Bektaşî inancı

Hurûfî-Bektâşî inancı Hurûfîlik akımı İranlı bir Şiî mutasavvıf olan “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu.[2] Halep sınırlarından, Batı Anadolu’ya doğru hareket eden “HurûfîlerSeyyid Nesîmî’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbaycan’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde Hurûfîliği yaydılar.[3] Nesîmî’nin Divânı ve hayat hikayesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye oldu. Nesîmî, daha Fadl’Allah Yezdânî’nin “Hurûfîlik” mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan Hulûl ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı sonucu paylaşmış olan Hallâc-ı Mansûr’un yolunda olarak kabul edildi. Aslen İbâh’îyyûn olan “Hurûfîler”, aynı zamanda Mücessime’den olduklarından dolayı, Cenâb-ı Hakk’ın cisim olarak, Bâtınîliğin esas prensibi olan hulûle olan inançları nedeniyle de “Fadl’Allah Hurûfî” şeklinde belirdiğine inanırlar.[2][4]

Hallâc-ı Mansûr’un Abbâsî Halifesi Mûktedir Bi’l-Lâh’ın emriyle[1] infâzı, (26 Mart 922, Bağdad).

Hallâc-ı Mansûr[5][6]

Bektâşî geleneğine göre Hulûl ve ilhad içeren söylemlerinden dolayı, H. 309 / M. 922 yılında zındiklikten idam edilen Hallâc-ı Mansûr da “Seyyid Nesîmî” ile ortak bir inancın kurbanı olması sebebiyle, “Hurûfîler” tarafından yüceltilmektedirler. Bu olay, bütün mutasavvıflar tarafından gerek şiir ve edebiyatta bir ıztırap ve acı konusu olarak, gerekse onun En-el Hak sözünün işaret ettiği Vahdet-i Vücud düşüncesi ile alakalı olan örnekler arasında sıklıkla bahsedilmektedir. Diğer taraftan, Rıfâ’îyye Tarikâtı Pîri Ahmed er-Rıfai ise Hallâc’ın kötü yönlerini belirtmiş, ve Hallâc’ın sözlerini küfür olarak nitelendirerek onun evliyalığını bile şüpheyle karşılamıştı.[7] Ayrıca, H. 904 / M. 1499’da Sultan Hüseyin Baykara tarafından vezirliğe getirilen Emîr Kemal’ed-Dîn Hüseynî, hazırladığı Mecâlis’ûl-Uşşâk adlı eserin bir bölümünü Hallâc’a ayırmıştı. Mezarı, Bağdad’ın batısında, Ma’ruf Kerhi’nin şehitliğinin olduğunu yerin yanındadır.[8]

Hurûfî İnancı

Miftahʾul-Gayb'ın yazarı Gül Baba, Kur'ân-ı Kerîm'in Bâtınî tefsiri konusunda bir Hurufi Üstadı idi, ve daha sonra türbesi önemli bir Ziyaret/Hac yeri oldu.
Seyâhatnâme yazarı Evliya Çelebi'nin naklettiğine göre, Gül Baba'nın Macaristan-Budapeşte'de kılınan Cenaze namazına 200,000 den fazla Müslüman katılmıştı.
Kur'ân-ı Kerîm'den alınma birçok "ÂyetMûkattâ'at" tabudunun üzerinde bulunan örtüye dokunmuştur.
Gül Baba Macaristan'ın fethi üzerine Kanuni Sultan Süleyman tarafından Budapeşte Velîsi ilân edildi.
Üstteki resimde İslam hat sanatı ile türbesinin duvarlarına çiniler üzerine simetrik olarak yazılan "Lâ-İlâhe-illâʾl-Lâh" (sağ tarafta) ve "Muhammedû'n-Rasulû'l-Lâh" (sol tarafta).
Gül Baba Türbesi'nin avlusu.

