Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Büyük Selçuklu İmparatorluğu (Farsça: آل سلجوق), Orta Çağ'da Oğuz Türklerinin Kınık boyu tarafından kurulan Türk-İran kültürüne[10] dayalı Sünni Müslüman bir imparatorluk.[11] Selçuklular Hindukuş Dağları'ndan Batı Anadolu'ya ve Orta Asya'dan Basra Körfezi'ne kadar uzanan geniş bir alanı kontrol ettiler. Aral Gölü yakınında güç kazandıktan sonra ilk olarak Horasan'ı ele geçiren Selçuklular, buradan İran içlerine doğru ilerledi ve ardından Anadolu'daki şehirleri kontrol altına aldı.
Selçuklular | |||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1037-1157 | |||||||||||||||||||||||||
Bayrak
Arma
| |||||||||||||||||||||||||
| |||||||||||||||||||||||||
Başkent |
Nişabur (1037–1043) Rey (1043–1051) İsfahan (1051–1157) | ||||||||||||||||||||||||
Yaygın diller | |||||||||||||||||||||||||
Hükûmet | Monarşi | ||||||||||||||||||||||||
Sultan | |||||||||||||||||||||||||
• 1037–1063 | I. Tuğrul (ilk) | ||||||||||||||||||||||||
• 1117/1118–1157 | Ahmet Sencer (son) | ||||||||||||||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||||||||||||||
• Kuruluşu | 1037 | ||||||||||||||||||||||||
• Tuğrul Bey'in devlet sistemini oluşturması | 1037 | ||||||||||||||||||||||||
1040 | |||||||||||||||||||||||||
1071 | |||||||||||||||||||||||||
1095-99 | |||||||||||||||||||||||||
• Dağılışı | 1157 | ||||||||||||||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||||||||||||||
• Toplam | 3.900.000 km2 (1.500.000 sq mi) | ||||||||||||||||||||||||
|
Türk tarihi |
İlk Çağ
Orta Çağ
Yeni Çağ
Yakın Çağ
|
İran tarihi dizisinin bir parçası |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İlgili maddeler
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Zaman çizelgesi İran portali | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Tuğrul Bey (1016–63) tarafından 1037'de kuruldu. Tuğrul'u büyüten dedesi ve Oğuz Yabgu Devleti'nde yüksek makam sahibi olan Selçuk Bey, adını hem ülkeyi yöneten hanedana hem de imparatorluğa verdi. Devlet kurulduktan kısa süre sonra İslam dünyasının merkezi otoriteden yoksun parçalanmış siyasi haritasını birleştirdi ve daha sonra Haçlı Seferlerinin birinci ve ikincisinde kilit rol oynadı. Dili ve kültürüyle yoğun bir şekilde İranlılaşan Selçuklular,[12][13][14] Türk-İran geleneğinde büyük bir gelişme sağladı[15] ve İran kültürünü Anadolu'ya taşıdı.[16][17] Türk boylarının ele geçirilen yerlerde devlet otoritesini artırmak gibi siyasi amaçlar doğrultusunda devlet yöneticileri tarafından ülkenin kuzeybatısına yerleştirilmesi ile bu bölgelerde Türkleştirme süreci başladı.[18]
Kuruluş
Kınık boyu, Orta Asya'daki Oğuz boylarından biriydi. Bu boyun, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun çekirdeğini oluşturan boy olduğu konusunda tarihçiler ittifak halinde olmalarına rağmen bu konu hakkında net bir kanıt yoktur. Devlete ve hanedana adını veren Selçuk Bey'in bilinen en eski atası babası Dukak'dır. Dukak Yengikent Oğuz Yabguluğu'nda subaşı (ordu/birlik komutanı) olarak görev yapmış ve daha sonra adı kaynaklarda “Salcuk”, “Salçuk”, ”Selcük”, “Selçuk”, “Sarçuk” gibi farklı şekillerde yazılan oğlu Selçuk bu göreve gelmiştir. Selçuk Bey’in torunlarının kurduğu devlet devrin kaynakları tarafından, onun adına nisbetle Selçukiyyan, Selaçıka, Al-i Selçuk (Selçuklu ailesi) olarak verilir. Oğuz Yabgularının Hazar Kağanlığı veya Karahanlılar’a bağlı oldukları ileri sürülür. Oğuzların Karahanlılar ile bazen mücadele bazen de ittifak halinde bulundukları ve onlara paralı asker olarak hizmet ettikleri tespit edilmiştir. Selçuk Bey’in oğullarına Mikail, İsrail, Musa, Yusuf gibi isimler vermesi nedeniyle de Hazarlara bağlı olduğu ve Musevi olduğu ileri sürülmektedir.[19]
10. yüzyılın ikinci yarısında, Kıtaylar Moğolistan’dan çıkartılınca Kıpçak boy birliği dağıldı ve Oğuzlar kuzey komşuları olan Türk boylarının birleşmesi ve göçleri sebebiyle ciddi baskıya maruz kaldılar. Bu da Yabguların otorite ve güçlerini etkilemeye başladı. Bu etki ve belki de bazı kaynaklarda belirtilen Selçuk Bey'in iktidar mücadelesine girdiği Yabgu karşısında başarılı olamaması sonucu (tahminen 960~985) Selçuk Bey boyu ile beraber Maveraünnehir yönüne göç ettiler ve yine bir Yabgu'ya bağlı Cend'e yerleştiler. Bu bölge o sıralarda özellikle Samaniler tarafından yoğun biçimde islam propogandası uygulanan bir bölgeydi ve Selçuk Bey de ailesi ile İslamiyeti seçti. İslamiyeti seçmesinden kısa süre sonra etrafındakiler ve özellikle silahlı Oğuzlar onun önderliğinde topladılar. Bu göçebe topluluk Karahanlılara ve Samanîlere savaşlarda asker vererek karşılığında geniş otlaklar elde etti ve Samanîler Devleti'nin yönetiminde söz sahibi oldu. Samanîler Devleti yıkılınca Selçuk Bey, Müslüman halkıyla birlikte Horasan bölgesine yerleşti. Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha da güneye indiler.
Selçuk Bey'in oğlu Arslan Bey'in yönetiminde, Karahanlıları ve Gaznelileri endişelendirecek kadar güçlendiler. Arslan Bey'in Gaznelilerce tutuklanması ve 1032'de ölmesinden sonra, Selçuk Bey'in torunları Tuğrul Bey ve Çağrı Bey bağımsızlıklarını elde etmeye giriştiler. Selçukluların teşkilatlı devlet düzenine girmesi bu dönemde oldu. Devletin ilk yöneticisi Tuğrul Bey'di. Selçuklular 1035'te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan içlerine doğru ilerlediler. 1037'de de, bugünkü Türkmenistan’da yer alan Merv kentini ele geçirdiler. 1038'de Gaznelileri ikinci kez yendiler ve Nişabur kentine girerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Tuğrul Bey sultan sanıyla hükümdar ilan edildi ve Büyük Selçuklu Devleti de böylece kurulmuş oldu.
Ordu
Devletin temeli olan ordu, hassa ordusu ve tımarlı sipahilerden meydana geliyordu. Sarayda özel olarak yetiştirilip doğrudan sultana bağlı olan Gulamân-ı Saray askerleri çeşitli milletlerden seçilirdi. Bunlar senede dört defa maaş alırlardı. Selçuklular, askerî iktalar sayesinde maaş ödemeden bir orduyu beslemiş, mühim bir Türkmen nüfusunu toprağa ve devlete bağlayarak iskân etmişti. Bu sayede üretimin artmasını, halk ile hükûmet arasında yeni askerî ve idari bir kadronun kurulmasını temin etmişti. Bin süvariden fazla asker besleyen ikta sahipleri vardı. Büyük Selçuklularda ordu mevcudu 400.000’e kadar çıktı. Bunun 46.000’i merkezde, geri kalanı devletin diğer bölgelerine dağılmış durumdaydı. İkta sistemiyle ülke menfaatlerini ahenkleştirip kudretli askerî ve idari teşkilata sahip oldular. Aynı sistem Osmanlıları da etkiledi. Halk arasından Haşer denilen ücretli askerler de alınırdı. Ayrıca gönüllü Gâziyân ve çeşitli askerî sınıflar da vardı.[20]
Hassa ordusu
Hassa ordusu melik, vali, vezir ve diğer yüksek rütbeli devlet memurlarının emri altında, her an harekete hazır askerler olup maaş alan ordu mensuplarıdır.
