Korsanlık tarihi
Korsanlık tarihi, korsanlığın tarih içerisinde gelişmesini, korsan olarak tanınmış bazı isimlerin biyografilerini ve zamanın şartları da gözönünde bulundurarak ele alan tarihin alt dallarından biridir.
Akdeniz'de korsanlık
Antik dönemde deniz ticaret rotaları sürekli olarak deniz rotasının üzerinde bulunan diğer yabancı ülkelerin hükümdarlarınca tehdit altındaydı. Gemi mürettebatı, yalnızca ticarette bulundukları mallarını korumakla değil, aynı zamanda da kendi canlarını korumakla mükelleftiler.
Doğu Akdeniz'de korsanlık daha ziyade kıyılar ve adalar sayesinde rahatlıkla yapılmıştır. Korsanlar, koy ve körfezlerde saklanıp pusu kurarak, ticaret gemileri üzerine hücum edebiliyorlardı. Antik Mısır döneminden kalma bazı çizimler, MÖ 14. yüzyılda Lukka'nın Kıbrıs'a yaptığı baskını aktarmaktadır.[1] Bu korsanların Küçük Asya'nın güney kıyılarından, muhtemelen Likya'dan geldikleri öne sürülmüştür.[2] Sonraki döneme ait birçok kaynakta da Küçük Asya'nın güney kıyıları korsanların vatanı olarak geçmektedir, ki bu durum Doğu Akdeniz'deki ticareti olumsuz anlamda etkilemiştir. Lukkalıların 13. yüzyılda Hititler ile birlikte Kadeş Savaşı'nda Mısır'a karşı savaştığı bilinmektedir.
Mısır ve Deniz Kavimleri
Popüler yayınlarda Deniz Kavimleri, tarihin ilk korsanları olarak öne çıkmaktadır. Medinet Habu'da bulunan bir kabartma ve III. Ramses dönemine tarihlenen Harris I Papirüsü birbiriyle anlaşan bazı halkların Doğu Akdeniz'de şehirleri yağmaladığını aktarmaktadır. Arkeolojik olarak da örneğin Ugarit'te tespit edilen ve MÖ 1200 sonrası meydana gelen bu yağmalamalar, bilim literatüründe doğrudan deniz kavimleri ile ilişkilendirilmişlerdir. Kıbrıs, 200 yıl boyunca Ege ve Küçük Asya'dan gelen korsanlar tarafından saldırıya uğramıştır. Bölgede yaşananların bir çeşit kavimler göçü, deniz savaşı ya da korsanlık aktivitesi olup olmadığı ise tartışmalıdır.Nihayet, MÖ 1186 yılında III. Ramses tarafından mağlup edilen deniz kavimleri, böylece tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Arkaik ve Klasik Dönem
İlk dönemlerde yalnızca kıyılarda faaliyet gösteren küçük korsanlardan söz etmek mümkündür. Bunlar kürekli kadırgalar ile kıyıya yakın seyreden gemilere saldırmakta ve soymaktaydılar. Korsanlık ilk olarak Trireme'nin MÖ 6. yüzyıldaki keşfiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Bu tarihten itibaren büyük gemilere de saldırmak mümkün hale gelmiştir.[3]
Argonotlar ve Homeros anlatılarında da antik korsanlığı akla getiren kısımlar bulunmaktadır. Bu anlatılardan anlaşıldığı kadarıyla antik çağda korsanlık bilinmeyen bir fenomen değildir. Odysseia'da da Sidon kralının kızının denizciler tarafından kaçırılıp köle olarak satıldığı aktarılmaktadır.[4] Odysseia bizzat Girit'ten Mısır'a, yağmalama yapmak üzere yelken açtığını aktarmaktadır.[5] Thukididis'e göre Truva Savaşı öncesi Antik Yunanistan denizin de dahil olduğu sürekli bir savaş içindedir. Şehirler, böylesi bir savaştan korumak için kıyılara uzak kalan yerlere kurulmaktaydı. Bazı durumlarda korsanlar kıyı halkı ile işbirliği de yapabilmekteydi. Thukididis ve Herodot'un yazdıklarına göre ilk olarak kral Minos döneminde antik korsanlık ile başarılı bir mücadele verilmeye başlanmıştır. Girit'in Yunanlarca fethi sonrası ise Girit bizzat korsan limanı haline gelmiştir.
Antik Yunanistan'da korsanlık kötü, itibarsız ve kanunsuzluk ile ilişkilendirilen bir şey olmaktan ziyade, zenginliği artırmaya yarayan şerefli bir meşguliyetti. Antik korsanlığın olumsuz bir anlamda yorumlanması daha sonraki dönemlere has bir durumdur. Atina MÖ 6.-5. yüzyıllarda korsan limanları bulunanLimni, Termiye ve Mikonos'a karşı saldırılar düzenlemiştir.
Batı Akdeniz'de Foçalılar ve Etrüskler
Perslilerin Küçük Asya'yı işgali sonrası yurtlarından edilen Antik Foçalılar, Korsika'ya giderek Aléria'ya yerleşmişler ve Batı Akdeniz'de bir sorun haline gelmeye başlamışlardır. Burada coğrafi konumlarının verdiği uygunluğu kullanarak Etrüskler ve Kartacalıların ticaretini gemi saldırı ve baskınları ile kötü etkilemeye başlamışlardır. Etrüskler ve Kartacalıların MÖ 540 yılında ortak olarak giriştiği bir savaşta Foçalılar yenilgiye uğratılmışlardır. Bu savaş Yunan kolonilerinin Batı Akdeniz'de yayılmasının sona erdiği savaş olması dolayısıyla önemlidir.
MÖ 8. yüzyıla tarihlenen bazı Fenikeli gemilerinin kadırgavari iki sıralı kürekçi yerleri görülmektedir. Bireme adı altında bilinen bu kürekli gemiler MÖ 5. yüzyıldan itibaren büyütülerek ve bir kürek sırası daha eklenerek Trireme haline getirilmiştir. Triremeleri, Biremelerden ayıran en önemli özellik, fazladan bir sıra kürekçi sahibi olmaları değil, bundan daha ziyade onları bir savaş gemisi haline getiren mahmuzlarıdır. Triremeler ile birlikte gemiler taşımacı olmaktan çıkıp bizzat savaş aracı, düşman gemiyi batırmaya yarayan silahın kendisi haline gelmişlerdir. Ancak gemileri batırmaktan ziyade, onlara el koyarak ambarlarını boşaltmayı amaçlayan korsanları Trireme tarzı gemileri kullanmadığı ve Bireme tercih ettikleri bilinmektedir.
Helenistik Dönem
Antik korsanlık tarihinin parladığı dönemlerden birisi Pers-Yunan savaşları dönemidir. MÖ 4. yüzyılda zamanın en büyük köle pazarının bulunduğu Rodos'tan korsanlarla mücadele etmek mümkünken, Pers-Yunan savaşları nedeniyle sürekli savaşta olan bazı şehirler kendi deniz yollarını korumakta güçlük çekmişlerdir. Korsanların böylesi dönemlerde düşmanlarla işbirliği yaptığı da olmuştur. Örneğin MÖ 3. ve 2. yüzyıllarda merkez Yunanistan'ı hakimiyeti altında bulunduran Aetolia Ligi korsanlığı bazı Yunan ve Pers düşmanlarına karşı kullanmıştır. Bu gibi durumlar, güvenilir deniz yolu sahibi olma isteğiyle büyük bir çelişki yaratmaktaydı. MÖ 192'de Aetolia Ligi Romalılara karşı kaybedince korsanların büyük bir kesimi Kilikya'ya kaçmıştır. Girit'te yaşayan korsanlar MÖ 2. yüzyılda Kilikya korsanları ile girdikleri mücadelede güçlerini kaybetmişlerdir.
Adriyatik Denizi'nde İliryalılar
MÖ 3. yüzyılda topraklarını genişletmeye başlayan Romalılar, Adriyatik Denizi'nde İliryalı korsanlar ile karşılaşmış ve onları MÖ 168'de ilhak etmeyi başarmışlardır. Sadece Dalmaçya'da İliryalı bir grup korsanın sığınağı MS 9'a değin varlığını sürdürebilmiştir. İliryalı korsanların kullandığı liburna, sonraki dönemlerde sahil güvenliğini sağlamak için Romalılar tarafından kullanılan bir gemi haline gelmiştir. Liburna'nın geliştirilmesi ile dromon ortaya çıkmıştır. Kayıtlara geçtiğine göre MÖ 122 yılında Romalılar Balear Adaları yakınlarında korsanlara karşı bir savaş vermişlerdir..
Küçük Asya'da Kilikyalılar
Romalılar Batı Akdeniz'de korsanlara karşı başarılı olurken, Kilikya korsanları karşısında hızlı bir başarı sahibi olamamıştır. MÖ 102'de Marcus Antonius Orator kontrolünde düzenlenen 102 Kilikya saldırısı başarısızlıkla sonuçlanmış, aynı şekilde MÖ 74 yılında Marcus Antonius Creticus emrinde düzenlenen Girit saldırısı korsanları durdurmaya yaramamıştır. Bu durumun sebepleri arasında Milet, Efes ve Smyrna gibi şehirlerin valilerinin korsanlarla ticaret içinde oldukları ve korsanlardan köle satın aldıkları öne sürülmektedir. Seleukos İmparatorluğu çöküşü ve VI. Mithridatis savaşları sırasında Kilikya korsanları güçlerini ikiye katlamışlardır. Delos'u mesken edinen bu grup, Güney Akdeniz'deki köle ticaretini tamamen kontrolü altına almıştır. Korsanların MÖ 86'da Güney İtalya'da Brindisi açıklarında bir Roma filosunu yenilgiye uğratması ve MÖ 75'te o zamanlar genç bir delikanlı olan Gaius Iulius Caesar Milet'in güneyinde Bulamaç Adası'nda korsanlar tarafından esir alınması, korsan tehditinin ulaştığı boyutu göstermek açısından önemli örneklerdir. Caesar, sonraları bir fidye sonucu serbest bırakılmışve korsanlara karşı mücadeleye girişmiştir.
