Mescid-i Aksa

Süleyman tapınağı ( veya Mescid-i Aksa (Arapça: المسجد الأقصى)), Müslümanlarca da kutsal kabul edilen ve Müslümanların ilk kıblesi olduğuna inanılan bir yapıdır. Kudüs'ün doğusundaki Eski Şehir bölgesinde bulunur. Tapınaklar tepesi (Morya) olarak bilinen alanda bulunur; Bu alanın yüzölçümü yaklaşık 144 dönüm olup, Kubbet-üs-Sahra, Kıble Mescidi ve sayısı iki yüze ulaşan birçok esere sahiplik eder. Kubbet-üs-Sahra'nın üzerine kurulduğu kaya bu tepenin en yüksek noktası olarak kabul edilir.

Kudüste Mescid-i Aksa olduğuna inanılan yapı
Temel bilgiler
Yer Eski Şehir (Kudüs)
Koordinatlar 31°46′35″K 35°14′8″D
İnanç İslam
Mimari
Mimari tür Cami
Mimari biçim Erken İslami
Tamamlanma 705
Özellikler
Kapasite 5000+
Minare sayısı 4
Minare yüksekliği 37 m

Süleyman tapınağı, Kral Davut'un oğlu Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında İÖ 957'de tamamlanmış, II. Nabukadnezar ise krallık ile birlikte yapıyı İÖ 586'da tümüyle yıktırmış, Yahudileri esir ederek Babil'e götürmüştür.

II. Kyros İÖ 538'de Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine ve tapınağı yeniden inşa etmelerine izin vermiştir. Gösterişsiz bir yapı olan İkinci Tapınak da İS 70'te Romalılar tarafından yıkılmış, geriye yalnızca batı yanında bugün “Ağlama Duvarı” diye anılan bölüm kalmıştır. Bugün El-Aksa Camii olarak bilinen yapının Bizans imparatoru I. Justinianos tarafından Süleyman tapınağı kalıntıları üzerine yaptırılan bir bazilika olduğu kabul edilir. Halife Ömer 638'de Kudüs'ü aldıktan sonra yapıyı değişiklik yaptırmadan camiye çevirtmiş, Emevi halifesi I. Velid de (705-715) büyük bir onarımla baştan aşağı yeniletmiştir.[1] Yapıya Mescid-i Aksa ismi Abdülmelik bin Mervan tarafından Abbasilere karşı politik amaçlarla verilmiştir.[2] Mescid-i Aksa ile karıştırılan bir yapı olan Kubbet'üs-Sahra ise Kutsal Kaya'yı içine alacak şekilde Abdülmelik b. Mervan tarafından 687-691 yılları arasında yapıldı.[3]

"Kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şânı ne yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür."[4] Peygamber Muhammed ise Mescid-i Aksa hakkında şöyle demiştir: "Yolculuk ancak şu üç Mescid'den birine olur: Benim şu mescidime (Mescid-i Nebevî), Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya."[5] gibi kaynaklarda geçen Mescid'i aksa ifadelerinin Süleyman tapınağına işaret ettiği inancı nedeniyle bölge Müslümanlar açısından özel önem arzeder. Bu hadis etrafında sebebiyle Mescid-i Nebevî ve Kâbe ile birlikte üç harem bölgesinden biri olarak kabul edilerek "Harem-i Şerîf" adını da alır.

Tapınaklar bölgesi ve Süleyman Tapınağı Yahudiler ve müslümanlar arasında çekişme konusudur. İsrail Devletince bölgede arkeolojik kazılar devam etmektedir.

Etimoloji, islamda ilk kıble ve mescid-i Aksa tartışmaları

Minare ve kubbe.
1890-1900 yıllarında görünüm

Mescid-i Aksa'ya farklı birçok isim verilmiştir. Bunlardan en önemli üç tanesi şöyle sıralanabilir:

  1. el-Mescidu'l-Aksâ: "el-Aksâ" kelimesi "en uzak" anlamına gelir.[6] Mescid-i Haram'dan uzaklığına nispetle ve Mekke'ye en uzak mescit olması itibarıyla bu adı almıştır.[7] Bu isimlendirme, Kur'an-ı Kerîm'deki İsrâ Sûresinin 1. ayetinde de aynı şekilde geçer.
  2. el-Beytu'l-Mukaddes: "Mukaddes" kelimesi, "bereketli kılınmış, temiz ve kutsal" anlamlarına gelir. İslam dünyasından birçok bilgin ve şair bu kelimeyi sıkça kullanmıştır.
  3. Beytu'l-Makdis: "el-Mescidu'l-Aksâ" adlandırmasından önce, yaygın olarak bu ifade kullanılmaktaydı. Hadislerin birçoğunda da Beytu'l-Mukaddes ibaresi geçmektedir. Örnek olarak, İsra ve Mirac hadisesini anlatırken Peygamber Muhammed şu ifadeleri kullanır: "Sonra Ben ve Cebrâil beytu'l-makdis'e girdik ve her birimiz orada iki rekat namaz kıldık."[8]
Tartışmalar

Miraç rivayetlerinde yer alan Mescid-i Aksa'nın neresi olduğu konusunda tartışmalar bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar Kudüs'teki Mescid-i Aksa'nın kastedilen mescit olmadığı görüşündedirler.[3][9]

Muhammed Hamidullah Mescid-i Aksa'nın gökyüzünde manevi bir mescid olduğunu ileri sürmüştür.[9]

İslam öncesi ve erken İslam tarihinde hac, kıble ve Kâbe'nin yerinin neresi olduğu konusu 1970'li yıllardan bu yana tartışılmaktadır. Arkeolojik araştırmalarda Mekke'nin rivayetlerin aksine yeni bir şehir olarak ortaya çıkışı, bilinen tarih kaynaklarında ve haritalarda adının 8. yüzyıl öncesinde geçmemesi,[10] ticaret yolları üzerinde olmaması yanında tarım açısından arazinin uygunsuz oluşu,[11] erken dönem İslam tarihi hakkında ipuçları veren Kur'an ve hadis rivayetlerinde tanımlanan bazı yer isimleri ve özellikleri ile Mekke coğrafi yapısının uyuşmaması araştırmacıları İslam'ın kökleri konusunda farklı arayışlara yöneltmiştir.