Sipahiler
Tımarlı Sipahiler, süvari kuvvetlerinden oluşan sipahi ordusu mensuplarından her biri, ülkenin çeşitli bölgelerinde kendilerine tahsis edilen toprakların (ikta=dirlik) gelirlerinden geçimlerini sağlıyordu.
Tarihi
Dandanakan’ın muzaffer başkumandanlarından Çağrı Bey, zafer sonrasında verilen toy yâni büyük ziyafette üstün idarecilik vasfı ve keskin siyâsî zekâsını takdir ettiği kardeşi Tuğrul Bey’i Büyük Selçuklu Devleti Sultânı îlân etti. Merv başşehir yapıldı. Toplanan kurultayda feth edilecek yerlerle idareciler tespit edildi. Ceyhun ile Gazne arasındaki bölge Çağrı Bey’e, Bust-Sistan havalisi Mûsâ Yabgu’ya, Nişâbur’dan îtibâren bütün batı bölgeleri Tuğrul Bey’e verildi. Çağrı Bey’in oğlu Yâkutî ile İbrahim Yınal, batı cephesinde vazife aldılar. Hanedandan Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış, Gürcan ve Damgan’a, Çağrı Bey’in oğlu Kara Arslan Kavurd ise, Kirman havalisine tâyin olundular. Vazife taksiminin ardından kısa zamanda; kuzeyde Hârezm dâhil, Mâverâünnehr, Sistân, Mekrân bölgesi, Kirman ve civarı, Hürmüz Emirliği hattâ Arabistan Yarımadası’nda Umman ve dolayları ile Gürcan, Bâdgis, Huttalân tamamen zabt edildi. Tuğrul Bey, Taberistân, Kazvin, Dehistân, İsfehan, Nihâvend, Rey ve Şehrezur’u alarak devletin sınırlarını genişletti. 1046’da Gence, 1048’de Erzen, Karaz, Hasankale, Erzurum ve havalisindeki Gürcü, Ermeni ve Bizans orduları mağlûbiyete uğratıldı.
Henüz yeni kurulan devlet kısa zamanda, Büveyhîlerin işgalindeki Bağdâd hâriç, bölgedeki bütün İslâm topraklarına hâkim oldu. Sultan Tuğrul, Büveyhîlerin işgalindeki halifelik merkezi olan Bağdâd’ı kurtarmak için Abbasî halîfesi el-Kâim bi-Emrillah’ın daveti ile 17 Ocak 1055'te Bağdat'a girdi. Halîfenin, âlimlerin ve sünnî müslümanların büyük hüsn-i kabulüyle karşılanan Tuğrul Bey, Büveyhî hükümdarlığını yıkarak Abbasî halifeliğini yeniden ihya etti. İslâm âleminin takdirini kazanıp, büyük iltifatlara kavuştu. Halîfeliğe karşı yapılan Fatımî saldırılarını bertaraf etti. Halîfelik makamına ve Bağdâd şehrine hizmetinden dolayı 25 Ocak 1058’de Tuğrul Bey’e iki altın kılıç kuşatan halîfe, onu; doğunun ve batının hükümdarı îlân etti. Selçuklu sultânının, halîfe tarafından “Dünyâ hakanı” îlân edilmesi, Türklere büyük itibâr kazandırdığı gibi, Alplik ruhunu okşayarak islam dîninin cihâd emrine daha fazla sarılmalarına yol açtı. Aynı sene Tuğrul Bey, tahrikler sebebiyle isyan eden üvey kardeşi İbrahim Yınal’ı cezalandırdı. Çağrı Bey, yetmiş yaşlarında 1060'ta, Tuğrul Bey ise, 1063’de yetmiş yaşında öldü. Tuğrul Bey, devletini sağlam temeller üzeri ne oturtarak, sınırlarını Ceyhun’dan Fırat’a kadar genişletti. Anadolu üzerine yaptırdığı akınlarla, Bizans idaresinde bulunan bölgenin Türk yurdu olması için ilk harcı koydu.
Tuğrul Bey’in oğlu olmadığından, Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan Selçuklu Devleti sultânı oldu. Başa geçer geçmez amcasının veziri Amîd-ül-mülk’ü görevden alarak, yerine Nizâm-ül-mülk’ü tâyin etti. Sultan Alp Arslan, tahta geçmek iddiasında bulunan diğer rakiplerini bertaraf ettikten sonra, batıya yönelerek fetihlere başladı. Kafkaslardan dolaşıp mahallî küçük krallıkları itaati altına aldı. Doğu Anadolu’nun Kuzeydoğu ucundaki meşhûr Ani kalesini 1064'te feth ederek, 16 Ağustos 1064'te Kars’a girdi. Ani, Hristiyan âleminin kutsal yerlerinden biri idi. Bu fetihler İslâm âleminde büyük sevinç kaynağı oldu ve Halîfe Kâim bil-Emrillah, Sultan’a, fetihler babası yâni çok feth eden mânâsına gelen Ebü’l-Feth lakabını verdi. Sultan, 1065 senesi sonlarında doğuya yönelerek Üstyurd ve Mangışlak taraflarına yürüdü. Başarı ile biten seferin sonunda; ticâret yollarını vuran Kıpçak ve Türkmenler itaat altına alındı.
Alp Arslan, 1067 senesinde Kirman melîki olan kardeşi Kavurd’un isyanı ile karşılaştı. Bu isyanı kısa sürede bastırdı (Bkz. Kirman Selçukluları). Öncelikle Müslümanlar arasında birliğin te’minini arzu eden Sultan Alp Arslan, Bahreyn taraflarındaki Karmatî sapıkları ve Önasya’daki Şiî-Fâtımî kalıntılarını temizlemek için harekete geçti. Şiî-Fâtımî sultanının İslâm ülkeleri üzerinden kalkmakta olduğunu gören Mekke şerîfi, Alp Arslan’a itaatini arz ederek, hutbeyi Abbasî halîfesi ve Sultan Alp Arslan adına okumaya başladı. Doğu ve Batıda sistemli bir şekilde yapılan fetih hareketleri; 1067 senesinde Anadolu’da başlatılan yıpratma ve yıldırma akınları, 26 Ağustos 1071’deki Malazgirt muharebesine kadar devam etti. Malazgirt zaferiyle Büyük Selçuklulara kapıları açılan Anadolu, Türkiye Türklerinin istikbâldeki yurdu durumuna girdi. Malazgirt Zaferi sonrasında, Bizans imparatoru Diogenes ile yapılan andlaşma, tahttan indirildiği için tatbik edilemedi. Sultan Alp Arslan, andlaşmanın silah zoruyla tatbikini kumandan ve beylerine emrederek, bütün Anadolu’nun fethini istedi. Selçuklu emrindeki Türkmen boyları, Orta Asya’dan batıya sevk edilerek, Doğu Anadolu’daki Bizans hududuna gönderildi. Selçukluların gaza akınlarına mukavemet edemeyen Bizans kale ve garnizonları Türklerin eline geçti. Türk akınları Marmara Denizi sahillerine kadar uzandı ve fethedilen Anadolu, iskân edildi. Anadolu’nun Türkleşip, İslâmlaşması için gerekli bütün tedbirler alındı. Sultan Alb Arslan, çıktığı Mâverâünnehr seferinde, esir alınan bir kale kumandanı tarafından şehîd edildi. Türk târihinin büyük sultanlarından olan Alp Arslan, enerjisi, disiplini, yiğitliği ve adaleti ile temayüz etmişti (Bkz. Alb Arslan).