Hurûfîler”, Kur'an-ı Kerîm üzerinde çok zaman harcamışlardır. İslâm’ın resmî sınırlarının dışına çıkmamış görünmek maksadıyla, mûhkemâtı(sağlamlaştırılmış) müteşâbihâtın(mecazi) yerine müteşâbihâtı da mûhkemâtın yerine koymak suretiyle pek çok hurûf (harflerin yerlerini değiştirme, anlam verme) ve hesaplamalar yaparak çeşitli manalaştırma şekilleri oluşturmuşlardır. Hurûf hakındaki yorumlar Bâtın’îyye’ye göre:

  • İnsan yüzündeki hatlar ile harflerin şekli arasında bazı bağlantıların bulunduğu inancı vardır. İnsan vücudundaki her uzuv bir harfe karşılık gelmektedir. Ayrıca, her uzuv kâinattaki bir tecellînin misalidir. Örneğin, Cesetsiz ruh olmadığı gibi harfsiz de anlam yoktur. Hurûfât ise mânaların cesedidir.
  • Arş, zeka ve ruhun yansıdığı cephedir. Cennet, Cehennem, Sırat, Arafat, yer gök, cin, melek ve benzeri her şey de karşılığı olan tek bir harf ile temsil edilir.
  • Hurûfîliğin kuramına göre insan gözünün biri Cebrail diğeri de Azrail’dir. Cebrail Ali’yi, Azrail’de Muhammed’i temsil etmektedir. Âdem’in yüzü Vech’ûl-Lâh(Allah'ın yüzü)’tır. “Kâb-ı Kavseyn” ise insanın iki kaşıdır.
  • Bu ilişkilerden anlam çıkarmak için bazı hesap ve manalaştırmalar yapılmaktadır. Örneğin, Kur'an-ı Kerîm’de ne kadar “Fadl’Allah” ve “Fazıl” kelimesi varsa hepsi de beklenen Mehdi olan Fadl’Allah Yezdânî’ye işarettir.[2]
  • Nübüvvet(Peygamberlik) yirmi sekiz Huruf-ı Mukattaa’dır. Bu nedenle de ümmîdir. “Hurûfîler” bu yirmi sekiz Arap harfine “Kelime-i Muhammedî adını verirler. Kur'an-ı Kerîm Velâyet’in Dûnun’undan olan Nübüvvet’e özgü olarak yirmi sekiz harf ile indirilmiştir. Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’nin bu harflere eklediği dört harf “g”, “j”, “ç”, “p” ile birlikte oluşan otuz iki harfe ise “Kelime-i Âdemîyye adını verirler. Böylece “Veli” de tam otuz iki harfe ulaşmış olur.
  • Esrâr-ı Hurûf’u bilenler “Zümre-i Nâciye” olarak adlandırılan seçkinleri oluştururlar. Bu sınıfa dahil olamayanlar ise hüsranda kalmış olanlardır.
  • Kur'an-ı Kerîm iki kısımdan oluşmuştur. Birinci kısım gizem ve anlam içeren mûhkemâttır. İkincisinde ise dört harften ibaret olan Velâyet te onun içine dahildir. Kur'an-ı Kerîm, mûhkemât, ve sûrelerin başında anlamları bilinmeyen “Elîf-Lâm-Mîm”, “Elîf-Lâm-Mîm-Sâd”, “Elîf-Lâm-Râ”, “Elîf-Lâm-Mîm-Râ”, “Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd”, “Tâ-Hâ”, “Tâ-Sîn-Mîm”, “Tâ-Sîn – Bunlar sana Kur'an’ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.”,[6][9] “Yâ-Sîn”, “Sâd – Bu öğütle dolu Kur'an’a bak!”, “Hâ-Mîm”, “Ayn-Sîn-Kâf”, “Kâf – Şanlı Kur'an’a andolsun!”, “Nûn – Kaleme, ve kalem ehlinin satıra dizdiklerine ve dizecekleri Hakk’îy-Çün!” gibi ya sadece harflerden oluşan ya da başlarında tek harf içeren müteşâbih diye nitelendirilen ayetlerden oluşmaktadır. (Hurûfîler bu noktada anlaşılması güç birtakım hesaplar yapmak suretiyle her şeyin anlamını değiştirerek başka bir hale getirirler). [10]
  • Bu yukarıda sıralanan ve Kur'an’daki yirmi dokuz sûrenin başında yer alan on dört soyut kelime “Kelâm-ı Mahfûz” niteliğinde olup Hurûfîliğe göre Bâtınî anlamlara aittir. Örneğin, “Ayn-Ali/İlîm”, “Mîm-Muhammed”, “Nûn-Nokta”, “Kâf-Hakk/Allah”, “Hı-Hızır”, “Sîn-Arş/28”, “Sâd-Salât”, “Lâm-Levh” demektir.
  • Ebced hesabından başka, bir de “Hesâb-ı Cümeli” vardır. Bu hesapta her harf yalnız bir adede karşılık gelir. Daha ayrıntılı Hurûfî hesap sistemleriyse “Hesâb-ı Tafsili” ve “Cümel-i Kebîr” olarak adlandırılır.