MÖ 67'de Roma'nın tahıl kaynağı olan Mısır ile ilişkisini kesen korsanlar, Güney İtalya şehirlerine sık sık baskınlar düzenlemeye başlamışlardır. Gnaeus Pompeius Magnus, korsan meselesinin çözmesi için aynı yıl çıkartılan bir kanunla (Lex Gabinia) özel Imperium yetkisiyle donatılır. Gnaeus Pompeius Magnus gerçekten de birkaç hafta içerisinde deniz güvenliğini sağlamayı başarır. Bu başarısını Roma donanması küçük gruplara bölerek Akdeniz'de farklı stratejik yerlere yerleştirmesine borçludur. Limanı ablukaya aldıktan sonra ordu karadan saldırarak korsanları yok etmektedir. Bu esnada kaçmaya çalışan korsanlar da denizdeki donanma tarafından saf dışı bırakılmaktaydı. Bugün Alanya'da bulunan, Korsan Diodotos Tryphon'un bir kale inşa ettirdiği, Kilikya korsanlarının merkezi kabul edilebilecek Pamfilya şehri Korakesion da böylesi bir strateji ile Pompeius tarafından fethedilerek Akdeniz'deki büyük korsan ağları ağır bir zarara uğratılmıştır.
Pompeius'un yakalayıp esir aldığı birçok kilikya korsanı, Pompeius'un oğlu Sextus Pompeius'un emri altında Sicilya'da Roma donanmasına dahil edilmişlerdir. İsmi bilinen bu korsanlardan bazıları Menodoros, Menekrates, Demochares ve Apollophanes'tir. MÖ 42'de geleceğin Augustus'u Octavian'a gönderilen bir tahıl gemisini engellemek için bir filo ile İtalya kıyılarını ablukaya alan bu grup, MÖ 36'da Naulochus Deniz Muharebesi'nde Marcus Vipsanius Agrippa tarafından yenilgiye uğratılmışlardır.
Octavian'ın Marcus Antonius'a karşı Aktium Muharebesi ilekazandığı son zafer sonrası Principatus döneminde Roma donanması korsanlığın büyük ölçekte icra edilmesine müsaade etmemiştir. Korsanların aktifleştiği anlarda yakın bölgelerde bulunan Roma eyaleti valileri derhal müdahalede bulunmuşlardır.
Kuzey Afrika'da Vandallar
Geç Antik Çağ'da Akdeniz'de suların güvensizleşmesi, Vandalların Kartaca'yı fethederek Kuzey Afrika'nın kontrolünü ele geçirmesi ile başlamıştır. MS 455 yılında bir filo ile Roma'ya saldıran ve şehri iki hafta boyunca yağmalayan Vandallar, günümüzde kullanılan Vandallık kavramının kaynağıdırlar. Akdeniz'deki Vandal tehdidi Belisarius emrindeki Bizans donanması tarafından MS 533 yılında sürdürülen bir operasyon ile ortadan kaldırılmıştır.
Orta Çağ
İslam'ın yayılışı ile birlikte Arap filolarının Hristiyan topraklarına saldırdığı görülür. Genel olarak çalkantılı bir döneme giren Akdeniz'de Bizans İmparatorluğu, bugünküLübnan kıyıları tarafından tehdit edilirken, Güney İtalya, Sicilya ve Sardinya, 697'de düşen Afrika Eksarhlığı toprakları tarafından ve Balear Adaları da Kurtuba Emirliği tarafından tehdit edilmekteydi. Muhtemelen latin yelkeni bu dönemlerde (8. ya da 9. yy.) müslüman korsanlarca ilk olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Aşağı yukarı aynı dönemde Narentanlar adı altında da bilinen Dalmaçyalı Hırvat ve Sırp korsanlar, Adriyatik Denizi'ndeki bizans ticaretini kesintiye uğratmaya başlamışlardır. Bu korsan grubu zaman zaman Araplarla da ittifak içine girmekteydi. Narentanların bölgeden temizlenmesi ancak 11. ve 12. yüzyıllarda bölgede kontrolü eline geçiren deniz cumhuriyeti Venedik sayesinde mümkün olabilmiştir. 12. yüzyıldan itibaren Sicilya'da yerleşik olan Normanlar tarafından Kuzey Afrika'ya karşı saldırılar gerçekleştirilmiş ve bu saldırılar Haçlı Seferleri çağının da bir başlangıcı olmuşlardır.
Katolik haçlı donanmasının Kudüs'ü müslümanların elinden almak yerine, yerine Hristiyan şehri Konstantinopolis'e saldırdığı 1204 tarihli Dördüncü Haçlı Seferi'nin fiyasko olarak sonuçlanmasının sebeplerinden birisi Bizans donanmasının uzun süredir İtalyan denizcileri işe almasıyla alakalıdır. 12. yüzyılın sonlarında, bu denizcilerin Venedik ve diğer rakip İtalyan devletlerine gizlice sempati duyduklarından şüpheleniliyordu. Bu nedenle tutuklanamayan denizcilerin çoğu Ege ve İyon Denizi'ndeki uzak üslere kaçarak ve Bizans başkentini savunmak yerine korsan oldular. Yine de Bizans İmparatorluğu, sadece Osmanlılara karşı değil, Venedikli ve Cenevizlilere karşı da bu korsanlardan yardım istemek durumunda kaldı. 13 yüzyılda bu korsanlar Osmanlı'nın mütteki berberi korsanlarca elimine edilmiştir. Şimdi de Berberi korsanlar Hristiyan ülkelerinin sahillerini tehdit etmeye başlamıştır. Bu dönemde korsanlık yapan bir diğer grup Atina yakınlarında aktif olan Katalan Bölüğüdür. Bu grup daha sonra müslüman korsanlarla ittifak içerisine girmiştir.
Adriyatik Denizi'nde Uskoklar
Adriyatik Denizi'nin kıyılarından Uskoklar adı verilen bir grup korsan, Narentanların geleneğini takip ederek 16. ve 17. yüzyıllarda bölgenin kontrolünü ele geçirmiş ve Senj merkezli saldırıları ile Venedik gemilerini yağmalamışlardır.
Küçük ve çalımlı gemileri ile Adriyatik Denizi'ni güvensiz kılan Uskoklar, sadece Türk donanmasına karşı değil, Habsburg Viyanasının göz yumması ve müsaadesiyle Zadar kıyılarında Hristiyan Venedik gemilerine karşı da operasyonlar düzenliyordu. Bu durumun neticesi olarak 1612'de Avusturya ve Venedik Cumhuriyeti arasında patlak veren savaşta Uskoklar Senj şehrini terk etmek durumunda bırakıldılar. Gemileri yakılan Uskoklar 1617'de Karlovac ve Kupa Nehri bölgesine taşındılar.[6]
Kuzey Afrika'nın Berberi korsanları
16. yüzyılda Hospitalier Şövalyeleri ile Berberi korsanlar Kuzey Afrika kıyılarında kontrol için birbiri ile mücadele eden korsan gruplarıydılar. Berberi korsanların merkezleri Berberi kıyıları Cezayir, Konstantin, Tunus ve Trablus şehirleriydi. Bu korsanlar Osmanlı Sultan'ının emrine uyarak Akdeniz'deki Hristiyan gemileri adeta avlamaktaydılar. Öte yandan Berberi korsanların Kuzey Afrika kıyılarını İspanyol donanmasına karşı koruma görevi de vardı. İspanyollar Amerika'nın keşfi öncesi genişlemek için güneyi hedef haline getirmişlerdi. Sultan'ın yerel valileri limanlarını Berberi korsanlara açtığında genellikle ganimetin onda biri ve liman ücretlerini almaktaydılar. Sıklıkla da başarılı korsanların bir süre sonra Bey oldukları bilinmektedir. Berberi korsanlar arasında Moriskolar gibi önceden Hristiyan olan ancak sonra İslamiyet'e geçerek Osmanlı Sultan'ına hizmet eden bazı kişiler de bulunmaktaydı. Dönemin en önemli korsanları arasında Oruç Reis, Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis ve Kılıç Ali Paşa gibi isimler sayılabilir.
Kuzey Afrika'dan yola çıkarak bütün Akdeniz boyunca gemi baskınları düzenleyen Berberi korsanları, bazen Atlas Okyanusu'na da çıkıyordu. Hedefleri yalnızca yolcu ve ticaret gemilerini değil, kıyı yakınlarında bulunan köy ve şehirleri de yağmalayarak köle ele geçirmekti. Hatta öyle ki 1627 yılında İzlanda bile Cezayirli korsanlar tarafından saldırıya uğramış ve ele geçirilen İzlandalılar köle olarak satılmışlardır.[7] Örneğin Küçük Murat Reis, 1631 yılında İrlanda kıyısındaki Baltimore şehrini yağmalamıştır.[8]
Birçok Hristiyan devleti Berberi korsanları ile barış anlaşmaları imzalamış ve haraç ödemeyi kabul etmişlerdir. Ancak Berberi korsanları, gelecekte yapacağı baskınları garanti etmek istercesine hiçbir zaman aynı anda bütün Hristiyan devletleri ile barış antlaşması imzalamamıştır.
Korsanların tercih ettiği savaş gemileri arasında latin yelkenli kadırgalar ve fustalar bulunmaktaydı. Kuzeydeki savaş gemilerinin aksine, az sayıda silah ile donatılmış olan bu gemiler, silahların pruvada olmasından dolayı yalnızca ileriye doğru ateş edebilmekteydiler. Yine de bu gemiler özellikle rüzgarsız havalarda yelkenli gemilere kıyasen çok üstündüler. Büyük kadırgalarda kürek çekenler çoğunlukla savaş esirleri ya da kölelerdi. Ancak fusta ve galeote gibi küçük gemilerde korsanların kendileri kürek çekmekteydiler. Ancak bu durum kölelere ve savaş esirlerine göz kulak olma yükümlülüğünü azalttığından avantajlı da olabilmekteydi. Şebek tipi küçük tekneler takip eden dönemlerde en çok tercih edilen tekneler oldular.
Hospitalier Şövalyeleri
Berberi korsanlarının karşısında Hristiyan cephesinde Hospitalier Şövalyeleri filosu vardı.[9] Merkezleri Rodos olan şövalyeler, 1522 yılında Rodos'un Fethi sonrası 1530 yılından itibaren Malta'yı mesken edinmişlerdi. Bu nedenle bazen Malta Şövalyeleri olarak anıldıkları da olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun Malta'yı fethettiği tarih olan 1551'e değin Trablus'un da kontrolünü ellerinde bulundurmuşlardır. Haçlı çizgisinde olan bu grup bir yandan Berberi korsanlarına karşı bir savunma sağlarken, diğer bir yandan da bizzat korsanlık icra etmekteydi. 1571'e değin Osmanlı ve Venedik arasında barış olduğundan Hospitalier Şövalyeleri Kutsal Roma İmparatoru ve Papa'yı da karşısına alarak Venedik gemilerine baskınlar düzenlemiştir.