Sultan Alp Arslan öldüğünde, devlet toprakları, doğuda Yaşgar’dan, batıda Ege kıyıları ve İstanbul boğazına, kuzeyde Hazar-Aral arasından, güneyde Yemen’e kadar olan bir bölgeye yayılmıştı.
Alp Arslan’ın yerine oğlu ve veliahdı Melikşâh, Büyük Selçuklu Devleti sultânı oldu. Sultanlığını tanımayan amcası Kavurd ile Kerez’de yapılan savaşı kazanan Melikşâh birkaç gün sonra Kavurd’un ölümü ile devet içinda asayişi kısa sürede sağladı. İç işlerini hâlleden Melikşâh, taht mücâdelesinden faydalanarak Selçuklu hududlarına hücûm eden Gazneliler ile Karahanlılara karşı sefere çıktı. Bu sırada Karahanlı Şemsülmülk Nâsır’ın mektubunu aldı ve elçisini kabul etti ise de, hareketinden vazgeçmedi. Tirmiz’i muhasaraya başladı. Emir Savtiğin’in ikmâl yollarını kesmesi, şehrin düşerek Sultan’ın başarıya ulaşmasına ve Şemsülmülk’ün sulhu kabul etmesine sebeb oldu. Gaznelilere karşı, Emîr Gümüştiğin ve Anuştiğin’i gönderdi. Gazneli hükümdarı İbrahim bin Mes’ûd, Melikşâh’ın başarılarının artması üzerine itaate mecbur oldu. Gönderdiği elçilik hey’eti ve hediyelerle iyi münâsebetler te’sis edildi. Sultan’ın kızı Gevher Hâtun’un, Gazneli veliahdı Mes’ûd bin İbrahim ile evlendirilmesi, iki devlet arasında çıkması muhtemel anlaşmazlığı önledi.
Doğu sınırlarını garantiye alan Sultan Melikşâh, babasının vezîri ve kendisinin de hocası olan sapık ve bâtınî akımlara karşı Sünnîliğin müdâfaası için Nizâmiyye medreselerini kurart Tuşlu Nizâm-ül-mülk Hasen’derr vezîrliğe devam etmesini istedi. Bu sayede Selçuklu Devletine ve İslâm dînine çok hizmet etmesine şebeb oldu. Sultan Melikşâh çok hâlim-selîm, affedici, fakat devlet ve millet işlerinde ciddî, müstesna bir şahsiyetti. Devrinde bozkırlardaki Türk boylarını, bütün İran’ı, Arabistan’ı, Suriye ve Filistin’i, idaresi altına aldı. Anadolu’nun fethi üzerinde hassasiyetle durup, babasının vazifelendirdiği amcazadesi Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve Türkmen beylerinden Alb İlig, Artuk Bey, Mansur, Dolat gibi komutanlarla fütuhatı sürdürdü. Selçuklu kumandanları, Bizans’ın Türklere karşı kurduğu ölmezler adlı askerî birlikleri mağlûb etti. Artuk Bey, Bizans kuvvetlerini 1074'te Sapanca çevresinde mağlûb ederek, yüz binden fazla Türk, İzmit’ten Üsküdar’a kadar olan sahaya yerleşti. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, güneydoğu harekâtıyla, Adana dolaylarını feth etmekle meşguldü. Fırat’ı geçerek Çukurova, Maraş, Tarsus, Antep ve Urfa’ya dağılan Ermeni ve ücretli frank askerlerini Antakya’da, Gümüştiğin de Nizip, Âmid ve Urfa civarında Bizans kuvvetlerini mağlûb ettiler. Artuk Bey, Sultan Melikşâh’ın emriyle Doğu harekâtını idare etti. 1074-1077 seneleri arasında Sivas, Tokat, Çorum havalisini, Yeşilırmak ve Kelkit havzalarını ele geçirdi. Artuk Bey’den sonra yerine Danişmend Gazi geçerek, Amasya ve civarını Karadeniz’e kadar aldı. Mengücük Gazi, Şarkî Karahisar, Erzincan ve Divriği havalisini; Ebü’l-Kâsım da, Erzurum ve Çoruh bölgesini fethetti. Orta, Kuzeybatı ve Batı harekâtını Süleyman Şah idare edip, Bizanslılar ile mücâdele ve onların âsî kumandanları ile ittifak yaptı. Bizanslılar, Balkanlar’daki iktidar mücâdelesi ve iç hâdiseler üzerine Selçuklulardan yardım istediler. Yardım talebleri Selçukluların menfaatleri doğrultusunda karşılandı. Süleyman Şah, İznik’e yerleşerek, bu şehri Türkiye Selçukluları Devleti’nin merkezi yaptı. Selçuklular, Anadolu’da sahil şehirleri dışında Toroslar ve Çukurova’dan Üsküdar’a kadar bütün bölgeye yerleştiler. Bu durum karşısında Avrupalılar Çin’e elçilik hey’eti göndererek, Selçukluların doğudan tazyik edilmesini istediler. Ancak müracaatları netîcesiz kaldı. Süleyman Şah, 1082-1083 senelerinde Bizanslıların elinde olan Adana ile Tarsus, Misis, Anazarba ve bölgedeki diğer yerleri zabtetti. 1085'te Suriye’nin kilit şehri Antakya’yı bir baskınla fethetti. Antakya’nın en büyük kilisesini camiye çevirip, fetih şükrânesi olarak yüz yirmi müezzinin okuduğu ezandan sonra Cum’a namazını burada kıldı. Diyarbekir bölgesinin fethi için Selçuklu seferleri, Fahrüddevle Cüheyr’in İsfehân’a gelmesiyle başladı. Fahrüddevle, buradaki şiî îtikâdlı Karmatîlerin yola sokulması için hareket eden Artuk Bey ve bağlı kuvvetlerle beraber Diyarbekir’e doğru yola çıktı. Şehrin muhasarası sırasında Selçuklu ordusundaki Arab unsurların şehrin müdâfilerinin içindeki Arablarla savaşmaya yanaşmamaları, ordudaki Türkmen beylerini güç durumda bıraktı ise de, Arablardan müteşekkil kısım, bölgede bulunan diğer şehirlerin fethine me’mûr edildi. Fahrüddevle’nin kumandanlığındaki birlikler, çevredeki Mardin, Hasankeyf, Cizre ve daha otuz kadar kaleyi ele geçirdi. Diyarbekir, Fahrüddevle’nin oğlu Zaimüddevle ve emrindeki kuvvetlerin 4 Mayıs 1085'te şehre girmesiyle düştü ve Mervânîler Devleti ortadan kalktı.
Musul’un fethine me’mûr edilen Aksungur ve diğer Türkmen emirleri şehre harpsiz girdiler. Fethi müteakip Musul’a gelen Melikşâh, büyük bir merasimle karşılandı. Musul emîrliğine Şerefüddevle’yi tâyin etti.
Sultan Alp Arslan zamanından beri Suriye ve daha güneye yürüyen meşhûr Selçuklu kumandanlarından Atsız, seferlerini Melikşâh zamanında da sürdürdü. Uzun süre muhasara ettiği Dımaşk’ı 1076 Mart’ında Selçuklu topraklarına kattı. Dımaşk’ın alınmasından sonra camilerde okunan Şiî-Fâtımî ezanını yasaklayarak Cum’a hutbesini Halîfe Muktedî ve Sultan Melikşâh adına okuttu. Daha sonra Selçuklu Devleti’nin “Fatımî Devleti’nin ortadan kaldırılması” politikasına uygun olarak, Mısır’a doğru sefere devam etti. Fakat muvaffak olamadı ve başarısızlığı Suriye emirlrğinden alınmasına sebeb oldu. Yerine Melikşâh’ın kardeşi Tâcüddevle Tutuş getirildi.