İslâm’ın zâhir hükümleri Hurûfîler’in gözünde hiçbir değer ifade etmez. Irak Nebtî ve Kermâtîleri ile Suriye Nusayrîleri ve İran Şîʿa-i Bâtın’îyye’si ve bilumum Dürzîler bu hususta bir benzerlik göstermektedirler.[10]

Noktacılık

Fadl’ûl-Lâh Yezdânî’nin vefatından sonra müridi “Ubeyd’ûl-Lâh Mahmud” aynen Bâtın’îyye gibi İbâh’îyyûn olan “Nokta” mezhebini ortaya çıkardı. Ubeyd’ûl-Lâh’a göre birçok noktanın birleşmesiyle meydana gelen harfler, anlamsız birer gölge olup esas olan noktadır. İmâm Zeyn el-Âb-ı Dîn’nin “En-Noktat’ûl-İlm’ûn” sözünün işaret ettiği varsayılan harflerin vücutları mutlaka nokta ile var olur. Hatta, “Vücûd-û Mutllâk” derecesine işaret etmek amacıyla İbranîler’in Kabalâ’sının ikinci kitabı olan Zohar da, Tevrat’ta nakledilmek üzere İbrânî alfabesinin en küçük harfi olan “Yu-Jode” yani “Lâfz” ile tabir edilmektedir.[11][12][13]

Cabbalisme

Yahudi Cabbalisme’i Mukaddes Kitap’ın biri zahirî ve öteki bâtınî iki ayrı mânasının bulunduğu esâsından yola çıkar. Bâtınî mânası kelimeler ve harflerin derin mânasıdır ki, bunun herkes tarafından anlaşılması mümkün değildir. Hurûfîlik’te kullanılan “Kelâm-ı Mâhfûz” (logos endiathetos) ve “Kelâm-ı Melfûz” (logos prophorikos) ayrımı bu yöntemden gelmektedir. Kabalizm etkileri tasavvufa ilk defa Hâkim Tırmızî aracılığıyla girdi. “Sabiî Akımları ve Harraf Mektebi” aracılığıyla Fârâbî’nin de haberdar olduğu bu “Kabalizm akımı” İhvân’ûs-Safa Risaleleri üzerinde bir hayli etkili olmuştur. Fakat “Bâtınîler”, “Hurûfîler”, “Nôktâvîler” ve bu vesileyle de “Bektâşîler” üzerindeki tesirleri çok daha fazla olmuştur.

Yahudilik ve Hurûfîlik

Hurûfîlik mesleği, Yahudilerin Kabal ve “Neveflâtunî” inançlarıyla, yorumlama ve üstü kapalı şekilde belirtme temeli üzerine inşa edilmiş bir karışım demekti. YahudilerinKabalâ Mezhebi” ile ortaklık arzeden Hurûfî talimatının en önemli ana kaynağı İbrahim peygambere ait bir konuşmada aşağıda ana hatları verildiği şekliyle şöyle açıklanmaktadır:

  • Sifr’in nakline göre bütün kâinat Kelâm’ûl-Lâh’ın suret ve timsalidir. Kelâm ise İbranî alfebesinde mevcut olan “yirmi iki” harften müteşekkildir.
  • Munzâm olan “On” kadar “Aded-î Asliye” ile birlikte toplamı “otuz iki” eder. Allah bütün âlemleri bu otuz iki harf ve adetten yaratmıştır.

