Türkiye'de enflasyon

Türkiye'de enflasyon, Türkiye ekonomi tarihinde sürekli yapısal problemlerden birisidir. Yakın dönem Türkiye tarihinde 1971'den başlayarak 34 yıl süren çift haneli verilerin görüldüğü enflasyonist bir süreç yaşandı. 2000'li yıllarda tek haneli oranlara düşse de 2010'lu yılların sonunda döviz kuru ve fiyat pahalılığı nedeniyle enflasyon yeniden ciddi problemlerden biri halinde geldi. (bkz. (2018-21 Türkiye döviz ve borç krizi)

Tarihçe

YıllarTüketiciToptan
1965 5.810.8
1966 5.7-1.7
1967 8.38.0
1968 3.76.0
1969 7.85.2
1970 8.16.1
1971 16.523.0
1972 13.714.9
1973 16.029.1
1974 18.619.1
1975 19.810.4
1976 16.419.1
1977 28.036.1
1978 47.248.8
1979 56.881.4
1980 115.694.7
1981 33.925.6
1982 21.924.8
1983 37.140.1
1984 49.753.5
1985 44.238.2
1986 30.724.5
1987 55.148.9
1988 75.269.7
1989 68.868.0
1990 60.649.3
1991 71.163.2
1992 67.965.7
1993 71.464.8
1994 125.5146.5
1995 76.065.6
1996 79.884.9
1997 99.191.0
1998 69.754.3
1999 68.862.9
2000 39.032.7
2001 68.588.6
2002 29.730.8
2003 18.413.9
2004 9.313.8
2005 7,722,66
2006 9,6511,58
2007 8,395, 94
2008 10,068,11
2009 6,535, 93
2010 6,48, 87
2011 10,4513,33
2012 6,162,45
2013 7,46,97
2014 8,176,36
2015 8,815,71
2016 8,539,94
2017 11,9215,47
2018 20,333,64
2019 11,847,36
2020 14,625,15

1923-1950 dönemi

Osmanlı döneminde yüksek miktarda emisyon artışı yapılmıştı. I. Dünya Savaşı'ı finansmanı amacıyla Osmanlı Devleti tarafından dolaşımdaki para sürekli artırıldı. 1917 başında 50 milyon lira olan dolaşımdaki kaime (kağıt para) aynı yılın sonunda 100 milyon liraya ulaşmıştı. Bu durum ise piyasadaki ürün fiyatlarının 20 kata varan oranda artmasına ve şiddetli bir enflasyona neden oldu.

Yüksek emisyon artışının getirdiği enflasyon ortamının yeniden yaşanmaması için Cumhuriyetin ilk yıllarında para arzının artırılmamasına gayret edildi. II. Dünya Savaşı koşullarına kadar bu politika izlenerek para arzı ciddi oranlarda artmadı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk lirasına yönelik bir politika belirleyecek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası henüz kurulmamıştı. Büyük Buhran'ın etkileri, ithal ürünlere yönelik aşırı talep, hammadde ve tarım ürünleri fiyatlarındaki gerileme nedeniyle Türk lirasının değerinde aşırı düşüş yaşandı. Buna yönelik "Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu" çıkarıldı. 11 Haziran 1930'da Merkez Bankası kurularak Osmanlı Bankası'nın görev ve yetkilerine son verildi. Merkez Bankası, emisyon artışı politikası izlemeyerek paranın değerinin koruyacak kararlar almıştır. Merkez Bankası kurulduktan sonra diğer ülke para birimleri karşısına Türk lirası değerlenme sürecine girdi.

