Karadeniz Baskını

Karadeniz Baskını, 29 Ekim 1914'te Karadeniz'deki Rus limanlarına karşı Osmanlı savaş gemileri tarafından gerçekleştirilen saldırıdır. Almanya tarafından desteklenen ve Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Alman Amiral Wilhelm Souchon tarafından planlanan Karadeniz Baskını, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na girmesine neden oldu.

Karadeniz Baskını
I. Dünya Savaşı

Bombardıman sonrasında yanan Novorossiysk limanındaki petrol tankları
Tarih29 Ekim 1914 (1914-10-29)
Bölge
Sonuç Osmanlı zaferi
Taraflar
 Osmanlı İmparatorluğu  Rus İmparatorluğu
Komutanlar ve liderler
Wilhelm Souchon -
Çatışan birlikler
1 muharebe kruvazörü
1 hafif kruvazör
1 korumalı kruvazör
1 torpido kruvazörü
4 muhrip
1 mayın gemisi
Kıyı savunması
1 ön dretnot
1 mayın gemisi
1 gambot
3 muhrip
Kayıplar
1 muharebe kruvazörü hasar gördü 1 mayın gemisi ile gambot batırıldı
1 muhrip hasar gördü
Çok sayıda ticari gemi hasar gördü veya tahrip oldu[lower-alpha 1]
38 ölü ve 15 yaralı[8][lower-alpha 2]

Alman hükûmeti, Osmanlıların Almanya'ya destek vermek için savaşa gireceğini umuyordu, ancak Osmanlı hükûmeti kararsızdı. Alman yanlısı Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, imparatorluğu savaşa sokmak için Alman büyükelçisi ile birlikte çalışmaya başladı. Hükûmet içinde geniş çaplı destek sağlama girişimleri başarısız olunca Enver Paşa, çatışmanın başlatılması gerektiğine karar verdi. Osmanlı Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile Alman Amiral Wilhelm Souchon'un da desteğiyle Enver Paşa, Osmanlı filosunun 29 Ekim'de denize açılması emrini verdi. Filo, Rus gemilerini ateş açmaya kışkırtacaktı, ardından hükûmet de Ruslar'ı çatışmayı fitillemekle suçlayacaktı. Souchon, çatışmayı başlatmak üzere 29 Ekim'de Rus limanlarına baskınlar düzenledi. Baskında, 2 askerî gemi ile birkaç ticarî gemi batırılırken Rus tarafından 38 kişi öldü.

İstanbul'da savaş yanlısı olmayan yetkililerin olaydan ötürü af dileme çabaları Enver Paşa tarafından engellendi. Birleşik Krallık da Osmanlı gibi henüz savaş ilan etmeden 3 Kasım günü Çanakkale Boğazı'nda düzenlediği deniz saldırılarıyla misilleme yaptı. Rusya 2 Kasım'da Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan ederken, Üçlü İtilaf'ın diğer tarafları, Birleşik Krallık ve Fransa da üç gün sonra savaş ilanında bulundu. Osmanlı İmparatorluğu da 11 Kasım'da resmî savaş ilanıyla I. Dünya Savaşı'na katılmış oldu.

Arka plan

Osmanlı hükûmeti, 1914'te I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesinden önce "düvel-i muazzama"dan sayılan büyük bir devlet ile ittifak kurmayı umut ettiyse de, neredeyse bütün girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.[11] Almanya yanlısı Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, 22 Temmuz'da İstanbul'daki Alman sefîri Hans Freiherr von Wangenheim'a doğrudan bir ittifak önerdiğinde geri çevrildi. II. Wilhelm, iki gün sonra Wagenheim'ın kararını geri aldı ve 27 Temmuz'da gizli görüşmelere başlandı.[12] Osmanlı'nın ittifak teklifi savaşın başladığı gün olan 28 Temmuz 1914'te Berlin'de taslak olarak onaylandı. Bu esnada Temmuz Krizi artık bir kırılma noktasına gelmiş ve Almanya'nın Fransa ve Rusya ile iki cephede savaşmak zorunda kalacağı ortaya çıkmıştı. Almanya'nın daha ciddi bir askerî yükümlülük altına girmekten kaçınması sebebiyle Wangenheim, Alman Şansölyesi Theobald von Bethmann Hollweg tarafından, sadece Osmanlı İmparatorluğu'nun "ismine layık şekilde Rusya aleyhinde harekete geçmesi halinde" anlaşmayı imzalaması için yetkilendirildi.[13] 1 Ağustos'ta Enver Paşa, Wangenheim'a Almanya tarafından korunma karşılığında yeni savaş gemisi Sultân Osmân-ı Evvel'i vermeyi teklif etti. Bu, büyük olasılıkla bir politik manevraydı; Birleşik Krallık yetkilileri, Kraliyet Donanması'nı Almanya'ya karşı savaşta takviye etmek amacıyla Sultan Osman-ı Evvel ve tersanelerinde yapım aşamasında olan savaş gemisi Reşadiye'ye teslim edilmelerinin hemen öncesinde el koymuştu; Wagenheim ve Osmanlı hükûmetinin çoğunluğu ise bunun farkında değildi. Enver Paşa, muhtemelen el koyma olayını halihazırda biliyordu, zira savaş gemisini yabancı bir ulusa vermesi halkın ve hükûmetin tepkisini çekecekti. Wagenheim, anlaşmayı ertesi gün imzalayarak gizli Osmanlı-Alman ittifakını kurdu.[14] Maddelerindeki ifadelerden de belli olduğu üzere, Rusya'nın 31 Temmuz'da genel seferberlik ilan etmesi de, bunu savaş ilanı kabul edeceğini açıklamış olan Almanya'nın 1 Ağustos günü Rusya'ya savaş ilanı da gerçekleşmeden önce maddeler düzenlenmiş, ancak 2 Ağustos'ta maddelerde değişiklik yapılmadan anlaşma imzalanmıştı.[12]

