Celali isyanları
Celâlî isyanları, 16. ve 17. yüzyıllarda, Osmanlı yönetimindeki Anadolu'da Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve IV. Mehmed dönemine kadar devam eden zaman zarfında devlete karşı ekonomik, sosyal, askerî ve siyasi nedenlerle ayaklananlara verilen addır.
Celâlî isyanları | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
| |||||||
Taraflar | |||||||
Osmanlı Devleti | Celâlîler |
“Celâl’e mensup” anlamına gelen Celâlî tabiri, 16. yüzyıl başlarında (1519) isyan eden Bozoklu Şeyh Celâl’le ilgilidir. Celâlî isyanları başlangıçta, Osmanlı idaresinden memnun olmayan zümrelerin ve Şiî eğilimli Türkmen gruplarının Safevîlerin de tahrikiyle devlete başkaldırmaları şeklinde ortaya çıkmış, 16. yüzyılın sonlarından itibaren büyük bir mesele hâlini alarak değişik bir mâhiyet kazanmıştır. Osmanlı devlet anlayışı, bu isyanları “hurûc ale’s-sultân” olarak değerlendirmiş ve kaynaklarda bu ifade sık sık kullanılmıştır.[1]
Bu ayaklanmaların adı, bu kapsamdaki ayaklanmaların ilkinin önderi olan Şeyh Celâl’den gelir. Bozoklu (Yozgat) olan Şeyh Celâl önderliğinde topraksız köylüler, ağır vergilerden ezilenler, toprakları elinden alınmış eski sipahiler, sekbanlar, yerel idarecilerin baskı ve adaletsiz yönetiminden şikâyetçi olan kitleler, 1519 yılında Osmanlı yönetimine başkaldırdı. Tokat yöresinde başlayan ayaklanma, aynı yıl içerisinde kanlı bir biçimde bastırıldı.[2]
Celali isyanlarının nedenleri
16. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti'nde ekonomik ve toplumsal bunalım baş gösterdi. Anadolu ve Akdeniz üzerinden geçen uluslararası ticaret yollarının coğrafi keşifler sonucunda yön değiştirmesi de bunda etkili oldu. Osmanlı Devleti, bu ticaret yollarının ve gelirlerinin kendi topraklarından geçtiği dönemlerde sağladığı kazancı yitirdi. Öte yandan Avrupa devletlerinin güçlenmesi karşısında fetihlerin durmasıyla ganimet gelirleri de ortadan kalktı. Devlet, gereksinim duyduğu geliri sağlayabilmek için vergileri artırdı. Osmanlı yönetiminin babadan-oğula geçmemesinde titizlikle durduğu tımar sistemi saltanat haline geldi. Oluşan bu yarı-feodal durum, vergileri ödeyemeyen köylülerin topraklarını terk etmesine, kasaba ve kentlere iş için göç etmesine yol açtı. Geçim yolu bulamayanlar ise eşkıyalığa başladılar ya da eşkıyaya katıldılar. Bütün bunların sonucunda Osmanlı toplumsal ve ekonomik düzenin altüst oldu. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, medrese öğrencisinden askerine kadar toplumun bütün kesimlerine yansıdı. Ayrıca Anadolu'da yaşayan Alevi halk, Osmanlı Devleti'nin Sünnilik üzerine kurulu teokratik yapıda olmasına karşı çıkıyordu. Bu yüzden sık sık Osmanlı ile ters düşüyorlardı.
Anadolu'da ilk büyük Celali Hareketleri, medrese öğrencilerinin (suhte ya da softa) hareketi olarak ortaya çıktı. Medrese öğrencileri ve medrese bitirip iş bulamayanlar Yozgat, Amasya, Adıyaman, Sivas ve Malatya yörelerinde büyük ayaklanmalar başlattılar. Bu ayaklanmalar tarihe Suhte ayaklanmaları olarak geçti. Daha sonra, Osmanlı askeri sınıfından levent ve sekbanlar da ayaklandılar. Bu arada Osmanlı Devleti'nin yerel yöneticileri, güç kullanarak halktan vergi toplamaya başladılar. Yerel yöneticilerin zulmü merkezi hükûmet tarafından önü alınamaz duruma gelince, III. Murat (1574-1595), III. Mehmet (1595-1603) ve I. Ahmet (1603-1617) soygunlara, yöneticilere ve memurlara karşı köylülerin silahla mücadele etmesini isteyen fermanlar çıkardılar. Bu dönemin önemli ismi Şeyhülislam Mustafa Sunullah Efendi olmuş ve devşirme sadrazamlara karşı verdiği fetvalar ile Anadolu'daki Türk varlığının yaşamasını sağlamıştır.
Destekleyen gruplar
Anadolu'da meydana gelen Celali isyanlarına sadece çiftçiler ve işsizler destek vermemiştir, Osmanlı devletinin Sünni teokratik yapıda olmasına karşı çıkan Aleviler de Celali isyanına destek vermiştir.