Hospitalier Şövalyeleri'nin en başarılı baskınlarından birisi 28 Eylül 1644 tarihinde yaşanmıştır. 6 kadırgalı bir Şövalye filosu Kerpe Adasını fethetmiş ve dahası İskenderiye yolunda olan 10 gemilik bir Türk filosunu yağmalamıştır. Ele geçirilen gemiler arasında bulunan bir kalyon, Sultan İbrahim'in eşini ve maiyetini ve maddi değeri yüksek birçok eşyayı taşımaktaydı. Bu baskının Venedik için Kandiye Kuşatması ile gelecek olan Girit'in kaybı ile neticelenecek 6. Venedik Osmanlı Savaşı'nın (1645–1696) fitilini ateşlediği bilinmektedir.[10] Hospitalier Şövalyeleri 1789'a değin varlıklarını sürdürmeye devam ettiyse de, bu gelişmeler sonucunda Akdeniz'de büyük bir tehdit olmaktan çıkmıştır.
Korsanlığın çöküşü
17. yüzyılda doruk noktasına ulaşan Berberi korsanlığı, daha sonraki dönemlerde bir geminin yükünü çalmakla ilgilenmekten ziyade, o geminin kendisi ya da mürettebatı için verilecek olan fidyelerle ya da korsan saldırılarından etkilenen ülkelerin Akdeniz'de özgürce seyahat etmelerine izin verecek haraç ödemeleriyle ilgilenmeye başladı. Bu dönemlerde askerî anlamda çok da güçlü olmayan ABD filoları korsan saldırıları karşısında çaresiz kalmaktaydı. 19. yüzyılın başlarında artık bu duruma göz yummak istemeyen ABD, ABD Donanması'nın öncü bir formu olan filosuyla 1801-1805 tarihinde sürdürülen Birinci Berberi Savaşı'nda Berberi korsanlığına son vermek adına önemli adımlar atmıştır.[11] 1830'da Cezayir'in bütünüyle Fransa tarafından fethedilmesi ise artık Akdeniz Berberi korsanlığının bütünüyle sona erdiğinin göstergesidir.
Ege Denizi ve Yunan İsyancıları
22 Şubat 1821 tarihinde Yunan İsyanı patlak verdiğinde, çok sayıda adasıyla korsanlığa elverişli Ege Denizi, Yunan İsyancıların korsanlık faaliyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Mavi haçlı bayrak çeken Yunan korsanlar İdra adasına konuşlanmış ve buradan Yunan Kurtuluşu adına Osmanlı donanmasına karşı saldırılar düzenlemişlerdir. Yine de özgürlük korsanlarının statüsü bilim dünyasında tartışmalıdır, zira onlar normal korsanların aksine yalnızca Türk donanmasına karşı saldırılar düzenlemiş, öte yandan savaş için getiri sağlayacaklarından emin oldukları durumda farklı milletlerin yük gemilerine de saldırarak ele geçirdiklerini Yunan özgürlük mücadelesinde kullanmışlardır. Konstandinıs Kanaris, Andreas Miaoulis ve Jakob Tombasis gibi isimlerin emrinde yüzlerce gemi Yunan Bağımsızlık Savaşı'na katılmıştır. Korsanca aktiviteler ile isim yapan bu kişiler daha sonraları özgürlük savaşçısı kabul edilmiş ve amiral ilan edilmişlerdir.[12]
Baltık ve Kuzey Denizi
Antik dönem
Kuzey Denizi'nin kıyıları antik çağlarda Sakson korsanlarına ev sahipliği yapmaktaydı. Romalılar kendi ticaret yollarını deniz soyguncularına karşı korumak için Litus Saxonicum adı ile bilinen Saksonya kıyılarına çeşitli kaleler inşa ettirmiştir. Bu kıyıların ismi sanıldığının aksine bölgenin yerlilerinden değil, bu kıyıları düzenli biçimde yağmalamaya gelen Sakson korsanlarından gelmektedir.[13]
Vikingler
8. yüzyıldan itibaren İskandinavyalı Vikingler neredeysen Avrupa'nın bütün kıyılarında yağmacı bir grup olarak bilinmektedir. Kayıtlara geçen ilk yağmalama girişimi, 793 tarihli Lindisfarne Manastırı'nın yağmalanmasıdır. Bunu takip eden iki yüzyıl boyunca kaynaklarda sık sık çeşitli korsanlık aktivitelerinden bahsedilmektedir. İlkin yalnızca doğrudan kıyı şeridinde yer alan yerleşimler yağmalama hedefi oluştururken, 9. yüzyılın ortaları ile birlikte nehir sistemlerinin de kullanılması ile iç bölgeler de yağmalanmaya başlanmıştır. Bu sayede 845'te Hamburg, 834 ve 873 tarihleri arasında zamanın önemli ticaret merkezi sayılan Dorestad tam altı kez ve hatta Paris bile birçok kez Viking yağmacılarından kurtulamamıştır. Kiev'e değin ulaşan Vikingler, Akdeniz'de bile korsanlık faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Nehirler boyunca düzenlenen baskınlar, Vikinglerin büyük filolarıyla ortaya çıktığı, nehir ağzıların her iki tarafına da üsler yerleştirdiği ve daha sonra iç kısımlardaki değerli yerlere sürpriz saldırılar gerçekleştirdiği şeklinde seyretmiştir.[14]
Skáldskaparmál ve Snorri Sturluson tarafından kaleme alınan Heimskringla'da Vikinglerin yabancı gemileri nasıl ele geçirdiğine dair bilgiler aktarılmaktadır. Ancak Vikingler, kraliyet gücünün yükselişi ve Hristiyanlığın ilerlemesi ile yavaş kralların düzenli ordularına entegre edilmiş ve korsan Vikingli olmaktan çıkmıştır.
Hansa Birliği
Akdeniz'in aksine Kuzey Avrupa'da kürekli kadırgalar Vikingler sonrası tedavülden kalkmıştır. Seyrüsefere çıkan çoğu denizci aşağı yukarı aynı tip gemiler kullanmaktaydı. Savaş ya da korsanlık amaçlı kullanılan gemiler daha fazla silahlı mürettebata sahipti ve güverte ve kıç kısımlarında yüksek bir açıklık vardı. Hanse Birliği döneminin en önemli yeniliği yanlarda kürek çekme sistemini ortadan kaldırarak, kıç kısmında küreklere sahip olan kogge isimli bir gemi tipiydi. Bu tip gemiler 14. yüzyıldan itibaren Akdeniz'de de kullanılmaya başlanmıştır. Savaş toplarının keşfi ve kullanılmasından önce okçuluk gemi mürettebatının önemli silahları arasında yer alıyordu.
Ayrıca Ocak 1362'deki büyük fırtına felaketi sonrası Rungholt adasının sular altında kalmasıyla yurtsuz kalan çiftçi ve balıkçılar, Westerhever'de bir araya gelip geçimlerini korsanlık ve soygun ile küçük ticaret gemilerine saldırarak kazanmaya karar vermişlerdir. Ancak bu grup 1370 yılında bölgenin sakinlerinin ihbarı ile çok güçlenemeden elimine edilmişlerdir.[15]
Vitalienbrüder
Kendilerini "Likedeeler" yani eşit paycılar olarak tanımlayan bir grup korsan, 1390'ın ortalarından itibaren Kuzey Denizi ve Baltık Denizi'nde terör estirmeye başlamıştır. Gerçekten de yağmaladıkları her şeyi aralarında eşitçe paylaşan bu korsanlar 30 yıldan fazla bir sürece Hansa Birliği'nin ticaretine zarar vermiştir. Grubun liderleri arasında Klaus Störtebeker, Gödeke Michels, Hennig Wichmann ve Magister Wigbold gibi isimler yer almaktadır.
Bu grup, esasen 1391 yılında İsveç'in Danimarka'ya karşı savaşında ablukaya alınmış Stockholm'e gıda tedarikini sürdürmek amacıyla kiralanmıştı ve hayati kardeşler anlamında "Vitalienbrüder" adını taşımaktaydı. Ayrıca mümkün olduğunca Danimarkalı savaş gemilerini batırmalı ve Danimarka'nın deniz ticaretini korsanlık ve baskınla engellemeliydiler. 1392'den itibaren Gotland'a konuşlanan bu grup, aynı yıl Norveç'teki Bergen'e de saldırmıştır. Zamanla güçlenen ve adeta özgürlüğü ilan eden Vitalienbrüder "Tanrı'nın dostu ve tüm dünyanın düşmanı" mottosuyla bölgede korkulan bir deniz gücü haline geld. Konrad von Jungingen emrindeki Töton Şövalyeleri 1398 tarihinde adaya yaptığı baskınla bölgeden kovulmuşlardır.[16]
Gotland'dan çıkarıdıktan sonra Kuzey Denizi'nde Doğu Frizya, Emden ve Marienhafe'ye yerleşen bu grup, Hansa Birliği ile mücadele içine girmiştir. 22 nisan 1401'de Nikolaus Schocke ve Hermann Lange emrindeki Hamburg donanmasının Helgoland'da sürdürdüğü uzun operasyon sonrası grubun lideri Klaus Störtebeker ele geçirilmiş ve 20 ekim 1401'de Hamburg'ta idam edilmiştir. Grubun diğer liderlerinden Gödeke Michels ve Magister Wigbold'da 1402'de idam edilmişlerdir.[17] Liderlerin idam edilmesi ile bölgedeki korsan faaliyetleri yine de sona ermemiştir. 1430, 1431 ve 1433 tarihlerinde Bremen ve Hamburg'un ortak düzenlediği askerî operasyonlar ile korsanlık savaşılmış ve 1433'te Emden fethedilmiş ve 1447 yılına kadar Hamburg'un kontrolünde kalmıştır. Yine de 25 Mayıs 1494 tarihindeki Bremen Hansa Birliği toplantısında da korsan faaliyetleri ile ilgili şikayetler ele alınmıştır. Ayrıca Borkum adası Hansa Birliği döneminde korsanların yuvası haline gelmiştir.