Osmanlı-Alman ittifakının kuruluşuyla Osmanlılar doğrudan savaşa girmedi. Antlaşma metnindeki şartlar, Almanya'yı Osmanlı topraklarına yönelik herhangi bir tecavüz durumunda karşı çıkma yükümlülüğü altına alsa da, Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya'ya, sadece Avusturya-Macaristan ile Almanya'nın kendi şartlarına göre yardım etmesini gerekli kıldı. Bu şartlar sebebiyle Almanya erken davranarak Avusturya-Macaristan'dan birkaç gün önce Rusya'ya savaş ilan ettiğinde Osmanlı İmparatorluğu, savaşa hemen katılmak zorunda kalmadı.[15] Sadrazam Said Halim Paşa ile Maliye Nazırı Cavid Bey, Osmanlı'nın savaşa katılmasına karşı çıktılar ve ittifakı pasif bir anlaşma olarak gördüler.[16] Diğer Osmanlı yetkilileri, başarısızlıkla sonuçlanan Birinci Balkan Savaşı'nın ardından, özellikle Balkan ülkelerinin Osmanlı'ya saldırmaları ihtimalini göz önünde bulundurarak savaşa girmekten çekiniyordu.[17]

Yavuz muharebe kruvazörü (SMS Goeben)

Bu arada, Akdeniz'de Alman muharebe kruvazörü SMS Goeben ve hafif kruvazör SMS Breslau, Fransız Cezayiri'nde harekât halindeydi. Filo komutanı Amiral Wilhelm Souchon, savaş ilanının hemen ardından İtilaf askerî konvoylarına müdahale etmek için pozisyon almıştı. Souchon, 3 Ağustos'ta gemilerini Osmanlı sularına çekme emri aldı ancak bir gün boyunca oyalanmayı ve iki limanı bombardımana tutmayı seçti. Almanlar ve Enver Paşa arasında görüşmeler sayesinde Souchon'un filosunun güvenli geçişine izin verilmesi daha önceden 1 Ağustos'ta kararlaştırılmıştı.[18] Messina'da kömür ikmali yapılırken Souchon önceki emirleri iptal eden bir telgraf aldı, zira Enver Paşa'nın anlaşmasını öğrenen diğer Osmanlı yetkilileri plâna itiraz etmişti.[19]

Bu gelişmelere rağmen Souchon, Osmanlı İmparatorluğu'na doğru ilerlemeye karar vermişti. Almanya'ya dönme girişimi, gemilerinin Britanyalılar ve Fransızlar tarafından imhâ edilmesi ile sonuçlanabilirdi. Avusturya-Macaristan kıyılarına geri çekilme durumunda ise, gemilerinin savaşın geri kalanında Adriyatik Denizi'nden çıkamayacağı sonucuna varmıştı. Messina'dan denize açılan Souchon, Kraliyet Donanması'nın yakın takibi altında doğuya devam ederek İngilizler'i şaşırtmak amacıyla Avusturya-Macaristan karasularına doğru çekiliyormuş gibi yaptı. Bu manevrasını inandırıcı kılmak için, Avusturyalı Amiral Anton Haus, Souchon ile bir buluşma gibi görünen bir manevrayla bir filo ile güneye, Akdeniz'e doğru bir sortiye çıktı. Souchon Yunan sularına ulaştığında Haus limana geri döndü. Almanlar Haus'ın Souchon'u İstanbul'a kadar takip etmesinde ve Haus'ın gemilerinin Karadeniz'deki Ruslar'a karşı beklenen bir mücadelede destek vermesinde ısrarcı olmuşlardı, fakat Avusturyalı amiral Osmanlı başkentinin güçsüz bir operasyon üssü olacağını düşünüyor, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kıyılarını savunmasız bırakmak istemiyordu.[2] Bu arada Souchon, gemilerinin karasularına girmesine hâlâ izin vermemiş olan Osmanlı İmparatorluğu'na yaklaşıyordu. 8 Ağustos'ta meseleyi zorlamaya ve Alman deniz ataşesiyle Osmanlılara bir mesaj iletmek için İstanbul'a bir destek gemisi göndermeye karar verdi: "askeri zorunluluk" gerekçesiyle Çanakkale Boğazı'ndan derhal geçişe ihtiyacı vardı ve "resmî onay olmadan" girmeye hazırdı. 10 Ağustos sabahı Souchon'a boğazlara girmesi için izin verildi.[19]

Bir gün öncesinde Osmanlı hükûmeti, sefir Wangenheim'a Alman gemilerinin kağıt üzerinde alımının yapılmasını önerdi, böylece gemilerin varlığı Osmanlı tarafsızlığını tehlikeye atmayacaktı. Ertesi gün Almanya şansölyesi, Wagenheim'a fikri reddettiğini ve Osmanlı'nı savaşa hemen dahil olması talebini belirten bir telgraf yolladı. Sadrazam, Wagenheim'ı gemilerin erken gelişinden ötürü övdü ve satış talebini tekrarladı. Osmanlı hükûmeti daha sonra her iki geminin de 80 milyon Alman markı karşılığında satın aldığını ilan etti. Wagenheim, 14 Ağustos'ta Alman hükûmetine, Osmanlı'yı kızdırmak istemedikleri için satış yolunu kullanmanın en iyi seçenek olacağına dair tavsiyede bulundu.[20]

