Pargalı İbrahim Paşa

Pargalı İbrahim Paşa, Makbul İbrahim Paşa, Frenk İbrahim Paşa ya da öldürüldükten sonraki unvanıyla Maktul İbrahim Paşa (1495, Parga - 15 Mart 1536, Kostantîniyye[lower-alpha 2]), I. Süleyman saltanatı döneminde 27 Haziran 1523 - 15 Mart 1536 arasında sadrazamlık yapan, önemli siyasal ve askerî olaylarda rol oynayan Osmanlı devlet adamı. Sahip olduğu yetkiler sebebiyle Osmanlı İmparatorluğu dış siyasetinin beyni olarak kabul edilmektedir.

Pargalı İbrahim Paşa
Pargalı İbrahim Paşa'yı gösteren bir gravür (1648)
Osmanlı Sadrazamı
Görev süresi
27 Haziran 1523 - 15 Mart 1536
Hükümdar I. Süleyman
Yerine geldiği Pîrî Mehmed Paşa
Yerine gelen Ayas Mehmed Paşa
Kişisel bilgiler
Doğum y. 1495
Parga
Ölüm 15 Mart 1536
Kostantîniyye, Osmanlı İmparatorluğu
Evlilik(ler) Hatice Sultan ya da
Muhsine Hatun
Çocuk(lar) Mehmed Şah[lower-alpha 1]

Kesin memleketi bilinmemekle birlikte, çeşitli kaynaklarda Rum, İtalyan ya da Hırvat asıllı olduğu söylenmektedir. Babasının Parga'da bir denizci veya balıkçı olduğu tahmin edilmektedir. Küçük yaşta esir düşerek Manisa'ya getirilen İbrahim, burada Süleyman tarafından maiyetine alındı ve ölümüne kadar onun yanından ayrılmadı. Belgrad ve Rodos seferlerinde yer aldı. Süleyman'ın saltanatının başlamasıyla birlikte, hızla yükselerek önce has odabaşı oldu, daha sonra ise sadrazamlığa yükseldi. Bunların yanında Rumeli ile Anadolu Beylerbeyi ve Seraskerlik makamlarınında sahibi oldu.

Görkemli bir düğünle evlendikten kısa bir süre sonra, Hain Ahmed Paşa'nın isyanı sonrası iç karışıklıklarla uğraşan Mısır'a düzeni sağlaması için gönderildi. Mısır'a kara yolu üzerinden giderken, birçok noktada halkın şikayetlerini dinleyerek çözüme kavuşturdu. Mısır'da birçok yenilik yaptı. Macaristan'da gerçekleşen Mohaç Muharebesi'nin kazanılmasında büyük rol oynadı. I. Viyana Kuşatması'na katıldı, 1533 yılında Avusturya ile imzalanan ve Avusturya arşidükünü Osmanlı sadrazamına eşit sayan, İstanbul Antlaşması'nın görüşmelerini yürüttü.

14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edilen İbrahim Paşa, padişahın emriyle gece saraydaki odasında dört dilsiz cellat tarafından boğularak idam edildi.

Farsça, Rumca, Sırpça ve İtalyanca dillerini bilen İbrahim Paşa, sanata oldukça meraklıydı. Müzik alanında çocukluğundan itibaren yoğun bir eğitim gördü. Bunun yanında 13 yıllık sadrazamlık görevi süresince birçok camii, medrese, hamam ve çeşme gibi eserler yaptırdı.

Kökeni ve devşirilmesi

Pargalı[2], Frenk[3], Makbul[3][4] ve Maktul[3][5][4] gibi unvanlarla anılan İbrahim Paşa'nın hayatının ilk yıllarına dair ayrıntılı bir bilgi yoktur.[2] Pargalı İbrahim Paşa'nın kökeni ile ilgili farklı bilgiler mevcuttur. Eski Osmanlı kaynakları Efrenci (Frenk) olduğundan bahsetmektedir.[3] Sonradan yazılan kaynaklarda ise babasının Parga'yı yurt edinen Cenevizli ya da Cenovalı bir İtalyan balıkçı olduğu belirtildi.[3] Bunların dışında Pargalı İbrahim Paşa'nın Rum veya Hırvat olduğu iddia edildi.[6][3] Bazı kaynaklar İbrahim'in despotat bir Slav lehçesi konuştuğunu, 1533'te Habsburglar ile yapılan barış görüşmeleri sırasında I. Ferdinand'ın Hırvat elçisi Jerome ile ana dilinde sohbet ettiğini belirtti.[7][lower-alpha 3] Âlî tarihi ile Hadikatü'l-vüzera isimli eserlerde Frenk olduğu yazılıdır. Hadikatü'l-vüzera bunun yanında Rum asıllı olduğunu da söyledi.[6][3] Avrupa kaynakları ise Rum, İtalyan ve Arnavut olduğuyla ilgili farklı bilgiler vermektedir.[9]

Doğumunun kesin tarihi bilinmemekle birlikte, İbrahim'in kendisinin 1494'te Süleyman'la aynı hafta doğduğunu söylediğini belirten rivayetler mevcuttur.[3][lower-alpha 4] Bunun dışında doğumuyla ilgili yapılan araştırmalarda genellikle 1493 tarihi verildi.[11][12][13] Ayrıca Latîfî ve Yılmaz Öztuna 1495[14][15], Hester Donaldson Jenkins ise 1494 yılını zikretti.[16] Rivayetlere göre günümüzde Yunanistan'da kalan Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu.[3] Ayrıca Venedik diplomatlarının raporlarında da, İbrahim'in sık sık Parga'da doğduğunu söylediği beyan edildi.[lower-alpha 5] Ailesi hakkında çok az bilgi olmasına karşın, babasının bir denizci veya balıkçı olduğu düşünülmektedir.[5][18][19][10][16][20][3] II. Bayezid devrinde korsanlarca ya da askeri bir baskında esir edildiği tahmin edilmektedir.[10][16][21][22][23][2][3] Daha sonra Osmanlı'nın veliaht şehzadelerinin görev yaptığı Manisa'ya (Saruhan Sancağı) götürüldü. İbrahim'in Manisa sarayına nasıl geldiğine dair farklı rivayetler vardır.

Bir rivayete göre II. Bayezid devrinde Bosna valisi İskender Paşa tarafından, bir akın esnasında ele geçirilen İbrahim, yetenekli olduğu düşünülerek Kefe Sancak Beyi Süleyman'a hediye edildi ve onunla birlikte saraya gitti.[6][24][18][2] Diğer bir rivayete göre ise, Manisa'da zengin ve dul bir kadına satıldı.[5][20][16][9][18][3] Bu kadın İbrahim'in, İslamiyet, yabancı dil, şiir ve özellikle keman çalma konusunda iyi bir müzik eğitimi almasını sağladı.[25][10][20] Daha sonra ise İbrahim Süleyman'ın hizmetine girdi.[6][19][18][26] Bu son rivayete göre Şehzade Süleyman bir gezinti esnasında ağaçların arasında İbrahim'in çaldığı kemanın sesini duydu ve onu yanına çağırttı. Giyimini ve yeteneğini beğendiği için onu maiyetine aldı.[3]

İbrahim Paşa, kökenini ve ailesini hiçbir zaman unutmadı.[27] 1527'de babası onu ziyaret etmek için Kostantîniyye'ye geldi ve daha sonra annesi ve iki erkek kardeşi sarayda kaldı.[27][28][29] Babası İslâm'ı kabul ederek Yunus adını aldı[30][18][31] ve İbrahim ona bir sancak veya valilik verdi.[27][23][18] Bu sayede babası 2.000 altınlık bir yıllık gelir elde etti.[29] Devşirilmeden önce Hristiyan olan İbrahim, İslam'ı benimsedi. O dönemde bir Hristiyan'ın Osmanlı İmparatorluğu'nda bu şekilde bir kariyer yapması olanaksızdı.[27][28]

Padişahla ilişkisi ve politik yaşamı

İlk yılları

I. Süleyman'ın maiyetinden idamına kadar geçirdiği yıllar boyunca, Pargalı onun yakın arkadaşı ve danışmanı oldu.[9] Süleyman padişah olduktan sonra onunla birlikte Kostantîniyye'ye geldi ve Osmanlı Devleti'nde Sadrazamlık, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylikleri ve Seraskerlik (1528/29-1536) dahil olmak üzere en üst düzeylerdeki görevlerde bulundu.[32]

Boğdan Prensi Dimitri Kantemiroğlu, İbrahim'in sekizinci odaya bağlı sıradan bir yeniçeri olduğunu iddia etti. Ancak Hammer onun bu görüşünün doğru olmadığını ve İbrahim'in askeri değil, sivil bir eğitim aldığını belirtti.[33] İbrahim, Kostantîniyye'ye geldikten sonra ilk olarak Enderûn Mektebi'nde eğitim gördü.[33] Süleyman'ın şehzadelik yıllarında iç oğlan olarak görev yapan İbrahim,[33] Süleyman'ın padişah olması ile birlikte ilk olarak hademe-i hassa reisi ve doğancıbaşı makamlarına getirildi.[34][33] Daha sonra has odabaşılık ve iç şahincilerbaşı görevine atandı.[2][35][6][32][36] Bu makamlarda yaklaşık 2 yıl 8 ay görev yaptı.[3] Padişah, İbrahim'i daha büyük rütbelere getirmeden önce çeşitli muharebelere götürerek tecrübe kazanmasını sağladı.[26] 1521'de Belgrad'ın Fethi'nde kapı ağası rütbesiyle görev aldı.[2] Bu seferin öncesinde masrafları Süleyman tarafından karşılanan At Meydanı'ndaki İbrahim Paşa Sarayı'nın inşası başladı.[2][35][37][lower-alpha 6] Padişahın bir saray inşa ettirmesi, İbrahim'in nüfuz ve gücünün artmasını sağladı.[35][37] 1522'deki Rodos seferine katıldı. Bilim, cesaret ve düşünce alanlarında kendini geliştirmeyi başaran İbrahim, padişahla düşünce alışverişinde bulunup seferlere katıldı ve devlet yönetiminde de söz sahibi olmaya başladı.[38] Aynı zamanda da, kişisel servetini de arttırdı.[39] Alçak gönüllü kişiliği sayesinde, diğer vezirler İbrahim'e karşı kin beslemeyerek, onu padişahın bir eğlence arkadaşı olarak gördüler.[38]

Sadrazamlığa yükselişi ve Hain Ahmed Paşa'nın isyanı

Günümüzde İstanbul'daki Sultanahmet Meydanı'nda yer alan İbrahim Paşa Sarayı, I. Süleyman tarafından İbrahim Paşa'ya hediye edildi.

İbrahim 27 Haziran 1523'te,[lower-alpha 7] Osmanlı Devleti'nin kanun ve geleneklerinde görülmeyen bir şekilde, has odabaşılık görevinden Pîrî Mehmed Paşa'nın yerine sadrazam olarak atandı.[42][21][6][2][43] Aynı zamanda Rumeli Beylerbeyi makamının da yeni sahibi oldu.[42][2][43] Bu makamda hiç tecrübesinin olmaması nedeniyle, divan kurallarını öğretmesi amacıyla Celâlzâde Mustafa Çelebi İbrahim Paşa'nın danışmanı olarak görevlendirildi.[6] Bu karar, önceki vezirlerin baskısından ve rekabetlerinden yılmış olan halk tarafından sevinçle karşılandı.[38] İbrahim, sadrazamlığa yükseldikten sonra, bu görevi Rumeli Beylerbeyliği ile birlikte yürüttü.[19] 17. yüzyılda Koçi Bey, IV. Murad'a sunduğu olduğu eleştirel tarzdaki Koçi Bey Risalesi'nde, İbrahim'in kanun ve teamüllere aykırı bir şekilde sadrazam yapılmasını şu sözler ile tenkit etti: Harem-i hâss huddâmmdan silâhdârı olan İbrahim Paşa'yı def'aten Vezir-i a'zam idüp evvelki kaideyi gözetmedi. (...) iltifât-ı Pâdişâhîye mağrûr olmağla vukuufu olanlara dakhî suâl itmeğe tenezzül eylemeyüp gafletleri kemâlde olmağın âlemin intizâmı bozuldu.[43]

Pîrî Mehmed Paşa'nın sadrazamlığı döneminde, ikinci vezir makamında bulunan Hain Ahmed Paşa, Has Odabaşı İbrahim'in sadrazam olmasından sonra büyük bir hayal kırıklığına uğradı.[44] Pîrî Mehmed Paşa'nın gözden düşmesinde etkisi olan Ahmed Paşa,[19][45][46] Celâlzâde Mustafa Çelebi tarafından; hemen hemen herkese isyan eden asi bir ruhu vardı. Yükselmeğe pek hırslı olan kalbi bir fesat ocağı idi sözleriyle tanımlanmıştır. [47] Ahmed Paşa ve onu destekleyenler tarafından, Pîrî Mehmed Paşa'nın rüşvet aldığı dedikodusu yayıldı. Padişah, Kazasker Fenarîzade Muhyiddin Çelebi'yi bu iddiaların doğruluğunu araştırması için görevlendirdi. Pîrî Mehmed Paşa'ya kin güden Muhyiddin Çelebi, araştırmanın neticesini Pîrî Mehmed Paşa'nın aleyhine olacak şekilde padişaha bildirdi ve Pîrî Mehmed Paşa suçlu bulunarak sadrazamlıktan azledildi.[48] Sadrazam olan İbrahim'in emrine girmek istemeyen Ahmed Paşa, padişahtan Mısır Beylerbeyliği'ni istemeye başladı.[49][45] Padişahta, Ahmet Paşa'nın akıbetini merak ettiği için onu Mısır Beylerbeyi olarak atayarak her istediğini verdi.[44][46]

Ancak Ahmed Paşa, Kahire Sarayı'na ulaşınca, saltanat ve bağımsızlık hevesine kapıldı.[50] Mısır hazinesindeki değerli paraları ve altınları kullanarak, Mısır askerlerinin ele başlarını iradesi altına aldı. Mısır'daki Osmanlı kanun ve düzenini, kendi istek ve arzularına göre değiştirdi.[50] Ahmed Paşa'nın bu yaptıklarını öğrenen Padişah ise, Ahmed Paşa'yı görevden azlederek idam edilmesini emretti. Ancak bu kararı öğrenen Ahmed Paşa ise isyan etti ve "el-Melikü'l-mansur Sultan Ahmed Han" unvanıyla saltanatını ilân ederek, kendi adına hutbe okutup sikke bastırdı.[50][51][52] Ancak daha sonra yakalanarak idam edildi.[53][54]

Hatice Sultan'la evliliği meselesi

İbrahim Paşa'nın 1534 yılında Tebriz yakınlarındayken eşine yazdığı mektup.