Hansa Birliği'nin korsanlık ile mücadelesi
Londra'daki Stalhof'ta Hansa Birliği'nin ayrıcalıklarına yönelik getirilen kısıtlamalar, Hansa Birliği'nin Wendish ve Prusya şehirleri tarafından İngiltere'ye karşı savaş ilan edilmesine yol açtı. 1474 yılında Hinrich Castorp'un girişimi ile imzalanan Utrecht Barışı ile bu savaş sona erdirilmiştir. Ayrıca bu dönemde Gdańsklı kaptan Paul Beneke Manş Denizi'nde içerisinde Hans Memling'in meşhur triptiğini bulunduran Sankt Thomas adlı Floransa kökenli bir kalyonu ele geçirmiştir.
1522 ile 1540 yılları arasında Balthasar von Esens Hansa Birliği şehri Bremen'e karşı korsanlık faaliyetinde bulunmuştur. Doğu Frizyalı I. Edzard ve Doğu Frizyalı II. Enno'nun 1524 ve 1525 yıllarında ona karşı başarılı seferler düzenlemiş olsalar da Balthasar von Esens 1537'den itibaren Bremen ticaret gemilerine saldırmaya devam etmiştir. Nihayet bu aktivitelere bir son vermek isteyen Bremen, Balthasar'a karşı düzenlediği askerî bir operasyon sonrasında başarılı olmuş ve bu saldırı sırasında Balthasar ölmüştür.[18]
Hollanda'da denizci Geuzenlar
İspanya'nın kontrolü altına giren 16. yüzyılda Hollanda'sında birçok Hollandalı mülteci ele geçirdikleri gemiler ile İspanyol gemilerine saldırılar düzenlemiştir. Bu dönemde hem soylular hem de tüccarlar, gemileri donatmak ve kârlarını paylaşmak için çeşitli meblağlar bağışlamışlardır. Terschelling ve Rottumeroog gibi yerler denizci Geuzenların merkezi olurken, Emden dahil olmak üzere birçok Kuzey Denizi limanı da ele geçirilmiştir. Sessiz William'ın denizci Geuzenlara korsanlık beratı vererek onlarla işbirliği yaptığı tarihe değin İspanyollar tarafından yasadışı korsanlar olarak görülen bu grup, zamanla toplumun her kesiminden destek gören bir özgürlük hareketi halini aldı. Ayrıca, II. Wilhelm von der Marck, Sessiz William'ın ataması üzerine denizci Geuzenların oramiralliğini üstlenmiştir.
Kutup dairesi
Arktik Okyanusu korsanlığı doğrudan doğruya fok ve balina avcılığı ile içiçe geçmiştir. En bilindik balina avcılarından biri olan Danimarkalı Jürgen Jürgensen (1780–1845) İngiltere ve Danimarka arasındaki savaşı kullanarak İzlanda'ya, İngiltere tarafından düzenli bir biçimde yolu kesilen Danimarka kökenli gıda malzemelerine bağımlı olmamaözgürlüğünü vermiştir. Jürgensen'in bu dönemde kendini İzlanda Kralı ilan ettiği kayıtlara geçmiştir.[19]
Atlas Okyanusu ve Yeni Dünya
Avrupa korsanlığı
Orta Çağ'da bilhassa Yüz Yıl Savaşı boyunca ve Yeni Çağ'da, devletleri tölere ettiği korsanların gemi ele geçirmek üzere ava çıktıkları bilinmektedir.
Savaş zamanlarında, taraflar sadece düşman donanmalarını mağlup etmekle kalmayıp, karşı tarafın ticaretinin bozulmasını istemekteydiler. Kraliyet savaş gemilerinin yokluğunda - modern anlamda bu donanmalar 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır - savaş sırasında düşman ticaret gemilerini yakalamak için korsanlık beratı adı altında bilinen özel yetki mektupları verilmeye başlandı. Bu mektuplar ile donanmaya ait olmayan özel gemiler de savaşa dahil olmaya ve düşmana karşı olmak şartıyla tölere edilebilir bir korsanlığa davet ediliyordu. Böylesi bir aktiviteyle bir düşman gemisini ele geçiren özel gemiler ganimetin bir kısmını hükumete verdikten sonra, geri kalanı kendisi için ayırma hakkına da sahipti. Verilen mektup neticesinde bu korsanlık aktiviteleri yasal kabul ediliyor, dahası korsanlık yapan özel gemiler korsan kabul edilmiyorlardı. Ancak şayet bu gemiler barış zamanında kendi veya müttefik gemilerine saldırırlarsa, korsan ilan edilmekteydiler. Ayrıca gemiler, ekipman ve mürettebat, nadiren de olsa anonim şirketler tarafından finanse edilir, hisse sertifikaları alıcıyı ganimetin karşılık gelen bir payına bağlardı.
Fransız korsanları
Saint-Malo, Dieppe, Boulogne, Dunkerque, Nantes, Brest gibi bazı Fransız şehirlerinin korsan kahramanları, hatta Rothéneuf gibi bazı şehirciklerin korsan hanedanlarının bile olduğu bilinmektedir. XIV. Louis döneminde korsanlığa izin veren korsanlık beratları bizzat kral tarafından verilmekte ve imzalanmaktaydı. Cenevre Sözleşmeleri'nin öncüsü kabul edilebilecek olan bu mektuplar, aynı zamanda isyan ve vahşeti önlemek için tasarlanmış uluslararası savaş kurallarına sıkı sıkıya uymayı zorunlu kılmaktaydı. XIV. Louis bizzat bu kuralların uyulup uyulmadığını denetletmiştir. Ticaretle uğraşan gemi sahipleri ve armatörler, kraliyet kurallarına karşı meydana gelebilecek herhangi bir adaletsizlik ve hasarı telafi etmek için kullanılacak büyük miktarda bir parayı depolamak zorundaydı. Dönemin en bilinen korsanlarından birisi René Duguay-Trouin (1673–1736) idi.
İspanyol hazine filosu
Yeni Dünya'nın İspanyollar tarafından keşfi, kolonileştirilmesi ve sömürülmesi, korsanları ciddi ölçüde cezbetmiştir. İspanyol, Fransız, İngiltere ve Hollanda halklarının birbirleri ile mücadeleri bazı durumlarda korsanlığa siyasi destek ile yapılıyordu.
Fransız yağmacıları
Yeni Dünya'nın zenginliklerinin Avrupa'da tanınmasında Fransız korsanlarının etkisi büyüktür. Dieppe Kontu Jean Ango'nun hizmetindeki Jean Florin, 1523'te Portekiz'in güney sahillerinde üç karavel görmüş ve adamlarıyla bunlardan ikisini ele geçirmeyi başarmıştır. Bu gemilerin içinde üç büyük altın külçeli sandık, 500 pound altın tozu, 680 pound inci, zümrüt ve topaz ele geçirilmesi üzerine Fransız kralı I. François İspanyol gemilerine karşı korsanlığa müsaade eden mektuplar hazırlatmıştır.
İspanyol gemileri Güney Amerika'da ele geçirdikleri değerli malları Avrupa'ya getirmek için öncelikle küçüklü büyüklü adalarıyla korsanlığa elverişli Karayipleri geçmek zorundaydı. Bölgenin zengin madenlerinde kaçırılan altın ve gümüş yüklü İspanyol hazine filosu, korsanlar için yağmalamak için mükemmel bir hedef oluşturuyordu. Tütün, şeker kamışı, kakao, baharat ve pamuk da kârlı mallar arasındaydı. Hugenot François Le Clerc bu dönemde takma tahta bacağıyla Jambe de Bois unvanı altında ünlendi. 1554 yılında 3 kraliyet gemisiyle İspanyol tüccarlarının gemilerini ele geçirmiş ve Santiago de Cuba'ya, bir sonraki yılda da Jacques de Sores ile birlikte Havanna'ya saldırmıştır. İstediği fidyenin ödenmemesi üzerine tüm yerleşim ve gemileri yakmıştır. Fransa'da Hugenotlar personae non gratae ilan edildikten sonra, kaçan protestanlar 1564'te günümüz Florida, St. Augustine yakınlarında Fort Caroline kolonisini kurmuş ve buradan İspanyol gemileri ve limanlarına karşı korsanlık aktivitelerinde bulunmuşlardır. Yine de bundan bir yıl sonra Pedro Menéndez de Avilés burayı ele geçirerek bütün protestanları idam ettirmiştir.
İngiliz yağmacıları
İspanyolların Yeni Dünya zenginliklerini sömürüsünde ele geçirdiklerinde gözü olan bir diğer kesim, bilhassa I. Elizabeth'in müsaadesiyle korsanlık yapan İngilizlerdir. Barış dönemlerinde bile süren İngiliz korsanlığının en bilinen ismi Francis Drake'dir. Ele geçirdiği gemilerle bir servete sahip olan Drake'i durdurmak için kıyı şeridine İspanyollar tarafından kaleler inşa edilmeye başlanmıştır. Bu kalelere örnek olarak Veracruz'u korumak üzere inşa edilen San Juan de Ulúa ve Cartagena'yı korumak adına inşa edilen San Felipe kalesi verilebilir. Sonraları İngiliz gemi üreticileri Francis Drake, John Hawkins ve Martin Frobisher adına o tarihte kullanılan İspanyol tipi büyük karavel ve karaklardan daha hızlı ve daha iyi manevra kabiliyetine sahip Elizabet tipi kalyonlar üretmeye başladılar. Daha iyi bir biçimde zırhlanabilen bu gemiler, neredeyse iki yüz yıl boyunca kullanılmaya devam ettiler.
Hollandalı yağmacılar
Muazzam miktarlarda ithal edilen gümüşün fiyatlarda genel bir düşüşe yol açması, 17. yüzyılın başlarından itibaren hazine filoları sisteminin de gerilemesine yol açmıştır. 1621'de İspanyol hazine filolarına saldırı gerçekleştirmek amacıyla kurulan Hollandalı Güney Hindistan Bölüğü, sistematik bir biçimde korsanlık faaliyetlerine devam etti. Dahası bu bölük, korsanlığın durmaması için İspanya ile olası bir barış durumunun da önleyicisi olmalıydı. 1628'de korsanlık beratı olan Hollandalı Piet Pieterszoon Heyn İspanyol hazine filosuna karşı başarılı baskınlarda bulundu ve Hollandalılar İngilizlerle birlikte 1702'de Vigo Deniz Muharabesi'nde zafer kazandılar. 1740 civarında yıllık nakliyeler nihayet durduruldu. Yine de İspanyol hazine filosunun bir bütün olarak tarihin en başarılı deniz operasyonlarından biri olduğunu söylemek mümkündür. Zira o tarihte İspanya pahalı savaşlar yürütmekteydi ve İspanyol hazine filosu ile gelen destek ekonomiyi canlı tutabilmek ve maaşları ödeyebilmek adına varoluşsal öneme sahipti.