16 Ağustos 1914'te iki savaş gemisi resmen Osmanlı Donanması komutasına girdi. Mürettebata yeni üniformalar verildi ve resmen Osmanlı ordusunda göreve başladılar.[20] İngilizler, bu eylemin Osmanlı zırhlılarına el koymalarına karşı bir karşılık anlamına geldiğini düşünmüştü, ancak durum tam olarak böyle değildi. Osmanlı idaresi, savaşın kaybedilmesi durumunda imparatorluk topraklarının başta Rusya olmak üzere İtilaf Devletleri arasında bölüştürüleceğinden çekiniyor, Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun ise bu yönce bir emelinin olmadığına inanıyordu. Britanyalılar hükûmet yetkililerinin bu çekincelerini öğrendiklerinde Osmanlılar'ın Almanya'nın lehine çatışmaya girme ihtimalinden çekinmeye başladılar.[21] Rusya'nın ağustos ayı sonlarında Almanya'ya karşı yürüttüğü operasyonlardaki başarısızlığının ardından, Osmanlı topraklarına Rus saldırıları pek mümkün görünmüyordu.[22] Bu arada, Osmanlı yetkilileri Yunanistan ve Romanya hükûmetleriyle tarafsızlık antlaşmaları imzalarken, Bulgaristan da Alman yanlısı davranınca Osmanlı'nın Balkan ülkelerinde gelebilecek bir tehdide dair çekinceleri azaldı.[23] Enver Paşa, bundan sonra savunma politikasını daha saldırgan bir politikayla değiştirdi.[22]

Başlangıç

Daha Osmanlı Devleti Almanya ile gizli ittifak anlaşması yapmadan, hatta I. Dünya Savaşı başlamadan önce, Osmanlı genelkurmayı farklı olasılıklara göre savaş planları yapmaktaydı. 7 Haziran ve 20 Ağustos planlarının her ikisinde de "Karadeniz Baskını" yer alıyordu.[24]

Osmanlı tarafındaki gelişmelere paralel olarak Rusya da faaliyete geçmişti. Rus donanması Ağustos başından itibaren çeşitli taciz hareketlerinde bulunmaya başladı. Bir muharebe gemisi ve bir muhrip, 3 Ağustos'ta Fener dubası yakınında bir şilebi yokladı, bir kruvazör de Osmanlı bandıralı Halep vapuruna yaklaşıp bir saldırıda bulunmadan uzaklaşmıştı. 6 Ağustos'ta Karadeniz Ereğlisi ve Şile açıklarında 2 Rus kruvazörü, Giresun açığında 5 savaş gemisi bot gösterdi. 16 Ağustos'ta Rus donanması seferber edildi, kıyı tahkimatı sağlamlaştırıldı, Kerç Boğazı'na mayın döküldü. Aynı gün Samsun açığında 4 savaş gemisi görüldü. 7 Eylül'de Sakarya-Akçakoca arasında 7 savaş gemisi, 22 Eylül'de 13 Zonguldak önünde 13 savaş gemisi, 11 Ekim'de Hopa'da 1 kruvazör ve 5 muhrip görüldü. Rusların Osmanlı'nın Karadeniz kıyılarındaki bu tür tacizleri 27 Ekim günü Osmanlı donanmasının İstanbul boğazının Karadeniz tarafında toplanmasına kadar sürdü.[25][26]

Amiral Wilhelm Souchon ve subayları, Osmanlı bahriyesi üniformalarını giyerken. (1915)

Eylül ayı içerisinde Marmara Denizi'nde talim ve atışlar yapıldı, bir yandan da gemiler harbe hazırlandı.[27] 12-13 Eylül tarihleri arasındaki hafta sonu tartışmasında Enver Paşa, Souchon'a gemilerin manevralar yapması amacıyla Karadeniz'e girişine izin verdi. Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Souchon'un planlarını fark etti ve İstanbul Boğazı'ndan çıkmasını tamamen yasakladı.[28] Bu esnada Başkomutanlık Vekaleti tarafından Amiral Souchon'dan Rus filosuna karşı hemen bir taarruz olanağının olup olmadığı ve Odesa bölgesine çıkartma yapılmasının başarı sağlayıp sağlamayacağına dair bir rapor istendi. 10 Eylül'de Souchon bu raporu çok gizli kaydıyla gönderdi.[27] Osmanlı kabinesinde ilerleyen birkaç gün içinde konuyla ilgili tartışmalar çıktı ve 17 Eylül'de Enver Paşa, Souchon'a Karadeniz'de faaliyet gösterme yetkisinin "bir sonraki duyuruya kadar geri çekildiğini" söyledi. Souchon ertesi gün karaya çıkarak, "hükûmetinin inançsız ve kararsız davranışlarından" ötürü Sadrazam Said Halim Paşa'yı topa tutarak meseleyi kendisinin çözeceği ve "bir askeri subayın vicdanının belirlediği şekilde davranacağı" konusunda tehditte bulundu.[29] Daha sonra, Enver Paşa'nın, en azından Alman hafif kruvazörünün birçok Osmanlı muhribiyle Boğaz'ın ağzında talim yapmasına izin vermesini talep etti. Burada Souchon gemilerin Rus Karadeniz Filosu'yla çatışmaya girmesini ve Osmanlı İmparatorluğu'nu savaşa sokabilmeyi umuyordu. Enver Paşa elinden geleni yapacağına söz verdi.[29] 17 Eylül'de Ertuğrul yatıyla Prens Adaları arkasında bulunan padişahın önünde Yavuz, Midilli, Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis ile Yâdigâr-ı Millet ve Taşoz sınıfı dörder muhribin katıldığı bir geçit töreni yapıldı, ardından filo Haydarpaşa önüne demirledi. Souchon ertesi gün sadrazamı ziyaret ederek gemilerin teker teker Karadeniz'e çıkması için izin aldı.[27]