İbrahim Paşa'nın eşinin kimliği devam eden tartışmaların konusudur.[55] Tarihçiler genellikle paşanın Süleyman'ın kız kardeşlerinden biriyle evli olduğunu öne sürme eğiliminde olsalar da, bunu kanıtlayacak hiçbir kayıt bulunamadı.[56][24][55] Yazılı kaynaklarda İbrahim Paşa'nın düğünü hakkında ayrıntılı bilgi olmasına karşın, evlendiği kişi ile ilgili hiçbir bilgi yer almamaktadır.[lower-alpha 8] İbrahim Paşa, Mayıs 1524'te At Meydanı'nda iki hafta boyunca devam eden bir düğünde evlendi.[58] Düğüne, başta padişah olmak üzere ordunun ve hükumetin ileri gelenleri davet edildi.[59][60][61]

Hammer, Çağatay Uluçay ve M. Tayyib Gökbilgin gibi bazı tarihçiler, padişahın İbrahim Paşa'nın düğününe katılımından ve ihtişamından etkilenerek, İbrahim Paşa'nın eşinin ancak Süleyman'ın kız kardeşlerinden biri olabileceğini sıklıkla varsaydılar.[58][62] Türk tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın Osmanlı İmparatorluğu isimli kitabında, İbrahim Paşa'nın Hatice Sultan ile evlenip saygınlığını artırdığını belirtmesiyle birlikte bu iddia yirminci yüzyılın ortalarında daha fazla taraftar kazandı.[58] Nitekim 1965 yılında Uzunçarşılı, daha önceki iddiasında yanıldığını ve İbrahim Paşa'nın eşinin Osmanlı prensesi olmadığını kabul eden bir makale yayınladı.[63] Bir yıl sonra, 1966'da Nigar Anafarta, Uzunçarşılı'nın bu argümanını destekleyen kanıtlar elde etti ve eşi tarafından paşaya yazılan "Muhsine" imzalı bir mektup yayınladı.[64] Topkapı Sarayı'nda İbrahim Paşa tarafından gönderilen toplam 11 adet mektup bulunmaktadır. İbrahim Paşa'nın eşi gönderdiği bir mektupta, Valide Sultan Ayşe Hafsa Sultan'ın ölümü dolayısı ile izin almadan saraya baş sağlığı ziyaretine gittiğini belirterek,[62] İbrahim Paşa ise cevaben bunun uygun olduğunu, ancak hastalık ve ölüm dışındaki durumlar haricinde saraya gitmemesini tembihledi.[65] Uzunçarşılı ise İbrahim Paşa'nın verdiği bu tavsiyelere bakarak eşinin Hatice Sultan olamayacağını iddia etti[66][lower-alpha 9] ve eşinin İstanbul'un Kumkapı semtinde İbrahim Paşa Zevcesi Muhsine Hatun Camii olarak da bilinen[lower-alpha 10] küçük bir cami yaptıran ve daha sonra bir mahalleye de adı verilen, hanedan damadı olan İskender Çelebi'nin torunu Muhsine Hatun olduğunu ileri sürdü.[66][64] Yine de, aksine kanıtlara rağmen, İbrahim Paşa'nın Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan ile evli olduğu görüşü tarihçiler arasında yaygın olarak savunulmaya devam edildi.[64]

Pietro Zen'in 1523 tarihli raporu İbrahim'in kökeniyle ilgili bilgiler verirken, aynı zamanda paşanın eşinin İskender Çelebi'nin büyük kızı olduğunu belirtmektedir.[67] İbrahim Paşa'nın İskender Çelebi'nin kızıyla yaptığı iddia edilen evliliği, 16. yüzyılın sonlarına ait bir Osmanlı tarihi kitabı Ibtihacüt-tevarih'te de yer almaktadır.[67] Jorga'da İbrahim'in İskender Çelebi'nin kızlarından biriyle evlendiği iddiasını savundu.[57] İkinci elden kaynaklar olan Âlî, Peçevî, Solakzade, Mir'at-ı Kainat, Ravzat-ül ebrar, Enderûn-ı Ata ile Hadikatü'l-vüzera'da da damat olup olmadığı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.[68]

Pâdişâh bir kuluna ikrâm edicek böyle gerek

Lütuf ve ihsânını itmâm edicek böyle gerek
Her hususa şeref ve kadri kemâlinde iken
Rağbetin illere ‘ilâm edicek böyle gerek
Kimse ‘aybeylemedi lütfuna mahmûl oldu

Şâh olan himmeti ‘ilâm edicek böyle gerek

Padişahın İbrahim Paşa'yı Kızılcaada'ya
giderek ziyaret etmesi sonrasında kaleme alınan bir dize.[69]

Mısır'a gidişi ve Yeniçeri isyanı

İbrahim Paşa, düğününden dört ya da dört buçuk ay sonra padişah tarafından Ahmed Paşa'nın çıkardığı isyan sonrasında, karışık bir durumda olan ve toparlanamayan Mısır'a yeniden düzeni sağlaması için gönderildi.[21][70][71][72][54][73] İbrahim Paşa, Kostantîniyye'den maiyetiyle birlikte deniz yoluyla hareket etti.[lower-alpha 11] Sonbahar mevsimi olması nedeniyle, Silivri civarında şiddetli rüzgâra yakalanan paşa ve maiyeti, zorlukla Kızılcaada'ya vardı.[71][76] Bu durumu öğrenen padişah ise kayıkla Kızılcaada'ya gitti. Burada İbrahim Paşa ile birlikte ava çıkıp, vakit geçirdi ve daha sonra tekrar geri döndü.[lower-alpha 12][76] İbrahim Paşa ise, hava şartlarının düzelmesiyle birlikte Gelibolu'ya hareket etti.[71] Burada bir divan kurarak padişahın emirlerini okudu. Daha sonra sırasıyla, Sakız ve Rodos Adası'na uğradı. Ancak daha sonra birkaç deneme yaparak, deniz üzerinden Mısır'a ulaşmaya çalışmasına rağmen, keşişleme esen rüzgâr gemileri geriye doğru sürükledi. Yaklaşık 60 günü denizde geçiren İbrahim Paşa,[78] bunun üzerine deniz ulaşımının elverişsizliği sebebi ile kara yolunu kullanarak, Suriye üzerinden Kahire'ye hareket etti.[79][54][80]

Kara ulaşımıyla Haleb'e gidene kadar birçok noktada denetim yapan İbrahim Paşa, zulüm, rüşvet gibi çeşitli konularda halkın şikayetlerini çözüme kavuşturdu. Halkın içinde bulunduğu kötü durumdan dolayı Haleb kadısını idam ettirdi.[79] Daha sonra Mısır'a ulaştı ve üç ay süre ile burada kalarak birçok problemi çözüme kavuşturdu.[81] Uzun süredir karışıklıklarla uğraşan Mısır'da, Beni Havare ve Beni Bakar adındaki iki aşiretin reisi, hainlik yaptıkları gerekçesiyle idam edildi.[81][82] Mısır'daki diğer aşiret reislerini ise devlete sadakatle bağlı kalacaklarına dair yemin ettirildi.[81][83] Şehrin her yerine tellallar ile şikayeti olanlara çağrı yapılarak talepleri yerine getirildi.[81][83] Borçları nedeniyle hapis yatan yaklaşık 300 kişinin borçları, Mısır hazinesinden karşılanarak özgürlüklerine kavuşmaları sağlandı.[82][84] Mısır'da evsiz, hasta ve kimsesiz çocuklar kayıt altına alındı ve onlara gündelik ücret bağlandı.[84] Kahire'de zarar gören bina ve anıtlar onarılarak şehrin imarına başlandı.[83] Halktan alınan vergiler Kölemenler zamanındaki defterlerde yer alan eski oranlara göre düzenlendi.[83] Mısır hazinesinin muhafaza edilmesi amacıyla iki büyük kule inşa edildi.[80] İmparatorluk defterdarı veya hazinedarı olan İskender Çelebi, Mısır'ın yönetim maliyetini düşürdükten sonra Kostantîniyye'ye yıllık 80.000 duka altın ödenebileceğini hesapladı.[85] İbrahim Paşa, Mısır'ın idari yapısını ve teşkilatını yeniden düzenledi ve başarılı olan bu yapı diğer eyaletlerde de uygulandı.[86] Bunların dışında yeni bir kanunname hazırlayarak yürürlüğe koydu.[87] Ayrıca Portekizlilerin Kızıldeniz'i tehdit eden Umman ve Hint Denizi'ndeki faaliyetleri nedeniyle, Süveyş'te elli kadırgadan oluşan Mısır Kaptanlığı'nı kurdu ve Selman Reis'i de kaptan olarak atadı.[83][88][89] İbrahim Paşa yaptığı birçok düzenleme ile Mısır'ı yeniden Osmanlı iradesi altına aldı.[90][72]

İbrahim Paşa'nın Mısır'da bulunduğu süre içerisinde, Süleyman 1525 yılının kış ayını geçirmek üzere Edirne'ye hareket etti.[91][78] Haftada iki gün Divân'a başkanlık ettikten sonra, vaktinin büyük bir kısmını avda geçirdi.[81] Kostantîniyye'deki Yeniçeriler ise bu hareketsiz geçen süreden dolayı memnuniyetsiz bir haldeydiler.[92][78] Rodos Seferi'nden Kostantîniyye'ye dönülmesinin üzerinden 2 yıldan uzun bir zaman geçti.[93] Savaşsız geçen üçüncü seneye girilirken, Yeniçerilerin bir savaş olmadan ganimet elde etmeleri mümkün değildi.[83] Süleyman'ın Edirne'den Kostantîniyye'ye dönüşünde, saraya gitmek yerine Kâğıthane kasrında kalması, yeniçerilerin bu memnuniyetsizliklerinin açıkça bir isyana dönüşmesine sebep oldu.[94][95][77] Yeniçeriler "Veziriazamsız divan olmaz, olduğu takdirde asker zapt olunmaz" gerekçesiyle, sadrazamlığın İbrahim Paşa yerine başkasına verilmesini istediler.[96] 25 Mart 1525 tarihinde padişahın dönüşünden üç gün sonra, İbrahim Paşa ve Ayas Mehmed Paşa ile birlikte defterdarın köşklerine saldırdılar.[97][77][98][99] Gümrüğü ve Yahudi mahallesini yağmaladılar.[94][77] Süleyman isyanı bastırmak üzere tekrar saraya döndükten sonra, isyanı düzenleyenlerden bazıları asker adına hediye isteyince bunlardan üçünü kendi elleriyle idam etti.[94] Daha sonra ise yeniçerilere bin duka altın dağıtılarak isyan bastırıldı. Fakat yeniçeri ağası Mustafa[100], Reis-ül küttâb Haydar Çelebi, sipahi ağası, birçok subay ve isyanı teşvik edenler ile göz yumduğundan şüphelenilen birçok kişi idam edildi ve görevlerinden alındı.[94]

İsyanın ardından padişah tarafından acil bir şekilde Kostantîniyye'ye dönüş emrini alan İbrahim Paşa,[101] 14 Haziran 1525'te, Mısır'ın yönetimini Suriye Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa'ya bırakarak oradan ayrıldı.[81][85][83] Dönüş yolunda Şam'a uğrayarak, Venediklilerin sahip olduğu imtiyazları yeniledi. Kayseri'deyken Dulkadir Türkmen beylerine, alınan timarlarını geri iade etti.[81] Kostantîniyye'ye dönüşünde, padişahın muhafız askerleri ve vezirler, onu dört günlük yoldan karşıladı.[102] Süleyman, İbrahim Paşa'ya iki yüz bin duka değerinde bir Arap atı hediye etti. İbrahim Paşa'da padişaha, aldığı hediyeyle neredeyse aynı değere sahip bir serpuş hediye etti.[81][77] İbrahim Paşa'nın Mısır Seferi yaklaşık 11 ay 6 gün sürdü.[102]

Mohaç zaferi ve Anadolu isyanları

Habsburglularla yakınlaşan Macaristan'ı bir tehdit olarak gören ve anlaşma girişimlerinden bir sonuç alamayan Osmanlı İmparatorluğu, Macaristan üzerine bir sefer düzenleme kararı aldı. Mısır'daki icraatleri ile padişahın üzerinde nüfuzu artan İbrahim Paşa, bu seferin komutanlığına atandı.[103][104] Miladî 23 Nisan 1526 tarihinde yüz bin kişilik ordu ve üç yüz topla Kostantîniyye'den hareket edildi.[105][103] İbrahim Paşa, 3 Haziran'da Rumeli askerleriyle birlikte Sofya'da ordudan ayrıldı.[106] Daha sonra Morava kenarında ordu ile yeniden birleşip, Petervaradin istikametine doğru Rumeli askerlerini alarak, ordunun bir konak ilerisinden öncü olarak hareket etti.[107][106] Belgrad'a ulaştıktan sonra, Sava ile Tuna Nehri'nin birleştiği yerin güneyine, Macar topraklarını gören hakim bir tepeye padişahın otağını kurdurdu.[108] Ordunun nehirden karşıya geçebilmesi için, dayanıklı uzun zincirleri, nehrin karşılıklı her iki sahiline çaktırdığı büyük kazıklara bağlattı. Daha sonra gemileri de bu zincirlere bağlayarak, gemilerin üzerine kalın ve geniş tahtalar döşetti. Bu sayede geniş bir köprü yaptırdı.[108][109][110] Padişah daha sonra, İbrahim Paşa'ya askerleriyle birlikte Tuna kenarında yer alan Petervaradin Kalesi'ni almasını emretti.[111][112][109]

İbrahim Paşa, kaleyi almak için bir takım hazırlıklar yaptı. Kaleye çıkmak için iskeleler kuruldu. 14 Temmuz'da kalenin çevresine birlikler yerleştirilmeye başlansa da, kuşatma ordunun gelmesiyle birlikte başladı.[113] 15 Temmuz'da yapılan toplu hücum ile kale dışındaki şehir şehir ele geçirildi.[107][113] Daha sonra kale kuşatmaya alındı. On üç gün boyunca kuşatılan kalenin duvarlarının altında kazılan iki lağımın patlatılması sonucunda geniş bir gedik açıldı. Bu gedikten içeri girildikten sonra, kaleyi savunan beş yüz muhafız öldürüldü, üç yüz tanesi de esir olarak ele geçirildi.[107][114][115] Bu kalenin alınmasından sonra, İlok (Újlak), İrig (Ireg), Gurguriçe (Gregurevac), Cudyek, Araca ve Dimitrofça ve bunun gibi birçok kalede ele geçirildi.[116] Daha sonra İbrahim Paşa padişahı karşıladı. Burada bir divan kuran Süleyman, kalenin ele geçirilmesinde katkısı olan beyleri ödüllendirdi.[117]

Mohaç Muharebesi'ni gösteren bir minyatür.

