Mutez
Mutez veya Ebû Abullâh Muhammed el-Mu`tazz Billâh (Tam adı: Ebû `Abd Allâh "el-Mu`tazz bi’l-Lâh" Muhammed bin Câʿfer el-Mûtevekkil; d. 847, Samarra - ö. Temmuz/Ağustos 869), Halife Mütevekkil'in ikinci oğlu olarak Samarra'da doğmuştur ve annesi Rum asıllı cariye olan "Kabiha" idi. 866'da kuzeni halife olan Mustain'in tahttan feragat edip öldürülmesiyle Abbâsî halifesi olmuştur. 866-869 döneminde hükümdarlık yapan on üçüncü Abbasi halifesidir.
Mutazz Ebu Abdullah Muhammed | |||||
---|---|---|---|---|---|
Abbâsî Halifesi | |||||
Hüküm süresi | 866 – 869 | ||||
Önce gelen | Mûsta`in | ||||
Sonra gelen | Mühtedî | ||||
| |||||
Hanedan | Abbâsî Hanedanı | ||||
Babası | Mûtevekkil | ||||
Annesi | Kabiha | ||||
Doğum |
847 Samarra, Abbasi Devleti | ||||
Ölüm |
Temmuz-Ağustos 869 Samarra, Abbasi Devleti | ||||
Dini | Sünni İslam |
Yaşam
Halifelikten öncesi
Babası Abbâsî halifesi Cafer El-Mütevekkil ve annesi Rum-asıllı bir cariye olan Kabiha'dır. Halife Mütevekkil'in ikinci oğlu olarak Samarra'da yak. 847'de doğmuştur.
867'de Abbâsî halifesi Muntasır beklenmedik bir zamanda ölünce halifelik adayı olarak varis tayin ettiği kendi oğlu ve kardeşi Mutasım'ın torunları Ebû Abullâh (Mutaz) ile Müeiyed ve anne ayrı diğer bir torunu olan Ebû Abbâs Ahmed (Mûsta`in) bulunmaktaydı. Ordunun yüksek Türk asıllı subayları yeni halifeyi seçmek için bir toplantı yapıp halife olarak Ebû Abbâs Ahmed Mûstain'i halife yaptılar. Bu karar diğer ordu mensupları tarafından beğenilmediği için muhtemel bir isyanı önlemek için için Türk asıllı subaylar Ebû Abullâh (Mutaz) ve kardeşi Müeiyed'e zorla halifelik iddialarından vazgeçme belgelerini imzalattılar. Bu iddialarından vazgeçince karşılığında hayatları, servet ve mülkleri bağışlandı. Fakat bu iki kardeş lehine Bağdad'da bir başka gösteri çıktı ve Türk asıllı subaylar Ebû Abullâh (Mutaz) ve kardeşini idam ettirip tüm mülk ve mallarının müsaderesi kararı almak istediler. Vezir onları bu kararı almaktan vazgeçirildi. Ama Ebû Abullâh (Mutaz) Samarra'da tutuklandı. Devlet yönetimini eline geçiren "Atamış" adlı bir Türk'ün liderliğinde Türk subaylar Vezir'i azlettirip Girit'e sürgüne gönderttiler.
864'te Türk subaylar arasında çıkan anlaşmazlık sonunda liderleri "Atamış" öldürüldü. Başkent Samarra'da bulunan Abbasi saray bürokrasisi ise halife Mustain yerine, kuzeni Ebû Abullâh (Mutaz)'i halife seçme ile tehdit edip halifeyi ülkenin idaresinden tamamıyla ayırdılar. 865'te halife Mustain'in politik durumu daha da kötüleşti. Bağdat'taki Türk subayların liderleri olan "Küçük Boğa", "Vasıf" ve "Bağır" arasında anlaşmazlık çıktı. Halife Mustain kendine karşı bir komplo düzenleme iddiasıyla "Bağır"ı idam ettirdi. Fakat bu, Samarra'da bulunan ordunun Türk subayları arasında isyan çıkmasına bir bahane oldu. Bu subaylar Bağdad'a bir heyet gönderdiler ve halife Mustain bu subaylarla müzakerelere koyuldu. Bu müzakereler sırasında elçi Türk subaylardan birisine bir tokat atıldı. Bu tokat haberi Samarra'ya gelince oradaki Türk asıllı subayların isyanı daha ciddileşip genişledi. Samarra'daki isyancı birlikler Halife Mustain'in kuzeni Ebu Abullâh (Mutaz)'ı hapis edildiği zindandan çıkararak onu Halife ilan ettiler. Ebû Abullâh halifelik adı olarak Mutaz adını aldı. Böylece yeni halife olarak seçilen Mutaz 19 yaşında idi ve o zamana kadarki Abbasi halifeleri arasında en genç halife olanı idi.