24 Eylül'de Souchon, Osmanlı Deniz Kuvvetleri komutan yardımcısı ve amiral yardımcısı olarak görevlendirildi.[4] İki gün sonra Enver Paşa, danışmanlarıyla görüşmeden Çanakkale Boğazı'nın yabancı gemilere kapatılmasını emretti. Bu emir, ihracatının neredeyse yarısı boğazlardan geçen Rus ekonomisi üzerinde etkisini çok hızlı gösterdi. [22]

9 Ekim'de Enver Paşa, Büyükelçi Wangenheim'a Dahiliye Nazırı Sadrazam Talat Paşa ile Meclis-i Mebûsan Reisi Halil Menteşe'nin sempatisini kazandığını ve Cemal Paşa'nın desteğini sağlamlaştırmaya çalıştığını söyledi. Bunun başarısızlıkla sonuçlanması durumunda kabine krizini kışkırtacak ve savaş yanlısı bir hükûmet kuracaktı.[30] Cemal Paşa'nın desteğini kazandıktan sonra Enver, Almanlara iki milyon liralık altın aldıkları anda savaşa gireceklerini bildirdiler. Almanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşı finanse etmek için bu meblağa ihtiyaç duyduğunu biliyorlardı. Tarafsız bir ülke olan Romanya'dan gönderilen paranın son kısmı 21 Ekim'de ulaştı.[30] Rusya'nın İstanbul Büyükelçisi Mihail Nikolayeviç Girs için çalışan muhbirler, yapılan ödemeler hakkındaki bilgileri Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Sazonov'a iletti. Sazonov, Osmanlı ve Almanların niyetlerinden şüphe etmiş ve saldırıya hazırlıklı olmak için Sivastopol'daki Rus donanma komutanlarını uyarmıştı. 21 Ekim'de, Amiral Kazimir Ketlinski dışişleri bakanını Karadeniz filosunun savaş için "tamamen hazır" olduğuna dair ikna etti.[5]

22 Ekim 1914'te Enver Paşa, Wangenheim'a ülkeyi savaşa nasıl sokacağı konusunda bir dizi planı gizlice sundu. Almanlar, Rus deniz kuvvetlerine düzenlenen saldırıyı onayladı. Son anda Talat Paşa ve Halil Menteşe fikrini değiştirdi ve Osmanlıların altını geri vermemesi ve tarafsız kalması gerektiği sonucuna vardılar ancak Talat Paşa ardından eski pozisyonuna döndü. Enver Paşa, hükûmeti bir savaş beyannamesi yayımlaması konusunda birleştirmeye çalıştı ve Rusların savaş ilan etmesi için kışkırtılmaya ihtiyaç duyacağı sonucuna vardı.[30] 22 Ekim'de Başkomutanlık Vekaleti'nden gelen gizli bir emirde "Karadeniz'de egemenliğin kurulması ve Rus filosunun, nerede bulunursa harp ilân edilmeksizin hücum edilerek yok edilmesi” bildiriliyordu.[31] Almanlara 23 Ekim'de verdiği demeçte, hedeflerine ulaşmak için sadece Cemal Paşa'nın desteğine ihtiyacı olacağını söyledi. Ertesi gün Enver Paşa, Amiral Souchon'a filosunu Karadeniz'e götürmesi ve "uygun bir fırsat sunulduğunda" Rus gemilerine saldırması gerektiğini söyledi. Cemal Paşa daha sonra tüm Osmanlı deniz subaylarına Souchon'un direktiflerini "sıkı bir şekilde yerine getirmesini" emretti.[32] 25 Ekim'de Büyükelçi Girs, muhbirlerinden birinden elde ettiği "saldırı 29 Ekim'de gerçekleşeceği" bilgisini Sazonov'a iletti.[5]

Baskın

Baskında yer alan gemilerin rotaları[33]

27 Ekim öğleden sonra Yavuz muharebe kruvazörü, Midilli ve Hamidiye kruvazörleri, Berk-i Satvet ve Peyk-i Şevket torpido kruvazörleri; Gayret-i Vataniye, Muâvenet-i Milliye, Taşoz, Samsun muhripleri ve Nilüfer ve Samsun mayın gemilerinden oluşan filo Kilyos açıklarında toplandı. 15.45'te Yavuz'da gerçekleşen ve gemi komutanlarının katıldığı bir toplantıda 27-29 Ekim'deki harekâtın emirleri açıklanmasının ardından gemiler, manevra gerçekleştirme kisvesi altında baskın ve mayınlama yapacakları Rus limanlarına doğru yola çıktı.[34]

Enver Paşa, başlangıçta denizde Osmanlıların meşru müdafaa iddiasında bulunacağı bir çatışmaya girilmesini öngörmüştü ancak Amiral Souchon Rus limanlarına doğrudan saldırı düzenledi. Daha sonra niyetinin "Türkleri, kendi isteklerine karşı bile olsa savaşı yaymaya zorlamak" olduğunu söylemişti.[35] Yavuz Sultan Selim olarak yeniden adlandırılan Alman savaş kruvazörü Goeben, Sivastopol'a saldırmak için iki muhrip ve bir gambot ile denize açıldı. Midilli olarak yeniden adlandırılan hafif kruvazör Breslau, korumalı kruvazör Hamidiye ve torpido kruvazörü Berk-i Satvet, Novorossiysk ve Feodosya'ya saldırıyordu. Odessa için üç muhrip özel göreve verildi. Yoldayken bu muhriplerden biri motor sorunu yaşadığından geri dönmek zorunda kaldı.[6] Harekât esnasında Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis ön dretnotları, Burak Reis gambotu ve iki torpidobot Rusların olası bir mayınlama harekâtını önlemek ve yaklaşacak savaş gemilerini karşılamak üzere 29-31 Ekim arasında Boğaz ağzında yer aldılar.[36]