Anadolu'daki önemli Celali ayaklanmaları ve önderleri
Şeyh Celâl isyanının bastırılmasından sonra 1525 yılında İçel Sancağındaki vergi memurunun Süklün Koca adlı ihtiyara kötü davranışları sonucu Süklün Koca, diğer adıyla Kadri Hoca Baba, köylüleri etrafına toplamış, oğlu Süklün Şah ya da Şah Veli de kendisine katılmıştır. Daha sonra o çevrede büyük saygı gören Baba Zünnun da köylülerin başına geçerek ayaklanma çıkardı. Çıkan ayaklanma 1526 yılında bastırıldı. Anadolu'da artan mali sıkıntılar yanında yeni düzenlemelerden memnun olmayan ve yoğun Safevi propagandasından etkilenen Türkmen gruplarının destek verdiği Kalender Çelebi İsyanı,1526 Mohaç Seferi sırasında patlak verdi. İsyan Orta Anadolu'da süratle yayıldı. 1527 yılında sadrazam Pargalı İbrahim Paşa komutasındaki Osmanlı güçlerinin, 1527' de Elbistan dolaylarındaki galibiyeti sonucu Kalender'in öldürülmesiyle isyan bastırıldı.[2]
16. yüzyılda Anadolu’da önemli bir nüfus artışı olmuş, fakat tarım alanlardaki artış buna cevap verememişti. Bu nüfus artışı Anadolu’da yersiz yurtsuz bir kalabalığın meydana gelmesine yol açtı. Toprakların yetmemesi sonucu çiftbozan olan bu gruplar için devlet ve beylerin kapısında “kapı halkı” olmak tek çıkar yoldu. Bunların bazıları sınır kalelerine azap, yeniçeri, donanmada levent ve gönüllü de olabiliyorlardı. İş bulamayıp boşta kalanlarsa “garip-yiğit” adları altında çoğunluğu teşkil ediyordu. Bunların bir kısmı medreselere giriyor, ancak çoğu istihdam edilemedikleri için imaretlerin etrafında başıboş gruplar oluşturuyorlardı. Bütün bunlar bazı sosyal karışıklıklara zemin teşkil ediyordu. II. Selim devrinde başıboş kalabalık grupların zararları yavaş yavaş görülmeye başlandı. Bunun üzerine henüz büyümemiş bu tehlikeye karşı mahallinde müdafaa tedbirleri düşünüldü. Hükûmet, köylüler arasından seçilen bir yiğitbaşı ile onun idaresinde köy delikanlılarından meydana gelen otuz kırk kişilik yerel koruma birliklerinin kurulmasını teşvik etti. Köy halkı bir yiğitbaşı ve onun emrinde il erleri seçmek suretiyle bu grupların saldırılarından korunmaya çalıştı. İl erleri teşkilatı Celâli mücadelesinde önem kazandı.[1] Ancak daha sonraları halkın arzusu ile teşkil olunan il-erleri'nin başında bulunan yiğitbaşılar bile bölükleriyle beraber Celâlî olmaya başladılar. Mesela suhtelere karşı uzun zamandan beri yiğitbaşı olarak kendisini tanıtan Neslioğlu, bu vaziyetinden faydalanarak köylülerin başına geçmiş, Afyonkarahisar ve Isparta taraflarında en bilinen bir Celâli olmuştu. Kastamonu ve Çankırı taraflarına şöhret salan Urgancıoğlu Mehmed Pehlivan da aynı şekilde idi.[3]
16. yüzyılın sonlarına değin Celali ayaklanmaları, daha çok yöresel bir özellik taşıyordu. 1598'de Sivas ve Maraş bölgesinde çıkan Karayazıcı Ayaklanması, Celali hareketlerinin niteliğini değiştirdi. Sekban askerlerinin komutanıyken ayaklanan Karayazıcı’ya, dirlikleri ellerinden alınan sipahiler, topraklarını terk eden köylüler, işsiz kalan sekbanlar, yönetimden hoşnut olmayan beyler ve paşalar da katıldı. 20 bin kişilik bir ayaklanmacı ordusunu yöneten Karayazıcı, büyük kentlere bile baskınlar düzenleyip çekiliyordu. Karayazıcı üzerine gönderilen Osmanlı ordusu karşısında Tokat'a çekildi ve 1601'de öldü.