Karayipler ve Orta Amerika
Boucanier
Fransızca Boucanier kavramı aslen Hispanyola ormanlarında vahşi domuz avlayan avcıları tanımlamak için kullanılıyordu. Bu avcılar kendilerini "boucan" olarak tanımlayan adanın yerlilerinden öğrendikleri bir tütsüleme yöntemi ile avladıkları hayvanların etini derisiyle birlikte tütsüleyerek sattıklarından Fransızca Boucanier olarak anılıyorlardı. Bu kavram İngilizce'ye buccaneers olarak geçmiştir.[20] Nişancılık yetenekleri ile ünlenen bir grup, sonraları Kuzey Batı güçleri ile işbirliği yaparak İspanyol filolarına baskınlar düzenlemiştir. Kavram 17. yüzyılda Karayip korsanına eşdeğer bir anlamda kullanılmaktaydı.[21]
Sahillerin kardeşliği
1640 yılında dini mülteci, avcı ve işçiler ile birlikte uluslararası bir topluluk haline gelen Boucanier korsanları bir araya gelerek Saint Domingue'da literatürde frères de la côte, brethren of the coast, ya da fraternity of freelance traders olarak da geçen bir oluşum meydana getirdiler. Bu oluşum zaman zaman Korsan Cumhuriyeti olarak görülse de, ne organize edilmiş bir yapıya ne de kurumlara sahipti. Sahillerin kardeşliği daha ziyade bir takım kabul görmüş adetlerin birlikte yaşama yön verdiği bir oluşumdu. Matelotage adını verdikleri evliliğe benzer bir hayat arkadaşlığı sistemi ile her birey partnerinin mirasından pay sahibi de olabilmekteydi. Bu gelenek, korsanların eşcinselliği konusunda birçok tartışmaya yol açmıştır. Aynı denizcilerde olduğu gibi, gemilerde kadınların bulunmaması, homoseksüelliği korsanlar arasında yaygın kılıyordu. Ancak yine de matelotage sisteminin'in açık bir eşcinsel arka plana sahip olduğuna dair bir kanıt yoktur. Aksine, bu partner sistemi topluluk içi görev dağılımının kolaylaştırılmasına hizmet ediyor, partnerlerden biri kampta kalır ya da ava giderken, diğeri doğrudan korsanlık faaliyetlerine katılabiliyordu.[22]
Ünlü Karayip korsanları
En ünlü karayip korsanı bir dönem Jamaika valiliği dahi yapmış olan Henry Morgan'dır. Morgan, zengin İspanyol şehirlerine büyük korsan filolarıyla yaptığı saldırılarda (Portobelo (1668), Maracaibo (1669), Panama (1671)) bu şehirlerin savunma sistemlerindeki zayıf noktayı keşfedebilmiş ve bundan yararlanmıştır. Bu şehirlerin çoğunun tahkimatı denize bakan kısımda bulunuyordu ve Morgan'ın emrindeki korsanlar karaya çıktıktan sonra zayıf olan savunmasız kara kesiminden saldırılarını gerçekleştiriyorlardı. Karayipler'de acımasızlığıyla ün salan bir diğer isim Fransız korsan François l’Ollonais idi. Öte yandan korsanlar arasında bilgeliği ve antifeodal tutumuyla tanınan Hidrograf ve Zoolog William Dampier (1651–1715) gibi isimler de vardı. Dampier değişken kariyeri boyunca Pasifik Okyanusu kıyılarındaki Güney Amerika şehirlerini de yağmalamıştır. Onun Galapag Adaları'nda hazırladığı kapsamlı coğrafi ve zoolojik kayıtlar sonraları Charles Darwin tarafından bile kullanılmıştır.
1689'da İngiltere İspanya ile bir barış antlaşması imzaladığında, Karayip korsanlığı da sona ermiş oldu. Korsanlardan bazıları adalara yerleşirken bazıları da korsanlık beratı olmaksızın korsanlık faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. 1692'de Port Royal bir deprem ve depremi takip eden tsunami ile yıkıldıktan sonra bölgedeki korsanlar Bahamalara ve New York gibi Kuzey Amerika liman şehirlerine geçtiler.
İspanyolların önlemleri
Amerikan kolonilerindeki İspanyol askerî sistemi başlangıçta encomiendas feodalist ilkesine dayanıyordu. İlk olarak İspanyol konkistadorlara yerel işçiler ve belirli bir sömürü alanı (Encomienda) verilmiş, sonraları bu toprak işlenmek üzere yerel halka bırakılsa da, aristokratlara buralardan vergi toplama hakkı verilmişti. Buna karşılık encomiendanın sahibi olan aristokrat da bölgenin savunmasından sorumluydu. Tımar sistemine benzeyen bu sistemin nedeni, İspanyol makamları için orduyu sürdürmenin çok pahalı görünmesiydi. Sistem, bazı değişikliklere ve zayıflamalara rağmen, 12 Temmuz 1720'de encomiendalar kaldırılana kadar kaldı. Encomiendaların askerî anlamda harekete geçtiği konular genellikle kızılderili ayaklanmaları ve korsan saldırılarıydı.
Gittikçe fazlalaşan korsan baskınları nedeniyle, her özgür adamın silah kullanmasını öğrenmesini zorunlu kılan düzenlemeler yavaş yavaş yürürlüğe girdi. Bu düzenlemelerden ilki 1540'ta Santo Domingo'da uygulandı. Kıyı bölgelerinde buna dayanan milis sistemi sürekli bir uygulama haline geldi.
Britanyalıların önlemleri
1536'da İngiltere'de korsanları cezalandırmayı ele alan bir kanun yürürlüğe girdi. 1700'e değin yürürlükte kalan bu kanuna göre açık denizlerde, limanlarda ve nehirlerdeki tüm korsanlık eylemleri oramiral yargılayabilmekteydi. Kolonilerin valileri bu nedenle tüm korsanları hukuksal sürecin ilerlediği Londra'ya gönderiyordu. Bu aktivitelerden sorumla mahkeme Old Bailey[23] bir oramiral ve yargıçtan ibaretti. Suçlu bulunan korsanlar Thames Nehri'nde darağacında asıldılar.
1700'de korsanlığa karşı yürürlüğe giren bir diğer kanun ile artık korsanlar Londra'ya gönderilmek zorunda kalmıyorlardı. Bu sayede korsanlar denizaşırı ülkelerde de ölüm cezasına çarptırılabiliyorlardı. Ayrıca bu yeni kanuna göre korsanlara karşı kendilerini savunan denizcilere, kurtarılan geminin yükünden pay verilerek ödüllendirilmeliydiler. Korsanlığı azaltmak yönünde uygulanan bir diğer uygulama ise, korsanların affıydı. Birçok korsanın bu af imkânından yararlandığı bilinmektedir. Öte yandan korsanlığın altın çağı olarak bilinen 1690 - 1730'lu yıllarda normal uygulama olan kaptanın idam edilmesinin aksine, bütün korsan mürettebatı idam edilmiştir.
1702'den itibaren İngiliz savaş gemilerinde bir artış görülmüştür. Bundan önce Karayipler'de aktif olan 4 gemilik bir filo, kartografik anlamda henüz yeterince tanınmayan bu bol adalı bu bölgeyi kontrol etmekte zorluk çekmekteydi. Ayrıca sıtma ve sarıhumma gibi hastalıklar mürettebatı zayıflatmaktaydı. Tahminlere göre ilk aylarda gemide bulunan her üç beyazdan birisi ölmüştür. 1726'da Francis Hosier komutasında korsanlara karşı yürütülen saldırı öylesi kayıplarla sonuçlanmıştır ki sonraki denizci jenerasyonları arasında korku saçan bir unsur haline gelmiştir. Bilindiği üzere Hosier 2 yıl içerisinde 4750 kişilik mürettebatından 4000 adamını yüksek ateş sonucu yitirmiştir. Tüm bu aksiliklere rağmen yaklaşık 1730'a kadar kötü şöhretli korsanların çoğunluğu ya yakalanmış ya da idam edilmiştir.
Kuzey Amerika
Korsanların faaliyetlerinde önemli rol oynayan bir diğer unsur hava durumuydu. Kış aylarında pek konuksever sayılmayan New England'da limanlar donar ve bu donuş gemiler için haftalarca açıkta bekleme süresi anlamına gelebilirdi. Bu sebeplerden ötürü sıcak iklimlerin olduğu bölgelerde daha fazla vakit geçiren korsanlar, nisan ve mayıs aylarında kuzeye doğru yelken açarlardı. Örneğin meşhur korsan Kara Sakal'ın 1717 ekiminde Virginia sahillerinde olduğu, 1718 haziranında ise filosu ve bayrak gemisi Queen Anne’s Revenge ile Güney Karolina Charleston limanını ablukaya aldığı bilinmektedir. Kış aylarında ise Saint Kitts kıyıları ya da Honduras Körfezi'nde bulunan gemiler onun tarafından yağmalanmaktaydı.
1775-1783 tarihli Amerikan Bağımsızlık Savaşı süresince 500 Amerikalı korsanın İngiltere'ye karşı mücadele verdiği ve İngiliz deniz ticaretini %13 oranında durdurdukları bilinmektedir. Resmî Amerikan deniz kuvvetlerinin Kraliyet Donanmasına karşı çok da başarılı olamadığı gerçeği göz önünde bulundurulursa bu rakam oldukça yüksektir. Bu dönemde aktif olan John Paul Jones her ne kadar İngilizlerin gözünde basit yağmacılar olarak görünse de, bugün hâlâ ABD'de halk kahramanı kabul edilmektedir. İkinci Bağımsızlık Savaşı olarak da adlandırılan Britanya ve ABD arasında neredeyse tamamı denizde sürdürülen 1812 Savaşı'nda Kuzey Amerikalılar yine korsanlık beratı dağıtmış ve bu sayede başarılı da olmuşlardır. Korsanlık beratı olan gruplar ise hızı nedeniyle esasen bir posta gemisi olan Baltimore Clipper'i kullanmışlardır. Sonraları geliştirilen bu gemi döneme damga vurarak nam salmıştır. Napolyon Bonapart'ın 1814'te yenilgiye uğratılması sonrası bütün konsantrasyonunu Amerika'ya yoğunlaştıran Britanya, başarılı bir ticari abluka ile korsanları yasadışı aktivitelerden mahrum bırakmışlardır.