Osmanlı Ordusu 28 Temmuz'da Mohaç Ovası'na ulaştı.[118] 2-3 saat süren bir muharebeden sonra, Avrupa'nın çeşitli devletlerinden askerlerinde olduğu Macar ordusunu yenilgiye uğrattı.[119][104][120] Macaristan Kralı II. Lajos'ta[lower-alpha 13], bataklıkta boğularak öldü.[104][121][122][123] Celâlzâde Mustafa'nın yazdığına göre, Osmanlı ordusundaki asker zayiatı yalnızca 150 kadardı.[lower-alpha 14][119][125] Muharebenin ertesi günü, padişahın otağının önüne konulan altın bir kürsü önünde bütün vezir ve ümerâ zaferi kutlamak için padişahın huzuruna çıktı.[lower-alpha 15][126] Süleyman, burada Sadrazam İbrahim Paşa'nın başına kendi eliyle pırlantalarla süslenen bir sorguç[lower-alpha 16] taktı ve iltifatlarda bulundu.[126][127] Süleyman seferin amacının Budin'i almak olduğunu ilân etti.[117][120]

Mohaç Muharebesi'nin kazanılması, birçok otorite tarafından İbrahim Paşa'ya mâl edildi. Şeyhülislam Kemalpaşazâde ise muharebeye dair şiirsel tarzdaki hikâyesinde, gökyüzünün hiçbir zaman İbrahim Paşa'nın dövüşüne denk başka bir dövüş görmediğini ve bir daha da asla göremeyeceğini söyledi.[128] Süleyman'ın eyaletlere gönderdiği zafer mektuplarında, Sadrazam'ı övdüğü görülmektedir.[128] Süleyman, Varadin ve İllok'un alınmasından dolayı İbrahim Paşa'yı överken, Mohaç Muharebesiyle ilgili ise şu sözleri kullanarak İbrahim Paşa'nın başarısını vurguladı: "Cehennem askerlerinin eşlik ettiği lanetlenmiş Kral (II. Lajos), Rumeli Beylerbeyi olan Vezir-i Azam'ım İbrahim Paşa (Allah onu ebediyen muzaffer kılsın!) yönetimindeki Rumeli ordusu önünde düştü. Yiğit, içindeki cesareti o zaman gösterdi."[129]

Ordu, Mohaç zaferinden üç gün sonra, 3 Eylül 1526'da Budin'e hareket etti.[122] Osmanlı ordusu Budin'e vardığında, bir heyet kalenin anahtarlarını padişaha teslim etti. Böylece Osmanlı ordusu hiç savaşmadan kaleyi de ele geçirdi.[130][131][132] Padişah, halkın canına ve malına zarar verilmesini en ağır cezalarla birlikte yasakladı ve İbrahim Paşa ile birlikte iki gün boyunca şehri gezdi.[130] Buradaki Macar Krallığı hazinesi, iki büyük bronz şamdan, Herkül, Apollon ve Diana adındaki bronzdan[lower-alpha 17] yapılan mitolojik heykeller, av sarayındaki bütün toplar ve Matthias Corvinus'un kütüphanesindeki kitaplar gemilerle Kostantîniyye'ye nakledildi.[133][130] İki şamdan Ayasofya mihrabının iki tarafına, mitolojik heykeller ise İbrahim Paşa Sarayı'nın önündeki mermer kaideler üzerine kondu.[133] 25 Eylül 1526 tarihinde padişah Budin'den geri dönüş emrini verdi.[130] Dönüş yolunda Szeged, Baç ve Beçne ele geçirildi.[134]

Macaristan seferi esnasında, Anadolu'da birçok isyan başladı. İlk olarak, padişah seferden dönerken İçel Türkmenleri'nin isyan ettikleri ve bu isyanın hızla yayıldığı haberi ulaştı.[135] Bu isyan girişimi bir süre sonra bastırıldı. Ancak ertesi yıl, Karaman'da Kalenderoğlu[lower-alpha 18][137] Kalenderoğlu'na karşı Rumeli, Anadolu ve Diyarbekir beylerbeyleri bir biri ardına karşı koymaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar.[138] Sadrazam İbrahim Paşa, bu yenilgi haberini Dulkadir Eyaleti'ndeyken aldı ve maiyetindeki üç bin yeniçeri ve iki bin sipahi askerle birlikte Elbistan'a kadar ilerledi.[138][139][140] Türkmenlere yenilen diğer eyalet askerlerinin, bu yenilgiye dair yayacakları haberlerle kendi ordusunun moralini bozacağını düşünen İbrahim Paşa, yenilen kuvvetlerden takviye asker almadan ilerlemeye devam etti.[138][139][141] Kalenderoğlu'nun tarafını tutan aşiretler ile görüşen İbrahim Paşa, onlara alınan dirliklerinin geri iade edileceğini söyleyip ikna ederek kendi tarafına çekti.[139][138][141] Bu hamlesinden sonra isyan eden Kalenderoğlu sadece birkaç yüz kişiden ibaret kaldı.[138] Daha sonra İbrahim Paşa'nın gönderdiği küçük bir birlik bu isyancıları mağlup etti ve Kalenderoğlu yakalanarak idam edildi.[139][142] Bu sefer yaklaşık 3 ay 11 gün sürdü.[143] İbrahim Paşa isyanın bastırılmasının ardından 11 Ağustos 1527'de Kostantîniyye'ye döndü.[144][143] İsyancıların sancakları zafer göstergesi olarak Kostantîniyye'ye getirildi.[143] Padişah İbrahim Paşa'yı büyük bir iltifat göstererek kabul etti.[144] Bu başarısının ardından, o tarihe kadar senede 1.000.000 akçe olan hassı[lower-alpha 19] 2.000.000 akçeye çıkartıldı.[139][141][143] Ayrıca değerli mücevherlerle süslenen kılıç, hançer ve buna benzer hediyeler verildi.[143]

Seraskerliğe tayini

Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarının genişlemesiyle birlikte, askeri işlerin kontrolünü sağlaması amacıyla, 1527 yılının Mart ayında Sadrazam İbrahim Paşa'ya bir divan toplantısında padişah tarafından serasker[lower-alpha 20] rütbesi verildi.[145][146][147] Süleyman, divan toplantısında Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi'ye şu sözler ile bu kararının bir berât[lower-alpha 21] taslağı olarak hazırlanmasını emretti:

Allah'ın yardımıyla memleketimiz her tarafa doğru genişledi. Bu memleketin bütün işlerini kendi başıma görmem münasip ve mümkün değildir. Devletin mühim olan askerî işlerinin başarılmasını İbrahim'e bırakıyorum ve kendisine serasker unvanını veriyorum. Bütün kullarımızın ona uyması ve itaat etmesi için bir berat müsveddesi yaz da bana getir.[147][146][148]

Süleyman yazılan berat taslağını onaylayarak tuğrasını bastı. 28 Mart 1529 tarihinde, padişah Yeniçeri Ağası'nı huzuruna çağırttı. Bütün yeniçeriler, saray meydanındaki tören alanında hazır bulundu. Meydanda dokuz adet at yer alırken, bunlardan bir tanesinin dizginleri altından yapılıydı. Tüm atların üzengileri üzerinde değerli taşlar bulunuyordu.[149] Bunların dışında padişahların giyebileceği dört adet hil'at, değerli dokuz bohça kumaş ve değerli taşlarla süslenen bir bilik,[lower-alpha 22] İbrahim Paşa'ya hediye olarak verildi.[149][150] Daha sonra bütün vezirler ve padişahın önde gelen hizmetçileri, paşanın sarayına giderek tebriklerini iletti. İbrahim Paşa'nın seraskerlik beratı, bütün halkın huzurunda okundu.[149] Bu beratta detaylı bir şekilde, padişahtan sonra en yetkili kişinin İbrahim Paşa olduğu, onun emir ve yasaklarına koşulsuz uyulmasının zorunlu olduğu ve İbrahim Paşa'nın sahip olduğu yetkiler detaylı bir şekilde açıklandı.[151] Paşanın yıllık 2.000.0000 akçelik hassına 1.000.000 akçe daha zam yapıldı.[149][145] Bunların haricinde İbrahim Paşa'ya altı tuğ ve yedi sancak verildi.[149][150] Osmanlı İmparatorluğu'nda düzenlenecek sefer öncesi bir serdar tayin etme geleneği eski bir adetti ve Süleyman'ın İbrahim Paşa'yı seraskerlik makamına getirmesiyle bütün seferlerin baş kumandanlığı daimi olarak bir kişiye verildi.[152] İbrahim Paşa Mohaç Seferi'ne Sadrazam ve Rumeli Beylerbeyi olarak katıldı, sonrasında ise Rumeli Beylerbeyliği Güzelce Kasım Paşa'ya verildi. Çoban Mustafa Paşa'nın ölümüyle birlikte Kasım Paşa vezirliğe yükselirken, Rumeli Beylerbeyliği 27 Nisan 1529'da tekrar İbrahim Paşa'ya verildi. Böylece İbrahim Paşa hem sadrazam, hem serasker ve hem Rumeli Beylerbeyi makamlarının sahibi oldu, böylelikle aynı anda idari ve askerî bütün yetkileri elinde toplamayı başardı.[152]

II. Macaristan Seferi

Hünernâme'de yer alan Budin Kuşatması'nın bir minyatürü.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Macaristan Kralı olarak belirlediği I. János'u istemeyen Macar beyleri, kral olarak Ferdinand'ı seçtiler. Ferdinand'ın tekrar Budin'e saldırmasıyla birlikte, János önce Erdel'e oradan da kayın pederi olan Lehistan Kralı'nın yanına çekildi.[153] Ferdinand ise Süleyman'a elçi yollayarak, vergi vermek şartı ile Macar Kralı olarak tanınmasını teklif etti. Gelen bu elçiler yaklaşık 9 ay esir tutuldu.[154] Daha sonra Ferdinand'ın yaptığı teklifin kabul edilmediğini, şehrin János'a iade edilmesini ve Osmanlı İmparatorluğunun sefer hazırlığında olduğunu bildirmeleri için tekrar bırakıldı.[154] János ise padişaha elçi yollayarak himaye talebinde bulundu. Süleyman elçiye, Macar Krallığı'nı János'a iade edip, onu himaye edeceğini bildirerek, 2 Mayıs 1529'da ordusuyla Budin'e sefere çıktı.[155][156]

Ordu 20 Mayıs'ta Edirne'ye ulaştı ve burada 10 gün süren sefer hazırlığının ardından 30 Mayıs'ta hareket etti.[154] Sadrazam ve Serasker İbrahim Paşa, aynı zamanda Rumeli Beylerbeyi unvanına da sahip olduğu için, 20 Haziran'da Sofya'ya ulaşan ordudan ayrılarak, Rumeli askerleriyle birlikte öncü birlik olarak hareket etti ve Viyana yakınlarına kadar zaman zaman orduyla birleşmek suretiyle öncü birlik olarak ilerlemeye devam etti.[157]

Yaklaşık 2 senedir Ferdinand'ın elinde olan Budin şehrinin savunması için Alman ve Macar askerleri görevlendirildi.[158] Osmanlı ordusu şehri kuşattıktan sonra bu askerlere teslim olmaları uyarısını yaptı ancak olumlu yanıt alamayınca savaş harekâtına göre konuşlandı.[158] Burada esir olarak ele geçirilen bir Alman asker ise Osmanlı ordusunun düzenini ve gücünü düşman askerlere anlatıp maneviyatlarını zayıflatması amacıyla İbrahim Paşa tarafından "Var gördüğün anlat!" denilerek serbest bırakıldı.[159] 7 Eylül tarihinde Budin Kalesi'nin kapılarından birisi Osmanlı ordusu tarafından ele geçirildi.[159] 8 Eylül'de ise yarım gün süren bir direnişin ardından Budin geri alındı ve yıllık belirli bir vergi karşılığında tekrar János'a iade edildi.[155] Budin alındıktan sonra, ordu yol üzerindeki Estergon'u kuşatarak, Ferdinand'ın bulunduğu Viyana'ya doğru ilerledi.[155] Osmanlı ordusunun bir konak önünde Rumeli askerleriyle hareket eden İbrahim Paşa 26 Eylül tarihinde Viyana'ya ulaştı ve kuşatma düzenini sağlamak için hazırlıklara başladı.[160] 27 Eylül'de Osmanlı ordusunun da gelmesiyle şehir kuşatıldı.[160] Osmanlı ordusunun asker sayısı çeşitli kaynaklara göre 100.000, 120.000, 150.000, 200.000 ve 250.000 olarak değişiklik gösterdi.[161] Viyana'ya ulaşana kadar ele geçirilen çeşitli kaleler ve belirlenen noktalar için ayrılan askerlerle birlikte ordu mevcudu azaldı.[162] I. Viyana Kuşatması olarak bilinen bu kuşatma ile birlikte Viyana'yı kuşatan Osmanlı ordusu, kuşatma için gereken büyük topların olmayışı nedeniyle lağım yöntemini kullandı ve kale duvarlarında gedik açmasına rağmen karşı tarafın taarruz etmesi nedeniyle başarı sağlayamadı.[162] Osmanlı ordusu 14 Ekim günü sabahtan ikindiye kadar açılan büyük bir gedik üzerine üç dalga halinde yaptığı bir hücumda da başarısız oldu ve kuşatmanın 17. gününde yapılan bir divan toplantısıyla kuşatmanın kaldırılmasına karar verildi.[162]

17 gün süren kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanması çeşitli kaynaklarda birkaç farklı nedene bağlandı. Bunlardan ilki Yeniçerilerin Budin'in ele geçirilmesinin ardından şehrin yağmalanmasına izin verilmemesi nedeniyle, savaşmaya istekli olmamaları ve geri dönmek istemeleridir.[162] Bunun yanında eylülden itibaren başlayan soğuklar ve yağışla birlikte erzak mevcudiyedinin azalması da bu nedenlerden bir tanesidir.[162] Bunun yanında V. Karl tarafından Osmanlı ordusuna karşı yollanan Alman askerlerinin yola çıkması mevcut zorlukları artıran askerî bir tehlike olarak görüldü.[163] Bunlara ek olarak İsmail Hami Danişmend gibi bazı tarihçiler, kuşatmanın 17. günde aniden kaldırılmasının İbrahim Paşa'nın Ferdinand ve V Karl ile iş birliği yapmasına bağladı.[163] Hammer ise Venedik, Avusturya ve Osmanlı arşivlerinde bu iddiayı doğrulayacak herhangi bir belgeye rastlanmadığını belirtti.[164] Hester Donaldson Jenkins de, İbrahim Paşa'nın Avusturya elçilerine padişaha sadakatle bağlı olduğunu söylemesinin ihanet iddialarını çürütmek için yeterli olduğunu kaydetti.[165] Bunun yanında Danişmend, bu seferin rûznâmelerini kaynak göstererek, İbrahim Paşa'nın kuşatma kaldırılmadan 2 gün önce, Rumeli Beylerbeyi sıfatıyla yalnızca Rumeli Beyleri'nin olduğu bir harp meclisi topladığını ve oradakilere mevsimin ilerlediğini ve erzak kıtlığını sebep göstererek geri dönülmesinin uygun olacağını söyledi.[163] Ayrıca İbrahim Paşa'nın patlatılan iki lağım sonucunda kalede açılan gediklere hücum yaptırmadığı belirtildi.[163]

Rivayete göre Osmanlı ordusunun kuşatmayı kaldırmasıyla birlikte şehirde çanlar çalmaya başladı. İbrahim Paşa ise şehrin kurtuluşunu kutlamak için çan çalındığını öğrendikten sonra bir mektup yazdı. Mektupta, Viyana şehrini almaya değil, arşidükü yenmeye geldiklerini belirterek, onu bulamadıkları için zaman kaybettiklerini ve hadlerini bilmezlerse yeniden bildirmeye güçlerinin olduğunu bildirdi.[166]