Muaviye'nin ölümü sonrasında çıkan iç karışıklıklarda Kâbe Yezid'in askerlerince mancınıklar kullanılarak taşa tutulmuş, isabet alan karataş üç parçaya bölünmüş, Kâbe yıkılmıştır.[12] Kanadalı arkeolog ve İslam tarihi araştırmacısı Dan Gibson'a göre sözü edilen yıkım bugünkü Mekke şehrinde değil, bundan yaklaşık 1200 kilometre kuzeyde, Petra'da gerçekleşmişti. Araştırmalarında ulaştığı en eski camilerin kıble duvarlarının Petra'yı göstermeleri nedeniyle, bu bulgularla ayet, hadis ve siyer kaynaklarındaki diğer ipuçlarını bir araya getiren Gibson Muhammed'in Petra'da yaşamış ve buradan Medine'ye göç etmiş olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ona göre Kur'an'da bahsedilen “bekke” veya “mekke” sözcükleri de Petra'yı ifade ediyordu. Müslümanların ilk kıblesi de Kudüs'teki Mescid-i Aksa değil Petra'da Al-Lat tapınağı olarak kullanılan kübik yapı olmalıydı. Gibson Petra'da haccın nasıl başladığını ve icra şeklini anlattığı bir video yayınladı.

Bu yapı Müslümanların iç savaşlarından birisi olan Abdullah bin Zübeyr İsyanı sırasında mancınıklarla yıkılmış, İbni Zübeyr karataşı diğer kutsal eşyalarla birlikte alarak Emevi saldırılarından uzakta, bugünkü Mekke'nin bulunduğu yere taşımış, yeni tapınağı burada inşa etmişti. Emevilere karşı Abbasilerin desteğini kazanan yeni mekan birkaç yüzyıllık bir geçiş dönemi sonunda tamamen benimsenmiş, yeni yapılan camilerin yönü Mekke'ye dönük olarak inşa edilmeye başlanmış, Mekke Müslümanların yeni hac merkezi olmuştur.[13][14]

Dan Gibson bu araştırmaları ile İslam'ın erken dönemine ait miraç rivayetlerinde yer verilen “El-Aksa” mescidinin lokasyonlarını da vermiştir. Gibson'a göre mescid Petra antik kentine yürüyüş mesafesinde (8 km), Cirane mevkiinde bulunmaktaydı.

Harici video
The Sacred City (2016) (Kutsal Şehir), Türkçe
Dan Gibson Petra yakınlarındaki El-Aksa mescidini anlatıyor.

Klasik kaynaklar yerin ismini Mekke'ye 25 km mesafede bulunan Cirane olarak vermektedir. Ancak gidiş-dönüş hesabıyla burasının bir gecelik yürüyüş için oldukça uzak bir mesafe olduğu ortaya çıkmaktadır.[15]

Yapının Tarihçesi

İlk İnşa Edilişi

Mescid-i Aksa'nın ilk defa ne zaman inşa edildiği tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte Peygamber Muhammed'den nakledilen hadislerde bu mescidin, Kâbe inşa edildikten kırk sene sonra inşa edildiği ifade edilir. Ebû Zerr el-Gifârî, Peygamber Muhammed'den şöyle nakleder: ”Yâ Resûlallah! Yeryüzünde ilk inşa edilen mescid hangisidir?” diye sordum. Dedi ki: Mescid-i Haram. ”Sonra hangisidir?” diye sorunca, ”Mescid-i Aksa” cevabını verdi. Dedim ki: Aralarında ne kadar süre var? Dedi ki: Kırk sene.”[16] Tarihçiler Mescid-i Aksa'yı ilk defa inşa edenin kim olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bunun melekler olduğunu söylerken, diğer bazıları Adem, oğulları Şît ve Nuh, İbrahim gibi isimleri tercih etmiştir. Aynı ihtilaf Kâbe'nin inşası için de geçerlidir. İbn Abbas'tan gelen bir rivayet ile İbn Hacer el-Askalânî'nin Fethu'l-Bârî kitabındaki bir rivayet hem Kâbe hem de Mescid-i Aksâ'yı ilk inşa edenin Adem olduğunu gösterir.[17] Mescid-i Aksa araştırmacılarından Abdullah Marûf, Adem'in sadece 142 ve 144 dönüm arasında değişen bölgenin sınırlarını vaz etme anlamında ilk bânî olduğunu belirtir.[18]

Yebûsîler ve İsrailoğulları Dönemi

M.Ö. 3000'li yıllarda Filistin'e hakim olan Yebûsîler'in inşa ettiği Güney Duvarı.

Adem döneminden sonra, Mescid-i Aksa'yla ilgili tarihi bilgiler giderek silikleşir. Tarihi verilere göre Kudüs şehrine gelerek yerleşen ilk topluluk Yebûsîler'dir (M.Ö. 3000-1550). Yebûsîler Kudüs şehrini inşa etmiş ve bu şehre ”Yebûs” adını vermişlerdir.[19] Bazı araştırmacılara göre Yebûsîlerin eserlerinin kalıntıları Mescid-i Aksa'yı çevreleyen surlarda hala bulunmaktadır. Peygamber İbrahim'in Kudüs'e hicreti Yebûsîler'in hakimiyeti döneminde gerçekleşmiştir. Burada İbrahim, Mescidi inşa etmiş ve orada namaz kılmıştır. Onu takiben oğlu ishak ve torunu Yakup da buraya yerleşmiştir.[18]