1861-1865 yıllarında sürdürülen Amerikan İç Savaşı esnasında yine canlanan korsanlık gemileri, resmî olarak tarafsız kabul edilen Britanya'da imal edilmekteydi. Bu durum başta kabul edilir gibi görünse de, güney devletleri adına korsanlık yapan Raphael Semmes gibi subayların operasyonlarını Britanya limanlarından yola çıkarak düzenlemesi bardağı taşıran nokta oldu. Alabama adlı gemisiyle kuzey devletlerine karşı başarılı olan Semmes 60 ticaret gemisini ele geçirmiş ancak 19 haziran 1864'te Kearsarge tarafından batırılmıştır. Tüm bunlar yaşanırken beklenmedik bir biçimde Cenevre'deki uluslararası bir mahkeme, zamanın en büyük deniz gücü kabul edilen İngiltere'nin Semmes'in sebep olduğu 15 milyon dolarlık zararı ABD'ye geri ödemesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu kararı Avrupa devletlerinin korsanlığı tümden bitirmek istediklerini gösteren bir emsal karar olarak kabul etmek mümkündür. Bu şartlar altında artık korsan gemisi inşa etmek ya da belirli özel kişilere korsanlık beratı vermek bu durumun sebep olacağı maddi zarar gözönüne alındığında anlamsız hale gelmiştir..
Güney Amerika
1815 yılında Güney Amerika'da da İspanyolları karşı bağımsızlık mücadelesi patlak vermiştir. Sadece gerilla savaşının sürdürüldüğü Küba İspanyol kontrolü altında kalmıştır. Bu dönemde İspanyol valilerin korsanlar ile işbirliği içinde olmuşlardır. Bağımsızlık mücadelesi içindeki devrimci hükumetlerin bir deniz kuvveti olmadığı için, farklı biçimlerde ispanyol kuvvetlerine zarar vermeye çalışmışlardır. Bu yöntemlerden birisi geniş anlamda dağıtılan korsanlık beratlarıdır. Üstelik beratların dağıtıldığı gemi mürettebatlarında Güney Amerikalıların olması da şart koşulmamaktaydı. Her şeye rağmen bu korsanlık beratları korsanların darağacından kurtulması için çok az bir şans tanıyordu. Bu korsanlar sadece İspanyol gemilerine değil, adeta önlerine çıkan her gemiye saldırıyorlar ve zaman zaman büyük ganimetler ele geçirmeseler dahi gemilere saldırarak insanları öldürüyorlardı. Kuzey Amerikalılar ile birlikte İngiltere ve Fransa bu korsanlara karşı mücadeleye başlamış ve ancak 1826'da bölgenin kontrolünü ele geçirmişlerdir.[24] Geçen zaman zarfında Meksika, Peru ve Şili bağımsızlıklarını ilan etmişler, Simón Bolívar sonraları Venezuela, Kolombiya ve Ekvador adını alan Büyük Kolombiya'yı özgürlüğüne kavuşturmuştur. 1835'te içindeki mürettebatı ile Kuzey Amerikalı bir gemiyi kundaklamaya çalışan Pedro Gibert ve 3 arkadaşı, ABD'de idam edilen son korsanlar olarak tarihe geçmişlerdir.
Hint Okyanusu
Avrupalı tüccarların 15. yüzyılda bölgeye ulaşmasından çok önce Hint Okyanusu korsanlık faaliyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Bilhassa muson iklimine bağlı olarak Arabistan ve Hindistan arasında sürdürülen ticaret bu saldırıların yoğunlaştığı alanlardan birisiydi. 17. yüzyılın sonuna doğru Boucanierler Karayipler'den kovulduktan sonra kendilerine yeni bölgeler aramaya başlamışlardır. Bu dönemde iç politikasında büyük problemler yaşayan Babürlüler deniz yollarını ve deniz ticaretini koruyabilecek bir durumda bulunmuyordu.
Madagaskar ve Mauritius
1680 ve 1720 yılları arasında Madagaskar, dünyanın her yerinden korsanlar için bir üs haline geldi. Ada seyrek nüfuslu ve çok sayıda iyi korunmuş demir atma yerlerine ve avcılık imkânlarına sahipti. Ünlü korsanlardan olan William Kidd, Henry Every, John Bowen, La Buse ve Thomas Tew gibi isimler Madagaskar'ın 15 km kuzeybatı kıyısından uzakta Antongil Körfezi ve Sainte Marie (Nosy Boraha) adasını merkezleri haline getirmişlerdir. Buradan başlattıkları yağmacı saldırıları Hint Okyanusu ile sınırlı kalmamış, Kızıldeniz ve Basra Körfezi de pusu kurulan bölgeler olmuştur. Yağmacı korsanlar Fransız, İngiliz ve Hollanda tarafından ipek, porselen, baharat ve mücevher yüklenen gemileri (Güney Hindistan Bölüğü) hedeflemişlerdir. Hindistan istikametine giden gemiler ise genellikle madeni para, kumaş ya da değerli elişi ürünlerini ele geçirmek isteyen korsanların saldırılarına maruz kalmıştır. Korsanların hedeflediği diğer gemiler arasında ise kargo gemilerinin yanı sıra Hindistan'daki Surat ve Arap Yarımadasının ucunda bulunan Muha arasında seyahat eden Mekkeli müslüman hacılar da bulunmaktaydı. Hint Okyanusu limanları arasındaki bu yağmacılık hac yolunda ya da hacdan dönerken yanlarında mücevher taşıyan zengin müslümanları hedeflemekteydi.[25]
1705'ten itibaren Madagaskar korsanlığına bir son vermeye çalışan Britanya, ticaret gemilerini konvoy olarak gönderme yöntemini uygulamıştır. Bunun dışında Britanyalı savaş gemileri de önemli limanlarda devriye gezmekteydi. Hollandalıların 1710'da Mauritius'u terk etmelerinin ardından, birçok korsan Madagaskar'dan ayrılarak buraya yerleşmiştir ve bu korsanlardan bazıları Kambay Körfezi'ndeki Hint korsanlara katılmışlardır. 1715 yılında Fransa buradaki korsanlık faaliyetlerine bir son vermiştir.
Kambay Körfezi
18. yüzyılın ilk yarısında hinduist Marathalar ve müslüman Babürlüler arasında Batı Hindistan için bir mücadele başladığında, bu durumu fırsat bilen Afrikalı müslüman denizci Kanhoji Angria, Mumbai'nin güneyindeki kıyı şeridini ele geçirerek küçük ama bağımsız bir korsan devleti kurmuştur. Yüzlerce gemiye sahip olduğu bilinen bu devlet, sadece Hintleri değil, Güney Hindistan Bölüğü'nün kargosuna göz dikmiş olan bazı Avrupalı maceracıları da bünyesinde toplamaya başarmıştır. Nihayet, merkezi Bombay'da bulunan Doğu Hint toplumu, limanını zarar görmeden terk edebilmek için bir nevi haraç ödemek zorunda kaldı. 1712 ve 1717 Angria'nın Bombay'daki kalesini kuşatan Britanyalılar başarılı olamamışlardır. Angria'nın 1729'daki ölümü sonrası onun yerine oğulları Sumbahji ve Mannaji 1743'ten itibaren de Sumbahji'nin kardeşi Tulaji geçmiştir. 1750'lere gelindiğinde Marathâlâr ile ittifak kuran Britanyalılar birbiri arkasına düzenlenen saldırılarda korsan devletinin merkezini 1756'da ele geçirmeyi başarmış ve filoyu ortadan kaldırmışlardır.
Basra Körfezi
1747'den itibaren Bedevi kavimleri Qawasim ve Banu Yas Basra Körfezi'nin güney kıyılarında günümüz Birleşik Arap Emirlikleri topraklarına yerleşmeye başlamışlardır. Şârika ve Ra’s al-Chaima limanlarından yola çıkarak dhov tipi gemileriyle ticaret gemilerine saldırılar düzenlemişlerdir. Bu tip saldırılar bölgenin korsan kıyıları olarak tanınmasına sebep olmuştur. Korsanlık, köle ticaretinin yanı sıra, bu dönemde bölgenin ana gelir kaynağı olmuştur. Korsanlar, kıyıdaki birçok ada, kumsal ve mercan resifinin sularda gezinmeyi zorlaştırmasından ve aynı zamanda iyi bir koruma sunmasından yararlanmışlardır. 1780 civarında, Qawasimli korsanlar, Basra Körfezi'nin güney sahilinin büyük bölümüne hakim olmuş ve buradan Umman ticaretini önemli ölçüde kötü etkilemişlerdir. Umman'ın korsanlığı durdurma girişimler, Birleşik Krallık'ın bölgeye gelip 1806-1820 arası müdedahalesine değin başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 1853'te, korsan sahillerinin emirleri İngiliz askerî korumasına karşı, sadece köle ticaretinden ve korsanlıktan kaçınmakla kalmayıp, aynı zamanda korsanlığa karşı aktif eylemde bulunmayı da kabul etmişlerdir. Bu tarihten itibaren ticaret inci ve 1960'lı yıllardan itibaren petrol üzerinden şekillenmiştir.[26]
Doğu ve Güneydoğu Asya
Güneydoğu Çin kıyısındaki nispeten fakir balıkçı köylerinde yüzyıllar boyunca bir çeşit "ek iş korsancılığı" gelişti. Buradaki balıkçılar tüm yıl boyunca balık avı yapamamaktaydılar. Bu nedenle yaz aylarında balık tutmak için kullandıkları teknelerine mızrak ve bıçaklarla binerek kuzeye doğru yola çıkıp buradaki kıyı kasabalarına ve gemilerine saldırarak haydutluk yapmaya başladılar. Bazı durumlarda ele geçirdikleri gemiler ve tutsaklar için fidye istedikleri de oluyordu. Genellikle korsanların kaptanı geminin sahibi oluyor, mürettebat da onun eşi dostu ve akrabalarından oluşuyordu. Balık tutma dönemi geldiğinde yeniden topraklarına dönerek balıkçılıkla meşgul olan bu halkların korsanlık faaliyetleri büyük bir tehlike olarak görülmemekteydi. Daha sonraları bu balıkçı köylerinden toplanan bazı kişiler daha büyük Asyalı korsan gruplarına katılmışlar ve ancak o zaman bir tehlike olarak addedilmişlerdir.[27]
Wokou
Wokou (Çince: 倭寇; Japonca telaffuzu: wakō; Korece: 왜구 telaffuzu waegu, anlamı: Japon haydutları) MS 13. yüzyıldan başlayarak Çin ve Kore sahillerine saldıran korsanlardır. Büyük ölçüde Japonyalı askerler, roninler, tüccarlar ve sonraki dönemlerde kaçakçılar ve haydutlardan oluşan bir topluluktular.