Halifelik dönemi
Mutaz'in 865'te yeni halife seçilmesine rağmen Mustain hala Bağdad'da halifelik yapmakta idi. Samarra'daki yeni halifeyi tek halife olarak tahta geçirmek ve Mustain'i elemine etmek için 50.000 Türk ve Horasanlı ve 2.000 Mağripli Berber asıllı askerden oluşan bir Samarra ordusu Mutaz'ın diğer bir kardeşi olan Ebu Ahmed komutasında Bağdad'a gönderildi. Bağdad'daki askeri birlikler ve Bağdad halkı şehri savunmak için silahlar, siperler, erzak stokları hazırladılar ve kuşatıcı ordu ise şehir kapıları önüne mancınıklar getirdi.
865 Bağdad kuşatması aylarca sürdü. Kuşatıcı ordu Rakka'dan şehri kurtarmak için gelmekte olan bir orduyu daha Bağdad'a yetişmeden yapılan bir muharebede mağlup etti. Bağdad halkı büyük zorluklar çekmeye başladı. Şehrin Tahirîler valisi sonunda Mustain'i tutan çoğunluğu Araplardan oluşan Bağdadlı savunma ordusu ve Mutaz'ı tutan kuşatıcı Samarra'lılar ordusu arasında aracılığa başladı. Bu aracılık sonunda yapılan anlaşmaya göre Mustain, Mutaz lehine halifelikten ayrılacak; Hicaz'a çekilecek ve yeter bir gelirle Medine'de yaşayacaktı. Mustain'e sadık kalan Türk asıllı ordu komutanları "Küçük Boğa" ve "Vasıf"a da eyalet valilikleri verilecekti. Bağdad'daki devlet hazinesi savunucu ve kuşatıcı orduları arasında bölüşülecek ve kuşatıcılara iki misli daha fazla hak tanınacaktı. Tahirîler Bağdad valisi bu yazıya geçirilen anlaşmayı Bağdad'daki yüksek saray ve devlet bürokratlarına kabul ettirdi ve onları halife Mutaz'a biat etmek için Samarra'ya gönderdi. Samarra'da bulunan Mutaz da bu anlaşmayı kabul etti. 866 yılının ilk günlerinde Bağdad yeni halife Mutaz'a teslim oldu.
Mustain'in ailesi ile annesi Samarra'da bulunmaktaydı. Mutaz bunları Mustain'in yanına Bağdad'a gönderdi. Fakat Mustain'in tüm mülk ve mallarını müsadere edip devlet kontrolüne aldı. Mustain Hicaz'a Medine'ye gönderilmeyi beklemekteydi; ama Mutaz sözünde durmayıp Mustain'i Bağdad'da tuttu. Çok geçmeden Mutaz Bağdad'a Mustain'i idam etmek için bir adamını gönderdi. Mustain öldürüldü ve kellesi halife Mutaz'a sunulmak için Samarra'ya getirildi. Mustain'in kellesi halife Mutaz'a gözterildiği zaman Mutaz satranç oynamakta idi. Mutaz'in "Kesik başı bir yere koy; satranç oyunu bitince ben bakarım" dediği belgelenmiştir. Satranç oyunu bitince ve kendine gösterilen kellenin Mustain'a ait olduğu anlaşılınca Mutaz bu adamına 500 altın bahşiş vermiştir.
Bundan sonra Mutaz'in kısa halifelik dönemi değişik ordu grupları arasında anlaşmazlıklarla geçti. Samarra'da bulunan ordular arasında Türk asıllı askerler ile Mağribi asıllı askerler arasında devamlı çekişmeler olmakta idi. Bağdat'ta bulunan askerler eski halife Mustain tarafını tutup şehri kuşatmasında direniş yapmışlardı. Bu Bağdad ordusunda önemli gruplar Arap asıllılar ve İranlı asıllılardı ve bu grup askerler Bağdad ve Samarra'daki Türk asıllı askerleri kendilerine karşı olarak görmekteydiler. Samarra ve Bağdad'da bulunan devlet ve saray bürokrasi mensupları da devamlı ihanet içinde birbirleri ile büyük rekabet etmekte ve komplolar içindeydiler.