Sultan Melikşâh, Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile kardeşi Tutuş’un Suriye’deki mücâdelesi üzerine 1086’da İsfehan’dan bölgeye hareket ederek bölgede asayişi yeniden te’sis etti. Haleb valiliğini Aksungur’a, Urfa’yı Bozan’a, Antakya’yı da Yağısıyan’a verdi. 1087 senesinde Sultan Melikşâh, Süveydiye kıyılarından Akdeniz’e ulaştı. Böylece Uzakdoğudan Ortadoğuya kadar hâkimiyet kurdu. Dönüşte hilâfet merkezi olan Bağdâd’ı ziyaret etti. Halîfe Müktedî tarafından iki kılıç kuşatıldı ve 25 Nisan 1087’de “Dünyâ hükümdarı” îlân edildi.
Selçukluların İslâm’a ve insanlığa hizmeti sayesinde kısa zamanda genişlemesi, düşmanlarını hızlı bir faaliyet içine soktu. Bizanslılar ve sapık fırkalara karşı mücâdele eden âlim ve kumandanlar suikastla öldürülüyordu. 1092 senesinde, önce Selçukluların meşhûr vezîri Nizâm-ül-mülk, Hasen Sabbah’ın fedailerinden bir bâtınî tarafından; arkasından Sultan Melikşâh Bağdâd’da zehirlenerek şehîd edildiler.
Melikşâh’ın ölümü ile başlayan saltanat mücâdelesinde Şam Meliki Tutuş, derhal sultanlığını îlân etti. Bu arada Melikşâh’ın hanımı Terken Hâtûnda küçük oğlu Mahmûd’u sultan ve torunu Ca’fer’i halîfenin veliahdı yapmak için bütün kuvvetiyle uğraştı ve 1092’de Mahmûd’un saltanatını îlân ederek, nâmına hutbe okutmaya muvaffak oldu. Yine bu arada tarafdârlarıyla Rey’e çekilen Berkyaruk da sultanlığını îlân etti ve Terken Hâtun’un üzerine gönderdiği orduyu Burucerd’de bozguna uğrattı. Terken Hâtun’un Gence meliki İsmail’i tarafına çekmesi de bir fayda sağlamadı.
Terken Hâtun’un bir suikast neticesinde öldürülmesiyle saltanat mücâdelesi Tutuş’la Berkyaruk arasında kaldı. Tutuş, Rey üzerine yürüdü ise de 1093 yılında vuku bulan uzun mücâdeleler esnasında birçok emir Berkyaruk tarafına geçti. Bu sayede Berkyaruk karşısındaki orduyu bozguna uğrattı. Ayrıca Tutuş’un ölümü ile bütün rakiplerini bertaraf ederek adına Bağdâd’da hutbe okundu.
Sultan Berkyaruk zamanında Selçuklu Devleti; a-Irak ve Horasan, b-Sûriye, c-Kirman, d-Türkiye Selçukluları olmak üzere dörde bölündü. Ayrıca Doğu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Türkmen beylikleri ve Atabeglikler ortaya çıktı. Berkyaruk, parçalanan Selçuklu İmparatorluğu’nu toplamaya başladığı bir sırada haçlı orduları da Suriye’ye geldiler. Berkyaruk, haçlılara ve onların Antakya muhasarasına karşı Kürboğa’yı ve Artuklu beylerini sefere me’mûr etti. Anadolu’dan geçen haçlılar, Suriye’ye vardıkları zaman sayıları oldukça azalmıştı. Ancak İslâm dâvasına ihanet eden Şiî-Fâtımîlerin, sünnî müslümanlara karşı haçlılarla ittifak etmeleri, ayrıca Suriye emirleri arasındaki emniyetsizlik ve rekabetler, Tutuş’un oğlu Dukak ile birlikte Suriye kuvvetlerinin haber vermeden çekilmesi, Frenklerin taarruza geçerek, Türkleri bozguna uğratmalarına sebeb oldu. Netîcede ilerlemeye devam eden haçlılar, Antakya’dan bir sene sonra da Kudüs’ü işgal edip şehirde meskun olan yetmiş bin müslüman ve yahûdiyi hunharca katlettiler.
Bu arada Gence meliki ve kardeşi Muhammed Tapar, Berkyaruk’a saltanat iddiasıyla isyan etti. Berkyaruk, 1100 senesinde Sefîdrûd’da mağlûb olmasına rağmen, Muhammed Tapar’ı arka arkaya dört defa bozguna uğrattı. Ahlat’a sığınan Muhammed Tapar, buranın hükümdarı Sülemen’i ve Ani emîri Menuçehr’i hizmetine alarak yeniden savaşa hazırlandı ise de, Sultan Berkyaruk çok kan aktığını, memleketin harap, emir ve askerlerin yorgun olduğunu, hazînenin boş kaldığını, vergilerin tahsil edilemez bir hâle geldiğini ve nihayet İslâm düşmanlarına fırsat verildiğini beyân ederek, gönderdiği bir elçi ile, kardeşini barışa ikna etti. Böylece 1104'te Azerbaycan’da Sefîdrûd hudud olmak üzere Kafkasya’dan Suriye’ye kadar bütün vilâyetlerde Muhammed Tapar sultan tanındı. Bağdâd, Rey, Cibâl, Taberistan, Fars, Huzistan, Azerbaycan, Mekke ve Medîne’nin idaresi de Berkyaruk’da kaldı.
Selçuklu İmparatorluğu iki devlete ayrılmak suretiyle Türkiye ile birlikte üç Selçuklu sultânı ortaya çıktı. Lâkin bu durum çok sürmedi. Çünkü, Berkyaruk hastalıklı olduğu için 1104 senesinde yirmi altı yaşında iken öldüi. Sultan Berkyaruk, ülkesini düşünen ve milletinin refahı için çalışan bir kimse idi. Ancak kardeş kavgalarının, memleketin birlik ve beraberliğe en muhtaç olduğu bir döneme rastlaması Berkyaruk’u çok üzdü. Buna rağmen fırsat buldukça haçlı kuvvetleri üzerine asker sevk etmekten ve darbeler vurmaktan geri kalmadı.