Rus deniz subayları, bir çatışma durumunda Osmanlılar üzerine ilk ateş eden olmamak için özel talimat aldı. Rus hükûmeti, herhangi bir üçüncü tarafa Osmanlıların savaşa kışkırtan taraf olduğunu açıkça göstermek istiyordu.[5]

Odessa

İlk baskını yapmak üzere Odessa'ya yönlenen Gayret-i Vataniye ve Muâvenet-i Milliye muhripleri, önce kömür tasarrufu yapmak için İrmingard kömür gemisinin yedeğinde seyrettilerse de yeterince hızlı hareket edemedikleri için bundan vazgeçtiler. 29 Ekim saat 01.00'de iskele tarafında Odessa ışıklarını gördüler ve rotalarını batıya çevirdiler. Limandan çıkan üç geminin yakınından seyir fenerleri yanık şekilde geçen iki muhrip, fark edilmeden limana girmeyi başardı. Gayret-i Vataniye limanın dalgakıranından dönerken karşılaştığı Rus gambotu Donets'i yaklaşık 70 yarda (64 metre) mesafeden bir torpido ile batırdı.[37][6] İki muhrip; ticari gemilere, kıyı tesislerine, beş petrol tankına ve bir şeker fabrikasına zarar verdi.[6]

Daha içeri giren Muâvenet-i Milliye, iç mendirekte demirli olan Kobanets gambotuna top ve torpido ile ağır hasar verdi. Bu esnada limandaki diğer gemiler de ateş altına alındı, bir merminin elektrik santraline isabet etmesi ile liman karanlığa gömüldü. Saldırının ardından limandan çıkan muhripler petrol depolarını topa tuttu. Liman mendireğinin havaya uçurulmasından ise Rus ateşi sebebiyle vazgeçildi. İki muhrip bir saate yakın süren çatışmanın ardından hasar görmeden ayrıldı ve 30 Ekim'de İstanbul Boğazı'na vardı.[37]

Bu esnada Odessa'nın doğusunda yer alan Oçakof (Özi) ağzına, bu mümkün olmazsa Odessa önüne mayın dökmekle görevli Samsun mayın gemisi 03.25'te top sesleri ve ışıldaklar sebebiyle Rus muhriplerinin karşı saldırısı olduğunu düşünerek liman ağzı yerine Odessa-Sivastopol arası bir bölgeyi mayınlamaya karar verdi. 03.45-04.15 arasında 300-400 metre aralıklarla 28 mayın döken Samsun, 30 Ekim akşamı Boğaz'a döndü.[37]

Muhriplerin saldırısı, Souchon'un tasarlamış olduğu saatten daha önce gerçekleşmişti. Bu saldırının ardından Ruslar, Sivastopol'daki kuvvetlerini telsizle uyarmıştı. Yavuz, Sivastopol'e vardığında kıyı topçusu hazırlıklıydı.[6]

Sivastopol

Samsun muhribi

Yavuz, Samsun ve Taşoz muhripleriyle beraber önce Amasra'ya gitti, burada muhriplere kömür verdi. 29 Ekim saat 05.00'te Sivastopol'e yedi mil mesafede, mayın taraması yapan muhriplerin arkasında seyre geçti. Saat 06.30'dan hemen önce Yavuz, Sivastopol'a nişan aldı ve limanı 15 dakika boyunca bombaladı. Ancak saat 04.00'te Odesa'dan gelen ve Türk gemilerinin yaptığı baskını haber veren bir telsiz mesajı sebebiyle Ruslar hazırlıklıydı. Bu süre zarfında Yavuz, ön dretnot Georgi Pobedonksets ve kıyı bataryaları ile karşılıklı ateş hâlindeydi.[2] Yavuz, kıyı bataryalarına sekiz kilometre kadar yaklaştı, kaçınma manevraları yaptığı seyri esnasında ağır toplarıyla 47, orta toplarıyla 12 mermi ateşledi.[38] Onuncu salvodan sonra kıç bacasına isabet eden üç ağır mermi güvertede hasar oluşturdu ve bir kazanı devre dışı bıraktı.[38][3] Çatışmanın başlamasından on beş dakika sonra, saat 06.45'te ateş keserek uzaklaştı.[38]

Yavuz güneydoğu istikametinde gördüğü duman üzerine bölgeye yöneldiğinde üç Rus muhribiyle karşılaştı ve 12 km mesafeden ateş açtı; muhripler Türk gemilerini izlemeye devam etti ancak baş geminin bir mermiyle vurulmasının ardından Rusların saldırısı sona erdi. Bu esnada Sivastopol'e seyreden 700 mayın yüklü Rus mayın gemisi Prut'a rastlayan Yavuz, gemiyi 15 cm'lik toplarıyla batırdı. Prut'un gemiyi terk eden mürettebatından 75 kişi (72 er ve üç subay) Samsun ve Taşoz muhripleri tarafından kurtarıldı.[38] Prut'un gelişi beklendiğinden limanın etrafındaki savunma amaçlı mayın tarlası çalışmıyordu. 20 dakika sonra devreye girdiğinde ise Osmanlılar bölgeden ayrılmıştı.[39] Donanma Komutanlığından Başkomutan Vekâletine 29 Ekim akşamı 22:30'da gönderilen telgrafa göre, tahrip edilen Prut mayın gemisinden esir alınan Rus esir subayların birinden öğrenildiğine göre Rus gemilerinin görevi, Boğaz'dan çıkacak Osmanlı filosunu tahrip etmek için gece Boğaz'ın ağzı önünde mayın dökmekti.[40]