Daha sonra Kudüs şehri ve Mescid-i Aksa Firavunların yönetimine geçmiştir (M.Ö. 1550-1000). Firavunlar dönemi ertesinde bu bölgeyi el-Amâlika olarak da adlandırılıan Âd ve Semûd kavimleri ele geçirmiştir. M.Ö. 995 senesinde ise Davud ve İsrailoğulları Kudüs'ü fethetmiştir.[20] Davud şehri genişletmiş ve Mescid-i Aksa'yı imar etmiştir. Davud'dan sonra şehrin yönetimi oğlu Süleyman'a geçmiş ve Süleyman mescidi ikinci defa yenilemiştir. Rivayete göre, bu konuyla ilgili olarak Peygamber Muhammed şöyle demiştir: "Davud'un oğlu Süleyman -selam onların üzerine olsun- Beytu'l-Makdis'i inşa etmeyi bitirince, Allah'tan üç dilekte bulunmuştur. Allah'ın hükmüne uygun düşecek şekilde hüküm vermek, kendisinden sonra kimseye nasip olmayacak mülk ve saltanat, Mescid-i Aksa'ya sırf namaz kılmak niyetiyle gelenlerin analarından doğdukları gündeki gibi günahsız[21] hale gelmeleri. Allah Süleyman'a bunlardan ilk ikisini vermiştir, üçüncü niyazın da kabul edilmiş olmasını ümit ediyorum."[22] Yahudilerin Süleyman'a nispet ederek Tapınak adını verdikleri yer, bu dönemde inşa edilen yapıdır. Tapınak, Yahudi inancının merkezinde bulunan Shiloh, Nov, ve Givon'da bulunanlarla beraber Musa'nın buluşma çadırı (taşınabilir Yahudi tapınağı) ile yer değiştirmiştir. Süleyman'ın vefatıyla, İsrailoğulları'nın 80 sene süren hakimiyetleri de sona ermiştir.

Tapınaklar Dönemi

Süleyman'ın vefatından sonra, İsrailoğulları Devleti Kuzeyde "İsrail Krallığı", Güneyde ise Kudüs'ü de içeren "Yehuda Krallığı" olmak üzere iki kısma ayrılmış ve Babillilerin M.Ö. 586 senesinde saldırarak tapınağı yakmalarına kadar devam etmiştir. Babilliler bu saldırı ertesinde Yahudileri Kudüs'ten çıkararak Babil'e sürmüşlerdir. Bu hadise, Yahudi tarihinde Babil Sürgünü olarak anılır.[18]

Daha sonra Persler ve Babilliler arasında çıkan bir savaşta Persler, Babillileri yenilgiye uğratınca, Ezra Kitabı'nda geçtiğine göre Pers Kralı II. Kiros; M.Ö. 538 senesinde Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine ve Tapınağın yeniden inşasına izin vermiştir.[23] Böylece Yahudiler Kudüs'e geri dönerek ikinci tapınağın inşasına başlamışlar ve M.Ö. 515 senesinde, Birinci Darius döneminde İkinci Tapınağı tamamamışlardır. Yaklaşık 500 yıl sonra İkinci Tapınak, M.Ö. 20 yılında Kral Herod tarafından yeniden tamir ettirilmiş ve daha sonra Herod Tapınağı olarak anılagelmiştir.[24] Bu tapınak Romalılar tarafından 70 yılında tahrip edilmiştir.

Her ne kadar Tapınak uzun süre önce tahrip edilmiş olsa da, Batı duvarı hala ayaktadır ve uzun yıllardan beri tapınak yapısının ayakta kalan tek duvarı olduğuna inanılır. Yahudi Eskatologya'sı Mesih'in gelmesinden önce buraya Üçüncü Tapınak'ın inşa edilmesini planlamaktadır ve bu yüzden Ortodoks ve Muhafazakâr Yahudilik taraftarları bir gün Üçüncü Tapınağın inşa edileceğini ummakta, bunun için çaba göstermektedir.

30 Ağustos 2007 tarihinde, boru hattı döşenmesi sırasında İkinci Tapınağın kalıntılarının ortaya çıktığı iddia edilmiştir.[25] Ardından kısa bir süre sonra Ekim 2007'de arkeologlar tarafından Birinci Tapınağın kalıntılarına da ulaşıldığı öne sürülmüştür.[26] Bununla birlikte söz konusu kalıntıların kadim tapınakla ilişkisi canlı tartışmaların konusudur. Ayrıca Müslümanlar Aksa altındaki kazıların ve açılan tünellerin Mescid-i Aksa'yı tehdit ederek yıkılmasına neden olacağını söyleyerek bu kazılara karşı çıkmaktadırlar.[27] Uluslararası organizasyonlar tarafından, Aksa çevresindeki bu çalışmalar Dünya Mirası içerisinde yer alan Mescid-i Aksa'ya tehdit olarak görüldüğü halde,[28] kazılar günümüzde de devam etmektedir.

Roma ve Bizans Dönemi

Yunanlar Filistin topraklarını işgal etmiş ve M.Ö. 332 civarında Büyük İskender'e, sonra onu takip eden Ptolemaios Hanedanı'na, sonra Selevkos İmparatorluğu'na tâbi olmuşlardır. Roma İmparatorluğu hükümranlığına kadar bu durum böyle devam etmiştir. Roma İmparatorluğunun Kudüs'ü yönetmesi için atadığı ve en çok öne çıkan ilk yöneticilerden biri Hirodes'tir (M.Ö. ykl. 37). Hirodes Beytu'l-makdis'i yenilemiş (M.Ö. ykl. 20) ve el-Halil Kapısı'na büyük bir kale inşa etmiştir (Yahudiler bu kapıya bugün Davud Kapısı adını vermektedir).[18] İslam kaynakları Meryem oğlu İsa'nın, Zekeriya'nın ve onun oğlu Yahya'nın, Kudüs'ün Hirodes yönetiminde olduğu bu dönemde yaşadığını belirtirler.

İsa'dan sonra yaklaşık M. 300 senesinde Roma İmparatorluğu Batı Roma ve Bizans Doğu Roma İmparatorluğu olmak üzere ikiye ayrılmış, bu tarihten sonra Bizans İmparatorluğu Kudüs'ün hakimiyetini elinde bulundurmuştur. Böylece Kudüs bir Hristiyan şehri haline gelmiştir. Hristiyanların bu dönemde inşa ettiği en önemli yapılardan biri Kudüs'teki Kıyamet Kilisesi'dir. Mescid-i Aksa bu dönemde metruk bir hale gelerek, inşa edilmeden önceki harap konumuna dönmüştür. 614 senesinde Farslar, Yahudilerin yardımıyla, Bizans güçlerine karşı uzun süren bir savaş neticesinde Kudüs'ü ele geçirmişlerdir. Bu savaş, Peygamber Muhammed'in Mekke'de İslamı tebliğle görevlendirildiği döneme denk gelir. Kur'ân-ı Kerîm söz konusu mücadeleden, Rûm suresinde şöyle bahseder: "Rumlar (Bizanslılar, Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir."[29] Bu savaştan sonra, M. 624 senesinde Bizanslılar yeniden Kudüs'ü ele geçirdiler.

