Kubbet'üs-Sahra
Kubbet'üs-Sahra (Arapça: قبة الصخرة, İbranice: כיפת הסלע, romanize: Kippat ha-Sela), Kudüs'ün Eski Şehrindeki Tapınak Dağı'nda bulunan bir İslami tapınaktır. İlk olarak 691-692'de Emevî Halifesi Abd el-Malik'in emriyle, MS 70'te Roma'nın Kudüs Kuşatması sırasında yıkılan İkinci Yahudi Tapınağı'nın bulunduğu yerde İkinci Fitne sırasında yapıldı.[1] Orijinal kubbe 1015'te yıkılmış ve 1022-23'te yeniden inşa edilmiştir. Kubbet'üs-Sahra, özünde İslam mimarisinin günümüze ulaşmış en eski eserlerinden biridir.[2][3]
Kubbet'üs-Sahra | |
---|---|
Temel bilgiler | |
Yer | Kudüs |
Koordinatlar | 31°46′41″K 35°14′7″D |
İnanç | İslam |
Mimari | |
Mimari tür | Abbasi, Emevi, Osmanlı |
Tamamlanma | 687–691 |
Kudüs |
---|
Serinin bir kısmı |
* Tarih |
|
Kuşatmalar |
Yerler |
|
* İnsanlar
|
|
Statüsü |
|
Mimarisi ve mozaikleri, yakındaki Bizans kiliseleri ve saraylarından esinlenerek desenlendi,[4] ancak dış görünümü Osmanlı döneminde ve yine modern dönemde, özellikle 1959-61'de altın kaplama çatının eklenmesiyle önemli ölçüde değişti. Yapının sekizgen tasarımı, 451-458 yılları arasında Kudüs–Beytüllahim arasındaki yolda inşa edilen Bizans Meryem Ana Kilisesi'nden (Yunancada Kathisma, Arapçada El-Kadismu olarak da bilinir) etkilenmiş olduğu da söylentiler içerisindedir.[4]
Tapınağın üzerine bulanan Muallak Taşı Tanrı'nın, dünyayı ve ilk insan olduğuna inanılan Âdem'i yaratmaya başladığı yer olarak inanılır ve İbrahimî dinlerde büyük önem taşır.[5] Aynı zamanda İbrahim'in oğlunu kurban etmeye çalıştığı ve Yahudilerin dua sırasında herhangi bir yerden daha fazla tezahür ettikleri yer olduğuna inanılıyor. Müslümanlar için önemi ise, Muhammed'in cennete olan Gece Yolculuğunun, yapının merkezindeki kayadan başladığı inancından kaynaklanıyor.[6][7]
Geçmiş
Kubbet-üs Sahra Kudüs'te Yahudilerin Kudüs Tapınağı olarak isimlendirdikleri en kutsal binalarının bulunduğu ve bazen "Tapınak Tepesi" adını verdikleri bir tepenin üzerindedir. Bu tepe üzerinde inşa edilen Birinci Tapınak MÖ 586 yılında Babilliler tarafından tahrip edilmiştir. İkinci Tapınağın yapımına MÖ 535'te başlanmıştır. Bir süre aradan sonra yapıma MÖ 521'de devam edilmiş MÖ 516 yılında yapım tamamlanmış ve MÖ 515 yılında İkinci Tapınak açılmıştır. Yaklaşık 500 yıl sonra İkinci Tapınak, MÖ 20 yılında Kral Herod tarafından yeniden tamir ettirilmiştir.
Bu İkinci Tapınak MS 70'te Romalıların bir Yahudi isyanının bastırmak için Kudüs Kuşatmasını yapıp şehri ellerine geçirdikten sonra (ileride Roma imparatoru olacak olan) General Titus komutasındaki Roma İmparatorluğu'na bağlı birlikler tarafından yağmalanıp tahrip edilmiştir. Romalılar bu mevkide Jüpiter Tapınağı inşa etmişlerdir. Yahudilerin, 132-135 yılları arasında Romalılara karşı giriştikleri son Bar Kohba isyanı sırasında tapınağı yeniden kurmayı denediler. İkinci tapınağın temelleri dahi Romalılarca tahrip edildiğinden dolayı daha büyük ve daha geniş yeni bir tapınak yapılması gerekmekteydi. Bu tepedeki Roma tapınağı yıkıldı. Ancak Romalılara karşı bu isyan da başarısız oldu. Yahudiler Kudüs'ten çıkartıldılar.
Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethine kadar Harem-i Şerif tepesi yıkıntılarla dolu bir mevki olarak kaldı. Hatta Hristiyanlar zamanında taş ocağı ve çöplük olarak kullanılmıştı. Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı resmi din olarak kabul ettikten sonra ve Bizans İmparatorluğu döneminde Filistin ve Kudüs, Hristiyanlığın haç merkezi olarak kabul edilmiştir. Kudüs ve "Tapınak Tepesi" adı verilen Harem-i Şerif İsa'nın gezdiği yerlerden olan İkinci Tapınak yıkıntıları, Hristiyan hacılarının geldiği bir hac merkezi olmuştu. Bu yıkıntılar "Beyt-i Makdis" olarak da anılmaktaydı. Kudüs, 614'te Bizans İmparatorluğu'ndan Sasani İmparatorluğu'nun eline geçmiştir.
Halife Ömer döneminde Sasaniler Devleti ile yapılan savaşlar sırasında Kudüs 636 yılında ilk kez Müslümanların eline geçmiştir. Halife Ömer, Kudüs'e girdiğinde baş patriğe kendisini Tapınak Tepesine (yıkık olan Süleyman mabedinin yerine) götürmelerini rica etti. Bu mevki yıkıntı döküntülerle doluydu. Yahudilikten Müslümanlığa dönüş yapan "Ka'ab al-Ahbar'' adındaki bir kişi, dinsel bilgilerinin yardımıyla Yahudilerin nerede tapındıklarını gösterdi. Ömer tapınaktan geri kalanları buldu. Halife Ömer ilk olarak Beytü’l Makdıs’ı ve Muallak Taşının (Sahra) bulunduğu Harem-üs Şerif'i yıkıntılardan temizlemiştir. Sonra Sahra üzerinde "Sahra Mescidi" adı ile anılan Medine'de peygamberin mescidine benzer kamıştan namazgah tarzında bir Mescid yaptırmıştır. Ömer, on bin kişi ile birlikte tapınağın 70 yılında yıkılmasından sonra ilk kez bu yerde ibadet etti. Bu Mescid "Sahra Mescidi" adı ile anılmaktaydı
Günümüze kadar gelen Kubbet-üs-Sahra binası Emevi Halifesi, Abdülmelik bin Mervan devrinde 687-691 yılları arasında inşa edilmiştir. Bu halife Sahra Mescidini büyütüp yenileyerek Kubbet-üs-Sahra'yı yaptırmıştır. Ayrıca bu mevkiinin hemen yanına Mescid' i Aksa adı verilen Ömer Camisini inşa ettirmeye başlamış ve bu cami halife I. Velid döneminde tamamlanmıştır. Birinci Haçlı seferi sonunda 1099'de Kudüs'ü Müslümanlar'dan aldıktan sonra Frenk Haçlılar tarafından Kubbet-üs Sahra "Augustinler" tarikatı keşişlerine verilmiştir. Bu kesişler Kubbet-üs Sahra binasında çeşitli değişiklikler yapıp binayı bir Augustin tarikatı manastırına ait olan Katolik Kilisesine çevirmişlerdir. Binanın kuzeyine Hristiyan kesişler için hücreler ilâve edilmiştir. Binanın kubbesine hac yerleştirilmiş ve kubbenin altındaki mağaraya ikonalar konulmuştur. Aynı mevkide bulunan Mescid-i Aksa ise Haçlılar Kudüs Krallığı devlet sarayına dönüştürülmüştür. Bu binanın bir kısmı da Kubbet-üs Sahrayı Tapınak Şövalyeleri'ne merkez olarak verilmiştir. Tapınak Şövalyeleri bu binayı Süleyman Tapınağı olarak kabul edip buna atıfla isimlerini almışlardır.