Mariupol'dan gelen İda adlı Rus vapuru yakalanarak bir müsadere partisi ile İstanbul'a gönderildi. Gün doğumundan önce Sivastopol limanı ağzına görülmeden 60 mayın dökmeyi başaran Nilüfer mayın gemisi de İstanbul'a dönerken Rus Grandük Aleksandr gemisiyle karşılaşmış, mürettebat ve yolcularını aldıktan sonra gemiyi top ateşiyle batırmıştı.[38]

Kefe

Kefe'yi (Feodosya) bombalamakla görevlendirilen Hamidiye, saat 08.30'da şehre ulaştı. Silahlı muhalefetin belirtileri görülmeyince bir Alman ve bir Türk subayı iki saat sonra limandaki tesislerin bombalanacağına dair yerel hükûmeti ve sivil halkı uyarmak için bir istimbotla karaya çıktı.[41] Halk ve bir kısım askerî kuvvetin boşalttığı limandaki hedefler, saat 09.00'dan itibaren top ateşine tutuldu. Hedeflere 150 mermi atıldı. Hamidiye daha sonra Kırım kıyıları boyunca seyre geçti, rastladığı 300 ton tuz yüklü bir yelkenliyi mahmuzlayarak batırdı ve personelini tutsak aldı. Bundan 2,5 saat sonra Nikolayev'den Novorossiysk'e gitmekte olan 1.223 tonluk Şura vapuru da deniz muslukları açılarak batırıldı ve personeli esir alındı.[36] Feodosya'ya saldırdıktan sonra Hamidiye, Yalta'yı bombaladı ve birtakım hububat ambarını ateşe verdi.[7][lower-alpha 3] Batı Karadeniz kıyıları boyunca seyreden gemi, 31 Ekim öğle vakti İstanbul Boğazı'na girdi.[36]

Novorossiysk

Novorossiysk limanı, Midilli kruvazörü tarafından bombalandı.

Novorossiysk'i vurma görevi Midilli ve Berk-i Satvet'e verilmişti. 29 Ekim sabahı gün ağarırken Midilli, Kerç Boğazı önüne 60 mayının yer aldığı bir mayın tarlası dökmüş, ardından 18 mil hızla Novorossiysk'e yönelmişti. Bu esnada Berk-i Satvet, silahlarıyla açılmadan önce Novorossiysk'in savunmasız nüfusunu uyarmak için bir kıyı ekibi göndermiş, filikanın dönmemesi üzerine mendireğe girmiş ve saat 10.00'da savunmaya hazırlanan Rus kuvvetlerine ateş açmıştı. Bir süre sonra Midilli de limana ulaşarak Berk-i Satvet'e katıldı ve bombardımanı üzerine alarak muhribi önce telsiz istasyonu ile limandaki gemilerin tahribi ile görevlendirdi. Tahribin tamamlanmasının ardından muhrip liman ağzını gözetleme görevine geçti.[42]

Midilli'nin 1,5–4 km mesafeden ateşlediği toplam 308 mermi, birkaç Rus tahıl kargo gemisini batırdı ve yaklaşık 50 petrol tankını imha etti.[5][42] Bombardımanın yarattığı tahribat yüksekti, tanklardaki akaryakıt sokaklara dökülmüş, şehri alevler ve duman sarmıştı.[42] Saat 13.00'te Novorossiysk'ten ayrılan Midilli, güneye giderken düşmana rastlamadı. 31 Ekim'de Şile önünde Berk-i Satvet ile beraber İnmingart kömür gemisinden yakıt ikmali yaptı ve makinelerindeki arıza sebebiyle Varna-Sivastopol telgraf kablosunu kesmeyi başaramayan Peyk-i Şevket'in görevini devraldı, ancak 1 Kasım'da yaptığı bu girişimde başarı elde edemeyerek aynı gün öğleden sonra Boğaz'a döndü.[42][23]

Sonrası

Baskınların gerçekleştiği 29 Ekim 1914 günü öğleden sonra Souchon, İstanbul'a Rus gemilerinin Türk filosunun tüm hareketlerini gölgelediğini, tüm talimleri sistematik olarak bozduğunu ve böylelikle çatışmaların başladığını telsizle bildirdi. Ruslar teşebbüste bulunmuş ancak Osmanlı filosunu takip edememişlerdi. Baskınlara katılan savaş gemiler, 1 Kasım'da Osmanlı sularına döndü.[2] Souchon, muharebede gösterdiği yiğitlik ve kazandığı başarıdan ötürü bir altın ve bir gümüş İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirildi.[8]

Osmanlı basını, harekâtı 31 Ekim'de duyurdu ve Ruslar'ın İstanbul Boğazı'na mayın döşeme ve resmî bir savaş ilanı olmadan Osmanlı filosunu yok etmeyi planladığını, Rus kıyılarının bombalanarak denizde bir çarpışmadan sonra Osmanlı donanmasını misilleme yapmaya zorladığını yazdı.[10]

Alman subayları, stratejik hedeflerden daha çok siyasi hedefe ulaşan sınırlı ölçüdeki saldırıdan dolayı hayal kırıklığına uğradılar.[1] Rusya'nın Karadeniz filosu baskından ciddi şekilde zarar görmedi. Gambot Donets daha sonra yeniden yüzdürüldü ve hizmete döndü.[39] Türk Filosunun taarruzundan sonra Rus donanması 38 ölü ve 15 yaralı olduğunu ilân etti.[8]