Dolayısıyla yaratılışın sırrını anlayabilmek için bu yirmi iki harf ile on kadar adedin Esrar ve Havass’ına dikkat etmek gereklidir. Bu harflerin içerdiği önem ise aşağıdaki şu sözlere dikkat etmek suretiyle anlaşılabilir:

Sufîlik ve Hurûfîlik

Çoğu sufîlerin, harflerin çeşitli şekillerine ilişkilendirilen sırlarla ilgili tefsirleri “Hurûfîlik” gibi karıncalı inançların ortaya çıkmasına yönelik teşvikçi yollar açmıştır. Hurûfî Mezhebi ile ilgili olan bazı herkesin anlayamayacağı sözlerin, kendisini mutasavvıf olarak tanıtan şairlerin, hemen hemen büyük bir kısmı tarafından kabul gördüğünden yazmış oldukları eserler, hurûfâta dair pek çok işaretle doludur. Sufî Edebiyatının meşhur şâirlerinden olan ve Hurûfîliğe bağlanmayanların bile harflerin ve kelimelerin işaretlerinin anlamlarına değinen birçok şiirleri mevcuttur. Hatta Muhy’id-Dîn İbn Arabî’nin Şecere-i Numânîyye’si, Şerâf’ed-Dîn Ahmed Bunî’nin Esrâr-ı Hurûf’u ve bu konuda daha birçok âlimlerin sınıflandırmalarından anlaşıldığına göre, inanç yönünden kendilerinden asla şüphe edilmesi mümkün bile olmayan bazı meşhur mutasavvıfların bile eserlerinde harflerle ilgili gizemli ifadeler kullanmaktan kendilerini alamadıkları görülmektedir.

Mezhep yönünden Hurûfî olan mutasavvıfanın divanları titizlikle incelenirse bunların içeriklerinde hurûfa sırlar gösteren birçok şiirleri de kapsadıkları anlaşılır. Gerek İran’da ve gerekse Anadolu’da yaşayan Hurûfîler arasında “Üsküdarlı Hâşım Baba” gibi şairler ortaya koydukları eserler aracılığıyla bu mezhebin etrafa yayılması ve yüceltilmesi için bir hayli hizmet etmişlerdir. Hatta Noktacılığın etkisi altında kaldığı anlaşılan meşhur sûfîlerden “Seyyid Ali’ûl-Hemedanî” bile, Vücûd-û Mutllâk’ı “nokta” deyimiyle anılmaktadır.[15]

Hurûfîliğin Bektâşîlik üzerindeki etkileri

Anadolu’da 13. Asıra damgasını vuran Babâîlik hareketinin devamı niteliğinde olan ve İran Râfizîliği’nin yayılmasına hizmet eden en büyük tarikat, 14. Asrın sonlarında ortaya çıkan Şiîliğin Hurûfîlik mezhebinin şiddetli etkileri altında faaliyetlerini sürdüren Bektâşî Tarikâtı olmuştu.[16][17]

Hurûfîler’in Hacı Bektâş dervişleri arasına sızması

Bektâşîlik ve Kızılbaşlık’ta kendisine İsmet (Günahsız) sıfatı atfedilen Ali[18] tasviri; İslam peygamberi Muhammed’den sonra İslâmiyet’i kabul eden ilk erkek olarak resmedilmiş.