III. Macaristan veya Alman Seferi

Osmanlı ordusu Viyana kuşatmasından döndükten sonra, Ferdinand Osmanlı'ya ikinci kez elçi göndererek Macaristan Krallığı'nın vergi vermek şartıyla kendisine verilmesini talep etti.[167][168] Ancak bu talebi reddedildi. János ise Macaristan'da tam anlamıyla hakimiyet kuramadı.[169] Macar beylerinin de desteğini alan Ferdinand Osmanlılara ait Estergon, Vişegrad ve Vaç kalelerini ele geçirdikten sonra, Budin'i kuşattı. Bunu haber alan Osmanlı ise 25 Nisan 1532'de Macaristan'a sefer kararı aldı.[170] Osmanlı ordusunun Niş şehrine yaklaştığı sırada, Ferdinand ve V. Karl'ın[lower-alpha 23] elçileri geldi.[171][170] Elçiler tekrar Ferdinand'ın vergi vermek şartıyla kral olmasını teklif ettiler ancak olumlu cevap alamadılar.[170]

Ordunun Belgrad'a varmasının ardından I. François'in elçileri kabul edildi.[172] Bu esnada İbrahim Paşa ise gemi tedariğinin yanı sıra ağır eşya ve silahların yola çıkarılması işlerini yürütmekteydi.[173] İbrahim Paşa, Drava üzerine bir köprü yaptırarak Macaristan'a doğru ilerleyen ordunun karşıya geçmesini sağladı.[174] Daha sonra Kamentvar, Rum Eğrivar, Müşter, Hindvik ve Szombathely kaleleri ele geçirildi. İbrahim Paşa padişah tarafından Güns[lower-alpha 24] Kalesi'nin kuşatılmasıyla görevlendirildi.[177] Bunun üzerine İbrahim Paşa kaleyi kuşattı ve lağım kazdırdı. Kuşatmanın onuncu gününde yapılan lağım saldırısı başarılı olmadı.[178] Osmanlı'nın iki gün sonraki bir lağım saldırısı girişimi de, kale komutanının lağımları boşa çıkartmasıyla başarısız oldu.[178] Bunun üzerine İbrahim Paşa kalenin odunlar ile yakılmasına karar verdi. Bu sebeple bütün askerler kalenin etrafını odunlar ile doldurdu.[178] Fakat 28 Ağustos'ta Paşa'nın karargâhına elçi yollayan kale komutanı Nikola Jurišić, Güns Kalesi'ni Osmanlı'ya teslim etti.[179] Bunun üzerine ona bir sancak verileceği sözü verildi.[178] Böylece üç hafta süren Güns Kuşatması ile Güns Kalesi ele geçirildi.[180][181] Her seferden sonra İbrahim Paşa'ya hediyeler veren Süleyman,[182] Güns Kalesi'nin alınmasından sonra ise paşaya incilerle süslü, her tarafına altın paralar yerleştirilen atlaslar ve altın, gümüş sırmalarla işlenen kemerler hediye etti.[183] Bunun yanında altınlarla süslenen bir hamâil verdi.[lower-alpha 25][183]

Osmanlı ordusunun asıl hedefi, Süleyman tarafından meydan muharebesine davet edilen V. Karl idi.[180][184][179][185] Osmanlı ordusu Almanya içlerine kadar ilerlemesine rağmen, Linz şehrinde saklanan V. Karl'ı bulamadı.[186] Güns Kalesi'nin ele geçirilmesinin ardından tekrar gelen V. Karl'ın elçilerine, Süleyman'ın V. Karl'ı meydan muharebesine davet ettiği hakaretvari bir dille yazılan bir mektup verildi.[184][180][179] 200.000'den fazla mevcuda sahip olan ordu, sefer mevsiminin geçmesinden dolayı geri dönmek zorunda kaldı.[180]

Dönüş yolunda çeşitli baskınlar ve vuruşmalar yaşandı.[187] Pujağa kalesinin yöneticisi ve ileri gelenleri, İbrahim Paşa'nın eteğini öperek kalenin anahtarlarını teslim etti.[188] Aynı şekilde civarda yer alan Nemçe ve Podgaradç kalelerinin komutanları da direnmeden kalenin anahtarlarını İbrahim Paşa'ya teslim etti. Durumu öğrenen padişah ise bu kaleleri zeamet olarak İbrahim Paşa'ya verdi.[187][188][76] Daha sonra ise Süleyman çıkılan seferin zaferle sonuçlandığını bildirmek için çeşitli kişilere ve ülkelere ulaklar gönderdi.[189]

Ferdinand Osmanlı ile bir barış antlaşması yapmak için, 12 atlı maiyetiyle birlikte elçi Jerome de Zara'yı yolladı.[190] Daha sonra 1533 yılında İstanbul Antlaşması imzalandı ve bu müzakereleri bizzat İbrahim Paşa yürüttü. Bu antlaşma ile Avusturya arşidükü Osmanlı sadrazamına eşit sayıldı.[191][87][192]

Irakeyn Seferi

Matrakçı Nasuh'un doğu ve batı Tebriz'e ait ayrı çizimlerinin bir araya getirildiği Tebriz minyatürü.

Koyu Sünni bir hükümdar olan Süleyman, Rafizi olan Şii İranlılar ile mücadeleyi bir görev olarak kabul etmekteydi.[73] I. İsmail'in 1524 yılında ölmesiyle Safevi Devleti'nin başına büyük oğlu Tahmasb geçti.[193] Tahmasb'ı tebrik etmeyen Süleyman, ona yalnızca bir tehditname gönderdi.[73][194] O dönemde iki devlet arasında herhangi bir muharebe yoktu.[193] Ancak Osmanlılara tabi Bitlis Hanı Şeref Han'ın Safevilere ve Azerbaycan hakimi Ulama Paşa'nın ise Safeviler'den Osmanlı'ya iltica etmeleri, Mohaç Muharebesi'nden önce de doğuya sefer düzenleme niyetinde olan Süleyman'ın Safevîlere karşı sefer kararı almasına neden oldu.[195][196][197] Bunun yanında Bağdat Hanı Zülfikar Han, Osmanlı'ya bağlılığını göstermek amacıyla Süleyman'a bir mektup yazarak Bağdat'ın anahtarlarını gizlice göndermek istedi.[198][199][200] Ancak Safeviler bu girişimi engelleyerek Bağdat'ı kuşattı ve Zülfikar Han'ı öldürerek şehri ele geçirdi.[198][197] Bu esnada Osmanlı ordusu Avrupa seferinde olduğu için İran tarafına herhangi bir sefer düzenlemedi.[200][197]

Bitlis sancağı Ulama Paşa'ya verildikten sonra, Bitlis'i almak için orayı kuşatsa da, Şeref Han'ın İran kuvvetleriyle gelmesi üzerine çekildi.[201] Bu olayın ardından, İbrahim Paşa Eylül 1533'te bu sefer için Serdar olarak atandı.[200][202] Ulama Paşa ise Şeref Han ile yaptığı muharebeyi kazandı ve öncü birlik olarak hareket eden ve Konya'ya yaklaşan İbrahim Paşa'ya Şeref Han'ın başını gönderdi.[203][197][204][194][202] İbrahim Paşa kışlamak üzere ordusuyla Haleb'e yerleştikten sonra yaklaşık üç buçuk ay boyunca askeri hazırlıklar ve siyasi girişimlerle uğraştı.[205] İlk olarak I. Selim'in ölümünden sonra İran'a tabi olan Türk ve Kürt beylerini bir takım vaatler ve tehditlerle kontrolü altına aldı.[205][206] Böylece Adilceviz, Erçiş ve Ahlat kaleleri ele geçirildi.[206][202][205] Kış mevsiminin bitmesiyle Halep'ten Diyarbekir'e hareket eden İbrahim Paşa, burada ordusunu takviye edip hazırlıklarını tamamladıktan sonra Musul üzerinden Bağdat'a gitmek niyetindeydi.[205][207][206][202] Ancak bir takım sebeplerden dolayı İbrahim Paşa sefer güzergahını İran'ın başkenti Tebriz olarak belirledi.[208]

İbrahim Paşa ile Baş Defterdar İskender Çelebi arasında rekabet ve husumet mevcuttu.[208] Rivayete göre İskender Çelebi o dönemki devlet adamlarının en zengini ve ihtişamlısıydı. İbrahim Paşa'nın 400 kadar kölesi mevcutken, Baş Defterdar İskender Çelebi'nin 6.000'den fazla kölesinin olduğu iddia edildi. Ayrıca 1.200 atlıdan oluşan bir maiyyet alayına da sahip olduğu rivayetleri mevcuttur.[208][lower-alpha 26] İkili arasındaki ilk uyuşmazlık Irakeyn Seferi'nin hazırlıkları esnasında, İbrahim Paşa'nın İskender Çelebi'nin maiyyet alayından 110 kişi istemesi ve İskender Çelebi'nin ise 30 kişi vermesiyle başladı.[208][202] Ayrıca padişah çok güvendiği ve sevdiği İskender Çelebi'yi bu seferde Serasker Kethüdâlığı'na atadı ve rivayete göre İbrahim Paşa'yı İskender Çelebi'nin sözünü dinlemesi için uyardı.[208] Bunların yanında Şam Vilayeti'nin Defterdarı Nakkaş Ali de, İskender Çelebi'yi gözden düşürerek onun makamına yükselmek amacındaydı.[208][210][211][212] Hazine develerinin yola çıkarıldığı esnada, hazineden sorumlu askerlerin yağmalama girişiminde bulundukları iddia edildi ve İskender Çelebi'nin maiyyetindeki 30 asker idam edildi.[208][213][214] Bu gelişmelerden sonra ise İskender Çelebi de İbrahim Paşa'yı zor duruma düşürmek için çalıştı. Bitlis Beylerbeyliği'ne atandıktan sonra çeşitli siyasi sebeplerden ötürü İbrahim Paşa tarafından başka bir göreve atanan Ulama Paşa'da İskender Çelebi'nin tarafını tutdu.[208] İskender Çelebi İranlılardan kaçıp gelen bir takım kişileri, İbrahim Paşa'ya göndererek Tebriz'e gitmeye ikna etmeleri için satın aldı.[211][214] İskender Çelebi sadrazamı Tebriz'e yönlendirerek, ordunun yaşayacağı zorluk ve askeri başarısızlıkla onun padişah üzerindeki nüfuzunu azaltmak amacındaydı.[211][214] İbrahim Paşa ise Tebriz'e gitmenin akıllıca olmayacağını ve Bağdat'ı almanın daha avantajlı olduğunu savunmasına rağmen, özellikle Ulama Paşa'nın çabalarıyla ikna edildi.[215][214][216] Tebriz istikametinde yer alan birçok kale Osmanlı ordusu tarafından ele geçirildi.[215]

İbrahim Paşa'yı öncü olarak yollayan Süleyman ise kış mevsimini Kostantîniyye'de geçirdikten sonra ilkbaharda sefer için hareket etmek niyetindeydi.[199] Ancak İbrahim Paşa'nın Defterdar İskender Çelebi ile arası açıldı ve ikilik baş gösterdi.[199] Ayrıca civardaki halk tarafından padişahın hâlen Kostantîniyye'de olduğu bilindiği için "İbrahim Paşa Şah ile nasıl savaşabilir. Şaha Şah gerektir" diye bir takım söylentiler çıktı.[199][217] Bu durum İbrahim Paşa'yı düşündürdü ve Kostantîniyye'ye peşpeşe ulaklar yollayarak, ordunun başında padişahın bulunmamasından dolayı askerlerin hoşnut olmadığını haber verdi.[218] Durumu haber alan Süleyman ise Haziran 1534 tarihinde hareket etti.[199][219] İsmail Hami Danişmend ise padişahın bu söylentilerden çok daha önce yola çıktığını ve İbrahim Paşa'nın Azerbaycan'a girdikten sonra Horasan'dan büyük bir orduyla yola çıkan Tahmâsb'ın yaklaşmakta olduğu haberleri üzerine telaşlanarak padişaha haber verdiğini belirtti.[220]

Sadabâd ovası yakınındaki Sehend Dağı'na ordugahı kuran İbrahim Paşa[221][214], buraya gelen Tebriz şehrinin temsilcilerinin itaatlerini bildirmesiyle birlikte orduyla birlikte 13 Temmuz 1534 tarihinde şehre girdi.[222][223] Şehre girdikten sonra ilk olarak bir kadı ve çeşitli memurlar tayin etti.[222] Padişah ise Eylül 1534'te Ucan civarında İbrahim Paşa tarafından karşılandı.[219][224][225] Birkaç gün sonra ise padişah bir divan ile İbrahim Paşa'nın da aralarında bulunduğu birkaç kişiye teşrif hilâti giydirdi.[225] İbrahim Paşa seferin başladığı 1533 yılı baharından padişahın geldiği tarihe kadar geçen yaklaşık 1 yıllık sefer süresince, askeri ve siyasi idareyi elinde tutarak ve bütün kararları kendisi aldı.[226]

Süleyman'ın geldiği tarihte sefer mevsiminin geçmesine rağmen Bağdat'a hareket edildi. Ancak mevsimin ilerlemesi sebebiyle birçok yük hayvanı telef oldu ve toplar yağmurlar nedeniyle büyük zarar gördü.[225] Ordunun ulaştırma işinden sorumlu olan İskender Çelebi yaşanan zorlukların sorumlusu kabul edilerek görevinden alındı.[227][219][225][228] Safeviler tarafından Bağdat'a yönetici olarak bırakılan Tekeli Mehmed Han, yaklaşmakta olan Süleyman'a bir mektupla kendisinin ve ona tabi olanların padişaha itaat edeceklerini bildirdi.[227][229] Ancak Tekeli Mehmed Han, bu mektup ile Türkleri aldatarak İran'a gideceği yolları açık tutmak istedi ve Osmanlı ordusu Bağdat'a girmeden kaçtı.[227][224][230][231][216][229] İbrahim Paşa Osmanlı ordusunun önünden giderek savunmasız kalan şehri ele geçirdi ve yağmalamayı önlemek için şehrin kapılarını kapattı.[230][232][233][234] İbrahim Paşa ertesi gün padişaha şehrin anahtarlarını gönderdi.[234] Osmanlı açısından Bağdat şehrinin stratejik öneminin yanında, en büyük Sünni mezhebi olan Hanefîliğin kurucusu Ebu Hanife'nin türbesinin burada olması sebebiyle de manevi bir öneme sahipti.[234] Padişah düzenlenen bir törenle şehre girdi ve burada çeşitli kumandanlara hilâtler giydirip ödüller verdi. İbrahim Paşa'ya ise yirmi bin altınla, değerli mücevherlerle süslenen bir kılıç armağan etti.[234] 13 Mart 1535 tarihinde İbrahim Paşa ile arasındaki anlaşmazlıktan dolayı İskender Çelebi idam edildi.[235][236][233][237] Daha sonra Osmanlı ordusu Tebriz'e doğru hareket etti. Sadabâd ovasında ordugah kuruldu ve İbrahim Paşa ile padişah Tebriz'i gezdi.[238]

Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en uzun ve büyük askerî harekâtı olan[239] Irakeyn seferi 2 yıldan fazla sürdü[226] ve bu sefer İbrahim Paşa'nın askeri kariyerindeki son seferi oldu.[224]

İktidarı

İbrahim Paşa'nın dönemindeki gücünü ortaya koyacak en önemli veri; Süleyman tarafından seraskerlik makamına getirildiğinde imparatorluğun o güne dek dört tuğla simgelenen gücünün yedi tuğa çıkarılması ve İbrahim Paşa'nın da altı tuğ taşımaya yetkili kılınmasıdır. Padişahtan tek eksiği hilâfet tuğuydu.[149][150]

1522 yılından itibaren en yüksek idari, diplomatik ve askeri yetkileri eline almayı başaran İbrahim Paşa,[240] daha sonra Süleyman'ın gerek gördüğü haller dışında olağan divan toplantılarına katılmayıp, yerini vekili olarak sadrazama bırakmasıyla birlikte, hanedan üyeleri dışındaki kişilere açık olan en yüksek makama da ulaştı.[241] Daha önce eşi görülmemiş bir şekilde, bir divan toplantısını kendi sarayında yaptı.[242] Ayrıca İbrahim Paşa, İstanbul Antlaşması'yla birlikte Osmanlı sadrazamı olarak Avusturya arşidüküne denk konuma getirildi.[191][87] Venedikli balyosların, henüz has odabaşılık görevini yürütürken, İbrahim Paşa'ya Muhteşem Süleyman'a atıfla sık sık "Muhteşem İbrahim" dedikleri kayda geçdi.[243] 1528 yılında, Macar elçi Laski İbrahim Paşa'ya: "Sultanı yöneten sensin" dedi, İbrahim Paşa ise "Ben efendimin kölesiyim" şeklinde cevap verdi.[23] İstediği hiçbir şey Süleyman tarafından geri çevrilmeyen İbrahim Paşa'nın sadrazam olduktan sonra elde ettiği güç, tarihçi Hammer tarafından "O tarihten sonra Süleyman ile mutlak gücü paylaşıyordu." sözleriyle belirtildi.[241]

İbrahim, padişahın can dostuydu.[17] Onun en yakın danışmanı ve devletin en yüksek görevlisiydi.[97] Her isteği padişah tarafından yerine getirilmekteydi.[17] Süleyman ona danışmadan bir karar almazdı.[244] Venedik elçisi Daniello De Ludovisi'nin 1534 yılında senatoya sunduğu raporda, Süleyman'ın ülkenin yönetimini İbrahim Paşa'ya bıraktığını belirterek: "Sultan, bütün paşalar ve saray erkânını topladığında da İbrahim Paşa yanında olmadan kesinlikle bir karar almıyor. İbrahim ise sultan olmadan da, tek başına her konuda karar alma yetkisine sahip. Yukarıda söylediğim sebeplerden dolayı sultanın etrafında kendisine iyi nasihatlarda bulan kişilerin sayısı gittikçe azalıyor ve ordusu da güç kaybediyor. ...ancak sultanın, aslında bütün bunların farkında olduğu, ama İbrahim'i çok sevdiği için bir şey yapmadığı düşünülürse, bu saygı duyulacak bir sevgi asla değildir. Hatta çok tehlikeli bir duygudur" ifadelerini kullandı.[245][246] De Ludovisi yine aynı raporda, İbrahim Paşa'nın "en önemli şahsiyetlerden biri olduğunu ve bütün ülkenin yönetimini elinde bulunduran kişi" olduğunu belirtti.[247] Ayrıca İbrahim Paşa'nın sadrazam olabilmek için birçok kurnazlık yaptığını, bu makamda kalabilmek içinde padişahın çevresindeki nitelikli insanları cezalandırdığını ya da idam ettirdiğini söyledi.[248] Venedikli diplomat raporunda İbrahim Paşa'nın padişaha tek başına yakın olmak amacında olduğunu belirterek ve şu olayı örnek gösterdi: "Sonradan sadrazam olan Rüstem, padişah ile olan samimiyeti ve görüşlerine önem verilmesi nedeniyle, o sıralar Halep'te olan İbrahim Paşa tarafından Anadolu'nun uzak bir yerinde görevlendirildi. Bu olay sonrasında, Rüstem'in padişaha bu göreve gitmek istemediğini söylemesi üzerine padişah ise: "İbrahim geldiğinde tekrar saraya dönmen için onunla konuşacağım" sözlerini kullandı.[249]

Tarihçi Hammer İbrahim Paşa'nın padişah ile dostluğunu şu sözlerle anlattı: "İbrahim Paşa'nın arkadaşlarına üstünlüğü, gençliği, mümtaz terbiyesi ve padişahın ondan esirgemediği dostluk her türlü rekabeti imkansız kılıyordu."[103] İbrahim Paşa'nın giydiği elbiseler padişahın elbiselerinden daha değerliydi.[242][250] İbrahim Paşa, çoğu zaman padişahın dairesinde kaldı ve yemeklerini genellikle onunla birlikte yedi.[251][244] Venedik elçisi Pietro Bragadino, sabahları birlikte olmadıklarında önemli konuları yazarak birbirlerine dilsiz ulaklar aracılığıyla gönderdiklerini söyledi.[251][244] Bir başka Venedik elçisi Pietro Zen ise, sık sık küçük bir teknede onları bir arada gördüğünü, haremde ve bahçelerde birlikte dolaştıklarını kaydetti.[251] Zen, Süleyman'ın İbrahim'i çok sevdiğini ve ikisinin çocukluktan itibaren hiç ayrılmadıklarını, Süleyman'ın padişah olduktan sonra da bu durumun devam ettiğini belirtti.[251] Hammer, Osmanlı tarihinde görev yapan vezirlerden hiç birisinin İbrahim Paşa'nın ulaştığı ikbale ulaşamadığını ancak hiçbirisinin de düşünün onunki kadar etki bırakmadığını belirtti.[252]

İbrahim Paşa 12 sene 8 ay sadrazamlık yaptı, bunun 6 sene 11 aylık süresini seraskerlik göreviyle birlikte yürüttü. Ayrıca bu iki görevin yanında Rumeli Beylerbeyliği'ni de idare etti.[253] İbrahim Paşa'nın, sadrazamlık görevi için 100.000 ve Rumeli Beylerbeyliği görevi içinse 50.000 altın olmak üzere toplamda 150.000 altın yıllık geliri vardı.[29][23]

Avrupa diplomasisi

Fransız Büyükelçisi Jean de La Forêt ve İbrahim Paşa arasında idamından birkaç gün önce müzakere edilen 1536 Antlaşmasının taslağı.

Padişah üzerinde oldukça büyük bir etkiye sahip olan İbrahim, sadrazam olduktan sonra ise Osmanlı İmparatorluğu'nun o dönemde bilinen dünyayı şekillendiren dış politikasının kontrolünü tamamen eline geçirdi.[241] Süleyman tahta çıktıktan sonra devlet işleri ile bizzat ilgilense de, 1526'dan itibaren bütün sorumluluğu Sadrazam İbrahim Paşa'ya bıraktı.[254] Osmanlı İmparatorluğu'na gelen elçiler İbrahim Paşa'nın huzuruna çıktıktan sonra, gerek görülmesi durumunda diğer vezirlerle görüşmekteydiler.[254] Elçiler düzenlenen törenin ardından padişahın elini öptükten sonra, İbrahim Paşa ile görüşerek meseleyi sonuca bağlıyorlardı.[254] İbrahim Paşa başkaları hakkında bilgi toplamayı seven birisiydi ve yabancı elçilikleri bilgi almak için bir fırsat olarak görüyordu.[255] Huzuruna kabul ettiği elçileri gösterişli elbiselerle ayağa kalkmadan karşılamaktaydı.[256] Elçilerin getirdikleri hediyeleri kabul etmekteydi.[257] Hediye almaktan hoşlanan İbrahim Paşa, birçok kez kendisine teklif edilen rüşvet tekliflerini ise reddetti.[258]

Erken diplomatik işlerinde tecrübesi bulunmayan İbrahim Paşa, bu konuda bir Türkden yardım almak yerine Venedik Dükü Andrea Gritti'nin gayrimeşru çocuğu Alvise Gritti'den yardım aldı.[247][254] Gritti daha önce devlet idaresi konusunda her hangi bir tecrübesi olmasa da, Hristiyanlar konusunda tecrübeliydi. Bu nedenle İbrahim Paşa'ya diplomatik konularda yardımcı oldu.[259][254]

Martin Luther 1517 yılında Avrupa'da Protestanlık mezhebinin temellerini attı. Ancak ortaya çıkan bu reform hareketleri, Katolik bir devlet olan Habsburg İmparatorluğu'nun baskısıyla karşılaştı. Protestanlık hareketi, Avrupa'yı iki bölmesi nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu tarafından da desteklendi ve takip edildi.[260][261] İbrahim Paşa 1533 yılında Avusturya elçilerine şu sözleri söyledi: "Kayserin kendi ülkesinde bile gücü ve itibarı yok. Bir konsil bile toplamayı başardı mı? Ben, Hristiyan hükümdarları toplantı yapamaya pekala zorlarım. İstersem onu şimdi yaparım. (...) Bir tarafa Luther'i diğer tarafa papayı oturtarak, her ikisinin de bu konsili yapmasını sağlarım."[262][263]

Avusturya ile 1533 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması'nın şartlarının belirlenmesi amacıyla, Avusturya elçileri ile haftalarca süren görüşmelerde bulundu.[264] Bu görüşmelerin tamamında Ferdinand'ın hükümdarlığını tanımadığı için ondan hiçbir unvan kullanmadan bahsetti.[256] İbrahim Paşa Ferdinand'dan kardeşi ve Süleyman'ın oğlu olarak bahsetti ve onun Osmanlı sadrazamı ile denk konumda olduğunu vurgulayarak küçük düşürdü.[256] Venedik elçisi Daniello De Ludovisi 1534 yılındaki raporunda İbrahim Paşa'nın Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik arasındaki barışın devam etmesi için çaba harcadığını belirtti.[247]

Yabancı elçiler İbrahim Paşa'nın nüfuzu dolayısı ile ilk olarak onunla görüştü. Venedik balyosları Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tüm işlerini İbrahim Paşa ile yürüttü.[257] Venedikli diplomat Marco Minio'nun raporunda: "İstediği her şey yapılıyor, Sultan kendisini çok seviyor. Sanki asıl sultan o gibi" sözlerini kullandı.[lower-alpha 27]

İbrahim Paşa'nın son uluslararası faaliyeti 1535'te Fransa'ya verilecek kapitülasyonlar ile ilgiliydi. İdam edilmeden önce bu konu üzerinde çalışan İbrahim Paşa, Fransa ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ticari ilişkileri düzenlemek üzere Fransız elçisi Lafore ile müzakerelere başladı.[266] İki devlet arasında imzalanan bu ilk ittifak antlaşması, daha sonra iki ülke arasında yapılan her türlü antlaşmalar için esas kabul edildi.[266] Ancak İbrahim Paşa'nın ölümüyle birlikte Fransa'ya verilecek olan kapitülasyon antlaşması taslak halinde kaldı ve yürürlüğe girmedi.[267] Çağdaşları İbrahim Paşa'yı Osmanlı İmparatorluğu diplomasisinin beyni ve gücü olarak tanımladılar.[268] Sonraki dönem tarihçileri de bu fikri desteklediler. Jean Zeller ise İbrahim Paşa'nın rolüne gereğinden fazla önem verildiğini savundu.[268]

Hırsı

İbrahim Paşa, elde ettiği güç sayesinde daha da yükselme hırsına kapıldı ve padişaha ait olan unvanları bile kullanmaktan çekinmedi.[252] Bu tavrını, elçilerle yaptığı konuşmalardaki sözleriyle açıkça ortaya koydu. İlk dönemlerde padişahın gücü ve zenginliği hakkında övünürken, daha sonrasında ise elçilere sıklıkla kendini övdü.[269] Avusturya'yla 1533 yılında yapılan barış görüşmeleri sırasında elçilere devletin kudretinden bahsettikten sonra kendi gücünü şöyle vurguladı:

Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam, yapılmış olarak kalır, zira bütün kudret benim elimdedir; memuriyetleri ben veririm, eyaletleri ben tevzi ederim; verdiğim verilmiş, reddettiğim reddedilmiştir. Büyük padişah bir şey ihsan etmek istediği yahut ihsan ettiği zaman bile eğer ben onun kararını tasdik etmeyecek olursam, gayr-i vaki gibi kalır; çünkü her şey; harb, sulh, servet, kuvvet benim elimdedir.[270][6][271][272]

Yine aynı elçilere, Efendimiz padişah, kendileri ile benim aramda fark kalmamasını istediklerinden biri onda, biri de bende iki adet mühür bulunmasını buyurmuşlardır. Eğer kendileri için giysi ısmarlayacak olsalar, bir eşini de benim için yaptırırlar.[273][274] dedi. Aynı konuşmanın devamında: ...Ben kesin güce sahibim ve istediğim her şeyi padişah da istiyor demektir. sözlerini kullandı.[275]

Elçilerle yaptığı konuşmanın devamında: Hayvanların en korkuncu aslana kuvvet ve alışkanlığın etkisiyle hükmedilir. Bir başkası ona yiyecek vermek için yaklaşamaz. Aslan hükümdar, bakıcıları da danışmanları ve vezirleridir. Bakıcının uysallaştırmak için tuttuğu sopa, hükümdarları güdecek olan gerçek ve adalettir. Ben de efendim olan yüce sultanı, gerçeğin ve adaletin sopasıyla yönetiyorum. dedi.[276][277]

Elçilerin anlattıklarına göre İbrahim Paşa daha sonra kendi gücünü şu sözlerle anlattı: Yaptığım her şey yerine getirilir. İstersem bir at uşağını paşa yaparım. Hoşuma giden herhangi bir kişiye, padişahımın araştırmasına bile gerek kalmadan ülkeler ve krallıklar verebilirim. Benim kabul etmediğim bir şeyi isterse, buyruğu yerine getirilmez. Tersine padişahın kabul etmeyip, benim istediğim şey hemen uygulanır. Barış ve savaş hep benim bileceğim şeylerdir. İmparatorluk hazinesi benim kontrolümdedir. Hünkâr benden daha şatafatlı giyinemez. Bütün harcamalarımı padişah karşıladığı için, servetim olduğu gibi durmaktadır. Krallıkları, ülkeleri, hazineleri bana bıraktığı için her istediğimi yapabilirim...[278][277] Bu sözlerle İbrahim Paşa'nın iktidar hırsının hangi boyutlara ulaştığı anlaşılmaktadır.