Berkyaruk’un vefatıyla oğlu Melikşâh ile Muhammed Tapar saltanat mücâdelesine başladılar. Muhammed Tapar, Bağdâd üzerine yürüyerek fazla zorluk çekmeden 1105'te tek başına sultan oldu. Önce kendisine karşı isyan eden amcasının oğlu Mengübars hâdisesini bastırdı. Daha sonra ülkede uzun zamandır karışıklık çıkaran, anarşiyi tahrik eden bâtınîlere karşı mücâdele etti. 1107’de bâtınîlerin merkezi olan Alamut kalesi kuşatıldı ve çok sayıda bâtınî öldürüldü. Selçuklular arasındaki karışıklıklardan istifâde eden haçlılar, Birinci Haçlı Seferi sonunda Suriye’de haçlı devletleri kurmaya başladılar. Sultan Muhammed Tapar, bunların üzerine ordular gönderdi ise de, kumandanlar arasında tam anlaşma sağlanamadığından kesin sonuca gidilemedi. Sefer kumandanı Emir Mevdud, Şam Emevî Camii'nde bir bâtınî tarafından öldürüldü. Sultan, haçlılara karşı Aksungur'u kumandanlığa getirdi. Bu arada kardeşi Sencer’i Suriye ve Horasan’daki bâtınîlere karşı mücâdele etmekle vazifelendirdi. Alamut üzerine de bir ordu gönderdi. Sultan Muhammed Tapar’ın 1118’de vefatı sebebiyle bu fesad ocağı ortadan kaldırılamadı. Sultan Muhammed Tapar, ilim ve îmar işleri ile de uğraşma fırsatı buldu. İsfehan’da yaptırdığı medresenin bahçesine defn edildi. İleri gelen devlet adamları, Muhammed Tapar’ın henüz küçük yaştaki oğlu Mahmûd’u tahta geçirdilerse de, Melikşâh’ın oğlu ve Horasan meliki olan Sencer, yeğeni Mahmûd’un sultanlığını kabul etmeyerek, saltanat iddiasında bulundu. 14 Ağustos 1119 târihinde yapılan Save savaşını kazanarak sultanlığını îlân eden Sencer, yeğenine evlâd muamelesi yaptı ve kendi hâkimiyetini tanımak şartı ile Rey hâriç, batı ülkelerinin hâkimiyetini ona bıraktı (Bkz. Irak Selçukluları). Sultan Sencer, batı işlerinden çok doğu ile uğraştı. Gaznelilerle savaştı. Karahanlıları kendisine bağladı. Zamanı, Selçukluların son parlak devri idi. Bu arada Selçuklu Devleti’ni iki büyük tehlike tehdid ediyordu. Bunlardan birisi batıdan Anadolu ve Suriye’ye saldırmakta olan haçlılar, diğeri doğudan gelen ve devletin doğu sınırlarını zorlayan Karahitaylar idi. Sultan yalnız bu ikinci tehlike ile uğraştı. Doğu Karahanlılar Devleti’ni yıkarak Seyhun boylarını zorlayan Karahitaylarla çarpışan Sencer, onlarla 10 Eylül 1141 senesinde yaptığı Katvan meydan muharebesini kaybetti. Bu muharebeden sonra Seyhun nehrine kadar olan topraklar Karahitayların eline geçti. Katvan meydan muhârebesiyle Büyük Selçuklu Devleti târihinde yeni bir devir başladı ve Selçuklu ülkesi müslüman olmayan Türk ve Moğol birliklerinin istilâsına uğradı.
Sultan Sencer’in bu mağlûbiyetinden istifâde etmek istiyen Gûr hükümdarı Alâeddîn Hüseyn, yıllık vergiyi vermemek, sultanlık peşinde koşmak gibi davranışlarla Sencer’e olan tâbiliğinden kurtulmaya çalışıyordu. Zâten sınırlarını fazla genişletmesi, bölgenin kuvvet dengesini bozmakta ve bu durum Sultan Sencer’i endişeye düşürmekte idi. Büyük kuvvetlere sâhib olan Gûrlular üzerine yürüyen Sultan Sencer, Haziran 1152’de yaptığı muharebede Gûr ordusunu mağlûb ederek Katvan’da kaybedilen itibârı yeniden sağladı.
Gerileme ve Dağılma Dönemi
Melikşah'tan sonra sırasıyla başa geçen I. Mahmud (1092-1094), Berkyaruk (1094-1105), Müizzeddin Melikşah (1105-1105) ve Mehmed Tapar (1105-1118) dönemlerinde Büyük Selçuklu Devleti gücünü ve eyaletlerdeki merkezi denetimini giderek yitirdi. 1118'de tahta çıkan Ahmed Sencer’in ülke topraklarını yeniden birleştirme çabası da başarılı olduysa da devlet hiçbir zaman Melikşah dönemindeki sınırlarına ve otoritesine kavuşamadı. 1128 yılında Doğudaki Doğu ve Batı Karahanlı Devletine boyun eğdiren Karahitaylar Büyük Selçuklu Devleti ile komşu oldular ve Selçuklulara baskı yaratmaya başladılar. 1141 yılında Karahitay ve Selçuklu orduları arasındaki Katvan Savaşı'nda yenilgiye uğrayan Büyük Selçuklu Devleti hızlı bir dağılma sürecine girdi. Karahitayların devletin en verimli toprakları olan Maveraünnehir'i işgal etmeleri Büyük Selçuklu Devleti'nin ekonomisini ve ordusunu iyice sıkıntıya soktu. Sultan Sencer, giderek artan ekonomik buhran nedeniyle ayaklanan göçebe Oğuzlara 1153'te tutsak düştü. İki yıl sonra kaçarak kurtulduysa da ülkede iktidarını yeniden sağlayamadan 1157’de öldü. Büyük Selçuklu Devleti böylece sona erdi. Bu tarihten sonra Büyük Selçukluların toprakları büyük ölçüde Harzemşahların denetimi altına girdi.
Hanedan üyeleri yönettikleri bölgelerde bağımsız davranmaya başladılar. Daha önce bağımsızlıklarını ilan etmiş olan Selçuklu hanedanın kurduğu devletlerden yalnızca Anadolu Selçuklu Devleti, yüz yılı aşkın bir süre daha ayakta kalabildi. Ayrıca devletin gerilemesinin sebepleri arasında Haçlı Seferleri, Fâtımîler ile olan çatışmalar, Hasan Sabbah'ın Bâtınîlik propogandaları ve Oğuz boylarının ayaklanmaları sayılabilir. Bunun sonucunda ise Abbâsî halifeleri Selçuklu egemenliğinden kurtulmak için bir takım çalışmalar yürütmüştür. Bunlar Selçuklu Devleti'nin yıkılmasına neden olan etkenler ve nedenlerdir. Özet olarak Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılma nedenleri olarak aşağıdaki nedenler sayılabilir:
- Merkezi otoritenin zayıflaması
- Taht kavgaları
- Oğuz isyanları
- Haçlı Seferlerinin başlaması
- Atabeylerin bağımsız hareket etmesi
- Abbâsî Halifelerinin Selçuklu egemenliğinden kurtulmak için yürüttüğü bir takım çalışmalar
- Bâtınîlik hareketleri
- Fâtımîler ve Şiîlerin yıpratmaları
- Şehzade ayaklanmaları
- Katvan mağlubiyeti ve Karahitayların istilası
- Kötü yönetim
Devlet Yapısı ve Yönetimi
Büyük Selçuklu Devleti’nin örgütlenme biçimi, kendisinden önceki İslam devletlerine benziyordu. Hint-İran devlet anlayışını yansıtan bu örgütlenmede, eski Türk devlet geleneğinin de belirgin etkisi vardı. Eski Türk devlet geleneğinde olduğu gibi, Büyük Selçuklu Devleti’nde de ülke toprakları hanedanın ortak malı sayılıyordu. Bundan dolayı Büyük Selçuklu toprakları eyaletlere bölünmüştü. Eyaletlerin yönetimi de Melik olarak adlandırılan hanedanın erkek üyelerine bırakılmıştı. Tuğrul Bey'den önce boy başkanına Oğuz geleneğine göre Yabgu deniyordu. İslam dininin benimsenmesinden sonra, hükümdarlar İslam devletlerindeki geleneğe uyarak "sultan" unvanı ile anıldılar. Suriye Selçukluları ile Kirman Selçukluları’na Irak Selçukluları da katıldı. Büyük Selçuklu topraklarına göçen yeni Oğuz boyları da iç düzeni büyük ölçüde sarstılar. Bu karışıklık döneminde Harzemşahlar, Büyük Selçuklu toprakların büyük bölümünü ele geçirdiler. Bir süre daha direnen Kirman Selçukluları 1175’te, Irak Selçukluları da 1194’te Oğuzlar ve Harzemşahlar tarafından yıkıldı.