Peygamber Muhammed Dönemi

(Ayrıca bkn:Kıble Miraç İslam mitolojisi Muallak taşı Burak)

Rivayetlere göre Müslüman toplumu Mescid-i Aksa olarak bilinen bu yapıya Hicretin birinci yılında (M. 622), Medine'de Müslümanlar yaklaşık 16 ay boyunca Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılmış ve burayı kıble olarak kabul etmişlerdir.[30]

Berâ b. Âzib rivayetine göre O'şöyle demiştir; "Peygamber Medine'ye geldiğinde 10 ya da 17 ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Bununla birlikte O, Kâbe'ye yönelmeyi arzu ediyordu. Bunun neticesinde şu ayet nazil oldu: "(Ey Muhammed!) Biz senin yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Artık müsterih ol, işte şimdi seni hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Bundan böyle namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler!) nerede bulunursanız (namazda) yüzünüzü oraya doğru çevirin. Kendilerine kitap verilmiş olanlar da pek iyi bilirler ki o Rabb'lerinden gelen haktır ve Allah onların yaptıklarından gafil değildir. (Bakara (3), 144)"[31]

Batı duvarı, İnanca göre Muhammed İsrâ ve Mirac yolculuğu sırasında, Burak bineğini bu duvara bağlamıştır.

Miraç anlatısına göre Mescid-i Aksa Muhammed'in peygamberliğin 3. yılı, recep ayının 27. gecesinde[32] Cebrail eşliğinde, Burak adlı bineğe binerek Mescid-i Haram'dan yola çıkarak Mescid-i Aksa'ya ulaşır. Burak'ı duvara bağlar, peygamberlere imamlık ederek namaz kıldırır ve sonrasında farklı katlarında Adem, Yahya, İsa, Yusuf, İdris, Harun, Musa ve İbrahim peygamberlerle buluşacak şekilde göğü katederek miraca çıkar.[33]

Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethi

Halife Ebubekir, Peygamber Muhammed'den sonra Müslümanların liderliğine geçince Usame b. Zeyd komutasındaki bir orduyu Şam beldesinin fethi ve İslam'ın bu bölgede tebliğ edilmesi için görevlendirdi. Vefatından önce Peygamber, Usame'nin ordusunu teçhiz etmişti. Ebubekir'den sonra hilafete geçen Ömer, bu kez Halid b. Velid'i Şam bölgesinin fethi için görevlendirdiği ordunun komutanlığına getirdi. Bu ordu dahilinde, Ebu Ubeyde b. Cerrah Kudüs şehrine kadar ulaştı. Şehri kuşatmasına rağmen, surlar nedeniyle fethi tamamlayamadı. Çünkü Kudüs ahalisi surları içeriden destekleyerek güçlendirmişti. Hal böyle olunca Ebu Ubeyde, şehir ahalisi bitkin düşünceye dek Kudüs'ü kuşatma altında tuttu. Kuşatmanın getirdiği sıkıntılarla baş etmekte zorlanan şehir ahalisi Ebu Ubeyde'ye bir elçi göndererek barış istedi ve Müslümanların halifesi Ömer'in kendisinin gelerek şehrin anahtarını teslim alması şartıyla şehri kan dökülmeksizin teslim etmek istediklerini bildirdi. Bu durumda halife Ömer, Hicretin 15. senesinde (M. 636) Medine'den çıkarak Kudüs'e ulaştı ve şehir ahalisini koruma sözü vererek, "Ömer Ahitnamesi" adı verilen bir ferman yazdı. Bu sırada Patrik Safranius ona eşlik etmekteydi. Patrik eşliğinde Kıyamet Kilisesi'ne gelen Ömer, buradan Mescid-i Aksa'ya geçti. Mescid-i Aksa'ya girdiğinde şöyle dedi: "Allahu Ekber! Bu, Allah Resulü'nün bize tarif ettiği mescittir." Bu sırada Mescid-i Aksa metruk bir tepe halindeydi ve merkezinde büyükçe bir kaya bulunmaktaydı. Halife Ömer, daha sonra üzerine Kıble Mescidi'nin kurulacağı alana, Aksa Hareminin güney bölgesine bir mescit inşa edilmesini emretti. Ömer döneminde bu mescit yaklaşık 1000 kişiyi alabilecek ahşap bir yapıdan ibaretti. Bu yapı Emevî halifesi Muaviye b. Ebi Süfyân dönemine kadar korundu.

Emevîler Dönemi

Hicretin 41. senesinde (M. 661) Emevî Devleti kurulduktan sonra, Emevîler, Ömer'in Mescid-i Aksa içerisinde inşa ettirdiği Kıble Mescidi'ni yenilemeye giriştiler.[34] Bu sırada yapı malzemesi olarak ahşap yerine taş kullandılar ve yeni mescidi 3000 kişiyi alacak şekilde genişlettiler.[35] Mucîruddîn, Mukaddesî ve Suyutî gibi bazı Müslüman tarihçiler, Mescid-i Aksa'daki en büyük yenileme hareketinin M. 685 senesinde Halife Abdulmelik b. Mervân döneminde başladığını ve bu yenileme sürecinin sonraki dönemlerde Kubbetu's-Sahrâ'nın inşasına kadar süren geniş bir zaman dilimini kapsadığını ifade ederler. Bu süreç içerisinde değerlendirilebilecek bir şekilde, onun oğlu Velid b. Abdulmelik M. 715 senesinde Kubbetu's-Sahra'nın inşasına başlamıştır. Kubbetu's-Sahra, Mescid-i Aksa'nın merkezinde bulunan ve tepenin en yüksek yerini teşkil eden kayanın üzerine inşa edilmiş altın bir kubbe ve bu kubbeyi taşıyan bir yapıdan ibarettir. Müslümanlar Peygamber Muhammed'in Mirac'a çıkış sırasında ayak bastığı son yeryüzü parçasının bu kaya olduğuna inanırlar. Velid b. Abdulmelik, bu kaya üzerine inşa ettirdiği Kubbetu's-Sahra'nın yapımına başlanmadan önce, hemen onun yanında küçük bir kubbe inşa ettirmiş ve bu kubbe daha sonra "Silsile Kubbesi" olarak anılmıştır. Bu küçük kubbe, büyüğü yapılmadan önce onun bir örneği olacak şekilde inşa edilmiştir.