Düşüşü ve idamı

Pargalı İbrahim Paşa'nın tabutunun saraydan çıkarılışını gösteren minyatür.
Âhirü'l-emr o vezir-i makbûl

Ebedî makbûl iken oldu maktûl

Kim ki gaddâr ü sitemkâr olur
Lâ-cerem katle sezâvâr olur

Böyledir tâ ezelî resm-i felek

Her kişi ettiğini bulsa gerek

İbrahim Paşa'nın idamından sonra yazılan bir dize.[279]

Süleyman'ın şehzadelik yıllarından beri yanında bulunan ve onun padişah olmasından sonra, hanedan mensupları dışındaki kişilerin imparatorlukta ulaşabileceği en yüksek makama yükselen İbrahim Paşa'nın ölümü hakkında kesin bir sebep bulunmamaktadır. Ancak onun saltanat hırsına kapılarak gücünü ve zenginliğini bu yolda harcadığı, çocukluğundan beri yetişmesinde katkısı olan Şehzade Mustafa'yı desteklemesi sebebiyle, padişahın üzerinde oldukça büyük bir etkiye sahip Hürrem Sultan'ın onu padişahın gözünden düşürmesi, Irakeyn Seferi'nde kişilik olarak değiştiği ve sert bir tutum sergilediği, kimsenin sözünü dikkate almadığı ve maddi olarak savurganca harcamalar yaptığı gibi sebeplerin idamında etkisi olduğu düşünülmektedir.[280][281][282][283]

Celâlzâde'ye göre Paşa özellikle Irakeyn Seferi sırasında kötü huylu kişiler sayesinde ahlak ve tavır bakımından oldukça değişti.[284] Hiçbir sebep yokken bazı kişileri idam ettirdi ve cezalandırdı.[284][285] Bu seferdeki büyük ordu ile Şah Tahmasb'ı yok edebilecekken, dağınık yerdeki kaleleri ele geçirmekle uğraştı. Bu konudaki başarısızlığı ise kısmet ve takdire bağlayarak sorumluluk kabul etmedi.[284] Irakeyn Seferi esnasında Ulama Paşa'nın teşvikiyle[lower-alpha 28] Serasker unvanına Sultan unvanını ekledi.[286][287] Padişah adına yayınlanan ferman ve menşurların yanı sıra, ordugah içerisinde tellallar aracılığıyla duyurulan emirlerde de aynı unvanı kullandı.[286][252] İbrahim Paşa bu unvanı padişah sefere katıldıktan sonra da kullanmaya devam etti.[288]

Sefer esnasında kurulan divanlarda adet olduğu üzere istişare ile karar alınması gerekirken, İbrahim Paşa buna aldırış etmedi ve kendi başına kararlar aldı.[289] Ayrıca kendisine getirilen dini kitapları görünce öfkelenerek: "Pek çok kitap getirirsiniz, bende güzel kitapların sonu yoktur" diyerek reddetti.[290] Ayrıca Tebriz'de bir kale inşası için çok fazla masraf yaptı.[222] Irakeyn Seferi'nde kendisine taraftar toplamak adına birçok kişiye iyilikte bulundu ve devlet hazinesinden 80.000 altın harcadı.[285] Bu hususta Süleyman Ayas Mehmed Paşa'ya: "İbrahim'in bunca bin altını rezillere ve şahıslara in'amı, kasd-ı saltanata cür'et ve ikdâmına kat'i delil olduğu bize yakinen hasıl olmuştur ve tahkiken sübût bulmuştur" sözleriyle paşanın saltanatına kastettiğini beyan etti.[291][292][285] Yine Irakeyn Seferi'nde Kızılcadağ yaylasına on bin kişilik bir kuvvet gönderdi ve bu kuvvetin hemen tamamının yok olmasına sebep oldu.[222] Ayrıca Defterdar İskender Çelebi'nin idam edilmesine zemin hazırladı ve birçok kişinin öfkesini kazandı.[252] Solakzade'nin aktardığına göre, İskender Çelebi'nin idam edildiği gece Süleyman bir rüya gördü. Rüyasında İskender Çelebi "Bre zalim biçareyi, bir müfsidin sözüne uyup astın. Hayli zamandan beri geçmiş hizmetlerimi niçin asıverdin" diyerek elindeki kayışla Süleyman'ı boğmak istedi.[293][294][295] Rüyadan çığlıklar ile uyanan Süleyman ise elini açarak "İlâhi İbrahim, sen bana nice ki, o günahsızı astırdın ise, Allah'tan dilerim ki, sen dahi yılına varmayıp, katle sezavar olasın" diye beddua ettiği rivayet edildi.[293][295] Ancak Danişmend'in aktardığına göre bu rüyanın doğru olmadığı, İskender Çelebi'nin idamından on beş gün sonra kayın biraderi Hüseyin Çelebi'nin idam edilmesi ile anlaşılmaktadır.[295] İskender Çelebi idam edilmeden hemen önce ise İbrahim Paşa'nın da İranlılardan aldığı altın karşılığında Süleyman'ı öldürmek için bir komplo hazırlığında olduğunu beyan etti.[lower-alpha 29]

Ayrıca Makbul İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'ın oğlu olmayan Şehzade Mustafa'yı desteklemesinden dolayı ölümünde Hürrem Sultan'ın da etkisinin olduğu rivayet edildi.[297] Bu sebeple Hürrem Sultan sürekli olarak padişaha İbrahim Paşa'nın aleyhinde fikir aşıladı. Son olarak ise Irakeyn Seferi'nde kullandığı "Serasker Sultan" unvanı nedeniyle Osmanlı tahtına göz diktiği fikrini padişaha kabul ettirdi.[297]

İbrahim Paşa'nın tartışılan faaliyetlerinden biri de Mohaç Muharebesi sonrasında Budin'den Kostantîniyye'ye getirerek, At Meydanı'ndaki sarayının önüne diktirdiği mitolojik heykellerdir.[298] Osmanlı devlet geleneğinde bir ülke ya da şehir ele geçirildiğinde, oradan elde edilen ganimetler payitahta getirilerek bir kısmı şehir meydanlarında teşhir edilmekteydi. Bu teşhir edilen ganimetler günlerce veya aylarca orada kalmaktaydı. Bu gelenek devletin elde ettiği başarıyı halka anlatmanın en etkili yollarından birisi olarak görüldü.[299] Üç güzeller olarak anılan Herkül, Apollon ve Dina'nın At Meydanı'na dikilmesinin, İbrahim Paşa tarafından Osmanlı İmparatorluğu'nun üstünlüğünü çöküşte olan Hristiyan Avrupası'nın kültürleriyle ilişkilendirmek amacını taşıdığı belirtildi.[300] Ancak bu eylem, Müslümanlıkta "yukarıda gökyüzünde, aşağıda toprakta ve toprağın altındaki suda her hangi bir şeyin görüntüsünün" tasvirini yasaklayan kuralla ters düşüyordu.[301] Kendisinden bir putperest olarak bahsedilmeye başlandı[301] ve heykellerin dikilmesiyle birlikte dönemin şairlerinden Figânî, muhtemelen Firdevsî'nin Mahmud Gaznevî[lower-alpha 30] için yazdığı şiiri uyarlayarak şu iki mısra ile İbrahim Paşa'yı put dikmekle suçladı:[298][302]

Dü İbrāhīm āmed be-deyr-i cihān,
Yeki büt-şiken ü yeki büt-nişān.

Cihan tapınağına iki İbrahim geldi,
Biri putları kırdı, diğeri putları dikti.

İbrahim Paşa bu duruma öfkelendi ve şairin cezalandırılmasını emretti.[298][303] Figânî 1532 yılının bahar ayında, önce kamçılandı, daha sonra şehir meydanında bir eşeğe bindirilerek teşhir edildi ve son olarak da asılarak idam edildi.[303] İbrahim Paşa'nın idam edilmesinin ardından, bu heykeller bir takım kişiler tarafından parçalandı.[304]

İbrahim Paşa, Fransızlara verilecek olan kapitülasyonlarla ilgili çalışmalarını yürütürken, 14-15 Mart gecesi iftar için saraya davet edildi. İftardan sonra, geceyi geçirdiği saraydaki odasında dört dilsiz cellat tarafından boğuldu.[280][292] Ertesi sabah cesedi üzerinde yer alan izler, şiddetli bir mücadeleden sonra boğulduğunu gösteriyordu.[280][252][305] Cesedi siyah bir at ile kendi sarayına taşındı.[306] Defnedildiği yeri belirten hiçbir işaret yoktur.[280] Ancak bazı kaynaklarda[lower-alpha 31] cesedinin Galata'da bulunan Canfeda Tekkesi'ne defnedildiği[292] ve mezarının başına bir erguvan ağacının dikildiği bilgisi yer almaktadır.[279][307] Bunun yanında Sicil-i Osmani'de ise idam edildikten sonra Okmeydanı'na gömüldüğü yazılıdır.[308] İbrahim Paşa Irakeyn Seferi'nden döndükten 67 gün sonra idam edildi.[309] Süleymanla yaşıt olduğu rivayetine göre öldüğü zaman yaklaşık 40-45 yaşındaydı.[310] Daha önce Makbul olarak anılırken, ölümünden sonra Maktul olarak anıldı.[97] Yerine Ayas Mehmed Paşa sadrazam oldu.[289][309]

Ölümünden sonra

Osmanlı tarihçilerine göre Pargalı'nın ölümünden sonra imparatorluk hem askerî hem de diplomatik olarak gerilemeye başladı. Ölümü, Fransızlarla diplomatik ilişkilerin zayıflamasında etkili oldu, çünkü yapılan kapitülasyon anlaşmasının şartları infazından önce henüz yürürlüğe girmedi.[311]

TDV İslâm Ansiklopedisi'nde Feridun Emecen İbrahim Paşa'nın ölümünden sonrası ile alakalı olarak şunları söylemektedir: "İbrâhim Paşa'nın çağdaşı olan şair ve tezkire sahibi Latîfî, onun hakkında iki ayrı risâle kaleme aldı. Evsâf-ı İbrâhim Paşa adlı kısa risâlede İbrâhim Paşa'nın cömertliğini, şair ve edipleri koruduğunu yazarak övücü ifadelere yer veren Latîfî ondan sonra gelenlerin şair, edip ve sanatçılara önem vermediklerini, hatta bunların hazineden almakta oldukları in'âm ve câizelerinin kesildiğini de söyler. Daha da ileri giderek halkın İbrâhim Paşa'nın kıymetini ancak ölümünden sonra anladığını yazar."[312]

İbrahim Paşa öldükten sonra Süleyman bütün işlerini bir tek kişiye emanet etmedi.[313] Padişahın damadı ve sadrazamı olan Rüstem Paşa ise hiçbir zaman padişaha İbrahim Paşa kadar yakın olamadı, kendi başına hareket edemedi ve padişahın izni olmadan saraya girip çıkamadı.[313] İbrahim Paşa'nın ölümünden 17 yıl sonra Venedik Senatosu'na bir rapor sunan Bernardo Navegora şunları belirtti: "Bunların arasında zamanında İbrahim Paşa en gözdelerden biri oldu. Rüstem ise şimdi sultanın en büyük gözdesidir. Sultan tarafından kimse onun kadar sevilmedi. İbrahim Paşa'nın çok önemli, büyük, her istediğini yapabilen bir kişilik olduğu söyleniyor. İstediği zaman yaptıklarını sultana da anlatıyor. Sultan da onu her zaman yaptıklarından dolayı övüyormuş. İstediği zaman saraya sultanın yanına gidiyor. Kulu olmaktan çok arkadaşı gibi. Rüstem ise kolaylıkla saraya giremiyormuş."[314]

Anadolu ve Rumeli kazaskerleri Fenarîzade Muhyiddin Çelebi ve Kadri Efendi, 1537 yılındaki Korfu Kuşatması'nın dönüş yolunda Süleyman'a İbrahim Paşa'nın idam edilmesinin sebebini sormaları üzerine görevlerinden alındı ve yerlerine İstanbul Kadısı Ebussuud Efendi ile Mısır Kadısı Çivizade Muhiddin Mehmed Efendi getirildi.[310]

Kişiliği

İbrahim Paşa'yı gösteren, Sebald Beham'a ait 1530 tarihli bir çizim.

İbrahim Paşa, Rumca, Farsça, Türkçe ve İtalyanca dillerini biliyordu.[35][103][251][9][315] Musikide maharetli olması ve okumayı çok sevmesi sebebiyle sohbetlerde aranan bir kişilikti.[103] Çocukluğundan itibaren müzik konusunda iyi bir eğitim alan İbrahim iyi bir kemancı idi.[22][19][9][lower-alpha 32] Saraydaki İranlı bir müzisyenle besteler yapıyordu.[244] Sanata düşkün olan İbrahim Paşa aynı zamanda büyük bir edebiyat hamisiydi. Tarih, coğrafya, felsefe ve hukukla ilgileniyordu.[23] İbrahim Paşa, özellikle Roma'ya direnen Hannibal'ın ve Makedonya İmparatorluğu'nu yöneten Büyük İskender'in hikâyelerini okumaktan hoşlanır ve üzerinde inceleme yapardı.[103][251] Kendisine roman okunmasından hoşlanıyordu.[244] Avrupa'yı çok yakından takip eden İbrahim Paşa, bilgisini padişaha hissettirmekten de geri kalmazdı.[35] Birçok araştırmacı ve tarihçi İbrahim Paşa'nın büyük bir diplomat olduğu kanaatindedirler.[316]

Küçüklüğünden itibaren saray terbiyesi alan İbrahim Paşa, Celâlzâde'nin tarifine göre: "Güzel huylu, terbiyeli, aydın düşünceli, yüksek azim sahibi, cömert, insaflı ve liyâkatli" idi.[42] Sicil-i Osmani'de ise: "Akıllı, cömert, cesur ise de kötü hareketlerinden dolayı nefsini tehlikeye attı" sözleriyle tanımlandı.[317]

Venedik elçisi Pietro Bragadino'nun 1526 tarihli raporunda, İbrahim Paşa'nın zayıf ve ufak tefek yüzlü olduğunu, sultanın en yakın danışmanı konumunda bulunduğunu belirterek şunları kaydetti: Dünyadaki diğer büyük beylerin neler yaptığı, onların toprakları, ülkeleri konusunda oldukça meraklı; değerli ilginç eşyalar satın alıyor, bilgili biri, kitapları okuyor, ülkesinin kurallarını çok iyi biliyor. Bu paşadan önceleri herkes çok nefret ediyormuş ama şimdi sultanın onu çok sevdiğini gördüklerinden herkes onunla arkadaş olmaya çalışıyor, sultanın annesi, karısı, diğer iki paşa da dâhil. Hiçbiri, hiçbir konuda kendisine karşı gelmiyor. Bu yüzden istediği her şeyi yapabiliyor. Sultanına çok sadık. Halkın önünde hediye almak hoşuna gidiyor, gizli hiçbir hediyeyi kabul etmiyor.[316]

Eserleri

13 sene sadrazamlık yapan İbrahim Paşa Konstantiniyye, Mekke, Selanik, Hezergrad (Razgrad) ve Kavala'da camiler yaptırdı, birçok yerde mescit, mektep, medrese zaviye, hamam ve çeşme gibi eserler inşa ettirdi ve bunlara vakıflar tahsis ettirdi.[318] Ayrıca Mısır'da kaldığı süre boyunca bakımsız kalan birçok binayı, cami ve okulları tamir ettirdi ve masraflarını kendi cebinden karşıladığı yeni binalar inşa ettirdi.[319]