H. 796 / M. 1394 yılında Hurûfîlik akımının kurucusu “Fadl’Allah Yezdânî” idam edilince[2] başta damadı[19] “Ali’ûl-A’lâ” olmak üzere Hurûfîler’in çoğu Kırşehir’deki Hacı Bektâş Dergâhı’na sığındılar. Böylece Hurûfîliği Kırşehir’de Hacı Bektâş Tekkesi’nin yoldaşları arasında Hünkâr’ın talimatı diyerek yaymaya başladılar. H. 822 / M. 1419 yılında vefat eden ve kendisini Hacı Bektâş’ın halifesi olarak tanıtan “Ali’ûl-A’lâ”[19] adındaki bu Hurûfî-Babasının bütün talimatı günümüzdeki Bektâşî inanışlarıyle tam bir birleşme göstermektedir.[19] Aynı zamanda bu tarikata, “Âşık” adı verilen, ellerinde saz ve koltuklarında şarap tulumbaları taşıyan kişileri getirenler de Hurûfîler’dir.[11][12]

Hurûfî – Bektâşîliğin imâni kimliği

Bütün “Şîʿa-i Bâtın’îyye” kollarında olduğu gibi Bektâşîler de kendi içlerinde mürid, baba, dede baba gibi ayrı ayrı rütbelere hâiz bazı basamak ve makamlara bölünmüşlerdir. Çeşitli din ve inanışların serpilmiş tohumlarından pek çok örnekler içerdiği gibi, bir ucu Hint felsefesine dayanan tenasüh ve hulûle inanmak ve tüm canlı mahlûkâta karşı aşırı saygı duyguları beslemek Bektâşîliğin ana ilkeleri arasında yer alır. Bektâşî İlâhiyâtı Vahdet-i Vücudun neff-i vücuda kadar vardığı gibi Hristiyanlık ile de ortak tarafları mevcuttur. İslâmiyet’in ruhbaniyet ve keşişliğe şiddetle karşı çıkmasına karşın Bektâşîler de tam aksine evlenmenin aleyhine tavır alır ve alâmeti tecrit olarak da Balım Sultan türbesinin eşiğinde, kulakları doldurarak küpe takmak en yüksek Tevellâ ve Teberra’yı ifade eder.[20][21]

Balkan ve Arnavut Bektâşîliği

Osmanlı İmparatorluğu devrinde Yanya’ya, daha sonradan Manastır Vilâyeti’ne bağlı olan Avlonya kasabası Anadolu’daki Hacı Bektâş Ocağı’nın Dedebabalarının çoğunu yetiştirmekteydi. Bütün din ve mezheplere kendi kapısını açmış olan Bektâşîlik, İslâmîyet’in resmî inancını tanımayan çeşitli din ve inanç mensuplarını da kendi sınırları içerisine almakta hiçbir sakınca görmemiştir. Geçmişte “Türkiye Bektâşîleri” arasında Katolik ve Ortadoksluk gibi Hristiyan dininin mezheplerinden olan Rum ve Ermenilere mensup Canlar, Babalar, Dedebabalar ve hatta zâviye yöneten Hristiyan Bektaşiler’e sıkça rastlanmaktaydı. Anadolu’nun vaktiyle İslâm dinine girmemiş olan “Türk Hristiyanları” arasında da pek çok Bektaşi vardı. Avrupa’daki Bektâşîliğin en çok geliştiği bu çevrelerde İslâmiyet duyguları pek zayıf ve gevşek olduğu gibi, yaşamış oldukları Hristiyan bölgelerinde de mevcut olan İslam dışı batıl inançların çoğunu paylaşmaktadırlar. Toska Arnavutları’nın önemli bir kesimi mezheben Câferiyye Şiîliği’nden olup tarikâten ise Bektaşi’dirler.[22]