Sonuçları

Baskından sonra iki gün süren siyasi bir kriz oluştu. Osmanlı hükûmetinin Enver Paşa'nın meydana gelmesine izin verdiği baskından haberdar olduğu açıktı. Çağdaş kaynaklarda "Karadeniz Olayı" olarak da adlandırılan[43] baskın gerçekleştiği dönemde başkomutanlık vekâleti karargâhı istihbarat şubesi müdürü görevinde olan Binbaşı Kâzım (Karabekir) Bey'in daha sonra "Cihan Harbine Neden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik" başlıklı anılarında[44] aktardığı bilgilere göre, kendisinin haberi olmamakla birlikte birkaç gün sonra öğrendiğine göre Enver Paşa ve Cemal Paşa'nın bilgisi altında baskının yapıldığını öğrendiğini yazmıştır.[45] Aynı karargâhta Harekât Şubesi Müdürü olan Binbaşı Ali İhsan (Sabis) ise yazdığı anılarında Enver Paşa ile Almanlar arasında gizli görüşmeler yapıldığını ve bundan Cemal Paşa, Talât ve Halil Beylerin haberdar olduklarını, olaydan hemen sonra öğrendiğini, ne 21 Ekim 1914’te gönderilen Bronsart raporuna dayanılarak verilen karardan ne Alman Genel Karargâhına gönderilen öneriden ne de Amiral Souchon'a verilen gizli emirlerden haberleri olduğunu ve bu emirlerin dosyada da bulunduğunu yazmıştır.[46][47]

Saldırının haberi İstanbul'a ulaştığında sadrazam ve kabine, Enver Paşa'dan Souchon'a ateşkes kararı vermesi için telgraf göndermesini istedi. Sadrazam dahil olmak üzere çeşitli yetkililer, Enver Paşa'yı protesto için istifa etmekle tehdit etti.[48] Hükûmetin birçok üyesi Rusya'ya saldırmaya karşı olmasına rağmen dayanışma hayati önem taşıyordu ve bir süre sonra özür dilekçesi yazıldı. 31 Ekim'de Enver Paşa, planlanan özür için Almanları bilgilendirdi ve yapabileceği hiçbir şey olmadığını söyledi.[35]

İstanbul'daki durum hakkında bilgisiz olan Britanyalılar, bütün Osmanlı hükûmetinin Almanlarla birlikte olduğuna inanıyordu. Birleşik Krallık Kabinesi, Osmanlı'ya Amiral Souchon ve Alman astlarının görevlerinden alınmasını ve Almanya'nın askerî heyetinin sürgün edilmesini talep eden bir ültimatom gönderdi.[35] Sürgüne gönderilmesi istenen askeri heyet yaklaşık 2 bin kişiden oluşmaktaydı.[49] Osmanlılar ültimatoma uymadı. 31 Ekim'de, Britanya Amiralliği Birinci Lordu Winston Churchill, kendi inisiyatifiyle hareket ederek Akdeniz'deki Birleşik Krallık kuvvetlerinin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı harekâtlara başlamasını emretti. Bu hemen gerçekleşmedi, bu yüzden Osmanlılar meydana gelenlerden habersizdi.[35] Rusya Dışişleri Bakanlığı, İstanbul Büyükelçisi Girs'i geri çekti.[6]

Bu arada Enver Paşa, hâlâ Rusların Osmanlı özrünü kabul edeceğinden korkuyordu, müdahale etmeye karar verdi. Mesajın gönderilmesinden hemen önce Rusları çatışmayı kışkırtmakla suçlayan bir bölüm ekledi. 1 Kasım'da mesaj Petrograd'a ulaştı. Dışişleri Bakanı Sazonov, Osmanlıların Alman askeri heyetini sürgün etmesini talep ederek bir ültimatomla karşılık verdi. Osmanlılar bu teklifi reddetti.[49] Aynı gün, Akdeniz'deki Birleşik Krallık kuvvetleri, Osmanlı limanı İzmir açıklarında ticaret gemilerine saldırarak Churchill'in emirlerini gerçekleştirdi. O gece bir Osmanlı Bakanlar Kurulu toplantısında sadrazamın savaş karşıtı grubu, imparatorluğun savaşta olduğunu ve çatışmayı önlemek için yapabilecekleri çok az şey olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.[50] Ruslar, 2 Kasım 1914'te Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan ettiler. Amiral Andrei Eberhardt'ın Rus filosuna baskın nedeniyle Osmanlılara karşı verdiği misilleme emri doğrultusunda, bir Rus görev gücü 4 Kasım'da Zonguldak'ı bombaladı.[51]

3 Kasım'da Birleşik Krallık savaş gemileri Çanakkale Boğazı'ndaki dış kaleleri bombaladı. İki gün sonra Birleşik Krallık ve Fransa Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etti.[23] Bu saldırılar nedeniyle Birleşik Krallık'ta Osmanlıları savaşa Churchill'in soktuğu konusunda ortak bir izlenim vardı. Başbakan Lloyd George, bu inancı sonraki birkaç yıl boyunca sürdürdü. Bu arada Churchill, Orta Doğu'da bölgesel kazanımlar olasılığı gibi çatışmanın faydalarını anlatmaya başladı; bu nihayetinde Yunanistan gibi Balkan ülkeleri ve İtalya'yı savaşın içine çekmeyi sağlayan bir neden oldu.[52] Osmanlı hükûmeti nihayet 11 Kasım'da Üçlü İtilaf'a savaş ilan etti. Osmanlıların Ruslara resmî savaş ilanı 11 Kasım 1914 tarihli padişah bildirisiyle gerçekleşmiş, bu bildiride Rusların eğitimle meşgul olan Türk filosuna müdahale ettikleri ve savaşa sebebiyet verdikleri açıklanmış, baskın ile bildirge arasında geçen günlerde Osmanlı hükûmetinin Rusya ve müttefiki devletlere verdiği notalarla Rusların bu saldırıyı yaparak işlediği hataları düzeltmeleri beklenmişti.[53] Üç gün sonra Osmanlı Padişahı V. Mehmed, Sünni ve Şii Müslümanlara yönelik, Batı güçlerine karşı bir cihat çağrısında bulundu.[23]