İstanbul'un Kumkapı semtinde yer alan "İbrahim Paşa Zevcesi Muhsine Hatun Camii", İbrahim Paşa tarafından eşinin isteği üzerine yaptırıldı.[31] Yine bu caminin yakınında bir tekke ile Galata'da Haliç kıyısında yer alan Eski Yağkapanı Mescidi de İbrahim Paşa'nın yaptırdığı diğer eserlerdir.[31]

Popüler kültürdeki yeri

Fransız yazar Louis Gardel Pargalı İbrahim Paşa'nın hayatını ele alan Fransızca L'Aurore des bien-aimés adlı romanı 1997'de yazdı; bu eser Fransa'da Prix France Télévisions adlı bir ödül kazandı. Bu roman Sevenlerin Şafağı ismiyle Türkçeye çevrilip basıldı.[320]

Türk yazar Cahit Ülkü Masal Olmayan Masallar adını verip hazırladığı üçleme romanın ilk kitabı Pargalı İbrahim Paşa: Kanuni'nin Düşü, Hürrem'in Kabusu olup ikinci kitap Rüstem Paşa, üçüncü kitap ise Suların Getirdiği Padişah 2. Selim olmaktadır.[321]

İbrahim Paşa, 2003 tarihli Hürrem Sultan dizisinde Serdar Deniz tarafından canlandırıldı. Tims Productions yapımı olan ve temel olarak Osmanlı İmparatorluğu padişahı I. Süleyman'ın hayatı üzerine kurgulanan Muhteşem Yüzyıl adlı Türk tarihî televizyon dizisinde Pargalı İbrahim Paşa, aktör Okan Yalabık tarafından canlandırıldı. 82. bölüm sonunda tarihte yer aldığı şekilde, idam edilerek öldürüldü.[322] Dizinin 104. bölümünde ise yalnızca seslendirme yaparak yer aldı.[322]

Civilization VI adlı video oyununun genişleme paketi Civilization VI: Gathering Storm'da bir Osmanlı valisi olarak yer aldı.[323]

Notlar

  1. İbrahim Paşa'nın eşine gönderdiği mektuplarda sık sık oğlu Mehmed Şah'tan bahsetmektedir.[1]
  2. Günümüzdeki adıyla İstanbul. Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehrin resmî adı olması sebebiyle, madde içerisinde Kostantîniyye kullanıldı.
  3. Elçilik heyeti sadece Almanca konuşmaları emredildiğinden başka bir dilde konuşmak istemedi. İbrahim Paşa'nın tercümanının yalnızca İtalyanca bilmesi nedeniyle, elçiler yalnızca Hırvatça bilen bir tercüman istediler. Elçilerden birisi İbrahim Paşa'ya çocukluk dili olan Hırvatça hitap ederek padişah tarafından kabul edilmelerini rica etti.[8]
  4. 1532'de elçi Jerome de Zara'ya, Süleyman'la aynı hafta doğduğunu söyledi.[10]
  5. Pietro Zen'in Pregadi Konseyi'nde 4 Kasım 1524 tarihinde okunan raporu, Marino Sannuto tarafından nakledildi.[17]
  6. İbrahim Paşa Sarayı, bugüne gelene kadar çeşitli değişikliklere uğradı. Günümüzde ise Sultanahmet Meydanı'nda Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet vermektedir.[21]
  7. Çeşitli kaynaklarda 1522 ve 1524 olarak da tarihlenmektedir.[40][41]
  8. Türk geleneklerine göre haremden bahsetmek ve bir kadının ifşa edilmesi hakaret olarak kabul edildi.[57]
  9. Bir Osmanlı prensesinin saraya gitmek için izin almasına gerek olmadığı fikrini desteklemektedir.
  10. İbrahim Paşa Muhsine Hatun Camii ve Muhsine Hatun Mescidi gibi isimlerle de bilinmektedir.
  11. İbrahim Paşa, 30 Eylül 1524 tarihinde, Başdefterdar İskender Çelebi, Ulûfeciler Ağası Hayreddin Ağa, Başçavuş Sofuzade Mehmed, Celâlzâde Mustafa Çelebi, otuz çavuş ve beş yüz yeniçeri ile beraber, on adet kadırgayla Kostantîniyye'den hareket etti.[74][71][75]
  12. Padişah'ın bu olaydan haberdar olmasından sonra, Kızılcaada'ya bir hassa kayığı ile giderek İbrahim Paşa'yı ziyaret etmesi, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde hiçbir padişahın bir paşa için uygulamadığı bir iltifat olarak kabul edilmektedir.[54][77]
  13. Türkçe kaynaklarda Layoş ismi de sık sık kullanılmaktadır.
  14. Uzunçarşılı'ya göre, muharebe alanında Osmanlı ordusunun toplam asker mevcudu 300.000 ve Macar ordusununki ise 150.000'den fazlaydı.[124]
  15. Osmanlı protokolünde elde edilen her zaferden sonra devlet ve ordu erkânının padişahı savaş meydanında tebrik etmeleri adettir. Bu protokol için otağ ve taht gibi şeyler orduyla beraber getirilirdi.[120]
  16. Osmanlı döneminde, padişahın ve vezirlerin başlıklarına takılan, tüylerden ve mücevherlerden yapılan, püskül biçiminde süs.
  17. Bronz, "tunç" olarak da adlandırılır
  18. Kalender Şah; Kalender Çelebi[136]
  19. Has: Yıllık geliri 100.000 akçeden daha fazla olan timarlar için kullanılan bir tabir.
  20. Günümüzdeki genelkurmay başkanı
  21. O dönemde rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren padişah fermanı
  22. Davul değneğine benzer, topak başlı atlı değneği
  23. Şarlken olarak da bilinir
  24. Macar halkı tarafından Koeszegh, Köszeg, Koszeg gibi adlarla anılmasına rağmen diğer Avrupa milletlerince Guns veya Güns şeklinde ifade edildi.[168] Osmanlı kaynaklarında ise Macarca'dan muharref olarak Kösek[175][168], Köseki[168] veya Ayaköski[176] olarak geçmektedir.
  25. Kılıç bağı, kılıç kayışı
  26. İskender Çelebi'nin emrinde ve hizmetinde çok sayıda adam bulundurması yalnızca gösteriş amacıyla değildi. İleride çeşitli devlet işlerini liyakatle yerine getirebilecek kapasiteli insanlar yetiştirmek amacındaydı. Daha sonra onun kölelerinden yedisi vezir ve vezir-i azamlık makamlarına getirildi. Sokollu Mehmed Paşa bunun bir örneğidir.[209]
  27. Marco Minio'nun Pregadi Konseyi'nde 8 Ekim 1527 tarihinde okunan raporu, Marino Sannuto tarafından nakledildi.[265]
  28. Ulama Paşa Doğu Anadolu'daki bazı Kürt beylerine ve İran sancak beylerine Sultan denmesi nedeniyle, Osmanlı padişahının sadrazamının da bu unvanı kullanmasının uygun olduğunu söyledi.[286]
  29. Türkler arasında ölmek üzere olan veya idama götürülen birisinin şahitliği önemlidir ve 40 olağan şahidin yerine geçer.[296]
  30. Bir diğer adı İbrahim'dir[298]
  31. Hadikatü'l-vüzera'ya göre
  32. Pietro Zen mükemmel keman çaldığından bahsetti.[16]