Panoramik görüntü.

Depremler ve yeniden inşa

M. 746 senesinde Mescid-i Aksa, büyük ölçüde yıkılmasına neden olan bir depreme maruz kalmıştır. 4 sene sonra, Saffâh Emevî halifeliğini ortadan kaldırıp M. 750'de Abbâsî Devleti'ni kurmuştur. Saffâh'ın ölümünden sonra hilafete geçen kardeşi Ebu Cafer el-Mansûr Mescid-i Aksa'yı yeniden inşa etmek istemiştir. Yeniden inşa faaliyeti M. 771'de sona ermiştir. Bununla birlikte 774'teki bir başka deprem, Mansûr'un yeniden inşa ettiği bölümlerin büyük bir kısmının tahrip olmasına neden olmuştur. Bunun bir istisnası Mescid-i Aksa'nın kuzey bölümündeki bir kesimdir.[36] 780'de Halife Muhammed el-Mehdî binanın yeniden yapılmasını emrederek, binayı ence arttırmış uzunlukça kısaltmıştır.[37] 985'te Coğrafyacı el-Mukaddesî, yenilenmesini tamamlanan mescidin "15 revak ve 15 kapı" içerdiğini aktarır.[36]

1033'te gerçekleşen başka bir deprem, Mescit'te geniş bir alana yayılan bir tahribe neden oldu. Fatımî halifesi ez-Zâhir döneminde bu tahripler izale edilerek Mescit 1034 ve 1036 arasında yenilendi. Bu yenileme sırasında Mescit'teki revakların sayısı on beşten yediye indirildi.[36]

Haçlılar Dönemi

1099 yılında, Birinci Haçlı Seferi sırasında Haçlılar Kudüs'ü ele geçirdiler ve sadece Mescid'i tahrip etmekle kalmayıp, adını da Süleyman Mabedi olarak değiştirdiler. Haçlılar Mescid-i Aksa'yı ilk olarak Krallık Sarayı ve At Ahırı olarak kullandılar. Bugün bile, özellikle Kıble Mescidi'nin altında yer alan ve Haçlılar döneminde at ahırı olarak kullanılan Mervan Mescidi'ndeki sütunlarda atların bağlanması için kullanılan delinmiş bölümler görülmektedir. 1119 senesinde Mescid-i Aksa tamamen tapınak şövalyelerinin merkezi haline geldi. Bu evre boyunca Mescid bir tapınağa dönüştürülecek şekilde değişikliklere uğradı. Güney şerefesinin genişletilmesi, Kilise için bir mihrap ve ayırıcı bir duvar inşa edilmesi, yapının önemli bölümlerine oldukça büyük haçlar ilave edilmesi bu değişikliklerden bir kısmı arasında yer alır. Aynı bölgede yeni bir manastır ve kilise inşası da bu değişiklikler arasındadır.[38] Ayrıca tapınak şövalyeleri, yapının batı ve doğu yönlerinde tonozlar inşa ettiler. Bu tonozlardan batı kısmında bulunanı bugün kadınlar mescidi olarak, doğu kısmında bulunanı ise İslam müzesi olarak kullanılmaktadır.[36]

Eyyubiler Dönemi

Nureddin Mahmud Zengi'nin yapılmasını emrettiği ve Mescid-i Aksa'ya Selahaddin Eyyûbî tarafından yerleştirilen tarihi minber.

1187 yılındaki kuşatma ertesinde Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü Haçlıların elinden geri almayı başardı ve Mescid-i Aksa'da önemli birçok düzenleme ve restorasyon gerçekleştirdi. Mescid'in yeniden Müslümanların ibadetine açılabilmesi için Selahaddin, haçlıların mescitteki kalıntılarını temizledi, mescidin zeminini değerli halılarla döşeyerek bunları gül suyu ve buhurla kokulandırdı. Daha önce Nureddin Mahmud Zengi tarafından 1168-1169 yılları arasında Mescid-i Aksa için hazırlanmasını istediği, ancak tamamlanması Zengi'nin vefatı ertesinde gerçekleşen, mükemmel bir ahşap işleme ve geçme tekniğiyle hazırlanmış, ceviz ağacından sedef kakmalı bir minberi[39] 1187'nin Kasım ayında mescide yerleştirdi.[40] 1218 yılında Mescidin güney revakları üç kapıyla birlikte, Dımeşk'teki Eyyubi sultanı el-Muazzam tarafından yapıldı. 1345'te ise Mescid'in doğu tarafına, Memluk sultanı el-Kâmil'in emriyle geniş bir alan taşla döşendi ve iki kapı muhafızlığı eklendi.[36]

Osmanlı Dönemi

Osmanlılar Kudüs'e 1516 yılından 1918'e kadar hükmetmişlerdir. Kudüs'ün varolan önemi, Osmanlı idaresinde daha da artmış ve ilerleyen dönemlerde Kudüs doğrudan İstanbul'a bağlı bir mutasarrıflık haline getirilerek Kudüs-i Şerîf adını almıştır. Osmanlılar Mescid-i Aksa'nın kendisinde büyük yapısal değişikliklere gitmemişlerdir. Bunun yerine "harem-i şerif"in tamamına önemli ilavelerde bulunmuşlardır.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan şehir surları ve Mescid-i Aksa'nın bir kısmı bu surları kullanan sınırları.