Başkentte oturan sultan, devletin mutlak egemeniydi. Bütün atamalar ve toprak dağıtımı sultanın buyruğuyla yapılıyordu. Ayrıca sultan yüksek yargı kurullarına da başkanlık ediyordu. Hükümdarların "danışman"ı konumundaki kişiler yönetimde önemli rol oynuyorlardı. Alp Arslan döneminde bu göreve getirilen Nizamülmülk, İslam geleneği uyarınca vezir unvanı aldı ve devlet yönetiminde köklü değişiklikler yaptı. Nizamülmülk, devlet yönetimine ilişkin anlayışını Siyasetname adlı kitabında da anlatmıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nde devlet işleri "Divan-ı Âlâ" adı verilen bir kurulda görüşülür ve karara bağlanırdı. Ayrıca maliye, askerlik ve adalet işleriyle uğraşan başka divanlar da vardı. Meliklerin yönetimindeki eyaletlerde de büyük ölçüde merkezdeki örgütlenme örnek alınmıştı.
Selçuklularda Önemli Divan Teşkilatları
1. Divan-ı Âli/ Divan-ı Saltanat: Devlet işlerinin görüşüldüğü divandır. Sultandan sonra en yetkili kişi olan 'Vezir' tarafından yönetilir.
2. Divan-ı İstifa: Maliye işlerinden sorumludur. Yöneticisi 'Müstevfi'dir.
3. Divan-ı Arz: Ordunun ikmal ve lojistik desteğini veren divandır. Ayrıca hassa askerlerinin maaşlarını da bu divan öder. Yöneticisi 'Arız'dır.
4. Divan-ı İnşa: İç ve dış yazışmalardan sorumludur. Yöneticisi Tuğrai'dir.
5. Divan-ı İşraf: Devletin idari ve mali işlerini denetlerdi. Yöneticisi 'Müşrif'tir.
6. Niyabet-i Saltanat: Hükümdar başkentte yokken devleti idare eden divandır. Başında 'Naib' bulunur.
Toprak Yönetimi ve Ordu
Büyük Selçuklu ülkesinde tarım yapılan topraklar ikta denen bölümlere ayrılmıştı ve iktalar hizmet karşılığında belirli süre için ileri gelenlere veriliyordu. Bu usulle verilen topraklar has, ikta ve haraci olarak üçe ayrılıyordu. Has toprakların geliri doğrudan sultan ailesine veriliyordu. İkta sahipleri ise, toprakları işleme karşılığında belli sayıda asker besliyor ve savaş zamanlarında orduya katılıyorlardı. Haraci olarak adlandırılan toprakların geliri de doğrudan devlet hazinesine aktarılıyordu.
Alp Arslan dönemine kadar beylere bağlı göçebe Türkmenlerden oluşan ordu Nizamülmülk tarafından yeniden yapılandırıldı. Nizamülmülk, aylıklı askerlerden oluşan sürekli bir ordu kurdu. Bu aylıklı askerlere "gulam" deniyordu ve bunlar temel olarak başkentte iktidarı korumakla görevliydi. Savaş sırasında asıl ordu ise ikta sahiplerinin yönetimindeki atlı askerlerden oluşurdu. Ayrıca bağlı devletler de savaş zamanlarında sultanın ordusuna asker gönderiyorlardı. Melikşah döneminde orduda 50 bin kadar atlı asker olduğu bilinmektedir.
Toplumsal ve Ekonomik Yaşam
Büyük Selçuklu Devleti'ndeki Oğuz boyları ve başka bazı topluluklar göçebeydiler. Oğuz boylarının başında bir bey bulunuyordu. Bu göçebe topluluklar geçimlerini hayvancılıkla sağlıyorlardı ve otlak bulmak için de mevsimlere göre yer değiştiriyorlardı. Devlet göçebe topluluklardan otlak vergisi alıyordu. Yerleşik nüfus ise çiftçilik, zanaatçılık ve ticaretle uğraşıyordu. Kentlerdeki tüccar ve esnaf, işkollarına göre loncalar biçiminde örgütlenmişti. Merkezi devlette görevli memurlar ile sürekli ordudaki askerler maaş alıyorlardı.
Eğitim, Bilim ve Sanat
Büyük Selçuklular, kendilerinden önce var olan medreselerde öğretimi sürdürdüler, ama bununla yetinmediler. Vezir Nizamülmülk’ün öncülüğünde ve onun adını taşıyan yeni medreseler kurdular. Nizamiye medreselerinin ilki 1067’de Bağdat'ta açıldı. Daha sonra İsfahan, Rey, Merv(selçukluların başkenti), Belh, Herat, Basra, Musul gibi kentlerde yeni Nizamiye medreseleri kuruldu. Medrese sisteminde programlı ve belli bir yönteme dayanan eğitim ilk kez bu medreselerde verildi. Medreselerde din konularının yanı sıra matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi dersler de okutuluyordu ve medreselerde zengin kitaplıklar vardı. Medreselerin dışında da ülkenin çeşitli yerlerinde kurulmuş kitaplıklar bulunuyordu. Melikşah döneminde önce Isfahan'da, sonra Bağdat'ta birer gözlemevi kuruldu. Büyük Selçuklular Arapçayı din ve bilim dili, Farsça'yı edebiyat ve devlet dili, Türkçeyi ise saray ve orduda günlük konuşma dili olarak kullanıyorlardı.
Büyük Selçuklular, var olan kentleri bayındır hale getirirken yeni kentler de kurdular. Ülkenin pek çok yerinde yeni kurumlar ve yapılar inşa ettiler. Bunlar cami, medrese, kervansaray, hastane, köprü, çeşme, imaret, han, hamam, türbe ve kümbet gibi yapılardı.
Büyük Selçuklular, ince ve uzun minarelerle cami mimarisine yeni bir anlayış getirdiler. İsfahan'daki Mescid-i Cuma bu anlayışla yapılmış en eski örnektir. Büyük Selçuklu anıtmezarları olan kümbetler de yaygın mimari yapılardır. Kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatıyla örtülüyordu. Dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak formdaki Büyük Selçuklu kümbetleri genellikle iki katlı olarak yapılıyordu. Bu kümbetlerin alt kat mezar, üst kat ise mescit olarak kullanılıyordu.
Büyük Selçuklu sanatında hat (yazı), minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, maden işleme, cilt ve çeşitli süsleme sanatları da gelişmişti. Zamanla yayıldığı bölgelerdeki Farsi kültürü benimsesiği yönünde görüşler de vardır.[22][23]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- Rāvandī, Muḥammad (1385). Rāḥat al-ṣudūr va āyat al-surūr dar tārīkh-i āl-i saljūq. Tihrān: Intishārāt-i Asāṭīr. ISBN 9643313662.
- Malazgirt Muharebesi , Carole Hillenbrand s,180
- Malazgirt Muharebesi , Carole Hillenbrand s,180
- Malazgirt Muharebesi , Carole Hillenbrand s,180
- Savory, R. M. and Roger Savory, Introduction to Islamic civilisation, (Cambridge University Press, 1976 ), 82.
- Black, Edwin, Banking on Baghdad: inside Iraq's 7,000-year history of war, profit and conflict, (John Wiley and sons, 2004), 38.
- C.E. Bosworth, "Turkish Expansion towards the west" in UNESCO History of Humanity, Volume IV, titled "From the Seventh to the Sixteenth Century", UNESCO Publishing / Routledge, p. 391: "While the Arabic language retained its primacy in such spheres as law, theology and science, the culture of the Seljuk court and secular literature within the sultanate became largely Persianized; this is seen in the early adoption of Persian epic names by the Seljuk rulers (Qubād, Kay Khusraw and so on) and in the use of Persian as a literary language (Turkish must have been essentially a vehicle for everyday speech at this time)."
- "Türk Halk ve Klasik Müziklerinin Oluşum ve İlişkilerine Tarihten Bakmak". İnsan Bilimleri Dergisi. 14 Nisan 2006. 12 Ocak 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Mart 2010.