Kaynakça

Özel
  1. Belleten & Nisan 1965, ss. 358-359.
  2. Emecen 2000, s. 333.
  3. Danişmend 1971, s. 97.
  4. Ortaylı 2006, s. 119.
  5. Afyoncu 2018, s. 35.
  6. Uzunçarşılı 1998, s. 355.
  7. Turan 2009, ss. 5-6
  8. Hammer 2014, s. 594.
  9. Can 2013, s. 10.
  10. Jenkins 1911, s. 18.
  11. Peçevî 1965, s. 48.
  12. Gökbilgin 2000, s. 908.
  13. Şimşirgil 2016, s. 110.
  14. Sevgi 1986, s. 29.
  15. Öztuna 1972, s. 1.
  16. Jenkins 2015, s. 9.
  17. Afyoncu 2012, s. 78.
  18. Turan 2009, ss. 6.
  19. Hammer 2014, s. 551.
  20. LaMartineHammer 2011, s. 25.
  21. Finkel 2017, s. 110.
  22. Afyoncu 2012, s. 42.
  23. Jorga 2017, s. 321.
  24. Belleten & Nisan 1965, s. 355.
  25. Afyoncu 2018, s. 35-36.
  26. LaMartineHammer 2011, s. 26.
  27. Jenkins 1911, s. 19.
  28. Jenkins 2015, s. 10.
  29. Afyoncu 2012, s. 53.
  30. Jenkins 1911, s. 105.
  31. Emecen 2000, s. 335.
  32. Jenkins 1911, s. 20.
  33. Jenkins 2015, s. 11.
  34. Hammer 2014, s. 552.
  35. Afyoncu 2018, s. 36.
  36. Danişmend 1971, ss. 97-98.
  37. Can 2013, s. 13.
  38. LaMartineHammer 2011, s. 27.
  39. LaMartineHammer 2011, s. 26-27.
  40. Jenkins 1911, s. 34.
  41. E.J. Brill's first encyclopaedia of Islam, 1913-1936, Volume 2 By Martijn Theodoor Houtsma'a göre 27 Haziran 1524
  42. Celâlzâde 2011, s. 88.
  43. Danişmend 1971, s. 98.
  44. Celâlzâde 2011, s. 89.
  45. Uzunçarşılı 1998, s. 318.
  46. Jenkins 1911, s. 36.
  47. Celâlzâde 2011, s. 87.
  48. Celâlzâde 2011, s. 87-88.
  49. Solakzade 1989, s. 127.
  50. Celâlzâde 2011, s. 90.
  51. Uzunçarşılı 1998, s. 319.
  52. Jenkins 1911, s. 43.
  53. LaMartineHammer 2011, s. 29.
  54. Uzunçarşılı 1998, s. 320.
  55. Can 2013, s. 29.
  56. Turan 2009, s. 4.
  57. Jenkins 2015, s. 28.
  58. Turan 2009, s. 10.
  59. LaMartineHammer 2011, s. 30.
  60. Celâlzâde 2011, s. 93.
  61. Danişmend 1971, s. 103.
  62. Belleten & Nisan 1965, s. 358.
  63. Belleten & Nisan 1965, ss. 355-364.
  64. Turan 2009, s. 11.
  65. Belleten & Nisan 1965, ss. 359-360.
  66. Belleten & Nisan 1965, s. 360.
  67. Turan 2009, s. 12.
  68. Belleten & Nisan 1965, s. 356.
  69. Âlî, Gelibolulu Mustafa (2009). Künhü'l-Ahbar. 4. Rükn Tıpkı Basım. Ankara. s. 278.
  70. LaMartineHammer 2011, s. 31.
  71. Celâlzâde 2011, s. 99.
  72. Hammer 2014, s. 556.
  73. Gökbilgin 2019, s. 26.
  74. Solakzade 1989, s. 132-133.
  75. Danişmend 1971, s. 105.
  76. Solakzade 1989, s. 133.
  77. LaMartineHammer 2011, s. 32.
  78. Danişmend 1971, s. 106.
  79. Celâlzâde 2011, s. 100.
  80. Solakzade 1989, s. 134.
  81. Hammer 2014, s. 558.
  82. Jenkins 1911, s. 45.
  83. Danişmend 1971, s. 107.
  84. Celâlzâde 2011, s. 104-105.
  85. Jenkins 1911, s. 46.
  86. Shaw, Stanford (1994). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye Cilt 1. İstanbul: E Yayınları. s. 135.
  87. Emecen 2000, s. 334.
  88. Bostan 2009, s. 444.
  89. Aksun 1994, s. 250.
  90. Celâlzâde 2011, s. 105.
  91. Hammer 2014, s. 560.
  92. Hammer 2014, ss. 560-561.
  93. Danişmend 1971, ss. 106-107.
  94. Hammer 2014, s. 561.
  95. Jenkins 1911, s. 47.
  96. Gökbilgin 2019, s. 27.
  97. Finkel 2017, s. 120.
  98. Gökbilgin 2019, ss. 27-28.
  99. Can 2013, s. 33-34.
  100. LaMartineHammer 2011, s. 33.
  101. Celâlzâde 2011, s. 558.
  102. Danişmend 1971, s. 108.
  103. Hammer 2014, s. 566.
  104. Finkel 2017, s. 111.
  105. Celâlzâde 2011, s. 109.
  106. Danişmend 1971, s. 113.
  107. Hammer 2014, s. 567.
  108. Celâlzâde 2011, s. 111.
  109. Jenkins 2015, s. 90.
  110. Solakzade 1989, s. 139.
  111. Celâlzâde 2011, s. 112.
  112. Jorga 2017, s. 365.
  113. Danişmend 1971, s. 114.
  114. Jorga 2017, s. 366.
  115. Jenkins 2015, s. 91.
  116. Solakzade 1989, s. 140.
  117. Hammer 2014, s. 568.
  118. Danişmend 1971, s. 115.
  119. Celâlzâde 2011, s. 121.
  120. Danişmend 1971, s. 116.
  121. Celâlzâde 2011, s. 120.
  122. Hammer 2014, s. 571.
  123. Jorga 2017, s. 369.
  124. Uzunçarşılı 1998, s. 326.
  125. Solakzade 1989, s. 145.
  126. Solakzade 1989, s. 146-147.
  127. Jenkins 2015, s. 92.
  128. Jenkins 2015, s. 93.
  129. Jenkins 2015, s. 92-93.
  130. Hammer 2014, s. 572.
  131. Jorga 2017, s. 370.
  132. Danişmend 1971, s. 117.
  133. Danişmend 1971, s. 118.
  134. Danişmend 1971, s. 119.
  135. Hammer 2014, s. 573.
  136. Uzunçarşılı 1998, s. 346.
  137. Hammer 2014, s. 574.
  138. Hammer 2014, s. 575.
  139. Uzunçarşılı 1998, s. 347.
  140. Danişmend 1971, ss. 123-124.
  141. Danişmend 1971, s. 124.
  142. Danişmend 1971, ss. 124-125.
  143. Danişmend 1971, s. 125.
  144. Hammer 2014, s. 576.
  145. Hammer 2014, s. 583.
  146. Celâlzâde 2011, s. 145.
  147. Uzunçarşılı 1998, s. 356.
  148. Danişmend 1971, s. 128.
  149. Celâlzâde 2011, s. 146.
  150. Hammer 2014, s. 584.
  151. Hammer 2014, s. 583-584.
  152. Danişmend 1971, s. 129.
  153. Uzunçarşılı 1998, s. 328.
  154. Danişmend 1971, s. 130.
  155. Uzunçarşılı 1998, s. 329.
  156. Jenkins 1911, s. 65.
  157. Danişmend 1971, s. 131.
  158. Danişmend 1971, s. 132.
  159. Danişmend 1971, s. 133.
  160. Danişmend 1971, s. 135.
  161. Danişmend 1971, s. 136.
  162. Danişmend 1971, s. 137.
  163. Danişmend 1971, s. 138.
  164. Hammer 2014, s. 591.
  165. Jenkins 1911, ss. 79-80.
  166. Aksun 1994, s. 266.
  167. Uzunçarşılı 1998, s. 331.
  168. Danişmend 1971, s. 148.
  169. Uzunçarşılı 1998, s. 331-332.
  170. Uzunçarşılı 1998, s. 332.
  171. Celâlzâde 2011, s. 172-173.
  172. Celâlzâde 2011, s. 176.
  173. Celâlzâde 2011, s. 177.
  174. Celâlzâde 2011, s. 178.
  175. Celâlzâde 2011, s. 180.
  176. Solakzade 1989, s. 174.
  177. Erdoğru 2014, s. 170.
  178. Erdoğru 2014, s. 171.
  179. Danişmend 1971, s. 149.
  180. Uzunçarşılı 1998, s. 334.
  181. LaMartineHammer 2011, s. 82.
  182. Celâlzâde 2011, s. 183.
  183. Celâlzâde 2011, s. 184.
  184. Hammer 2014, s. 599.
  185. Erdoğru 2014, s. 169.
  186. Danişmend 1971, s. 150.
  187. Hammer 2014, s. 600.
  188. Celâlzâde 2011, s. 189.
  189. Hammer 2014, s. 601.
  190. Danişmend 1971, s. 156.
  191. Hammer 2014, s. 606.
  192. Danişmend 1971, ss. 157-158.
  193. Uzunçarşılı 1998, s. 348.
  194. Jenkins 2015, s. 100.
  195. Gökbilgin 2019, s. 53-54.
  196. Uzunçarşılı 1998, s. 348-349.
  197. Danişmend 1971, s. 159.
  198. Celâlzâde 2011, s. 195.
  199. Gökbilgin 2019, s. 54.
  200. Uzunçarşılı 1998, s. 349.
  201. Hammer 2014, s. 607.
  202. Hammer 2014, s. 608.
  203. Uzunçarşılı 1998, ss. 349-350.
  204. Celâlzâde 2011, s. 196-197.
  205. Danişmend 1971, s. 163.
  206. Uzunçarşılı 1998, s. 350.
  207. Celâlzâde 2011, s. 198.
  208. Danişmend 1971, s. 164.
  209. Hammer 2014, s. 613.
  210. Hammer 2014, ss. 608-609.
  211. Celâlzâde 2011, s. 199.
  212. Uzunçarşılı 1998, s. 353.
  213. Solakzade 1989, s. 186.
  214. Hammer 2014, s. 609.
  215. Celâlzâde 2011, s. 199-200.
  216. Emecen 1999, s. 116.
  217. Celâlzâde 2011, s. 200.
  218. Gökbilgin 2019, s. 55.
  219. Uzunçarşılı 1998, s. 351.
  220. Danişmend 1971, s. 165.
  221. Celâlzâde 2011, s. 201.
  222. Danişmend 1971, s. 166.
  223. Öztuna 1989, s. 113.
  224. Jenkins 2015, s. 101.
  225. Hammer 2014, s. 610.
  226. Belleten & Nisan 1957, s. 449.
  227. Celâlzâde 2011, s. 205.
  228. Solakzade 1983, ss. 183.
  229. Danişmend 1971, s. 172.
  230. Hammer 2014, s. 611.
  231. Can 2013, s. 85.
  232. Celâlzâde 2011, s. 206.
  233. Uzunçarşılı 1998, s. 352.
  234. Danişmend 1971, s. 173.
  235. Danişmend 1974, s. 172.
  236. Celâlzâde 2011, s. 209.
  237. Hammer 2014, s. 612.
  238. Celâlzâde 2011, s. 210.
  239. Emecen 1999, s. 117.
  240. Jenkins 2015, s. 35.
  241. Jenkins 2015, s. 33.
  242. Jorga 2017, s. 322.
  243. Jenkins 1911, s. 33.
  244. Afyoncu 2012, s. 52.
  245. Afyoncu 2012, s. 111.
  246. Jenkins 1911, s. 51.
  247. Afyoncu 2012, s. 112.
  248. Afyoncu 2012, s. 95-96.
  249. Afyoncu 2012, s. 96.
  250. Afyoncu 2012, s. 56.
  251. Jenkins 1911, s. 22.
  252. Hammer 2014, s. 615.
  253. Danişmend 1971, s. 184.
  254. Jenkins 2015, s. 64.
  255. Jenkins 2015, s. 74.
  256. Jenkins 2015, s. 75.
  257. Jenkins 2015, s. 78.
  258. Jenkins 2015, s. 79.
  259. Afyoncu 2012, s. 113.
  260. Afyoncu 2018, s. 49.
  261. Can 2013, s. 79.
  262. Afyoncu 2018, s. 50.
  263. Can 2013, s. 80.
  264. Reston 2011, s. 364.
  265. Afyoncu 2012, s. 69.
  266. Hammer 2014, s. 614.
  267. Jenkins 2015, s. 62.
  268. Jenkins 2015, s. 82.
  269. Jenkins 2015, ss. 74-75.
  270. Danişmend 1971, s. 99.
  271. LaMartineHammer 2011, s. 60-61.
  272. Reston 2011, s. 365.
  273. Jenkins 1911, s. 42.
  274. LaMartineHammer 2011, s. 61.
  275. LaMartineHammer 2011, s. 61-62.
  276. LaMartineHammer 2011, s. 62.
  277. Jenkins 2015, s. 77.
  278. LaMartineHammer 2011, s. 63.
  279. Solakzade 1989, s. 191.
  280. Jenkins 1911, s. 109.
  281. Jenkins 1911, s. 615.
  282. Jenkins 1911, s. 358.
  283. Gökbilgin 2000, s. 334.
  284. Celâlzâde 2011, s. 213.
  285. Danişmend 1971, s. 187.
  286. Uzunçarşılı 1998, s. 357.
  287. Uğurluel 2017, s. 223.
  288. Danişmend 1971, s. 167.
  289. Celâlzâde 2011, s. 214.
  290. Solakzade 1989, ss. 189-190.
  291. Solakzade 1989, s. 190.
  292. Uzunçarşılı 1998, s. 358.
  293. Solakzade 1989, ss. 187-188.
  294. Jenkins 2015, s. 108.
  295. Danişmend 1971, s. 174.
  296. Jenkins 2015, s. 107.
  297. Danişmend 1971, s. 188.
  298. Ortaylı 2006, s. 151.
  299. Uğurluel 2017, s. 119.
  300. Reston 2011, s. 217.
  301. Jenkins 2015, s. 104.
  302. Can 2013, s. 44.
  303. Can 2013, s. 45.
  304. Finkel 2017, s. 120-121.
  305. Domenico Trevisano, Alberi, III, vol. i, s. 115.
  306. Jorga 2017, s. 323.
  307. Hammer 2014, s. 615-616.
  308. Sicill-i Osmani 1996, s. 778.
  309. Danişmend 1971, s. 189.
  310. Uzunçarşılı 1998, s. 359.
  311. Afyoncu 2018, s. 67-68.
  312. FERİDUN EMECEN. "İBRÂHİM PAŞA, Makbul". TDV İslâm Araştırmaları Merkezi. 23 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Aralık 2019.
  313. Afyoncu 2015, s. 134.
  314. Can 2013, s. 108.
  315. Uğurluel 2017, s. 116.
  316. Afyoncu 2012, s. 52-53.
  317. Sicill-i Osmani 1996, s. 777-778.
  318. Can 2013, s. 111.
  319. Jenkins 2015, s. 37.
  320. Gardel, Louis (Çev. Ümit Moran Altan), Sevenlerin Şafağı 28 Aralık 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., İstanbul:Can Yayınları, ISBN 975-510-825-4
  321. Ülkü, Cahit (2011). Pargalı İbrahim Paşa - Kanuni'nin Düşü, Hürrem'in Kabusu (7. bas.). İstanbul: İnkılap Kitabevi. ISBN 978-975-10-1698-0.
  322. "Pargalı İbrahim, Muhteşem Yüzyıl'a Geri Döndü!". Haberler.com. 21 Eylül 2013. 26 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi.
  323. "Civilization® VI - The Official Site - Suleiman Leads the Ottomans". Civilization® VI - The Official Site (İngilizce). 26 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi.
Genel
  • Afyoncu, Erhan (2015). Kanunî Ve Şehzade Mustafa: Venedik Elçilerinin Raporlarına Göre. İstanbul: Yeditepe Yayınevi. ISBN 978-6054-052-96-7.
  • Afyoncu, Erhan (2012). Kanunî Ve Pargalı İbrahim Paşa: Venedik Elçilerinin Raporlarına Göre. İstanbul: Yeditepe Yayınevi. ISBN 978-6054-052-87-5.
  • Afyoncu, Erhan (2018). Muhteşem Süleyman - Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan. İstanbul: Yeditepe Yayınevi. ISBN 978-605-4052-55-4.
  • Aksun, Ziya Nur (1994). Osmanlı Tarihi 1. Ötüken Neşriyat. ISBN 978-975 -437-145-8 |isbn= değerini kontrol edin: checksum (yardım).
  • Bostan, İdris (2009). Selman Reis. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt:36.
  • Can, Aykut (2013). Pargalı'nın Ölümü. İstanbul: Yeditepe Yayınevi. ISBN 978-605-5200-12-1.
  • Çelebi Celâlzâde Mustafa (2011). Kanunî'nin Tarihçisinden Muhteşem Çağ: Kanunî Sultan Süleyman: Tabakâtü-l Memâlik ve Derecâtü'l-Mesâlik (1 bas.). Kariyer Yayıncılık İletişim. ISBN 978-9944-300-59-9.
  • Danişmend, İsmail Hâmi (1971). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt: 2. Türkiye Yayınevi. ISBN 978-994-4397-64-1 |isbn= değerini kontrol edin: checksum (yardım).
  • Emecen, Feridun (1999). İbrâhim Paşa, Makbul. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt:19.
  • Emecen, Feridun (2000). İbrâhim Paşa, Makbul. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt:21.
  • Erdoğru, M. Akif (2014). Kanunî Sultan Süleyman'ın 1532 tarihli Alman Seferi ruznâmesi. Tarih İncelemeleri Dergisi XXIX/1.
  • Finkel, Caroline (2017). Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı : Osmanlı İmparatorluğu'nun Öyküsü 1300-1923 (7 bas.). İstanbul: Timaş Yayınları. ISBN 978-9752-635-10-4.
  • Gökbilgin, Tayyib (Temmuz 1957). Arz ve Raporlarına Göre İbrahim Paşa'nın Irakeyn Seferindeki İlk Tedbirleri ve Fütuhatı. XXI. Belleten, Sayı 83.
  • Gökbilgin, Tayyib (2000). İbrâhîm Paşa, Pargalı, Frenk, Makbûl, Maktûl. İslâm Ansiklopedisi.
  • Gökbilgin, Tayyib (2019). Kanunî Sultan Süleyman. İstanbul: Kronik Kitap. ISBN 978-975-2430-90-7.
  • Hammer, Joseph Von (2014). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi. 1. İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık. ss. 551-616. ISBN 978-9944-978-32-3.
  • Jenkins, Hester Donaldson (1911). Ibrahim Pasha: Grand Vizir of Suleiman the Magnificient. University of Toronto Libraries. ISBN 978-1-152-32717-7.(İngilizce)
  • Jenkins, Hester Donaldson (2015). Pargalı İbrahim Paşa (2 bas.). Yeditepe Yayınevi. ISBN 978-6054-052-60-8.(Türkçe)
  • Jorga, Nicolae (2017). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi 1451-1538 c. 2. 2. İstanbul: Yeditepe Yayınları. ISBN 978-605-2070-23-9.
  • LaMartine Alphonse De, Hammer Joseph Von (2011). Kanunî Çağının Ruhu, İki Cepheden Bir Devir, Bir Padişah (1 bas.). Kapı Yayınları. ISBN 978-605-4322-54-1.
  • LaMartine Alphonse De (2005). Osmanlı Tarihi 2 - Cihan Hakimiyeti (2 bas.). İstanbul: Bilge

Kültür Sanat Yayıncılık. 6. harf sırasında bulunan |yayıncı= parametresi line feed character içeriyor (yardım)

  • Ortaylı, İlber (2006). Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek. İstanbul: Timaş Yayınları. ISBN 978-975-2633-71-1.
  • Öztuna, Yılmaz (1972). İbrahim Paşa:, Makbul. Ankara: Türk Ansiklopedisi (Milli Eğitim Basımevi).
  • Öztuna, Yılmaz (1989). Kanuni Sultan Süleyman. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. ISBN 978-975-1703-74-3.
  • Peçevî (1965). Peçevi Tarihi. İstanbul: Son Telgraf Matbaası.
  • Reston, James (2011). Kanunî ve Şarlken - Avrupa Uğruna Savaş 1520-1536. İstanbul: Timaş Yayınları. ISBN 978-605-1146-66-9.
  • Latîfî (1986). Sevgi, Ahmet (Ed.). Lâtifi'nin İki Risâlesi: Enisü'l - Fusahâ ve Evsâf-ı İbrâhim Pâşâ. 2. Konya: Selçuk Üniversitesi Yay.
  • Solakzade Mehmed Hemdemî (1989). Çabuk, Vahid (Ed.). Solak-Zâde Tarihi. 2. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. ISBN 9751705118.
  • Süreyya, Mehmed (1996). Sicill-i Osmani 3. Cilt. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. ISBN 975-333-041-3.
  • Şimşirgil, Ahmet (2016). Kayı -IV Osmanlı Tarihi / Ufukların Padişahı: Kanuni. İstanbul: Timaş Yayınları. ISBN 978-6050-813-03-6.
  • Turan, Ebru (2009). The Marriage of Ibrahim Pasha (ca. 1495—1536) (İngilizce). 41 (Turcica bas.). ss. 3-36. ISSN 0082-6847.(İngilizce)
  • Uğurluel, Talha (2017). Dünyaya Hükmeden Sultan Kanunî. Timaş Yayınları. ISBN 978-605-0808-52-0.
  • Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1998). Osmanlı Tarihi: İstanbul'un Fethinden Kanunî Sultan Süleyman'ın Ölümüne Kadar. 2 (7 bas.). Türk Tarih Kurumu Basımevi. ISBN 978-975-1600-12-7.
  • Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (Nisan 1965). "Kanunî Sultan Süleyman'ın Vezir-i Âzamı Makbûl ve Maktûl İbrahim Paşa Padişah Dâmadı Değildi" (PDF). Belleten. XXIX (114). ss. 355-364. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2020.
Siyasi görevi
Önce gelen:
Pîrî Mehmed Paşa

Osmanlı Sadrazamı

27 Haziran 1523 - 14 Mart 1536
Sonra gelen:
Ayas Mehmed Paşa
Önce gelen:
Ayas Mehmed Paşa
Rumeli Beylerbeyi
27 Haziran 1523 - 14 Mart 1536
Sonra gelen:
Lütfi Paşa
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.