II. Dünya Savaşı döneminde şiddetli bir enflasyon yaşandı. 1940-1945 yıllarındaki yüksek enflasyona yönelik piyasadaki paranın azaltılması amacıyla savaş döneminde servetini haksız olarak artırdığı düşünülen tüccar, büyük çiftçi ve emlak sahiplerinden 11 Kasım 1942 tarihli varlık vergisi alınmaya başlandı. Ayrıca kırsal kesimdeki halktan toprak mahsülleri vergisi alındı. Varlık vergisi 1 yıl sonra, Toprak Mahsülleri vergisi savaş sonunda kaldırılmasına rağmen piyasadan kayda değer miktarda para çekildi. 1943 yılı sonunda Varlık vergisinden elde edilen gelir 318 milyon liraya ulaşmıştı.

Demokrat Parti dönemi

1950 Türkiye genel seçimleri ile Türkiye'de 10 yıl sürecek Demokrat Parti iktidarı başladı. Demokrat Parti, devlet temelli bir ekonomi anlayışını terkederek daha liberal politikalar uyguladı. Bazı ürünler haricinde ithalat büyük ölçüde serbest bırakıldı. Ayrıca ABD kaynaklı düşük faizli krediler ile Marshall yardımları alındı ve piyasaya para arzı artırılarak üretimin ve kalkınmanın artırılması hedeflendi.

1950'den itibaren uygulanan maliye ve para politikaları ciddi enflasyon artışına yol açtı ve 1954'ten itibaren ise kalıcı bir enflasyona dönüştü. Enflasyonun kalıcı hale gelmesi, karaborsacılığın artmasına yol açarak mallara erişmede uzun kuyrukların oluşmasına neden oldu. Tekel ürünleri, kağıt, kömür, Sümerbank ürünlerin yüzde yüze varan oranlarda yükseldi. Ayrıca dış ticaret dengesinin bozulması ülkede döviz darlığına neden oldu. Ekonomik istikrarsızlık Demokrat Parti iktidarına yeni bir ekonomik program uygulamaya mecbur kıldı. 4 Aralık 1958'de alınan "İstikrar Kararları" ile ithalata sınırlamalar getirilerek ithal mallara olan talebin azaltılarak döviz rezervinin artırılması hedeflendi.

70'li yıllar

1970'li yıllarda dünyada yaşanan iki büyük petrol krizi nedeniyle istikrarsız piyasa ortamında fiyatlar yükseldi.

1978-1983 döneminde 4. beş yıllık kalkınma planı uygulamaya geçildi ancak program ekonomide istenilen başarıyı sağlayamadı.[1] Özellikle ülkedeki siyasi istikrarsızlık ve güvenlik problemleri kamu yönetiminin etkinliğinin azalmasına ve bütçe açıklarının artmasına yol açtı. Bu kamu açıklarının merkez bankası kaynaklarından karşılanması, ülkede ithal esaslı sanayinin gelişmesiyle döviz ihtiyacının artması ve petrol krizleri nedeniyle enflasyon ciddi oranlarda yükseldi. 1976'da %15 olan enflasyon 1979'da %81'e 1980'de %115'ye kadar yükseldi.[1]

80'li yıllar

1978 ekonomik krizi sonrası alınan tedbirlerin yetersiz kalması 1980 yılında alınan 24 Ocak kararları'nın temelini oluşturur. 24 Ocak kararları ile Türk ekonomisinde köklü değişiklikler yapıldı: Esnek döviz kuru politikasına geçildi, fiyatlar üzerindeki kontrol kaldırıldı ve Türk lirası devalüe edildi ve döviz karşısıda Türk lirası yüzde 32.7 değer kaybetti. Bununla birlikte 24 Ocak kararları ile uygulanan disiplinli politikalar neticesinde kamu maliyesinde önemli ölçüde iyileşme gerçekleşti ve enflasyon gerileme sürecine girdi.[2] 1980 yılında %115,6 düzeyindeki enflasyon 1982 yılı sonunda %21,9'a kadar geriledi. 1983 yılında Turgut Özal'ın başbakan olduğu 45. Türkiye Hükûmeti ile birlikte ihracata dayalı büyüme stratejisine yönelik Türk lirasının değeri düşük tutularak ihracatın artması hedeflendi ve fiyatların piyasa tarafından belirlendiği bir ortamda enflasyon yeniden yükselişe geçti. 1988 yılında enflasyon %73,7 seviyesindeydi.[2]