1516'de Mercidabık zaferiyle Memlukleri yenilgiye uğratan Yavuz Sultan Selim (I. Selim) Şam beldelerini ve Kudüs'ü ele geçirmiştir. Sultan Selim 4 Zilhicce 922 / Miladi 1516'da Kudüs'e girmiş ve şehrin alimleri kendisini karşılamaya gelerek Mescid-i Aksa ve Kubbetu's-Sahra'nın anahtarlarını ona vermiştir. Sultan I. Selim'in vefatından sonra tahta geçen, oğlu Kanuni Sultan Süleyman Kudüs'te gerçekleştirdiği inşa faaliyetlerinin yanı sıra Mescid-i Aksa'ya da önemli ilavelerde bulunmuştur. Kubbetu's-Sahra'nın tüm pencereleri ve dört kapısından üçünü yenileyen Sultan Süleyman, Silsile Kubbesi'ni restore ettirmiş, Halil Kapısı'ndaki kalenin batı tarafında bulunan Kale Camii'ne 1531 yılında bir minare yaptırmıştır. Sultan Süleyman'ın Mescid-i Aksa'da gerçekleştirdiği en etkili inşa faaliyeti, bugün Aksa Harem Bölgesinin sınırlarını oluşturan ve bir kısmı Aksa'nın surları olarak hizmet veren şehir surlarını yenilemesi olmuştur. Sultan Süleyman 300 sene boyunca duvarları yıkık bir halde bulunan surları, 5 sene içerisinde yeniden inşa ettirmiştir. İki mil uzunluğuna sahip olan surlar, yaklaşık 12-13 metre yüksekliğe sahiptir. Günümüzde bu surlar üzerinde 24 burç bulunur ve surların, bir kısmı Mescid-i Aksa'nın kapıları rolü de gören yedi ana kapısı vardır: Amud kapısı, Esbat kapısı, Meğâribe kapısı, Nebi Davud kapısı, Halil kapısı, Sahire kapısı, Yeni kapı.[41]

1527'de harem içerisinde Kasım Paşa şadırvanı inşa edilmiştir. Ayrıca Harem dahilinde çeşitli zamanlarda yapılmış birçok kubbe, dört minare, beş sebil, çok sayıda kuyu ve sarnıç bulunmaktadır. Harem'de inşa edilen kubbelerden en önemlisi, "kubbetu'n-nebî" adı verilen ve 1538'de tamamlanan yapıdır. Ayrıca Mescid-i Aksa Osmanlı döneminde birkaç kez tamirat geçirmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman tarafından yapılan onarımıyla ilgili kitabesi XIX. yüzyılın sonlarında kaybolmuştur. Yapının 1702-1703'te Mahmud Efendi tarafından tamir edildiğini belgeleyen kitabe ise Mescid'in batısında yer alan İslam Müzesi'nde saklanmaktadır. II. Mahmud'un 1817-18 tarihli onarımına ait dört kitabeden ikisi günümüzde mevcuttur. Osmanlı dönemi yenileme faaliyetlerinin en önemlisi Sultan Abdulaziz döneminde gerçekleşmiştir. M. 1874'te Kubbetu's-Sahra tamir edilmiş, Mescid-i Aksa onarılmıştır. Mescid-i Aksa'da bu dönemde yapılan tamiratın Emevi halifesi Abdulmelik b. Mervan döneminden sonra yapılan en büyük tamirat olduğu belirtilir. Bazı uzmanlar bu tamiratın Osmanlı Devleti'nin hazinesinden büyük miktarlarda saf altına mal olduğu, bunun bazıları tarafından israf sayıldığı ve sultanın tahttan indirilmesine sebep olduğu görüşündedir.[41] II. Abdulhamid tarafından halıları ve kandilleri yenilenen yapıda, 1922'den başlayarak gerçekleştirilen geniş kapsamlı son onarım çalışmasını Mimar Kemâleddin Bey yönetmiştir.[42]

Çağdaş Dönem

Türkiye'de bulunan Miniatürk müzesinde Mescid-i Aksa ile karıştırılan Kubbet-us Sahra'nın küçültülmüş hali, İstanbul 2014.

Kudüs Yüksek İslam Konseyi 1922 senesinde İngiltereli mühendis ve mimarlar, Mısırlı uzmanlardan oluşan bir heyet ve yerel sorumluları, Mimar Kemaleddin Bey'in gerçekleştirdiği onarımları gözden geçirmek üzere görevlendirmiştir. 1922-25 seneleri arasındaki bu onarım ve yenileme çalışmaları, kadim mescidin Emevîler döneminde atılan temellerini güçlendirme ve yenileme, iç temellerin restorasyonu gibi düzenlemeleri içermiştir. Bu düzenlemelerin amacı mescit üzerindeki ağırlıkları dengeleme amacı taşımıştır. Söz konusu düzenleme sırasında mescidi çevreleyen surlarda bazı onarımların yanı sıra, mescid içerisindeki süslemelerin yenilenmesine de girişilmiştir.[43] Bu onarımlar ertesinde Mescid-i Aksa 1927 ve 1937 seneleri arasında çeşitli depremlere maruz kalmış, bu depremler neticesinde oluşan zararlar 1938 ve 1942 yılları arasında çeşitli onarımlarla telafi edilmiştir.

Mescidin yakılması ve saldırılar

22 Ağustos 1969 Perşembe sabahında Mescid-i Aksa, radikal bir Hristiyan olduğu belirtilen Denis Michael Rohan adlı saldırgan tarafından girişilen bir kundaklamaya maruz kaldı.[44] Rohan'ın gerçekleştirdiği kundaklama neticesinde Kıble Mescidi'nin doğu bölgesindeki kiriş tamamen yıkıldı, ayrıca Nureddin Mahmud Zengi'nin Mescid-i Aksa'yı Haçlılar'dan kurtarmadan önce yaptırdığı ve Selahaddin Eyyubi'nin camiye yerleştirdiği tarihi minber yandı. Rohan, kundaklama ertesindeki ifadesinde, kundaklamanın, Yahudilerin Tapınak Tepesi'nde bulunduklarını iddia ettikleri Süleyman Tapınağı'nın yeniden inşasını kolaylaştıracağını ve bunu da Zekeriya Kitabı'nda belirtildiğine göre Mesih'in ikinci gelişini hazırlayan yol olarak gördüğünü belirtti.[45] Rohan'ı böyle bir eyleme yönelten şeyin, abonesi olduğu The Plain Truth gazetesinin kurucusu ve yazarı Herbert W. Armstrong'un "Yahudiler Yeruşalim'i Alın!" başlıklı kışkırtıcı yazısı olduğu söylenmektedir.[46] Hadise ertesinde hemen Rohan'ın psikolojik açıdan rahatsız olduğu teşhisi konuldu. 14 Mayıs 1974'te "insani sebepler dolayısıyla ve ailesinin yanında daha ileri psikiyatrik tedaviler görmesi amacıyla" Avustralya'ya gönderildi.[47]