Karayazıcı'nın ölümünden sonra ayaklanmacıların başına kardeşi Deli Hasan geçti. Osmanlı Devleti, Orta Anadolu'ya egemen olan Deli Hasan kuvvetlerini bastıramayınca, onunla anlaşma yolunu seçti. Deli Hasan’ı paşa unvanıyla Bosna beylerbeyliğine atadı. Ancak devletin bu tavrı öbür Celali önderlerini cesaretlendirdi. 1603-1608 arasında Celali ayaklanmaları bütün Anadolu'ya yayıldı. Tavil Ahmed, Canboladoğlu ve Kalenderoğlu gibi Celali önderler devlet otoritesini ortadan kaldırdılar. Anadolu’daki köylüler canlarını kurtarmak için yerlerini terk ederek dağlara, korunaklı şehir ve kasabalara sığınmak zorunda kaldılar. Osmanlı tarihine bu dönem "Büyük Kaçgun" olarak geçmiştir.
Sonunda Osmanlı Devleti, Celalileri kesin olarak ortadan kaldırmaya karar verdi. Sadrazam Kuyucu Murat Paşa büyük bir orduyla 1606’da Anadolu'ya geçti. 1610 yılına kadar isyancı Celalileri ve adamlarını acımasızca öldürerek cesetlerini açtırdığı kuyulara doldurttu. Bu dönemde öldürttüğü insan sayısının 65 bin civarında olduğu rivayet edilir.
Erzurum beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa 1622'de yeni bir ayaklanma başlattı ve bu ayaklanma ancak 1627’de bastırılabildi. Sultan I. İbrahim döneminde (1640-1648) Sivas Valisi Varvar Ali Paşa ve Isparta yöresinde Kara Haydaroğlu ile Katırcıoğlu ayaklanmaları çıktı. Ama Osmanlı Devleti, ayaklanmacılara karşı siyasetini belli ölçülerde değiştirdi ve onları denetim altına alma yolunu kullandı. Katırcıoğlu, Karaman beylerbeyliğiyle ödüllendirilerek etkisiz hale getirildi. Bu devredeki diğer bir asi, Gürcü Abdünnebi adlı kapıkulu süvarisiydi. Kapıcılar kethüdâlığına kadar yükselip Niğde ve Bor taraflarında çiftlikler elde ederek nüfuzunu arttıran ve Safed voyvodalığını elde eden Abdünnebi, saltanat değişikliğinden dolayı İstanbul’a gönderdiği paranın hükûmet tarafından yeniden talep edilmesi üzerine mağdur duruma düşmüştü. Ayrıca İstanbul’da Sultanahmed Vakası’nda öldürülen sipahilerin kanlarını da dava ediyordu. İstanbul üzerine yürüyen Abdünnebi Üsküdar’da Bulgurlu civarında yenilgiye uğratıldı; daha sonra, “Anadolu bizim, Kütahya’da otururuz, Rumeli sizin olsun” diyerek çekildiyse de Kırşehir mutasarrıfı İshak Paşa tarafından Karapınar’da yakalanıp idam edildi.[1] 1658'de ayaklanan Abaza Hasan Paşa'ya da devlet görevi verildi. Anadolu'da 17. yüzyıl ortalarından sonra görülen yerel Celali toplulukları da II. Viyana Kuşatması'ndan sonra Avusturya ve müttefiklerine karşı yürütülen savaşlarda asker olarak orduya verildi. Bundan sonra Anadolu’da yer yer mahalli isyan hareketlerine rastlanmakla beraber büyük bir isyan çıkmadı. Bu döneme ait kaynaklarda Celâli kelimesine tesadüf edilmekle birlikte daha çok “eşkıya” veya “türedi eşkıyası” tabirleri kullanılmıştır.
Celali ayaklanmalarının sonuçları
Celali ayaklanmaları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirdi. Ağır vergiler yüzünden “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçti. Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar. Osmanlı toprak düzeninin bel kemiği olan Tımar Sistemi bozuldu. Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu. Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı. On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı. İsyandan sonraki kıyımdan kaçabilenler İran'a kaçarlarken, saklananlar İç ve Doğu Anadolu Alevilerinin temelini oluşturmuşlardır ve atalarıdırlar, Saklanmayan ve kaçmayan kalabalık Türkmen aşiretleri ise bugünkü Bulgaristan ve Makedonya topraklarına sürgün edilmişlerdir, o vakte kadar yalnız Batı Anadolu'dan yapılan iskanlarla az bir Türk nüfusuna sahip olan Balkanlarda bu tarihten itibaren Türkler çoğalmıştır. Köylü çiftbozan olmuştur yani tarlasını bırakıp, işlemeyip göç etmek istemiştir, böyle köylülere çiftbozan adlı ceza vergisi uygulanırdı.
Kaynakça
- "İslam Ansiklopedisi, Mücteba İlgürel". 10 Şubat 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Şubat 2015.
- "Osmanlı Tarihinde Vergi İsyanları-I, Prof. Coşkun Can AKTAN". 22 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Haziran 2014.
- "Celali Fetreti, Mustafa Akdağ" (PDF). 28 Şubat 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Şubat 2015.
Ek okuma
- Akdağ, Prof. Dr. Mustafa, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası - Celâli İsyanları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2009