90'lı yıllar

1994 yılında Türkiye ekonomi tarihindeki en büyük kamu açığı ve cari açık yaşandı. Bunun sonucunda piyasalarda oluşan devalüasyon beklentisiyle dövize olan talebin artması ve kamunun borçlarını ödeyebilmesi amacıyla faizlerin yüzde 400'lere kadar yükselmesi, 5 Nisan Kararlarının alınması ile sonuçlandı. Tansu Çiller başbakanlığındaki DYP-SHP koalisyonunun oluşturduğu 50. Türkiye Hükûmeti tarafından "enflasyonu hızla düşürmek, TL'de istikrar sağlamak" hedefiyle açıklanan kararlar istenilen istikrarı sağlayamadı. Türk lirası % 38 devalüe edildi. ABD doları birkaç ay içinde 8 bin liradan 42 bin liraya kadar yükseldi. 1994 yılı sonunda enflasyon üç basamaklı olarak % 125,49'a yükseldi.

Yıllık enflasyon 1997'de yüzde 91'i bulmuştu. Enflasyonla mücadele amacıyla Merkez Bankası tarafından 1998 yılının başında "Enflasyonla Mücadele Programı" uygulamaya konuldu.[3] Program kapsamında uygulanan politikalar neticesinde 1998 yılı sonunda yıllık enflasyon yüzde 54'e düşmüş olsa da enflasyonu tek haneye düşürme amacına ulaşılamadığı için programın başarılı olduğunu söylemek güçtür.

18 Nisan 1999 genel seçimleri sonrasında kurulan 56. Türkiye Hükûmeti, siyasi istikrar ile yeniden enflasyonu düşürme politikası uyguladı. Merkez Bankası tarafından Aralık 1999'da stant-by anlaşması imzalanarak uygulanacak maliye politikaları ve yapısal reformlar belirlendi.

Enflasyon hedeflemesi rejimi

Enflasyonla Mücadele Programı

Dünyada enflasyon hedeflemesi rejimi ilk olarak 1990'da Yeni Zelanda'da uygulanmıştır.[4] Türkiye'de enflasyon hedeflemesi ilk kez 1999'da söz konusu edildi.[5] Merkez bankası başkanı Gazi Erçel ve hazineden sorumlu devlet bakanı Recep Önal'ın imzası ile Uluslararası Para Fonu'na (IMF) 9 Aralık 1999'da sunulan iyi niyet mektubunda enflasyonun hedeflenen değerlere düşürüleceği ifade edildi.[6][7] Enflasyonun son 25 yıldır Türkiye'nin ekonomik performansını zayıflattığı, Türk lirasına güveni sarsarak yüksek faize neden olduğu ve bu ekonomik durumdan en fazla zarar görenlerin ücret karşılığı çalışan kesim olduğu ifade edilerek enflasyonun düşürülmesinin ekonomik kaynakların eşit ve etkin dağıtılmasını sağlayacağı vurgulandı.[7]

Enflasyonla mücadelede 2000 yılı sonu enflasyon hedefinin tüketici fiyat endeksinde (TÜFE) yüzde 25, toptan eşya fiyat endeksinde (TEFE) yüzde 20; 2001 yılı sonu için TÜFE'de yüzde 12, TEFE'de yüzde 10; 2002 sonunda ise tek haneye düşerek TÜFE'de 7, TEFE'de 5 olacağı hedeflendi.[7]

İmzalanan 17 Stand-By Anlaşmasına göre 2000-2002 yılları arasındaki üç yıllık dönemin ilk 18 aylık sürede döviz kuru çapası uygulanarak döviz kurunun sabit tutulacağı, ikinci 18 aylık sürede ise döviz kurlarının serbest bırakılacağı kararlaştırıldı ve enflasyon hedeflemesine geçileceği açık bir şekilde ifade edildi. Buna karşın 2001 yılı ekonomik krizi nedeniyle döviz kurları planlanandan önce serbest bırakılmış ve enflasyon hedefleme stratejisininin uygulanabileceği ekonomik bir ortam kalmamıştır.