Kundaklama hadisesi üzerine İslam Devletleri Zirvesi aynı yıl içerisinde, Melik Faysal'ın teşebbüsleriyle Rabat'ta toplanmıştır. Aksa kundaklaması, İslam Konferansı Örgütü'nün (şimdiki adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı) kurulmasına sebep olan temel sâikler arasında yer almıştır. 1972 senesinde, Mescid-i Aksa onarılmış ve minber Ürdün Kralı'nın mali desteğiyle çoğunluğu Türk ustalardan oluşan sanatçılar tarafından yeniden yapılmıştır.[48]

80'li yıllarda her ikisi de gizli Gush Emunim Underground örgütü mensubu olan Ben Shoshan ve Yehuda Etzion Kıble Mescidi ve Kubbetu's-Sahra'yı bombalama girişiminde bulundu. Etzion her iki mescidin bombalanarak yıkılmasının, siyonist oluşumlardaki ruhsal uyanışı doğuracağına ve Yahudilerin sorunlarının büyük bir bölümünü çözeceğine inanmaktaydı. Ben Shoshan ve Etzion amaçlarının, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu bölgenin üzerine Üçüncü Tapınağı yeniden inşa etmek olduğunu belirtmişlerdir.[49][50] 15 Ocak 1988'de Birinci İntifada sırasında Siyonist güçler, Mescid-i Aksa önünde gösteri yapanlara ateş açmış ve sonrasında Mescid-i Aksa'da namaz kılan 40 kişinin ölümüne neden olmuştur.[51][52] 8 Ekim 1990'da, iddia edilen Üçüncü Tapınağın temel taşını yerleştirme amacındaki radikal bir grup yahudinin Mescid-i Aksa'yı "Tapınak Tepesi" ilan etmesini protesto eden 22 Filistinli, İsrail polisi tarafından öldürülmüş, 100'den fazlası ise yaralanmıştır.