Faaliyetlerinin ilk dönemi 13. yüzyıldan 14. yüzyılın ikinci yarısına değin süren Wokou korsanları önce Kore yarımadasını, sonra sarıdeniz vasıtasıyla Çin kıyılarını hedeflemişlerdir. Faaliyetlerinin ikinci dönemi kabul edilen 16. yüzyılda ise Wokou korsanlarını oluşturan kişiler ve yönetim takımında kayda değer değişiklikler görülür. En parlak dönemleri kabul edilen 1550'lerde Doğu Asya denizlerinde aktif olan Wokoular bazen Yangtze gibi nehirlerde yelken açmaktan da çekinmemişlerdir. Jong ve Kaplumbağa gemi Wokouların en çok tercih ettiği gemi tipleri olmuştur.
Ming Hanedanı'ndan Çing Hanedanı'na geçiş döneminde korsanlık
Wokou örneği dışında Çin korsanlığının en parlak dönemi Ming Hanedanı'ndan Mançu halkı tarafından yönetilen Çing Hanedanı'na geçiş dönemidir. Bu döneme Makao ve Manila'da tüccar olan ancak 1624'ten itibaren korsanlarla işbirliği yapan Zheng Zhilong ve onun ailesinin üyeleri damga vurmuştur. Hem Çin hem de Hollanda gemilerine saldıran bu korsanlar artık zayıflayan Ming Hanedanı için ciddi bir tehdit haline gelmeye başlamıştı. Çok sayıda Jong sahibi olan bu korsanlar aynı zamanda çeşitli tüccarların ticaretini de engelleyerek onlardan fidye ve haraç talep edecek derecede güçlenmiştir.
Ming Hanedanı'nın başındakiler bu korsanlara oldukça yüklü fidyeler ödemişlerdir. Nihayet 1628'de Zheng Zhilong korsanlık ile mücadele etme konusunda ikna edilmiştir. Bunun için ona soylu unvanının yanı sıra askerî bir onur da verilse de, Ming Hanedanı üyelerinin Zhilong'dan sahil kıyısındaki yerlerini bırakmasını istemesi üzerine bu anlaşmadan vazgeçerek Çing Hanedanı ile ittifak kurmuştur. Oğlu Zheng Chenggong ise babasının aksine Çing Hanedanı ile mücadele içinde olmuş ve hatta bir dönem Yangtze nehrinin ağzına barikat kurdurtmuştur. Koxinga adıyla da tanınan bu denizcinin orduları 1650 ile 1660 yılları arasında Yangtze ve Mekong deltasındaki en kuvvetli askerî güç haline gelmiştir. Bu ordular 1655 yılında Fujian'da eski Ming Hanedanlı subaylar tarafından yönetilen 100.000 ila 170.000 adamdan oluşmaktaydı. Koxinga bu ordularıyla 1659'da Nankin'de ağır bir mağlubiyete uğramış ve yine de sahil şehri Xiamen'i elinde tutmayı başarmıştır. 1661'de 900 gemi ve 25.000 kişilik mürettebatı ile Tayvan'a çekilmiş ve buradaki Vereenigde Oost-Indische Compagniei'yi bölgeden kovmuştur. Onun 1662 yılındaki ölümü Zheng ailesi döneminin kapanması ile sonuçlanmıştır.
Zheng Qi ve Zheng Yisao
18. yüzyılın sonuna doğru Vietnam'daki Lê Hanedanı, 1765 yılındaki Tay-Son İsyanı ile düştükten ve iç savaş başladıktan sonra, Tay-Son 1792'den itibaren Güney Çin kıyılarındaki balıkçılara korsanlık beratı dağıtarak yanına çekmeye ve güçlenmeye çalıştı. Bu balıkçılardan biri olan Zheng Qi, 1786'da Tay-Son'a katıldı ve bir korsan filosu organize edebilecek kadar tecrübeye de sahipti. Tay-Son'un Fransızlar tarafından desteklenen Nguyễn Phúc Ánh'a karşı savaşında 1801'de Zhenq Qi Vietnam'dan kaçmak zorunda kaldı. 1802'de 200 jongluk bir filoyla Tay-Son'a destek vermek istediyse de, mağlubiyete uğramıştır. Bu dönemi korsanlar arasındaki savaşlar izlemiştir. Nihayet 1805'te Zheng Qi'nin kuzeni Zheng Yi, Guangdong korsan kaptanını bir anlaşmaya zorlayarak kendi komutası altına almıştır. Komuta altına alınan 6 filonun en büyüğü 300 jong ve 40.000 korsandan oluşmaktayken en küçüğü yaklaşık 70 jonga sahipti. Bu korsanlar hiyerarşik bir düzenle organize olmuşlardı. Filolar, her biri 1.500 mürettebat üyesi olan 36 gemi halinde yeniden düzenlenmişti. Ayrıca ganimetlerin sadece yüzde beşi ganimete ulaşan gemi ve mürettebata bırakılıyordu, geri kalanlar ise önce ambarlara dağıtılıyor ve sonraları tüm üyelere dağıtılıyordu. Bu şekilde sistem uzun süre devam edebilmişti.
16 kasım 1807'de ölen Zheng Yi'nin yerine geçen eşi Zheng Yisao ve onunla evlenen Zhang Baozai dikkate alınmadığı takdirde önemli cezalar getiren bir davranış kuralları kanunu getirdi. Bu dönemde korsanlardan korunması garanti altına alınmayan tek bir gemi bile Çin kıyılarında seyrüsefer etmemiştir. Bu durum korsan kaptanlarına ödenen koruma paraları ile mümkün oluyordu. İktidarın zirvesinde, korsan ittifakı 1000'den fazla gemi ve 150.000 korsandan oluşuyordu.
Askerî anlamda başarı sağlanamayan korsanlık mücadelesi, iç savaşlarla zayıflayan korsanları kapsayan büyük bir af sonrası çözülmüş oldu.[28]
Korsanlığın çöküşü
19. yüzyılın başlarında kölelik ve ticareti artık uluslararası anlamda kabul edilemez hale gelmiş ve bununla birlikte Afrika'nın batı kıyıları ve Basra Körfezi'nde korsanlığa karşı ciddi mücadeleler başlamıştı. Latin Amerika'daki bağımsızlık savaşlarının bitmesi ile Karayiplerdeki korsanlar 1820 ve 1830'larda tamamen kaybolmuşlardır. 19. yüzyılın ortalarında batı dünyasında korsanlık tamamen bitmiştir. Çin Denizi'ndeki korsanlık ise II. Afyon Savaşı sonrası 1860'larda önlense de 1920ye değin zaman zaman yeniden ortaya çıkmıştır.
Sömürgeci güçlerin buharla çalışan gemileri rüzgar şartlarından bağımsız olarak seyir imkânı sağlıyordu. Bu gelişmeler gümrük vergisine de etki etmekteydi. Bu zamana değin en ileri teknolojide üretilen korsan gemileri artık endüstri devrimi ile ortaya çıkan değişimler ile mücadele etmekte zorlanmaya başladılar. Zira artık mühendislere, teknik araçlara sahip tersanelere ihtiyaç duymaktaydılar. Bu gibi şartlara ayak sağlayamayan korsanlar, diğer donanmalar ile mücadelelerinde artık kaydadeğer bir tehlike olmaktan çıktılar.
Meşhur korsanlar
Ayrıca Korsanlar kategorisine de bakınız
- Menodoros (ö. MÖ 35), Kilikyalı korsan, sonraları Sextus Pompeius'un amirali.
- Tarkondimotos (ö. MÖ 31), Kilikyalı korsan, Marcus Antonius'un müttefiği.
- Brindisili Margaritos (12. yy.), norman korsan, Sicilya Kralı II. Guglielmo'ya hizmet etmiştir.
- Roger de Flor (1266–1305), Tapınak şövalyesi ve Katalan Bölüğü kurucusu.
- Marten Pechlin (1480–1526), İskandinavya'da II. Christian hizmetindeki korsan
- Lin Feng (ö. 1575), Çinli korsan ve Filipinler'de savaş ağası.
- Magnus Heinason (1545–1589), Norveçli - Faroe adalı korsan.
- Pierre le Grand (17. yy.), Karayiplerdeki ilk Fransız Boucanier.
- Michel de Granmont (1686'da Meksika açıklarında kayboldu), Fransız Boucanier.
- Richard Sievers (Hint Okyanusu; 1660–1700), Alman korsan.
- Jean Bart (1650–1702), Ludwig XIV. Louis emrindeki flaman yağmacı
- Robert Culliford (17. yy sonu 18. yy başı), William Kidd'in çağdaşı, Hint Okyanusu ve Karayiplerde faaliyet gösterdi.
- Jean Baptiste du Casse (1646–1715), Fransız Boucanier ve yağmacı.
- Bartholomew Roberts (1682–1722) Atlas Okyanusu korsanı.
- Samuel Bellamy (Karayipler 1690–1717)
- Benjamin Hornigold (ö. 1719), Karayiplerde faaliyet gösteren korsan. Sonraları korsanlara karşı mücadele etmiştir.
- Edward „Ned“ Low (ö. muhtemelen 1724), Atlas Okyanusu korsanı İngiliz. Korsanlığın Altın Çağı'nda faaliyet göstermiştir.
- Woodes Rogers (1679–1732). Sonraları korsanlara karşı mücadele etmiş korsan. Mottosu Expulsis Piratis Restituta Commercia ("Korsanlar kovuldu, ticaret güvende") Bahamalar'ın 1973'teki bağımsızlığına değin ulusal motto olarak kabul görmüştür.
- „Billy One-Hand“ Condon, (18. yy. başı), Atlas Okyanusu, Karayipler ve Hint Okyanusu korsanı.
- Jacques Cassard (1679–1740), Fransız korsan.
- Francois Thurot (1727–1760), Britanya sularında faaliyet gösteren Fransız yağmacı.