2001 Türkiye ekonomik krizi

14 Ocak 1970 tarihli Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kanununa göre kamu açıklarını Banka kaynakları ile karşılama imkanı bulunmaktaydı. Enflasyon hedefleme politikası uygulanabilmesinin ön koşullarından biri Merkez Bankası'nın bağımsız karar alabilme yeterliliğinin olmasıdır.[8] 2001 yılında Merkez Bankası kanununda değişikliğe gidildi ve Banka bağımsızlığı'nın sağlanmasında önemli bir aşama olarak kabul gören 25.04.2001 tarihli düzenleme yapıldı. "...Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler..." hükmü eklendi.

19 Şubat 2001 tarihinde beklenmedik bir şekilde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında anayasa kitapçığı krizi meydana geldi ve kısa süre içinde 2001 Türkiye ekonomik krizi olarak bilinen ekonomik bir krize dönüştü. Çözüm olarak 13 Mart 2001 tarihinde Başbakan Bülent Ecevit tarafından ekonomiden sorumlu devlet bakanlığına Kemal Derviş getirildi ve Dünya Bankası gözetiminde hazırlanan "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" kamuoyuna duyuruldu.

3 Mayıs 2001 tarihinde IMF'ye yeni bir niyet mektubu sunuldu ve 17. stand-by anlaşması revize edildi. Ekonomik Politikalar Bildirgesi'ne göre fiyat istikrarı politikasına devam edileceği ve enflasyon hedeflemesi staratejisinin uygulanabileceği ekonomik koşulların en kısa sürede sağlanacağı belirtildi. 2001 ekonomik krizinin etkilerinin devam etmesi ve 11 Eylül saldırıları ile dünya piyasalarındaki olumsuzluklar nedeniyle mevcut stant-by anlaşmasının ihtiyaçlara cevap veremeyeceği düşüncesiyle yeni bir niyet mektubu ile 18. stant-by anlaşması talep edildi. Yeni programda 2002, 2003 ve 2004 yılları için yüzde 35, 20 ve 12 enflasyon oranları hedeflenmiş olsa da fiili olarak enflasyon odaklı bir strateji uygulanamadı. Bu nedenle 2000-2004 yılları arası dönem Merkez Bankası tarafından örtük enflasyon hedefleme dönemi olarak tanımlanır.

Örtük enflasyon hedefleme dönemi

1999 yılından itibaren enflasyon hedeflemesi sürekli gündemde kalmış olsa da fiili olarak uygulamaya geçilmesi 2004 bulmuştur.[9] Bu nedenle 2002-2005 yılları arası dönemde uygulanan politika "Örtük Enflasyon Hedeflemesi Stratejisi" olarak nitelendirilir.[4]

Açık enflasyon hedefleme dönemi

Enflasyon hedeflemesi rejimi resmi para politikası olarak 2006'da uygulanmaya başlandı.[4] Bu tarihten itibaren enflasyon hedeflenen oranlara düşmemiş olsa da 1990'lı yıllardaki gibi aşırı dalgalı ve enflasyonist oranlar yaşanmadı ve yıllar itibarıyla belirli bir düzeydeki yerini korudu.[10]

Enflasyonun hesaplanması

Türkiye'de enflasyonun hesaplanması Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yerine getirilir. Ayrıca 2001 yılı Ağustos ayından itibaren[11] Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından resmi bir nitelik taşımayan Beklenti Anketi yapılmaktadır. Enflasyon, döviz kuru, büyüme oranı, vb. makro göstergelere ilişkin finans, ticaret, iş dünyası çevrelerinden katılımcıların cevaplarıyla oluşan anket altı aylık periyotlar halinde yayınlanmaktadır.