Hurûfî – Bektâşîliğin “Bâtınîler” ile ortak yanları

Bektâşîliğin bütün silsilesi Bedr’îyye, Kalender’îyye, ve diğer “Şîʿa-i Bâtın’îyye” mezhepleriyle ortak bir cephe arz etmektedir. Fadl’Allah Hurûfî’nin Bektâşî öğretisi içine yerleştirmeyi başardığı kuralların hâkim olduğu yörelerde, zamanında Şeyh Halife ve Hasan Cevrî’nin müridleriyle diğer Şiî-Babalar tarafından serpiştirilmiş birçok itikatler mevcuttu. “Bektaşilik TarikatıHurûfî etkilerine maruz kaldıktan sonra, Hurûfîliğin inanış ve kuramları hakkındaki esasları içeren Fadl’Allah Yezdânî’nin Câvidannâme’si,[23][24][25] Şeyh Sâfî’nin Hakikâtnâme’si, Ali’ûl-A’lâ’nın Mâhşernâme’si,[26] Emîr Gıyâs’ed-Dîn’in İstivânâme’si,[27] Frişte Oğlu’nun Ahiretnâme’si ve yine bu konuda yazılmış olan Aşıknâme, Hidâyetnâme, Mukaddeme’t-ûl-Hâkayık, Muharremnâme-i Seyyid İshâk, Nihâyetnâme, Tûrabnâme, Miftâh’ûl-Gayb, Tuhfet’ûl-Uşşak, Risâle-i Nokta, Risâle-i Hurûf, Risâle-i Fazl’ûl-Lah, ve Viran Abdal risalesi[28][29] gibi eserler Bektâşî canlarının üstatları tarafından saygı ile eller üstünde tutulmaktadır.

“Alâ Zikrihi’s-Selâm Hasan Sâni” ve Elemût Bâtınîleri tarafından İslâmî ibâdetlerin ortadan kaldırılması

Hicrî 559 yılının Ramazan Ayı’nın On Yedinci günü 8 Ağustos 1164 tarihinde “Kıyâm-ı Kıyâmet” adıyla anılan günde “Alâ Zikrihi’s-Selâm Hasan Sâni Elemût Kalesi’nde yapılan büyük toplantıda bütün dini tekliflerin tamamiyle ortadan kaldırdığını ilan etti. Verdiği demeçte: “Ben İmâm-ı Zamân’ım, emir ve neyh’e ait ne kadar tekâlif mevcutsa hepsini lağvettim. Halk Bâtınen hüdâya merbut kalmalı, Zâhirde ise tamamen hürdür.”[30] Kur'an-ı Kerîm’de anlaşılan mâna zâhirî değil bâtınîdir. Böylece, “Bâtınîler” bütün dini yol gösterimleri ve hatta toplumsal yükümlülükleri bile istinasız kaldırıp atmışlardır.[31] Bu konudaki “Melâhide-i Bâtın’îyye” inancı, bütün “HurûfiBektaşiler” tarafından da aynen paylaşılmaktadır. Hurûfîlik’te ise sadece haftada iki rek’at Cuma Namazı farzı kabul edildikten sonra, geri kalan diğer ibadet hükümlerinin tamamı ve bütün İslâmî mevzuatlar geçersiz kılınmıştır.[32]

“Fahr’ed-Dîn-i Acemî” ve Hurûfî-Bâtınîler’in Edirne’de ateşe atılmaları

Hurûfîler, 9.Hicrî / 15. Miladi yüzyılda çok sıkı bir kovuşturmaya maruz kaldılar. Osmanlı sınırları içerisine İran’dan, Hindistan’dan ve Türkistan’dan bazı tuhaf dinsel inanç taşıyan dervişlerin girmesi üzerine, hükümet bu garip kılıklı yabancılar aleyhinde soruşturma başlatmak zorunda kalmıştı. Çelebi Mehmed ve Sultân Koca Murad Sâni devirlerinde süregelen bâtınî aşılamanın tortuları, bu yüzyılda tekrar hareketlenmeye başlamışlardı. “Şekayık” yazarı İbn-i Hallikân’nın aktardığına göre “Fahr’ed-Dîn-i Acemî” küfür ve Kur'an'ın koyduğu kurallara karşı gelme suçlamasıyla Edirne’de canlı canlı yakılarak ölüme mahkum olan Hurûfîler’in ateşlerini tutuşturmaya çalışırken bu arada kendi sakalını da dağlamıştı.[33]

Bektâşî inancının oluşum sürecinde geçirdiği evreler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Melamilik
 
Çoktanrıcılık
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İslam
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Budizm
 
 
Hinduizm
 
Tengricilik
 
 
 