- Louis Michel Aury (1788–1821), Güney Amerika bağımsızlık savaşlarında aktif olan korsan
- Jean Laffite (1780–1826), Fransız korsan, Karayipler veGalveston'da faaliyet göstermiştir.
- Cui Apu (ö. 1851), Çinli korsan.
Meşhur kadın korsanlar
- Jeanne de Belleville (Fransa 14. yy.) – Bretonyalı soylu. 2 Ağustos 1343'te VI. Philippe'in emriyle idam edilen kocasının (Olivier IV. de Clisson) İntikamını almak için korsan olmaya karar veren soylu bir kadındır [29]
- Grace O’Malley (Aslen: Gráinne Ní Mháille, d. 1530 Batı İrlanda; ö. 1603)
- Mary Read (Karayipler, 1690–1720)
- Anne Bonny (Karayipler, 1700'ler)
- Zheng Yisao ya da Ching Shih yahut Cheng I Sao, Çinli kadın korsan (17.- 18. yy)[30]
Literatür
- Emrah Safa Gürkan, Sultanın korsanları: Osmanlı Akdenizi'nde gazâ, yağma ve esaret, 1500-1700, 2018.
- Frank Bardelle: Freibeuter in der Karibischen See. Zur Entstehung und gesellschaftlichen Transformation einer historischen Randbewegung. Verlag Westfälisches Dampfboot, Münster 1986, ISBN 3-924550-20-4 (wissenschaftliches Werk mit umfangreicher Bibliographie).
- Douglas Botting u. a.: Geschichte der Seefahrt – Abenteurer der Karibik. Bechtermünz, Eltville am Rhein 1992, ISBN 3-86047-025-6.
- Arne Bialuschewski: Das Piratenproblem im 17. und 18. Jahrhundert. In: Stephan Conermann (Hrsg.): Der Indische Ozean in historischer Perspektive. EB-Verlag, Schenefeld/Hamburg 1998, ISBN 3-930826-44-5, S. 245–261 (= Asien und Afrika; 1).
- Angus Konstam: Atlas der Beutezüge zur See. Weltbild Verlag, Augsburg 1999, ISBN 3-8289-0736-9. (Ausgiebig bebilderter Überblick von der Antike bis zur Gegenwart. Entgegen dem Titel nur wenige und kleine Schema-Karten.)
- David Cordingly: Piraten: Furcht und Schrecken auf den Weltmeeren. VGS Verlagsgesellschaft, Köln 1999, ISBN 3-8025-2708-9.
- David Cordingly: Unter schwarzer Flagge. Legende und Wirklichkeit des Piratenlebens. Deutscher Taschenbuch-Verlag, München 2001, ISBN 3-423-30817-6 (gute, einführende Vorstellung des Freibeuterwesens).
- Dieter Zimmermann: Störtebeker & Co. Verlag Die Hanse, Hamburg 2000, ISBN 3-434-52573-4.
- Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten. Die Herren der sieben Meere. Edition Temmen, Bremen 2000, ISBN 3-86108-536-4 (Katalogbuch zu einer Ausstellung).
- Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten. Abenteuer oder Bedrohung? Edition Temmen, Bremen 2002, ISBN 3-86108-785-5 (Begleitband zum Symposium Piraterie in Geschichte und Gegenwart. Abenteuer oder Bedrohung? des Überseemuseum Bremen am 10./11. November 2000).
- Marcus Rediker: Villains of All Nations, Atlantic Pirates in the Golden Age. Beacon Press, Boston 2004, ISBN 0-8070-5024-5.
- Robert Bohn: Die Piraten. 2. Auflage. Beck, München 2005, ISBN 3-406-48027-6 (eine allgemeinverständliche Einführung zur Geschichte der Piraterie in der Karibik und das „Goldene Zeitalter“).
- Peter Linebaugh, Marcus Rediker: The Many Headed Hydra, Sailors, Slaves, Commoners and the Hidden History of the Revolutionary Atlantic Beacon Press, Boston 2005, ISBN 0-8070-5007-5.
- Andreas Obenaus, Eugen Pfister, Birgit Tremml (Hrsg.): Schrecken der Händler und Herrscher: Piratengemeinschaften in der Geschichte. Mandelbaum, Wien 2012, ISBN 978-3-85476-403-8
- Volker Grieb, Sabine Todt (Hrsg.): Piraterie von der Antike bis zur Gegenwart. Franz Steiner Verlag, Stuttgart 2012, ISBN 978-3-515-10138-7
- Daniel Heller-Roazen: Der Feind aller. Der Pirat und das Recht. Aus dem Englischen von Horst Brühmann. Fischer Wissenschaft, Frankfurt am Main 2010. ISBN 978-3-10-031410-9
Dipnotlar
- Heinrich Otten: Sprachliche Stellung und Datierung des Madduwatta-Textes., Studien zu den Boǧazköy-Texten Heft 11, Otto Harrassowitz-Verlag, Wiesbaden 1969, S. 34.
- Frank Starke: Lukka. In: Der Neue Pauly (DNP). Band 7, Metzler, Stuttgart 1999, ISBN 3-476-01477-0, Sp. 505 f.
- Helke Kammerer-Grothaus: Von Argonauten und Piraten in der Antike. In: Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten – Die Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen 2000, ISBN 3-86108-536-4.
- Homer, Odyssee 425–429
- Homer, Odyssee 14, 192ff.
- "Arşivlenmiş kopya". 17 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ekim 2007.
- Der Weg der türkischen Invasion
- ^ Adrian Tinniswood, 17.yüzyılda Akdenizde Korsanlık, s.135
- Museum über die Geschichte der Kreuzzüge und des Johanniter- und Malteserordens der Ritterhausgesellschaft Bubikon
- Ekkehard Eickhoff: Venedig, Wien und die Osmanen. Callway, München 1973, ISBN 3-7667-0105-3, S. 17 ff.
- Detlev Quintern: To the shores of Tripolis. Die USA im Mittelmeer um 1800 – Zum Entstehungsmythos der US-Navy. In: Hartmut Roder: Piraten – Abenteuer oder Bedrohung. Edition Temmen, Bremen 2000, ISBN 3-86108-785-5.
- Maria Christina Chatzioannu, Gelina Harlaftis: Griechische Freibeuter und Piraten im Zeitalter der Aufklärung. In: Hartmut Roder: Piraten – Abenteuer oder Bedrohung. Edition Temmen, Bremen 2004, ISBN 3-86108-785-5.
- Matthias Springer: Die Sachsen. Kohlhammer, Stuttgart 2004, ISBN 3-17-016588-7.
- Ulrich Weidunger: Die Wikingereinfälle im Bereich der südlichen Nordsee. In: Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten – Die Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen, 2000, ISBN 3-86108-536-4.
- "Arşivlenmiş kopya". 22 Nisan 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Nisan 2008.
- Mats Mogren: Die Vitalienbrüder und der Burgenbau im nördlichen Ostseegebiet. In: Jörgen Bracker (Hrsg.): Die Hanse – Lebenswirklichkeit und Mythos. Band 1, Museum für Hamburgische Geschichte, Hamburg 1989, ISBN 3-7950-1275-9, S. 627.
- Hartmut Roder: Klaus Störtebeker – Häuptling der Vitalienbrüder. In: Hartmut Roder: Piraten – Die Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen, 2000, ISBN 3-86108-536-4; Mats Mogren: Die Vitalienbrüder und der Burgenbau im nördlichen Ostseegebiet. In: Jörgen Bracker (Hrsg.): Die Hanse – Lebenswirklichkeit und Mythos. Band 1, Museum für Hamburgische Geschichte, Hamburg 1989, ISBN 3-7950-1275-9, S. 627. https://web.archive.org/web/20071022145404/https://www.aerztekammer-hamburg.de/funktionen/aebonline/pdfs/1101464765.pdf
- Ute Scheurlen: Bremen und die Seeräuber. In: Jörgen Bracker (Hrsg.): Die Hanse – Lebenswirklichkeit und Mythos. Band 1, Museum für Hamburgische Geschichte, Hamburg 1989, ISBN 3-7950-1275-9, S. 620; Renate Niemann: Wo zu Bremen etliche Seeräuber hingerichtet worden sind. In: Hartmut Roder: Piraten – Die Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen, ISBN 3-86108-536-4.
- Gilles Lapouge: Piraten, Seeräuber, Freibeuter, Bukanier und andere Jäger der Meere. Die Hanse/Sabine Groenewold Verlage, Hamburg 2002, S. 105–108.
- Blake D. Pattridge: Buccaneers and Freebooters. In: Tenenbaum: Encyclopedia. Band 1, S. 477.
- David Cordingly: Under the Black Flag. The Romance and the Reality of Life among the Pirates. Harcourt Brace, San Diego 1997, S. XVIII.
- Alexandre Olivier Exquemelin: Das Piratenbuch von 1678. Die Amerikanische Seeräuber. Edition Erdmann, Stuttgart 1983, S. 118; Clinton V. Black: Pirates of the West Indies. Cambridge Caribbean, Cambridge 1989, S. 7.
- "The Proceedings of the Old Bailey London 1674 to 1834". 11 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Mart 2020.
- Marc C. Hunter: Piraten im Golf von Mexiko im frühen 19. Jahrhundert. In: Hartmut Roder: Piraten – Abenteuer oder Bedrohung? Edition Temmen, Bremen, 2004, ISBN 3-86108-785-5.
- Bettina v. Briskorn: Eine kurze Geschichte der Piraten auf Madagaskar. In: Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten – Abenteuer oder Bedrohung. Edition Temmen, Bremen 2004, ISBN 3-86108-785-5.
- Dubai. 27 Mayıs 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. LexiTV. Şablon:Webarchiv Meyers-online.
- Çin Denizi'nde korsanlık için bakınız; Udo Allerbeck: Piraterie in China. In: Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten – Die Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen 2000, ISBN 3-86108-536-4.
- Udo Allerbeck: Piraterie in China. In: Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten – Die Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen 2000, ISBN 3-86108-536-4.
- Gilles Lapouge: Piraten, Seeräuber, Freibeuter, Bukanier und andere Jäger der Meere. Die Hanse / Sabine Groenewold Verlage, Hamburg 2002, S. 83.
- Zu Piratinnen allgemein: Heide Menge, Piratenbräute und andere Weibsbilder. In: Hartmut Roder (Hrsg.): Piraten – Herren der Sieben Meere. Edition Temmen, Bremen 2000, ISBN 3-86108-536-4.