Tüketici fiyat endeksi

Tüketici fiyat endeksi ya da kısaca TÜFE, halkın kullandığı temel tüketim ürünlerindeki fiyat artışı üzerinden hesaplanan endekstir. Buzdolabı, televizyon gibi dayanıklı tüketim malları, ekmek, domates gibi dayanıksız ürünler ile eğitim, ulaşım, konut masrafı, vb. ürünlerden oluşan bir sepet üzerinden hesaplanır. Dünyada da en çok kullanılan fiyat endeksidir. Kullanımı yaygınlığı nedeniyle Avrupa ve Amerika başta olmak üzere Türkiye'de de enflasyon oranı denildiğinde bakılan ilk endeks Tüfe'ye göre hesaplanan enflasyon oranıdır.

Üretici fiyat endeksi

GSYH deflatörü

Gayri safi yurt içi hasıla'yı oluşturan tüketim, yatırım, kamu harcamaları, ihracat gibi tüm fiyat birimleri üzerinden hesaplanır. GSYH enflasyon sepeti ülke için üretim durumuna bağlı olarak sürekli güncellenir ve yalnızca yurtiçinde üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarını kapsar.

Senyoraj geliri

Devlet bizzat enflasyona yol açarak ya da mevcut bir enflasyon ortamından faydalanarak gelir sağlayabilir. Özellikle bütçe açıklarının kapatılması olmak üzere devletin bu yolla kendi satın alma gücünü ve gelirlerini artırmak mümkündür.

Normal şartlarda para arzı piyasalar üzerinde enflasyon baskısına neden olabilir. Türkiye gibi büyümekte olan ülkelerde ise bu para arzı, ekonominin reel olarak büyümesi sonucu oluşan para talebinden daha fazla değilse ciddi bir enflasyonist baskı oluşturmaz. Bu sayede de devlet para basarak senyoraj geliri olarak tanımlanan gelir elde edebilir. Öte yandan enflasyon oranındaki her düşme senyoraj gelirinin artmasını sağlamaktadır.

Etkileri

Enflasyon vergisi

Para arzı sonucunda oluşan enflasyon neticesinde halkın satın alma gücü azalmakta, bu durum da devletin para basması sonucu oluşan maliyeti halkın üstlendiği anlamına gelir. Literatürde enflasyon vergisi olarak tanımlanan bu durum Türkiye tarihinde 1990'lı yıllarda yaşandı.

Enflasyon belirsizliği

Yüksek ve sürekli bir enflasyon geleceği öngörememe ve gelecekle ilgili endişelere sebep olmaktadır. Bu durum da yatırım, istihdam, faiz oranları, ekonomik büyüme, vb. birçok etkiye yol açar.

Türkiye'de sık hükûmet değişikliklerinin yaşanmasına bağlı olarak ekonomi politikaları da kısa sürelerde değişikliğe uğramaktadır. Türkiye ekonomi tarihi'nde yaşanan ekonomik krizler ve devalüasyonlar enflasyonun oranlarının gelecek için belirsizliğini artırmakta ve tahmin edilebilirliğini azaltmaktadır. Beklenen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın açılması ise bazı ekonomik sonuçlara yol açmaktadır.

Maaş zammı beklentisi

Türkiye'de işçiler için asgari ücretin belirlenmesinde ve kamu kesiminde çalışan memur maaşlarına yapılacak zam oranının hesaplanmasında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan yıllık enflasyon oranları önemlidir.

Siyasi söylem

İşçi, emekli ve memur maaşlarına zam yapılması Türkiye'de birçok seçim kampanyasında siyasi söylem olarak kullanıldı. "İşçiyi enflasyona ezdirmedik"[12], "Emeklilere enflasyonun üzerinde zam yaptık", vb. ifadeler siyasetçiler tarafından sıklıkla kullanılmaktadır.[13] Öte yandan muhalif partiler tarafından da işçi, emekli, memur maaşlarına yapılan zamları eleştirmek amacıyla fiyat pahalılığı ve geçim zorluğu sıklıkla gündeme getirilir.