- Concise encyclopedia of languages of the world, Ed. Keith Brown, Sarah Ogilvie, (Elsevier Ltd., 2009), 1110; "Oghuz Turkic is first represented by Old Anatolian Turkish which was a subordinate written medium until the end of the Seljuk rule."
-
- "Aḥmad of Niǧde's al-Walad al-Shafīq and the Seljuk Past", A. C. S. Peacock, Anatolian Studies, Vol. 54, (2004), 97; "With the growth of Seljuk power in Rum, a more highly developed Muslim cultural life, based on the Persianate culture of the Great Seljuk court, was able to take root in Anatolia."
- Meisami, Julie Scott, Persian Historiography to the End of the Twelfth Century, (Edinburgh University Press, 1999), 143; "Nizam al-Mulk also attempted to organise the Saljuq administration according to the Persianate Ghaznavid model..."
- Encyclopaedia Iranica, "Šahrbānu", Online Edition: "... here one might bear in mind that non-Persian dynasties such as the Ghaznavids, Saljuqs and Ilkhanids were rapidly to adopt the Persian language and have their origins traced back to the ancient kings of Persia rather than to Turkmen heroes or Muslim saints ..."
- Josef W. Meri, Medieval Islamic Civilization: An Encyclopedia, Routledge, 2005, p. 399
- Michael Mandelbaum, Central Asia and the World, Council on Foreign Relations (May 1994), p. 79
- Jonathan Dewald, Europe 1450 to 1789: Encyclopedia of the Early Modern World, Charles Scribner's Sons, 2004, p. 24: "Turcoman armies coming from the East had driven the Byzantines out of much of Asia Minor and established the Persianized sultanate of the Seljuks."
- Grousset, Rene, The Empire of the Steppes, (Rutgers University Press, 1991), 161, 164; "renewed the Seljuk attempt to found a great Turko-Persian empire in eastern Iran." "It is to be noted that the Seljuks, those Turkomans who became sultans of Persia, did not Turkify Persia-no doubt because they did not wish to do so. On the contrary, it was they who voluntarily became Persians and who, in the manner of the great old Sassanid kings, strove to protect the Iranian populations from the plundering of Ghuzz bands and save Iranian culture from the Turkoman menace."
- Possessors and possessed: museums, archaeology, and the visualization of history in the late Ottoman Empire; By Wendy M. K. Shaw; Published by University of California Press, 2003, 0-520-23335-2, 978-0-520-23335-5; p. 5.
-
- Jackson, P. (2002). "Review: The History of the Seljuq Turkmens: The History of the Seljuq Turkmens". Journal of Islamic Studies. 13 (1). Oxford Centre for Islamic Studies. ss. 75-76. doi:10.1093/jis/13.1.75.
- Bosworth, C. E. (2001). Notes on Some Turkish Names in Abu 'l-Fadl Bayhaqi's Tarikh-i Mas'udi. Oriens, Vol. 36, 2001 (2001), pp. 299–313.
- Dani, A. H., Masson, V. M. (Eds), Asimova, M. S. (Eds), Litvinsky, B. A. (Eds), Boaworth, C. E. (Eds). (1999). History of Civilizations of Central Asia. Motilal Banarsidass Publishers (Pvt. Ltd).
- Hancock, I. (2006). ON ROMANI ORIGINS AND IDENTITY. The Romani Archives and Documentation Center. The University of Texas at Austin.
- Asimov, M. S., Bosworth, C. E. (eds.). (1998). History of Civilizations of Central Asia, Vol. IV: The Age of Achievement: AD 750 to the End of the Fifteenth Century, Part One: The Historical, Social and Economic Setting. Multiple History Series. Paris: UNESCO Publishing.
- Dani, A. H., Masson, V. M. (Eds), Asimova, M. S. (Eds), Litvinsky, B. A. (Eds), Boaworth, C. E. (Eds). (1999). History of Civilizations of Central Asia. Motilal Banarsidass Publishers (Pvt. Ltd).
-
- Encyclopaedia Iranica, "Šahrbānu", Online Edition: "... here one might bear in mind that non-Persian dynasties such as the Ghaznavids, Saljuqs and Ilkhanids were rapidly to adopt the Persian language and have their origins traced back to the ancient kings of Persia rather than to Turkmen heroes or Muslim saints ..."
- Josef W. Meri, "Medieval Islamic Civilization: An Encyclopedia", Routledge, 2005, p. 399
- Michael Mandelbaum, "Central Asia and the World", Council on Foreign Relations (May 1994), p. 79
- Jonathan Dewald, "Europe 1450 to 1789: Encyclopedia of the Early Modern World", Charles Scribner's Sons, 2004, p. 24: "Turcoman armies coming from the East had driven the Byzantines out of much of Asia Minor and established the Persianized sultanate of the Seljuks."
-
- C.E. Bosworth, "Turkmen Expansion towards the west" in UNESCO History of Humanity, Volume IV, titled "From the Seventh to the Sixteenth Century", UNESCO Publishing / Routledge, p. 391: "While the Arabic language retained its primacy in such spheres as law, theology and science, the culture of the Seljuk court and secular literature within the sultanate became largely Persianized; this is seen in the early adoption of Persian epic names by the Seljuk rulers (Qubād, Kay Khusraw and so on) and in the use of Persian as a literary language (Turkmen must have been essentially a vehicle for everyday speech at this time). The process of Persianization accelerated in the thirteenth century with the presence in Konya of two of the most distinguished refugees fleeing before the Mongols, Bahā' al-Dīn Walad and his son Mawlānā Jalāl al-Dīn Rūmī, whose Mathnawī, composed in Konya, constitutes one of the crowning glories of classical Persian literature."
- Mehmed Fuad Köprülü, "Early Mystics in Turkish Literature", Translated by Gary Leiser and Robert Dankoff, Routledge, 2006, pg 149: "If we wish to sketch, in broad outline, the civilization created by the Seljuks of Anatolia, we must recognize that the local—i.e., non-Muslim, element was fairly insignificant compared to the Turkish and Arab-Persian elements, and that the Persian element was paramount. The Seljuk rulers, to be sure, who were in contact with not only Muslim Persian civilization, but also with the Arab civilizations in al-jazlra and Syria—indeed, with all Muslim peoples as far as India—also had connections with {various} Byzantine courts. Some of these rulers, like the great 'Ala' al-Dln Kai-Qubad I himself, who married Byzantine princesses and thus strengthened relations with their neighbors to the west, lived for many years in Byzantium and became very familiar with the customs and ceremonial at the Byzantine court. Still, this close contact with the ancient Greco-Roman and Christian traditions only resulted in their adoption of a policy of tolerance toward art, aesthetic life, painting, music, independent thought—in short, toward those things that were frowned upon by the narrow and piously ascetic views {of their subjects}. The contact of the common people with the Greeks and Armenians had basically the same result. {Before coming to Anatolia,} the Turkmens had been in contact with many nations and had long shown their ability to synthesize the artistic elements that thev had adopted from these nations. When they settled in Anatolia, they encountered peoples with whom they had not yet been in contact and immediately established relations with them as well. Ala al-Din Kai-Qubad I established ties with the Genoese and, especially, the Venetians at the ports of Sinop and Antalya, which belonged to him, and granted them commercial and legal concessions. Meanwhile, the Mongol invasion, which caused a great number of scholars and artisans to flee from Turkmenistan, Iran, and Khwarazm and settle within the Empire of the Seljuks of Anatolia, resulted in a reinforcing of Persian influence on the Anatolian Turks. Indeed, despite all claims to the contrary, there is no question that Persian influence was paramount among the Seljuks of Anatolia. This is clearly revealed by the fact that the sultans who ascended the throne after Ghiyath al-Din Kai-Khusraw I assumed titles taken from ancient Persian mythology, like Kai-Khusraw, Kai-Ka us, and Kai-Qubad; and that. Ala' al-Din Kai-Qubad I had some passages from the Shahname inscribed on the walls of Konya and Sivas. When we take into consideration domestic life in the Konya courts and the sincerity of the favor and attachment of the rulers to Persian poets and Persian literature, then this fact {i.e., the importance of Persian influence} is undeniable. With- regard to the private lives of the rulers, their amusements, and palace ceremonial, the most definite influence was also that of Iran, mixed with the early Turkish traditions, and not that of Byzantium."