1187'de Selahaddin Eyyûbî' nin Kudüs'ü fethinden sonra Haçlılar döneminde yapılan değişikliklerin büyük bir kısmı kaldırıldı. Tarih boyunca bölgeye hâkim olan Müslüman hükümdarlar Kubbet-üs Sahra'ya büyük saygı göstermiş, binanın bakımı ve tamiri ile yakından ilgilenmişlerdir. Kubbet-üs Sahra Eyyûbî ve Memluk Sultanları tarafından çeşitli tarihlerde tamir ettirildi. Bölge, Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı topraklarına katıldı. Kanuni Sultan Süleyman, Kubbet-üs Sahra'yı köklü biçimde tamir ettirdi. Binanın dış cephesini çinilerle kaplattı. Kubbet-üs Sahra, Osmanlı padişahlarından III. Murat, I. Abdülhamid, II. Mahmud, Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid devirlerinde de tamir edildi. II. Abdülhamid, binanın zeminini İran halıları ile döşetti. Binanın ortasına büyük bir avize astırdı ve eskiyen çinilerini yeniletti. 11 Temmuz 1927 tarihinde Filistin’de meydana gelen depremde önemli ölçüde hasar gördu.
1955'te Ürdün hükûmeti tarafından çok geniş bir retorrasyon, revizyorm ve yenileme programı başlatıldı. Ürdün, diğer Arap ülkeleri ve Türkiye'nin katkıları ile esaslı bir şekilde tamir edildi. Bu yenilemede çoğu yağmur suyu girişi dolayısı ile ziyan görmüş olan Kanuni Sultan Süleyman tarafından verilen fonlarda yapılmış olan çini karolar restore edildi. Bu programın bir kısmı olarak 1965'te tahtadan yapılmış ve kurşun levha ile kaplanmış olan kubbenin dışı İtalya'da yapılmış olan daha dayanıklı ve su gcirmez aluminyum-bronz levhalarla kaplandı.[8]
1998'de Ürdün Kralı Hüseyin, Kubbet-üs-Sahra'nın kubbesinin bakımı ve tamiri için 8,2 milyon dolar bağışladı. Günümüzde İsrail'deki radikal bir grup Kubbet-üs Sahrâ'nın ve çok kutsal olan Mescid-i Aksâ'nın başka bir yere taşınmasını ve burada Yahudilerin üçüncü tapınağının inşa edilmesini istemektedir. Müslümanlar ise en kutsal ibâdet yerlerinden biri kabul edilen tarihî Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa’da ibâdet ediyor ve İslâm’ın kutsal mekânlarını korumak istiyorlar.
Mimari nitelikleri
Kubbet-üs Sahra İslâm mimârîsinde bilinen ilk kubbeli eserlerdendir. Bu yapı Abdülmelik'in halifelik döneminde 689-691 yılları arasında inşa edilmiştir. Binanın mimarları Kudüs'lü Yezid Bin Salam ve Baysan'lı Raja Bin Hayve'dir. Günün coğrafyacısı olan El-Mukadassi'ye göre, bu kutsal binanın inşası için Mısır eyaletinin gelirlerinin 7 mislinden daha fazla finansal fon sarfedilmiştir. Fakat bu binanin orijinal planalri bulunmamaktadır ve organik olarak geliştirilip yapımladığı kabul edilmektedir. Bu binanin detayli ilk plani 19.yuzyilda bu kutsal binaya gizlice girebilen Hristiyan gezgin harita subay/mimarları tarafından yapılmıştiur.
Binanın muhendis/mimaralrinin Kudüs'lü Yezid Bin Salam ve Baysan'lı Raja Bin Hayve olduğu kabul edilmektedir. Günün coğrafyacısı olan El-Mukadassi'ye göre, bu kutsal binanın inşası için zengin Mısır eyaletinin vergi gelirlerinin 7 mislinden daha fazla finansal fon sarfedilmiştir.