Yakın tarihte gıda fiyatlarında yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde özellikle büyükşehirlerde olmak üzere tanzim satış yerleri açıldı. Tüketicinin temel gıda tüketim ürünlerini uygun fiyat ile alabilmesinin amaçlandığı tanzim satış yerleri seçimlerden sonra kapandı.

Yatırım ve tasarruflara etkisi

Enflasyonun yüksek olması Türk lirasının değerinin azalmadına neden olduğundan özellikle ücretli kesim tasarruflarını döviz ve altın gibi başka alanlarda tutmaktadır. Yüksek enflasyon ortamında yatırım maliyetlerini hesaplamak güçleşeceğinden yatırımcılar riske girmek yerine daha güvenilir yatırım araçlarına yönelmektedir.

Sosyal sonuçları

Halkın bugünü ve geleceği için duyduğu güven duygusunu zedeleyerek belirsizlik ortamı yaratır ve tüm toplum kesimlerini ve bireyleri tahrip eder. Kişilerin çalışarak elde ettiği gelir ve tasarrufların beklenen satın alma gücünü sağlamadığını gören insanlarda güven duygusu azalır. "Alın teri" diye tanımlanarak yüceltilen çalışma yerine kısa ve kolay yoldan para kazanmaya ilgi artar. Bu durum tüm sosyal ve ekonomik ilişkileri etkileyerek bireyler arasında ahlaki olmayan davranışların yaygınlaşmasına neden olur.

Gelir dağılımı üzerindeki bozulmanın bir sonucu olarak özellikle kendini koruma şansı az olan sabit gelirli çalışan kesim üzerindeki ekonomik baskı artar ve özellikle bu kesimin yoksullaşmasına yol açar.

Kaynakça

Özel
  1. Arzova 2019, s. 149.
  2. Oktayer 2010.
  3. Erçel, Gazi. "Enflasyonla Mücadele Işığında Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler" (PDF). TCMB resmi web sitesi. 1 Ocak 2021 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Aralık 2020.
  4. Ermişoğlu 2013, s. 32.
  5. Durmuş 2018.
  6. "IMF'i ikna eden mektup". www.hurriyet.com.tr. Hürriyet (gazete). 23 Aralık 1999. 10 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Aralık 2020.
  7. "IMF-İyi Niyet Mektubu-Türkiye" (PDF). 10 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Aralık 2020.
  8. Gül, Ekrem (2014). "Enflasyon Hedeflemesi ve Türkiye'de Uygulanabilirliği" (PDF). openaccess.dpu.edu.tr. 10 Ocak 2021 tarihinde kaynağından (pdf) arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Aralık 2020.
  9. Karahan, Özcan (2005). "Türkı̇ye'de Örtük Enflasyon Hedeflemesi̇ Programının Uygulanmasına İlı̇şkı̇n Oluşan Rı̇skler ve Bu Rı̇sklerı̇n Yönetı̇m Polı̇tı̇kaları". Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt 4. Balıkesir. s. 14. ISSN 1304-0278. 10 Ocak 2021 tarihinde kaynağından (pdf) arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Aralık 2020.
  10. Ermişoğlu 2013, s. 37.
  11. Ermişoğlu 2013, s. 41.
  12. "Erdoğan'dan Asgari Ücret Yorumu: İşçimizi Enflasyona Ezdirmedik". Bianet - Bagimsiz Iletisim Agi. Bianet. 27 Aralık 2019. Erişim tarihi: 20 Ocak 2021.
  13. ""Memura enflasyon farkını ödeyeceğiz"". Dünya Gazetesi. Dünya. 13 Haziran 2012. Erişim tarihi: 20 Ocak 2021.
Genel

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.