Halife Mutaz kendini halifeliğe getiren Türk asıllıları tutmakta idi ama çeşitli saray ve bürokrasi entrikalarını sadece kendi menfaatine göre değerlendirip devleti yönlendirmekteydi. Sözünde durmayarak önceki halife kuzeni Mustain'i önce Bağdad'da tutmuş ve sonra da onu öldürtmüştü. Kendine varis olan kardeşi "Müeiyid"i de hunharca öldürttü. Samarra'dan Bağdad'da gönderilen kuşatma ordusunun komutanı olan bir diğer kardeşi Ebu Ahmet'i de tutuklatıp zindana attırdı. Onun taraftarı olan Türk asıllı askerler onu zindandan çıkartmayı planladılar. Mutaz bundan çok kuşkulandı. Kardeşinin zindanda nedeninin hiçbir şekilde teşhis edilemeyecek bir şekilde öldürülmesine emir verdi. Kuştüyünden bir kalın yorgana sarılarak boğulup ölmesi sağlandığı veya bir yatağa konulup vücudunun buzla kaplanması sonucu soğuktan donup öldürüldüğü bildirilmiştir. Cesedi sarayda gösterildiği zaman hiçbir yara bere veya diğer açıkça teşhis edinilebilen ölme nedeni bulunmadığı için bilinmeyen bir doğal nedenle kendi eceliyle öldüğü kabul edilmiştir.
Eski halife Mustain'e Bağdat kuşatmasına destek sağlayan Türk asıllı askerlerin liderleri olan ve anlaşma ile eyalet valiliği verilen "Vasıf" ve "Küçük Boğa"nın akıbetleri de gayet kanlı oldu. "Vasıf" bir grup askere onların şikayetlerini halife Mutaz'a bildirmeye söz vermişti. Fakat bir müddet geçtikten sonra bu grup asker Vasıf'ın hiçbir şey yapmadığını ve Mutaz ile bu konuyu hiç görüşmediğini öğrendiler. Bunun üzerine bu askerler onun odasını basarak onu öldürüp vücudunu parçalara ayırdılar ve kellesini bu odada bulunan şöminede yaktılar. 867'de "Küçük Boğa" ise halife Mutaz'ı Samarra'dan ayrılıp Bağdad'da hüküm sürmesi için ona özel askeri destek vereceğine yemin ederek onu Bağdad'da gitmeye inandırmaya çalıştı. Fakat Mutaz'in adamları bunun gerçek olmadığını "Küçük Boğa"nın Mutaz'a bir kumpas kurmak için hazırlıklar yaptırmakta olduğunu öğrendiler. Bunun üzerine "Küçük Boğa" idam edildi. Bir kazığa çakılmış olan kellesi bir müddet Bağdat'taki büyük köprülerin birinin başında halka gösterildi. Bir müddet sonra bu kelle Mağribi asıllı askerler tarafından buradan alınarak yakılıp küle döndürüldü.
Türk asıllı askerler liderliği "Küçük Boğa" öldürülünce "Baykibal" adlı bir diğer Türk asıllı subaya geçti. "Baykibal"ın önemli bir eyalet olan Mısır'a yeni bir eyalet valisi tayin etmesi gerekti. Bu görevi 868'de kendi kliğinden olan yine bir Türk asıllı devlet bürokratı olan Ahmet bin Tolun'a verdi. Ahmet bin Tolun'un babası Fergana'da yaşayan bir Türk iken köle olarak Bağdad'a getirilmiş ve "gılman (kölemen)" olarak burada askerliğe başlamıştı. Tolun'un oğlu Ahmet ise Samarra'da iyi bir eğitim görmüş; saray memuru olarak idari yetenekleri ile halife Mustain'in ilgisini çekmiş ve saray bürokratı olarak hızla yüksek mevkilere getirilmişti. Bu nedenle "Baykibal" tarafından Mısır eyalet valiliğine atandı. Burada gösterdiği iyi idare dolayısıyla valiliği kalıtsal olarak babadan oğla geçecek şekilde tabi valiliğe dönüştürüldü ve böylece Mısır'da Abbasilere tabi olan yarı bağımsız Tolunoğulları Emirliği'nin kurucusu olmuştur.
Mutaz'ın sarayı ve bürokrasisi vergi ve diğer devlet gelirlerini hiç önemsiz işler dahil harcayıp bitirmekte idiler. Bu nedenle boşalan devlet hazinesinden askerlere ve şehir muhafızlarına yapılması gereken maaş ödemelerinin yapılması imkânsız hale gelmişti. Bu hal Mutaz'ın halifeliği ve hayatının sona ermesine baş neden oldu.
