made the state seem less natural, and thus more in need of explanation." "A Theory of the Origin of the State". 30 Mayıs 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ağustos 2014.
- Milton-Edwards, Beverley (Mayıs 2003). "Iraq, past, present and future: a thoroughly-modern mandate?". History & Policy. United Kingdom: History & Policy. 13 Mart 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Aralık 2010.
- Haas, Jonathan; Creamer, Winifred; Ruiz, Alvaro (Aralık 2004). "Dating the Late Archaic occupation of the Norte Chico region in Peru". Nature (İngilizce). 432 (7020). ss. 1020-1023. doi:10.1038/nature03146. ISSN 0028-0836. PMID 15616561.
- Kennett, Douglas J.; Winterhalder, Bruce (2006). Behavioral Ecology and the Transition to Agriculture. University of California Press. pp. 121–. 978-0-520-24647-8. Retrieved 27 December 2010.
- De Meo, James (2nd Edition), "Saharasia"
- "Ritual human sacrifice promoted and sustained the evolution of stratified societies" op citŞablon:Huh
- Carniero, R.L. (Ed) (1967), "The Evolution of Society: Selections from Herbert Spencer’s Principles of Sociology", (Univ. of Chicago Press, Chicago, 1967), pp. 32–47, 63–96, 153–165.
- Watts, Joseph; Sheehan, Oliver; Atkinson, Quentin D.; Bulbulia, Joseph; Gray, Russell D. (4 Nisan 2016). "Ritual human sacrifice promoted and sustained the evolution of stratified societies". Nature. 532 (532). ss. 228-231. doi:10.1038/nature17159. PMID 27042932.
- Tarnas, Richard (1993). The Passion of the Western Mind: Understanding the Ideas that Have Shaped Our World View (Ballantine Books)
- Toynbee, Arnold (1965) "A Study of History" (OUP)
- Massimo Campanini (2005), Studies on Ibn Khaldûn 28 Ağustos 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Polimetrica s.a.s., p. 75
- Gibbon, Decline and Fall of the Roman Empire, 2nd ed., vol. 4, ed. by J. B. Bury (London, 1909), pp. 173–174. Chapter XXXVIII: Reign Of Clovis. Part VI. General Observations On The Fall Of The Roman Empire In The West.
- Peter J. Heather (1 Aralık 2005). The Fall Of The Roman Empire: A New History Of Rome And The Barbarians. Oxford University Press. ISBN 978-0-19-515954-7. 19 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2012.
- Bryan Ward-Perkins (7 Eylül 2006). The Fall of Rome: And the End of Civilization. Oxford University Press. ISBN 978-0-19-280728-1. 19 Haziran 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2012.
- Demarest, Arthur (9 Aralık 2004). Ancient Maya: The Rise and Fall of a Rainforest Civilization. ISBN 978-0-521-53390-4.
- McNeely, Jeffrey A. (1994) "Lessons of the past: Forests and Biodiversity" (Vol 3, No 1 1994. Biodiversity and Conservation)
- Koneczny, Feliks (1962) On the Plurality of Civilizations, Posthumous English translation by Polonica Publications, London ASIN B0000CLABJ. Originally published in Polish, O Wielości Cywilizacyj, Gebethner & Wolff, Kraków 1935.
- Huntington, Samuel P., The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order, (Simon & Schuster, 1996)
- Asadi, Muhammed (22 Ocak 2007). "A Critique of Huntington's "Clash of Civilizations"". Selves and Others. 26 Nisan 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2009.
- Inglehart, Ronald; Pippa Norris (Mart–Nisan 2003). "The True Clash of Civilizations". Global Policy Forum. 20 Ocak 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Ocak 2009.
- Berman, Morris (2007), Dark Ages America: the End of Empire (W.W. Norton)
- Jacobs, Jane (2005), Dark Age Ahead (Vintage)
- Jensen, Derrick (2006), "Endgame: The Problem of Civilization", Vol 1 & Vol 2 (Seven Stories Press)
- Jensen, Derrick (2006), "Endgame: The Problem of Civilization", Vol 1 (Seven Stories Press), p. 17
- Schmidt, Gavin A.; Frank, Adam (Apr 10, 2018). "The Silurian Hypothesis: Would it be possible to detect an industrial civilization in the geological record?". arXiv:1804.03748 [astro-ph.EP].