I. Dünya Savaşı'nın sonunda Talat Paşa kabinesinin Yüce Divana verilmesi için gösterilen nedenlerden biri de bu baskındır. 17 Kasım 1918 tarihli tezkere nedeniyle 25 Kasım günü Bahriye Nezâreti'nden Sadaret makamına gönderilen belgeler ve yazıda baskının planlı yapıldığı ve inisiyatifin Alman Amiral Wilhelm Souchon'a bırakıldığı görülmüştür:

« Donanmanın bu çıkışında Amiral tarafından gemi komutanlarına kapalı iki zarf verilmişti. Birinde Cemal Paşa'nın imzası ile "Amiral tarafından Karadeniz'de bulunduğu sırada verilecek her türlü emre uyulması", diğerinde amiralin imzası ile "gemilerde bulunan Alman subayları tarafından verilen emirlerin tamamıyla yapılması" yazısı bulunmuştur. »

Ayrıca yine aynı belgeler arasında bulunan, baskın sonrasında Cemal Paşa'nın Enver Paşa'ya el yazısı ile yazdığı 29 Ekim tarihli notta, "Herhalde Rusları en önce saldırgan göstermek pek iyi olacak ve yarın büyük devletlere Rusların hareketini protesto etmek üzere resmî bir yazı da gönderilmelidir" denmektedir.[54]

Notlar

  1. Zarar gören ve tahrip edilen tüccarların sayısı tartışmalıdır. Erickson ve Sondhaus, sadece 6 geminin kaybedildiğini;[1][2] Dowling ve Tucker, toplam baskın sonucu 6 geminin battığını ve 12 civarında geminin hasar gördüğünü;[3][4] McMeekin ve Miller, sadece Novorossiysk'te 14 geminin battığını söylerken[5][6] McMeekin, bu tahminini daha sonraları 12 geminin batırıldığı şeklinde değiştirmiştir.[7]
  2. Çoğu kaynak, Rusya'nın insani kayıpları hakkında herhangi bir istatistik listelemiyor. Kieser, Osmanlıların "düzinelerce mürettebatı savaş esiri aldığını" belirtmektedir.[9] Osmanlı basını, 75 denizcinin yakalandığını yazmıştır.[10]
  3. Genelkurmay Harp Dairesi Yalta bombardımanından bahsetmemektedir.[36]

Kaynakça

Özel
  1. Erickson 2001, s. 36.
  2. Sondhaus 2014, s. 107.
  3. Tucker 2014, s. 263.
  4. Dowling 2014, s. 131.
  5. McMeekin 2011, s. 111.
  6. Miller 1999
  7. McMeekin 2015, s. 128.
  8. Sevengül 1976, ss. 61-62.
  9. Kieser 2015, Propaganda, Mobilization, and Strategies of War.
  10. New York Times Company 1917, ss. 1032-1033.
  11. McMeekin 2012, s. 106.
  12. Mütercimler 2005, s. 110.
  13. McMeekin 2012, s. 107.
  14. Fromkin 2010, ss. 60-61.
  15. McMeekin 2012, s. 108.
  16. Gingeras 2016, s. 107.
  17. Sondhaus 2014, s. 101.
  18. Fromkin 2010, s. 62.
  19. McMeekin 2012, s. 111.
  20. Fromkin 2010, s. 65.
  21. Fromkin 2010, s. 67.
  22. Fromkin 2010, s. 70.
  23. Sondhaus 2014, s. 108.
  24. Sevengül 1976, ss. 43-44.
  25. Baş, Ersan (2004). "Türk tarihinde Yavuz Zırhlısının rolü". Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 30 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi.
  26. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VIII Deniz Harekâtı. Ankara: Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı. 1976. s. 57.
  27. Sevengül 1976, ss. 55-56.
  28. McMeekin 2015, s. 120.
  29. McMeekin 2015, s. 121.
  30. Fromkin 2010, s. 71.
  31. Sevengül 1976, s. 57.
  32. Hamilton & Herwig 2003, s. 353.
  33. Sevengül 1976, s. 65.
  34. Sevengül 1976, s. 58.
  35. Fromkin 2010, s. 72.
  36. Sevengül 1976, s. 61.
  37. Sevengül 1976, ss. 59-60.
  38. Sevengül 1976, ss. 58-59.
  39. Halpern 2012, Chapter 3: The Mediterranean 1914–1915.
  40. Sevengül 1976, s. 476.
  41. Erickson 2001, s. 35.
  42. Sevengül 1976, s. 60.
  43. Sevengül 1976, ss. 62, 66-67.
  44. Paşaların Hesaplaşması. Truva Yayınları.
  45. Karabekir 1937, s. 420.
  46. Sabis 1937, s. 7.
  47. Sevengül 1976, s. 67.
  48. Kent 2005, Chapter 5: Germany and the End of the Ottoman Empire.
  49. McMeekin 2011, s. 112.
  50. Fromkin 2010, s. 73.
  51. Sondhaus 2014, s. 109.
  52. Fromkin 2010, s. 74.
  53. Sevengül 1976, s. 62.
  54. Sevengül 1976, s. 480.
Genel

Konuyla ilgili yayınlar

  • Kut, Gün (2012). Türk Dış Politikasını Düşünmek. Bir Dış Politika Kararı Olarak 29 Ekim 1914 Karadeniz Baskını: Kandırılma mı, Önleyici Darbe mi. Der Yayınları. ss. 43-60.
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.