- Stephen P. Blake, Shahjahanabad: The Sovereign City in Mughal India, 1639–1739. Cambridge University Press, 1991. pg 123: "For the Seljuks and Il-Khanids in Iran it was the rulers rather than the conquered who were "Persianized and Islamicized"
-
- Encyclopaedia Iranica, "Šahrbānu", Online Edition: "... here one might bear in mind that non-Persian dynasties such as the Ghaznavids, Saljuqs and Ilkhanids were rapidly to adopt the Persian language and have their origins traced back to the ancient kings of Persia rather than to Turkmen heroes or Muslim saints ..."
- O.Özgündenli, "Persian Manuscripts in Ottoman and Modern Turkish Libraries 22 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", Encyclopaedia Iranica, Online Edition
- Encyclopædia Britannica, "Seljuq 19 Aralık 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", Online Edition: "... Because the Turkish Seljuqs had no Islamic tradition or strong literary heritage of their own, they adopted the cultural language of their Persian instructors in Islam. Literary Persian thus spread to the whole of Iran, and the Arabic language disappeared in that country except in works of religious scholarship ..."
- M. Ravandi, "The Seljuq court at Konya and the Persianisation of Anatolian Cities", in Mesogeios (Mediterranean Studies), vol. 25-6 (2005), pp. 157–69
- F. Daftary, "Sectarian and National Movements in Iran, Khorasan, and Trasoxania during Umayyad and Early Abbasid Times", in History of Civilizations of Central Asia, Vol 4, pt. 1; edited by M.S. Asimov and C.E. Bosworth; UNESCO Publishing, Institute of Ismaili Studies: "... Not only did the inhabitants of Khurasan not succumb to the language of the nomadic invaders, but they imposed their own tongue on them. The region could even assimilate the Turkic Ghaznavids and Seljuks (eleventh and twelfth centuries), the Timurids (fourteenth–fifteenth centuries), and the Qajars (nineteenth–twentieth centuries) ..."
- "The Turko-Persian tradition features Persian culture patronized by Turkic rulers." See Daniel Pipes: "The Event of Our Era: Former Soviet Muslim Republics Change the Middle East" in Michael Mandelbaum, "Central Asia and the World: Kazakhstan, Uzbekistan, Tajikistan, Kyrgyzstan, Turkemenistan and the World", Council on Foreign Relations, p. 79. Exact statement: "In Short, the Turko-Persian tradition featured Persian culture patronized by Turcophone rulers."
- Grousset, Rene, The Empire of the Steppes, (Rutgers University Press, 1991), 574.
- Bingham, Woodbridge, Hilary Conroy and Frank William Iklé, History of Asia, Vol.1, (Allyn and Bacon, 1964), 98.
-
- An Introduction to the History of the Turkic Peoples (Peter B. Golden. Otto Harrasowitz, 1992). pg 386:
- John Perry:
- According to C.E. Bosworth:
- According to Fridrik Thordarson:
- Büyük Selçuklu Tarihi, Anad. Üniv. yay. Sayf 6
- "Büyük Selçuklu Devleti". Araştırma yazısı,Yönetmen Tekin Gün. Mootol,Kültür Sanat.Mart 2020. 10 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- https://www.metmuseum.org/art/collection/search/451909
-
- "Aḥmad of Niǧde's al-Walad al-Shafīq and
- Meisami, Julie Scott, Persian Historiography to the End of the Twelfth Century, (Edinburgh University Press, 1999), 143; "Nizam al-Mulk also attempted to organise the Saljuq administration according to the Persianate Ghaznavid model..."
- Encyclopaedia Iranica, "Šahrbānu", Online Edition: "... here one might bear in mind that non-Persian dynasties such as the Ghaznavids, Saljuqs and Ilkhanids were rapidly to adopt the Persian language and have their origins traced back to the ancient kings of Persia rather than to Turkmen heroes or Muslim saints ..."
- Josef W. Meri, Medieval Islamic Civilization: An Encyclopedia, Routledge, 2005, p. 399
- Michael Mandelbaum, Central Asia and the World, Council on Foreign Relations (May 1994), p. 79
- Jonathan Dewald, Europe 1450 to 1789: Encyclopedia of the Early Modern World, Charles Scribner's Sons, 2004, p. 24: "Turcoman armies coming from the East had driven the Byzantines out of much of Asia Minor and established the Persianized sultanate of the Seljuks."
- Grousset, Rene, The Empire of the Steppes, (Rutgers University Press, 1991), 161, 164; "renewed the Seljuk attempt to found a great Turko-Persian empire in eastern Iran." "It is to be noted that the Seljuks, those Turkomans who became sultans of Persia, did not Turkify Persia-no doubt because they did not wish to do so. On the contrary, it was they who voluntarily became Persians and who, in the manner of the great old Sassanid kings, strove to protect the Iranian populations from the plundering of Ghuzz bands and save Iranian culture from the Turkoman menace."
- Possessors and possessed: museums, archaeology, and the visualization of history in the late Ottoman Empire; By Wendy M. K. Shaw; Published by University of California Press, 2003, ISBN 0520233352, 9780520233355; p. 5.
- Roux, Jean Paul (1984). Türklerin Tarihi (Historie des Turks). Ad. ISBN 975-506-018-9.
Dış bağlantılar
- Byzantium and the Turks in the Thirteenth Century, Dimitri Korobeĭnikov ( Oxford University Press)
- Turkish Myth and Muslim Symbol: The Battle of Manzikert By Carole Hillenbrand ( Edinburgh )
- Köymen, Mehmet Altay, (2004), Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları ISBN 9789751601193.
- Köymen, Mehmet Altay, (2011) Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi. 2. Cilt. İkinci İmparatorluk Devri, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları ISBN 9789751603555.
- Köymen, Mehmet Altay, (2001), Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi. Cilt 3. Alp Arslan ve Zamanı,, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları ISBN 9799751604797.
- Koymen, Mehmet Altay, (1963), Selçuklu Devri Türk Tarihi, İstanbul:Ayyıldız Matbaası
- Kafesoğlu, İbrahim (1972), Selçuklu Tarihi, İstanbul: Millî Eğitim Basımevi
- Demir, Mustafa (2004), Büyük Selçuklular tarihi, Ankara:Sakarya Kitabevi
- Ankara Millî Kütüphane Genel Müdürlüğü (1971), Selçuklu Tarihi, Alparslan ve Malazgirt Bibliyografyası, İstanbul:Millî Eğitim Basımevi.
- Sevim, Ali ve Erdoğan Merçil (1995), Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilât ve Kültür, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları No.19 ISBN 9789751606907
- Bosworth, Clifford, "The Political and Dynastic History of the Iranian World (1000-1217)," ed. John A. Boyle, (1968) Cambridge History of Iran V, Cambridge:Cambridge University Press, s.1-202. (İngilizce)
- Peacock, Andrew.C.S. (2015) The Great Seljuk Empire (Edinburgh History of the Islamic Empires Eup), Edinburgh: Edinburgh University Press (İngilizce) ISBN:(Ciltli: 9780748638253; Karton kapakli: 9780748638260; EBook (PDF): 9780748638277, EBook (ePub): 9780748698073)
- Lastivertli Aristakes'in Tarihi - Bizans ve Türkler Arasında Ermeniler, çev: Engin ÖZTÜRK, İstanbul: Urzen, 2020.