Hariciler
 
 
 
 
Şiilik
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sünnilik[34]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Animizm
 
Şamanizm
 
Totemizm
 
 
Bâtın’îyye
 
 
İmamiye (Şiilik öğretisi)
 
 
Galiyye
 
 
 
Hanefî
 
Malikî
 
 
Şâfiî
 
Hanbelî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kalender’îyye
 
 
Ebu'l Vefa el-Bağdadi
 
Meymûn el-Kaddâh
 
 
İsmâ‘îl’îyye
 
 
İsnâ‘aşer’îyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Arslan`Baba
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Baba İlyas[35]
 
Nizari fıkhı
 
Yedicilik
 
 
Zeyd’îyye
 
 
Sebe’îyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hemedânî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Babailik[35]
 
Sabbah’îyye
 
Mustâ‘lîyye
 
 
El-Dâ’î Kebîr
 
 
Hattâbiyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yesev’îyye
 
 
Alamut Kalesi
 
 
Türkistan Aleviliği
 
Nâsır-ı Hûsrev
 
 
On İki İmâmlar[36]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alevilik
 
 
 
Alavîler
 
En-Nâsır Li-Dîn-il’Lâh
 
 
Safevî Tarikâtı
 
Keysân’îyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kutb’ûd-Dîn
 
 
Safev’îyye
 
İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)
 
Safevî Devleti
 
I. İsmail
 
Mûslim’îyye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kızılbaş[37]
 
Babekiyye
 
Hurremiyye
 
El-Mukanna
 
Sinbâd
 
 
 
Hurûfilik[38]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hacı Bektâş
 
 
 
 
Kul Himmet
 
Pir Sultan Abdal
 
Gül Baba
 
BalımʿSultan
 
 
İmadeddin Nesimî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bektaşi inancı[39]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hâce Ahmed-i Yesevî
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 