Bağdad'da askere ve muhafızlara maaş ödemelerini yapılması çok gecikince şehir muhafızları saraya yürüyerek maaşlarının hemen ödenmesi için gösterilere başladılar. Bağdad valisi Samarra'da bulunan halife Mutaz'a durumu bildirdi ve oradan Bağdad'a hemen maaş ödemeleri için gereken avans ve fonların gönderilmesini istedi. Bu, Samarra'da bulunan Türk asıllı askerler liderine bildirdiği zaman onun:
"Eğer vali fonları kendini savunmak için askere vermek istiyorsa, onu kendi kaynaklarından bulup versin. Eğer fonları Halife'yi savunmak için askere vermek istiyorsa buna hiç gerek yoktur çünkü biz Samarra'da onu savunmaktayız."
dediği bildirilmektedir. Bunun üzerine maaşları ödenemeyen Bağdad şehir muhafızları ve çoğunluğu Türk asıllı askerlere karşı olan Arap ve İran asıllı askerlerden oluşan Bağdad ordu birlikleri ile birleşip açıkça Halife Mutazz aleyhine ayaklanmaya geçtiler. Ayaklanmacılar Bağdad camilerinde hutbelerin halife Mutazz adına okutulmasını önlediler ve bu nedenle şehrin camilerinde Cuma namazları kılınamaz hale geldi. Bağdad valisi ayaklanmacıların nehrin öteki yanında bulunan kışlalarından şehir merkezine girmelerini önlemek amacıyla şehrin önemli bir nehir köprüsünü yıktırdı ve bu köprünün bir yanında bulunan şehrin en büyük pazarını ds yaktırdı. Bundan sonra ayaklanmayı bastırma tedbirleri uygulayarak Bağdad'daki askeri isyanı bastırdı.
Fakat ertesi yıl da, devlet harcamaları kesilmediği için, askerlere maaş ödemeleri için fonlar bulunamadı. Bu sefer tüm askerler asıllarına bakmadan birlikte harekete geçtiler. Maaşları ödemeyen saraya saldırdılar. Bu ayaklanmacı askerlerden olan "Vasıf oğlu Salih" halife Mutazz'in özel sekreterlerini yakalattı ve onlardan kendi ceplerine indirdikleri veya askerlerden sakladıkları parasal fonları ödemelerini talep etti. Bomboş hazine olduğu için bunun imkânsız olduğu açıktı. Sekreterlerin şahsi servetlerinin de hiç yok olduğu anlaşıldı. Ama Vasıf oğlu Salih bu özel sekreterlere pranga taktırarak onları tutuklattı. Halife Mutazz bu askerlere yalvaran bir mektup göndererek sekreterlerini salıvermelerini istedi.
Vasıf oğlu Salih ve Musa adlı bir diğer ayaklanmacı asker Mutazz'ı halifelikten indirmek için bir plan hazırladılar. Bu gayri insani planlarını insafsızcasına uygulamaya koyuldular. Büyük bir asker güruhu ile Mutazz'un oturduğu saray kapısı önüne geldiler. Halife ile ile karşılıklı görüşmek istediklerini bildirdiler. Mutazz onları saraydaki çalışma odasına konuşma için çağırdı. Bu odaya gelen askerler heyeti halife Mutazz'ı yakaladı ve onu şahsen sopalar, yumruklar ve tekmeler ile dövmeye koyuldular. Halifeyi yaka paça elbiselerinden sürükleyip saray kapısı önüne çıkardılar ve orada onu yaz ortasının yakıcı güneş altında yatar halde bıraktılar. Bundan sonra onu sarayın bir odasına kilitlediler, Kendisine ne yiyecek ne içecek bir bardak su bile verilmedi. Halife Mutazz bu odada üç gün aç ve susuz bırakıp kaldıktan sonra öldü. Öldüğünde Mutazz 24 yaşında idi.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Dış bağlantılar
- Ingilizce Wikipedia "Al-Mutazz" maddesi (İngilizce) (Erişim:21.9.2010)
- Hitti, Philip H. (çev. Salih Tuğ),(1968) Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi (IV Cilt), İstanbul:Boğaziçi Yayınları.
- Üçok, Bahriye (1979) İslam Tarihi Emeviler- Abbasiler, Devlet Kitapları, Ankara: Milli Eğitim Basımevi (1.Basım:1968)
- Muir, Wiiliam (1924), The Caliphate, its rise, decline and fall, Edinburgh:John Grant 26 Eylül 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Chapter LXIX Al-Muntasir and three following caliphs (İngilizce) (Erişim:21.9.2010)
Mutez Doğumu: 847 ? Ölümü: 869 | ||
Sünni İslam unvanları | ||
---|---|---|
Önce gelen Mûsta`in |
Abbâsî Halifesi 866 - 869 |
Sonra gelen Muhtedî |