Günümüze kadar yaşanan olaylar

  • 21 Ağustos 1969: Radikal bir Hristiyan olduğu belirtilen ve Yahudilerin Süleyman Tapınağı'nı yeniden inşasının Mesih'in ikinci gelişini hızlandıracağına inandığını söyleyen Denis Michael Rohan Mescid-i Aksa'yı kundaklama girişiminde bulundu.[53]
  • Nisan 1980'de Meir Kahane, Mescid-i Aksa'nın bir köşesine patlayıcı madde koyarak patlatmaya çalıştı.
  • 8 Nisan 1982'de bir kez daha Mescid-i Aksa'nın ana girişine patlayıcı madde yerleştirildiyse de cami görevlileri tarafından patlamadan ortaya çıkarıldı.
  • 10 Nisan 1982'de Meir Kahane taraftarlarından bir grup militan, zorla Mescid-i Aksa'ya girmek istedi.
  • 21 Mart 1983'te Mescid-i Aksa'ya gizli bir yoldan girmek için tünel açıldığı tespit edildi.
  • 14 Ocak 1986'da Knesset üyesi bazı parlamenterler askerlerin koruması altında Mescid-i Aksa'ya girmek istediler.
  • 8 Ekim 1990 tarihinde Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıda 30 Filistinli hayatını kaybetti, 800'e yakını yaralandı.
  • 28 Eylül 2000 tarihinde Ariel Şaron çok sayıda İsrail askerinin ve polisinin koruması eşliğinde, normalde Müslüman olmayanların girişine izin verilmeyen Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmesiyle pek çok çevre tarafından "provokasyon" olarak nitelendirildi. Filistinlilerde infial yaratıp şiddetli protesto gösterilerine neden olan "İkinci İntifada" (ayaklanma) patlak verdi ve beş yıl sürdü.[54]
  • Mescid-i Aksa resmen Ürdün Evkaf Bakanlığı yönetimi altındadır. Ama İsrail Devleti Kudüs'ü ilhak ettiğini iddia ettiği ettiği için efektif yönetim İsrail devleti otoritesi tarafından yapılmaktadır. Ekim 2009 tarihinden itibaren İsrail Mescid-i Aksa'ya girişi engellemistir. Gayrimüslimlerin (Müslüman olmayanlar) girişine İsrail devleti otoritesine göre izin verilmemektedir. Bu yasak halen devam etmektedir.[55][56]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Ana Britannica, c. 22, s. 304-305
  2. "Arşivlenmiş kopya". 24 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Eylül 2020.
  3. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/683201
  4. İsrâ (17)/1
  5. Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512
  6. el-Mu'cemu'l-Vasît, "Aksâ" maddesi
  7. el-Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, İsrâ Suresi tefsiri
  8. Be Saîd el-Hudrî'den rivayet edilmiştir. Bkz. el-Beyhakî, Delâilu'n-nubuvve, 2/390
  9. http://www.sonpeygamber.info/sorularla-peygamberimiz/isra-suresi-ndeki-mescid-i-aksa-nin-yeri
  10. Holland, Tom; In the Shadow of the Sword; Little, Brown; 2012; s. 303: ‘Otherwise, in all the vast corpus of ancient literature, there is not a single reference to Mecca – not one’
  11. Crone, Patricia; Meccan Trade and the Rise of Islam, 1987, s. 7
  12. Orhan Gökdemir, Din ve Devrim, İstanbul: Destek Yayınları. 2010. s. 64
  13. Data on Gibson's biography taken from his Web pages, his book Qur'ānic Geography and the Amazon author information to this book: 21 Mayıs 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., 8 Nisan 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., 26 Ocak 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., 31 Mayıs 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  14. Dan Gibson: Qur'ānic Geography (2011)
  15. http://isamveri.org/pdfdrg/D02237/2009_16/2009_16_AZIMLIM.pdf
  16. Sahîh-i Muslim, 520.
  17. İbn Hacer el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, VI/402
  18. Abdullah Marûf, el-Medhal ilâ dirâseti'l-Mescidi'l-Aksâ, Dâru'l-ilm li'l-melâyîn: 2009, s. 77-75
  19. Abduttevvâb Mustafa, Kadiyyetu'l-Kuds, Silsiletü Kadâyâ İslâmiyye, Septembre 2006, S. 139.
  20. Muhsin Muhammed Salih, et-Tarîk ile'l-Kuds, Kahire: Merkezu'l-i'lâm el-Arabî, 2003, s. 32.
  21. Kıssatu'l-mescidi'l-aksâ, el-merhaletü's-sâlise, Fethu Davud Aleyhisselâm
  22. el-Münzirî, et-Tergîb ve't-terhîb'de Abdullah b. Ömer'den nakletmiş ve isnadının sahih ya da hasen olduğunu belirtmiştir. C. 2, s. 206.
  23. Ezra 1:1-4; 6:1-5
  24. Sicker، Martin. Between Rome and Jerusalem: 300 Years of Roman-Judaean Relations. Praeger Publishers. s. 2
  25. "Kudüs'teki İkinci Tapınağın olası kalıntıları". 11 Şubat 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Temmuz 2014.
  26. Tapınak Tepesi'nde Birinci Tapınak buluntuları
  27. Konuyla ilgili bazı gazete haberleri için bkz. http://www.sabah.com.tr/dunya/2013/02/17/mescidi-aksanin-kazi-cilesi http://www.aksiyon.com.tr/kapak/israil-mescid-i-aksayi-yikiyor_500787 http://www.aktuel.com.tr/dunya/2013/01/04/yahudiler-mescidi-aksadan-ne-istiyor https://www.youtube.com/watch?v=jx4tnNzPleo http://www.dunyabulteni.net/haberler/308930/israilin-kudusteki-tunel-kazilari-suruyor
  28. http://whc.unesco.org/en/soc/237 http://www.unesco.org/new/en/media-services/single-view/news/executive_board_adopts_five_decisions_concerning_unescos_work_in_the_occupied_palestinian_and_arab_territories/#.VTz5NoufGRs 11 Kasım 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. http://electronicintifada.net/content/pchr-stop-destruction-islamic-holy-sites-jerusalem/3118 http://electronicintifada.net/content/egypt-govt-challenged-over-israeli-action-mosque/6794 http://electronicintifada.net/content/unesco-voices-deep-concern-israeli-construction-work-jerusalem/3124
  29. Kur'ân-ı Kerîm, Rûm (30), 2
  30. İbn Hacer el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, 1/96
  31. Sünen-i Tirmizi, Kitâbu's-salât, s. 169, rakam 290.
  32. İbn Sa'd, Tabakâtu'l-Kübrâ, 1/213-15
  33. Suyuti, el-Âyâtu'l-kübrâ fî şerhi kıssati'l-isrâ, Kahire: Daru'l-hadîs, 1988; İbn Hacer el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, 7/196-218
  34. Elad Amikam, Medieval Jerusalem and Islamic Worship Holy Places, Ceremonies, Pilgrimage, Brill, 1995, s. 29-43
  35. Guy le Strange, Palestine under the Moslems, 1890, s. 80-98.
  36. Moshe Ma'oz ve Sari Nusseibeh, Jerusalem: Points of Friction and Beyond, Brill: 2000, s. 136-38
  37. Jeffers, 2004, s. 95-96.
  38. Boas, 2001, s. 91
  39. Bu minberin hikâyesinin popüler kültürdeki bir yansıması için, TRT1'de yayımlanan Diriliş dizisinin 5. bölümünde görülebilir. Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=WEXSI2Ayqy8
  40. Madden, 2002, s. 230.
  41. Musa İsmail Basit Vd., Kudüs Tarihi, Nida yayınları, 2011, s. 155-56
  42. İ. Nebi Bozkurt, "Mescid-i Aksa", TDVİA, C. 29, s. 268-271.
  43. Necipoğlu, 1996, s. 149-153
  44. Time Dergisi, The Burning of Al-Aqsa, 29 Ağustos 1969, http://content.time.com/time/magazine/article/0,9171,901289,00.html?promoid=googlep. 27 Nisan 2015'te erişildi.
  45. Time Dergisi, Madman at Mosque, 12 January 1970, http://content.time.com/time/magazine/article/0,9171,942143,00.html. 27 Nisan 2015 tarihinde erişildi.
  46. Armstrong, Herbert W. (June 1967). "Personal from the Editor: "Jews take Jerusalem!"" (PDF). The Plain Truth. Ambassador College. p. 1. Retrieved 9 August 2013. https://creationconcept.wordpress.com/2011/06/11/herbert-w-armstrong’s-interpretation-of-the-3-%C2%BD-years/ 27 Nisan 2015'te erişildi.
  47. "Sydney Morning Herald" [1] 6 October 1995
  48. Minberin yeniden yapılışıyla ilgili gazete haberleri için bkz. http://www.ahsaptek.com/Basindan.aspx?IX=Basindan 11 Ağustos 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  49. Dumper, 2002, s. 44
  50. Rapoport, 2001, s. 98-99
  51. OpenDocument Letter Dated 18 January 1988 from the Permanent Observer for the Palestine Liberation Organization to the United Nations Office at Geneva Addressed to the Under-Secretary-General for Human Rights Ramlawi, Nabil. Permanent Observer of the Palestine Liberation Organization to the United Nations Office at Geneva.
  52. Palestine Facts Timeline, 1963–1988Palestinian Academic Society for the Study of International Affairs
  53. Yenişafak gazetesi haberi 2
  54. Yenişafak gazetesi haberi 3
  55. "Posta gazetesi haberi". 21 Mart 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Mart 2013.
  56. Yenişafak gazetesi haberi 4

Dış bağlantılar

This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.