Kaynakça

  1. Glasse, Cyril, The New Encyclopeida of Islam, Alta Mira Press, (2001), p.164
  2. Encyclopedia Iranica, ASTARĀBĀDĪ, FAŻLALLĀH 17 Mayıs 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (İngilizce)
  3. Keşf’ûz Zû-Nûn, Cilt 1, Sayfa 401.
  4. İbn-i Hacer, Enbe’ül-Gumur. [Köprülü Mehmet Paşa Kütüphanesi, No: 1005-1009].
  5. Öztürk, Yaşar Nuri, En-el Hak İsyanı – Hallâc-ı Mansûr (Darağacında Miraç), Cilt 1, ve 2, Yeni Boyut, 2011.
  6. Massignon, Louis, Hallâc-ı Mansûr’un “Kitâb’ût-Tavâsîn” adlı eserinin Farsça’dan tercüme şerhini yapan Zuzbâhan Baklî’nin eseriyle birlikte hazırlattığı tetebbunâmesi.
  7. Ahmed er-Rıfai, Bürhan’ûl-Müeyyed.
  8. İbn-i Tikteka, Kitâb’ûl-Fahri, Sahife 234, Mısır tab’ı.
  9. Öztürk, Yaşar Nuri, En-el Hak İsyanı – Hallâc-ı Mansûr (Darağacında Miraç), Cilt 2, Sahife 187, Yeni Boyut, 2011. (Sırf bu âyetin izâhatı için Hallâc-ı Mansûr tarafından yazılan “Tâvasîn” adlı meşhur eserin tercümesi mevcûttur.)
  10. Balcıoğlu, Tahir Harimi, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları – Anadolu Şiîliğinin çok mühim iki cephesi: Hurûfîliğin esâs âkaidi, Sayfa 198, Kanaat Kitabevi, 1940.
  11. Hoca İshak Efendi, Kâşif’ül-Esrâr.
  12. Clement Huart, Gibb Külliyatı, Cilt 9.
  13. Nûr’ûl-Hüdâ.
  14. Mehmet Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, Cilt 1, Sahife 133.
  15. Tahir Harimi, Tarihi Hikmette Sofiyûn.
  16. "HURÛFÎLİK, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 18, sayfa 408-412, 1998". 30 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  17. "BEKTAŞÎLİK, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 5, sayfa 373-379, 1992". 15 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  18. Dabashi, Theology of Discontent, p.463
  19. Encyclopedia Iranica, ʿALĪ AL-AʿLĀ 17 Mayıs 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (İngilizce)
  20. Balcıoğlu, Tahir Harimi, Mezhep Cereyanları – Anadolu Şiîliğinin çok mühim iki cephesi: Bektâşîlik meratibi ve i’tikadî hüviyeti, Sayfa 191, Ahmet Sait Matbaası, 1940.
  21. Encyclopedia Iranica, HORUFISM 17 Mayıs 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (İngilizce)
  22. Profesör Hasluk, Bektaşi Tetkikleri – İngilizce’den mütercimi: Ragıp Hulûsi,, Sayfa 53.
  23. "CÂVİDÂNNÂME, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 7, sayfa 173, 1993". 30 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  24. Encyclopedia Iranica, JĀVDĀN-NĀMA 17 Mayıs 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (İngilizce)
  25. "FAZLULLAH-ı HURÛFÎ, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 12, sayfa 277-279, 1995". 30 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  26. "ALİ el-A'LÂ, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 2, sayfa 381, 1989". 30 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  27. "EMÎR GIYÂSEDDİN, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 11, sayfa 130-131, 1995". 30 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  28. [Bu risalelerin önemli bir bölümü Gibb koleksiyonunda “Clement Huart” tarafından yayınlanmış ve “Rıza Tevfik” tarafından bir Mukaddime yazılmıştır.]
  29. "VİRÂNÎ, TDV İslâm Ansiklopedisi, cild 43, sayfa 109-110, 2013". 30 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ağustos 2019.
  30. Tahir Harimi, Naklî İlimler Tarihi – İran Bâtınîleri.
  31. Ebû Reyhan Birunî, El’âsar ül-Bakîyye. [Bâyezid Umumî Kütüphanesi, el yazması nüsha].
  32. Balcıoğlu, Tahir Harimi, Mezhep Cereyanları – Hurûfîliğin esas âkaidi, Sayfa 199, Ahmet Sait Matbaası, 1940.
  33. İbn-i Hallikân Kenârî, Şekayık.
  34. Balcıoğlu, Tahir Harimî, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları, (Mukaddime ve Notlar: Hilmi Ziya Ülken), Ahmet Sait tab'ı, 271 sayfa, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1940.
  35. Ocak, Ahmet Yaşar XII yüzyılda Anadolu'da Babâîler İsyânı, sahife 83-89, İstanbul, 1980.
  36. TDV, İslâm Ansiklopedisi, Cilt 4, Sahife 373-374, İstanbul, 1991.
  37. Araştırmacı, yazar ve tarikât uzmanı Abdülbaki Gölpınarlı'ya göre ise "Kızılbaş" Hurremiyye'in ruhânî torunlarndan başka bir şey değillerdi. (Kaynak: Roger M. Savory, Encyclopaedia of Islam, "Kizil-Bash", Online Edition 2005)
  38. Balcıoğlu, Tahir Harimî, Türk Tarihinde Mezhep Cereyanları – Anadolu Şiilikliğinin çok mühim iki cephesi: Hurûfîliğin esâs âkaidi, Sayfa 198, Kanaat Kitabevi, 1940.
  39. Aleviliğin tanınmış araştırmacılarından Ahmet Yaşar Ocak'a göre ise "Bektâşîler" Türk toplumlarındaki Semen’îyye i'tikadının İslamî bir cilâ altında yeniden ortaya çıkmasından başka bir şey değillerdi. (Kaynak: Ocak, Ahmet Yaşar XII yüzyılda Anadolu'da Babâîler İsyânı, sahife 83-89, İstanbul, 1980.)
This article is issued from Wikipedia. The text is licensed under Creative Commons - Attribution - Sharealike. Additional terms may apply for the media files.