Bu bina Kudüs'te Müslümanlar ve Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen (Muallak Taşı adı verilen) kaya üzerine olup ortası kubbeli sekizgen bir binadır. Ortasında kutsal kayayı örten yüksek tahtadan iskeletle yapılmış 20m çaplı bir kubbe bulunmaktadır. Bu kubbe altın sarısı renkli metalik levhalarla kaplıdır. Bu metalik levhalar 1964'te kadar kurşundandı ve o yıl tamamlanan renovasyon ile levhalar alümünyum-bronz alaşımdan yapılmışlardır. Bu kubbe 16 pencere boşluğu ve sütün ihtiva eden bir silindirik davulumsu yapı üzerinde bulunmaktadır. Bu silindirik davulumsu yapı zeminden yükselen ve bir daire şekilde yapılmış, aralarından 24 boşluk bulunan sütunlar üzerine dayanmaktadır. Sütünlar arası boşluk 19ar metre eninde olup sütun yüksekliği 11 metredir. Binanın dış duvarlarının yüzeyleri porselen çiniden oluşmaktadır ve binanın sekizgen şeklini aksettirmekdirler. Hem dış duvarlar ve hem de davulumsu silindirik yapıda pencereler bulunmaktadır. Binanın iç yüzeyi ve kubbesi Kur'an süreleri ve çeşitli motiflerle süslenmiştir. Duvarlar Kanuni Sultan Süleyman tarafından verilmiş olan çini karolarla kaplıdır. Kubbenin altından bulunan zemin satıhı Muallak Taşı denilen kayadan oluşmaktadır.
Türk Müslümanlar yaygın olarak yapının içindeki Muallak Taşı'nin havada durduğuna inanırlar. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, Muallak Kayasını havada gören hamile kadınların hayretten, şaşkınlıktan ve dehşetten çocuklarını düşürdüğünü söylemiştir. Fakat şimdi Muallak Kayasının Müslümanlar tarafından havada durduğu düşünülse de Harem-üs Şerif'teki yapıların altında kaldığından gözükememekte, içine Kubbet-üs Sahra'dan inilebilmektedir.
Müslümanlara önemi
İslamda Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa'nın mevkinin istisnai önemleri vardır. Bu mevkinin Muhammed peygamberin isrâ ve miraç mekânı olduğuna inanılmaktadır. Rivayetlere göre Muhammed, Recep ayının 27. gecesinde önce Burak isimli bineğe, bindirilerek Mescid-i Harâm'dan alınmış ve Mescid-i Aksa'ya götürülmüştür (İsrâ).
Galeri
- 19. yuzyil fotosu
- Dış ayrıntıları
- Yağmurlu bir günde
- Doğudan
Kaynakça
- Slavik, Diane (2001). Cities through Time: Daily Life in Ancient and Modern Jerusalem. Geneva, Illinois: Runestone Press. s. 60. ISBN 978-0-8225-3218-7.
- Yeni Şafak gazetesi haberi
- Ayrıca Kudüs'te, Ömer Camii ismiyle bilinen bir mescit daha vardır ve Kubbet-üs Sahra da genellikle bu mescid ile karıştırılır. Oysaki bu mescid, Harem-üs Şerif'in dışında, 500 metre batıda yer almaktadır. "Taşların Konuştuğu Şehir: Kudüs".
- Avner, Rina (2010). "The Dome of the Rock in light of the development of concentric martyria in Jerusalem" (PDF). Muqarnas. Volume 27: An Annual on the Visual Cultures of the Islamic World. Leiden: Brill. ss. 31-50 [43-44]. ISBN 978-900418511-1. JSTOR 25769691.
- Delaney, Carol (2000). Abraham on Trial: The Social Legacy of Biblical Myth (İngilizce). Princeton University Press. s. 120.
- M. Anwarul Islam and Zaid F. Al-hamad (2007). "The Dome of the Rock: Origin of its octagonal plan". Palestine Exploration Quarterly. 139 (2). ss. 109-128.
- Nasser Rabbat (1989). "The meaning of the Umayyad Dome of the Rock". Muqarnas. Cilt 6. ss. 12-21.
- "Dome of the Rock". BiblePlaces.com. 6 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ocak 2011.
Dış bağlantılar
Wikimedia Commons'ta Dome of the Rock ile ilgili ortam dosyaları bulunmaktadır. |